Kastamonu Lahikası 21. Mektup
Âhir zamandan haber veren mühim bir hadîs
لَا تَزَالُ طَائِفَةٌ مِن۟ اُمَّتٖى ظَاهِرٖينَ عَلَى ال۟حَقِّ حَتّٰى يَا۟تِىَ اللّٰهُ بِاَم۟رِهٖ
Ramazan-ı şerifte onuncu günün ikinci saatinde birden bu hadîs-i şerif hatırıma geldi. Belki Risale-i Nur şakirdlerinin taifesi ne kadar devam edeceğini düşündüğüme binaen ihtar edildi.
لَا تَزَالُ طَائِفَةٌ مِن۟ اُمَّتٖى (şedde sayılır, tenvin sayılmaz) fıkrasının makam-ı cifrîsi bin beş yüz kırk iki (1542) ederek nihayet-i devamına îma eder.
لَا يَع۟لَمُ ال۟غَي۟بَ اِلَّا اللّٰهُ
ظَاهِرٖينَ عَلَى ال۟حَقِّ (şedde sayılır) fıkrası dahi makam-ı cifrîsi bin beş yüz altı (1506) edip bu tarihe kadar zâhir ve aşikârane, belki galibane sonra tâ kırk ikiye kadar gizli ve mağlubiyet içinde vazife-i tenviriyesine devam edeceğine remze yakın îma eder.
وَ ال۟عِل۟مُ عِن۟دَ اللّٰهِ لَا يَع۟لَمُ ال۟غَي۟بَ اِلَّا اللّٰهُ
حَتّٰى يَا۟تِىَ اللّٰهُ بِاَم۟رِهٖ (şedde sayılır) fıkrası dahi makam-ı cifrîsi bin beş yüz kırk beş (1545) olup kâfirin başında kıyamet kopmasına îma eder.
لَا يَع۟لَمُ ال۟غَي۟بَ اِلَّا اللّٰهُ
Cây-ı dikkat ve hayrettir ki üç fıkra bi’l-ittifak bin beş yüz (1500) tarihini göstermeleriyle beraber, tam tamına manidar, makul ve hikmetli bir surette bin beş yüz altı’dan tâ kırk ikiye, tâ kırk beşe kadar üç inkılab-ı azîmin ayrı ayrı zamanlarına tetabuk ve tevafuklarıdır. Bu îmalar gerçi yalnız birer tevafuk olduğundan delil olmaz ve kuvvetli değil fakat birden ihtar edilmesi bana kanaat verdi. Hem kıyametin vaktini kat’î tarzda kimse bilmez fakat böyle îmalar ile bir nevi kanaat, bir galip ihtimal gelebilir.
Fatiha’da “sırat-ı müstakim” ashabının taife-i kübrasını tarif eden اَلَّذٖينَ اَن۟عَم۟تَ عَلَي۟هِم۟ fıkrası, şeddesiz bin beş yüz altı veya yedi (1506-1507) ederek tam tamına ظَاهِرٖينَ عَلَى ال۟حَقِّ fıkrasının makamına tevafuku ve manasına tetabuku ve şedde sayılsa
لَا تَزَالُ طَائِفَةٌ مِن۟ اُمَّتٖى fıkrasına üç manidar farkla tam muvafakatı ve manen mutabakatı bu hadîsin îmasını teyid edip remiz derecesine çıkarıyor.
Ve müteaddid âyât-ı Kur’aniyede “sırat-ı müstakim” kelimesi, bir mana-yı remziyle Risaletü’n-Nur’a manaca ve cifirce îma etmesi remze yakın bir îma ile Risaletü’n-Nur şakirdlerinin taifesi, âhir zamanda o taife-i kübra-i a’zamın âhirlerinde bir hizb-i makbul olacağını işaret eder diye def’aten, birden ihtar edildi.
اَل۟عِل۟مُ عِن۟دَ اللّٰهِ لَا يَع۟لَمُ ال۟غَي۟بَ اِلَّا اللّٰهُ