İçeriğe atla
Kenar çubuğunu aç/kapat
Risale-i Nur Tercümeleri
Ara
Türkçe
Oturum aç
Kişisel araçlar
Oturum aç
Gezinti
Anasayfa
Son değişiklikler
Rastgele sayfa
MediaWiki hakkında yardım
Araçlar
Özel sayfalar
Yazdırılabilir sürüm
Translate
Diğer dillerde
Çevirileri dışa aktar
Çevir
Türkçe
Dil istatistikleri
ileti grubu istatistikleri
Dışa aktar
Daha fazla
Dil istatistikleri
ileti grubu istatistikleri
Dışa aktar
Ayarlar
Grup
Afyon Hayatı
Altıncı Lem'a
Altıncı Mektup
Altıncı Söz
Altıncı Şuâ
Ankara Üniversitesi Nur Talebelerinin Mektubu
Asa-yı Musa
Asa-yı Musa Dua
Ayet-ül Kübra
Bakara Sûresi
Barla Hayatı
Barla Lahikası
Barla Lahikası 1. Mektup
Barla Lahikası 10. Mektup
Barla Lahikası 100. Mektup
Barla Lahikası 101. Mektup
Barla Lahikası 102. Mektup
Barla Lahikası 103. Mektup
Barla Lahikası 104. Mektup
Barla Lahikası 105. Mektup
Barla Lahikası 106. Mektup
Barla Lahikası 107. Mektup
Barla Lahikası 108. Mektup
Barla Lahikası 109. Mektup
Barla Lahikası 11. Mektup
Barla Lahikası 110. Mektup
Barla Lahikası 111. Mektup
Barla Lahikası 112. Mektup
Barla Lahikası 113. Mektup
Barla Lahikası 114. Mektup
Barla Lahikası 115. Mektup
Barla Lahikası 116. Mektup
Barla Lahikası 117. Mektup
Barla Lahikası 118. Mektup
Barla Lahikası 119. Mektup
Barla Lahikası 12. Mektup
Barla Lahikası 120. Mektup
Barla Lahikası 121. Mektup
Barla Lahikası 122. Mektup
Barla Lahikası 123. Mektup
Barla Lahikası 124. Mektup
Barla Lahikası 125. Mektup
Barla Lahikası 126. Mektup
Barla Lahikası 127. Mektup
Barla Lahikası 128. Mektup
Barla Lahikası 129. Mektup
Barla Lahikası 13. Mektup
Barla Lahikası 130. Mektup
Barla Lahikası 131. Mektup
Barla Lahikası 132. Mektup
Barla Lahikası 133. Mektup
Barla Lahikası 134. Mektup
Barla Lahikası 135. Mektup
Barla Lahikası 136. Mektup
Barla Lahikası 137. Mektup
Barla Lahikası 138. Mektup
Barla Lahikası 139. Mektup
Barla Lahikası 14. Mektup
Barla Lahikası 140. Mektup
Barla Lahikası 141. Mektup
Barla Lahikası 142. Mektup
Barla Lahikası 143. Mektup
Barla Lahikası 144. Mektup
Barla Lahikası 145. Mektup
Barla Lahikası 146. Mektup
Barla Lahikası 147. Mektup
Barla Lahikası 148. Mektup
Barla Lahikası 149. Mektup
Barla Lahikası 15. Mektup
Barla Lahikası 150. Mektup
Barla Lahikası 151. Mektup
Barla Lahikası 152. Mektup
Barla Lahikası 153. Mektup
Barla Lahikası 154. Mektup
Barla Lahikası 155. Mektup
Barla Lahikası 156. Mektup
Barla Lahikası 157. Mektup
Barla Lahikası 158. Mektup
Barla Lahikası 159. Mektup
Barla Lahikası 16. Mektup
Barla Lahikası 160. Mektup
Barla Lahikası 161. Mektup
Barla Lahikası 162. Mektup
Barla Lahikası 163. Mektup
Barla Lahikası 164. Mektup
Barla Lahikası 165. Mektup
Barla Lahikası 166. Mektup
Barla Lahikası 167. Mektup
Barla Lahikası 168. Mektup
Barla Lahikası 169. Mektup
Barla Lahikası 17. Mektup
Barla Lahikası 170. Mektup
Barla Lahikası 171. Mektup
Barla Lahikası 172. Mektup
Barla Lahikası 173. Mektup
Barla Lahikası 174. Mektup
Barla Lahikası 175. Mektup
Barla Lahikası 176. Mektup
Barla Lahikası 177. Mektup
Barla Lahikası 178. Mektup
Barla Lahikası 179. Mektup
Barla Lahikası 18. Mektup
Barla Lahikası 180. Mektup
Barla Lahikası 181. Mektup
Barla Lahikası 182. Mektup
Barla Lahikası 183. Mektup
Barla Lahikası 184. Mektup
Barla Lahikası 185. Mektup
Barla Lahikası 186. Mektup
Barla Lahikası 187. Mektup
Barla Lahikası 188. Mektup
Barla Lahikası 189. Mektup
Barla Lahikası 19. Mektup
Barla Lahikası 190. Mektup
Barla Lahikası 191. Mektup
Barla Lahikası 192. Mektup
Barla Lahikası 193. Mektup
Barla Lahikası 194. Mektup
Barla Lahikası 195. Mektup
Barla Lahikası 196. Mektup
Barla Lahikası 197. Mektup
Barla Lahikası 198. Mektup
Barla Lahikası 199. Mektup
Barla Lahikası 2. Mektup
Barla Lahikası 20. Mektup
Barla Lahikası 200. Mektup
Barla Lahikası 201. Mektup
Barla Lahikası 202. Mektup
Barla Lahikası 203. Mektup
Barla Lahikası 204. Mektup
Barla Lahikası 205. Mektup
Barla Lahikası 206. Mektup
Barla Lahikası 207. Mektup
Barla Lahikası 208. Mektup
Barla Lahikası 209. Mektup
Barla Lahikası 21. Mektup
Barla Lahikası 210. Mektup
Barla Lahikası 211. Mektup
Barla Lahikası 212. Mektup
Barla Lahikası 213. Mektup
Barla Lahikası 214. Mektup
Barla Lahikası 215. Mektup
Barla Lahikası 216. Mektup
Barla Lahikası 217. Mektup
Barla Lahikası 218. Mektup
Barla Lahikası 219. Mektup
Barla Lahikası 22. Mektup
Barla Lahikası 220. Mektup
Barla Lahikası 221. Mektup
Barla Lahikası 222. Mektup
Barla Lahikası 223. Mektup
Barla Lahikası 224. Mektup
Barla Lahikası 225. Mektup
Barla Lahikası 226. Mektup
Barla Lahikası 227. Mektup
Barla Lahikası 228. Mektup
Barla Lahikası 229. Mektup
Barla Lahikası 23. Mektup
Barla Lahikası 230. Mektup
Barla Lahikası 231. Mektup
Barla Lahikası 232. Mektup
Barla Lahikası 233. Mektup
Barla Lahikası 234. Mektup
Barla Lahikası 235. Mektup
Barla Lahikası 236. Mektup
Barla Lahikası 237. Mektup
Barla Lahikası 238. Mektup
Barla Lahikası 239. Mektup
Barla Lahikası 24. Mektup
Barla Lahikası 240. Mektup
Barla Lahikası 241. Mektup
Barla Lahikası 242. Mektup
Barla Lahikası 243. Mektup
Barla Lahikası 244. Mektup
Barla Lahikası 245. Mektup
Barla Lahikası 246. Mektup
Barla Lahikası 247. Mektup
Barla Lahikası 248. Mektup
Barla Lahikası 249. Mektup
Barla Lahikası 25. Mektup
Barla Lahikası 250. Mektup
Barla Lahikası 251. Mektup
Barla Lahikası 252. Mektup
Barla Lahikası 253. Mektup
Barla Lahikası 254. Mektup
Barla Lahikası 255. Mektup
Barla Lahikası 256. Mektup
Barla Lahikası 257. Mektup
Barla Lahikası 258. Mektup
Barla Lahikası 259. Mektup
Barla Lahikası 26. Mektup
Barla Lahikası 260. Mektup
Barla Lahikası 261. Mektup
Barla Lahikası 262. Mektup
Barla Lahikası 263. Mektup
Barla Lahikası 264. Mektup
Barla Lahikası 265. Mektup
Barla Lahikası 266. Mektup
Barla Lahikası 267. Mektup
Barla Lahikası 268. Mektup
Barla Lahikası 269. Mektup
Barla Lahikası 27. Mektup
Barla Lahikası 270. Mektup
Barla Lahikası 271. Mektup
Barla Lahikası 272. Mektup
Barla Lahikası 273. Mektup
Barla Lahikası 274. Mektup
Barla Lahikası 275. Mektup
Barla Lahikası 276. Mektup
Barla Lahikası 277. Mektup
Barla Lahikası 278. Mektup
Barla Lahikası 279. Mektup
Barla Lahikası 28. Mektup
Barla Lahikası 280. Mektup
Barla Lahikası 281. Mektup
Barla Lahikası 282. Mektup
Barla Lahikası 283. Mektup
Barla Lahikası 284. Mektup
Barla Lahikası 285. Mektup
Barla Lahikası 286. Mektup
Barla Lahikası 287. Mektup
Barla Lahikası 288. Mektup
Barla Lahikası 289. Mektup
Barla Lahikası 29. Mektup
Barla Lahikası 290. Mektup
Barla Lahikası 291. Mektup
Barla Lahikası 292. Mektup
Barla Lahikası 293. Mektup
Barla Lahikası 3. Mektup
Barla Lahikası 30. Mektup
Barla Lahikası 31. Mektup
Barla Lahikası 32. Mektup
Barla Lahikası 33. Mektup
Barla Lahikası 34. Mektup
Barla Lahikası 35. Mektup
Barla Lahikası 36. Mektup
Barla Lahikası 37. Mektup
Barla Lahikası 38. Mektup
Barla Lahikası 39. Mektup
Barla Lahikası 4. Mektup
Barla Lahikası 40. Mektup
Barla Lahikası 41. Mektup
Barla Lahikası 42. Mektup
Barla Lahikası 43. Mektup
Barla Lahikası 44. Mektup
Barla Lahikası 45. Mektup
Barla Lahikası 46. Mektup
Barla Lahikası 47. Mektup
Barla Lahikası 48. Mektup
Barla Lahikası 49. Mektup
Barla Lahikası 5. Mektup
Barla Lahikası 50. Mektup
Barla Lahikası 51. Mektup
Barla Lahikası 52. Mektup
Barla Lahikası 53. Mektup
Barla Lahikası 54. Mektup
Barla Lahikası 55. Mektup
Barla Lahikası 56. Mektup
Barla Lahikası 57. Mektup
Barla Lahikası 58. Mektup
Barla Lahikası 59. Mektup
Barla Lahikası 6. Mektup
Barla Lahikası 60. Mektup
Barla Lahikası 61. Mektup
Barla Lahikası 62. Mektup
Barla Lahikası 63. Mektup
Barla Lahikası 64. Mektup
Barla Lahikası 65. Mektup
Barla Lahikası 66. Mektup
Barla Lahikası 67. Mektup
Barla Lahikası 68. Mektup
Barla Lahikası 69. Mektup
Barla Lahikası 7. Mektup
Barla Lahikası 70. Mektup
Barla Lahikası 71. Mektup
Barla Lahikası 72. Mektup
Barla Lahikası 73. Mektup
Barla Lahikası 74. Mektup
Barla Lahikası 75. Mektup
Barla Lahikası 76. Mektup
Barla Lahikası 77. Mektup
Barla Lahikası 78. Mektup
Barla Lahikası 79. Mektup
Barla Lahikası 8. Mektup
Barla Lahikası 80. Mektup
Barla Lahikası 81. Mektup
Barla Lahikası 82. Mektup
Barla Lahikası 83. Mektup
Barla Lahikası 84. Mektup
Barla Lahikası 85. Mektup
Barla Lahikası 86. Mektup
Barla Lahikası 87. Mektup
Barla Lahikası 88. Mektup
Barla Lahikası 89. Mektup
Barla Lahikası 9. Mektup
Barla Lahikası 90. Mektup
Barla Lahikası 91. Mektup
Barla Lahikası 92. Mektup
Barla Lahikası 93. Mektup
Barla Lahikası 94. Mektup
Barla Lahikası 95. Mektup
Barla Lahikası 96. Mektup
Barla Lahikası 97. Mektup
Barla Lahikası 98. Mektup
Barla Lahikası 99. Mektup
Barla Lahikası Mukaddime
Bediüzzaman ve Risale-i Nur
Beşinci Lem'a
Beşinci Mektup
Beşinci Söz
Beşinci Şuâ
Bir Müdafaa (Takriz)
Birinci Lem'a
Birinci Mektup
Birinci Söz
Birinci Şuâ
Bu parça çok kıymetlidir
BİRİNCİ MAKALE
Deneme
Denizli Hayatı
Divan-ı Harb-i Örfi
Dokuzuncu Lem'a
Dokuzuncu Mektup
Dokuzuncu Söz
Dokuzuncu Şuâ
Dördüncü Hakikat olan Otuzüçüncü Mertebe
Dördüncü Lem'a
Dördüncü Mektup
Dördüncü Söz
Dördüncü Şuâ
Ecnebî Filozofların Kur'ân'ı Tasdiklerine Dair Şehadetleri
Eddâî
Emirdağ Hayatı
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 1. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 10. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 100. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 101. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 102. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 103. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 104. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 105. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 106. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 107. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 108. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 109. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 11. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 110. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 111. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 112. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 113. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 114. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 115. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 116. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 117. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 118. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 119. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 12. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 120. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 121. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 122. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 123. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 124. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 125. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 126. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 127. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 128. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 129. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 13. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 130. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 131. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 132. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 133. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 134. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 135. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 136. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 137. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 138. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 139. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 14. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 140. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 141. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 142. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 143. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 144. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 145. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 146. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 147. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 148. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 149. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 15. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 150. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 151. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 152. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 153. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 154. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 155. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 156. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 157. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 158. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 159. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 16. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 160. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 161. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 162. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 163. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 164. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 165. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 166. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 167. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 168. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 169. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 17. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 170. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 171. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 172. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 173. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 174. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 175. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 176. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 177. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 178. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 179. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 18. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 180. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 181. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 182. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 183. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 184. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 185. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 186. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 187. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 188. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 189. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 19. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 190. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 191. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 192. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 193. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 194. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 195. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 196. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 197. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 198. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 199. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 2. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 20. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 200. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 201. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 202. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 203. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 204. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 205. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 206. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 207. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 208. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 209. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 21. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 210. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 211. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 212. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 213. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 214. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 215. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 216. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 217. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 218. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 219. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 22. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 220. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 23. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 24. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 25. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 26. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 27. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 28. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 29. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 3. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 30. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 31. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 32. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 33. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 34. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 35. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 36. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 37. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 38. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 39. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 4. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 40. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 41. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 42. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 43. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 44. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 45. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 46. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 47. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 48. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 49. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 5. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 50. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 51. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 52. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 53. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 54. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 55. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 56. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 57. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 58. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 59. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 6. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 60. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 61. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 62. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 63. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 64. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 65. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 66. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 67. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 68. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 69. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 7. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 70. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 71. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 72. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 73. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 74. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 75. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 76. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 77. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 78. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 79. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 8. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 80. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 81. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 82. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 83. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 84. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 85. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 86. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 87. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 88. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 89. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 9. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 90. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 91. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 92. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 93. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 94. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 95. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 96. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 97. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 98. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 99. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 1. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 10. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 100. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 101. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 102. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 103. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 104. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 105. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 106. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 107. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 108. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 109. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 11. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 110. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 111. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 112. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 113. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 114. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 115. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 116. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 117. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 118. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 119. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 12. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 120. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 121. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 122. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 123. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 124. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 125. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 126. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 127. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 128. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 129. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 13. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 130. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 131. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 132. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 133. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 134. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 135. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 136. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 137. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 138. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 139. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 14. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 140. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 141. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 142. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 143. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 144. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 145. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 146. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 147. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 148. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 149. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 15. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 150. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 151. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 16. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 17. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 18. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 19. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 2. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 20. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 21. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 22. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 23. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 24. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 25. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 26. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 27. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 28. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 29. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 3. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 30. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 31. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 32. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 33. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 34. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 35. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 36. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 37. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 38. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 39. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 4. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 40. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 41. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 42. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 43. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 44. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 45. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 46. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 47. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 48. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 49. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 5. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 50. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 51. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 52. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 53. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 54. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 55. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 56. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 57. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 58. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 59. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 6. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 60. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 61. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 62. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 63. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 64. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 65. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 66. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 67. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 68. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 69. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 7. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 70. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 71. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 72. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 73. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 74. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 75. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 76. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 77. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 78. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 79. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 8. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 80. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 81. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 82. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 83. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 84. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 85. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 86. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 87. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 88. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 89. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 9. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 90. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 91. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 92. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 93. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 94. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 95. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 96. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 97. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 98. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 99. Mektup
Eskişehir Hayatı
Fatiha Sûresi
Fihriste-i Mektubat
Giriş
Gönüller Fatihi Büyük Üstada
Habbe
Hakikat Işıkları
Hakikat Çekirdekleri
Hastalar Risalesi
Hubâb
Hutbe-i Şamiye
Hutuvat-ı Sitte
Hz. Üstadın Nâşirlere Duası İşarat'ül İ'caz
Isparta Hayatı
Kardeşi Abdülmecid’in Takrizi
Kardeşlerimden rica ederim ki
Kastamonu Hayatı
Kastamonu Lahikası 1. Mektup
Kastamonu Lahikası 10. Mektup
Kastamonu Lahikası 100. Mektup
Kastamonu Lahikası 101. Mektup
Kastamonu Lahikası 102. Mektup
Kastamonu Lahikası 103. Mektup
Kastamonu Lahikası 104. Mektup
Kastamonu Lahikası 105. Mektup
Kastamonu Lahikası 106. Mektup
Kastamonu Lahikası 107. Mektup
Kastamonu Lahikası 108. Mektup
Kastamonu Lahikası 109. Mektup
Kastamonu Lahikası 11. Mektup
Kastamonu Lahikası 110. Mektup
Kastamonu Lahikası 111. Mektup
Kastamonu Lahikası 112. Mektup
Kastamonu Lahikası 113. Mektup
Kastamonu Lahikası 114. Mektup
Kastamonu Lahikası 115. Mektup
Kastamonu Lahikası 116. Mektup
Kastamonu Lahikası 117. Mektup
Kastamonu Lahikası 118. Mektup
Kastamonu Lahikası 119. Mektup
Kastamonu Lahikası 12. Mektup
Kastamonu Lahikası 120. Mektup
Kastamonu Lahikası 121. Mektup
Kastamonu Lahikası 122. Mektup
Kastamonu Lahikası 123. Mektup
Kastamonu Lahikası 124. Mektup
Kastamonu Lahikası 125. Mektup
Kastamonu Lahikası 126. Mektup
Kastamonu Lahikası 127. Mektup
Kastamonu Lahikası 128. Mektup
Kastamonu Lahikası 129. Mektup
Kastamonu Lahikası 13. Mektup
Kastamonu Lahikası 130. Mektup
Kastamonu Lahikası 131. Mektup
Kastamonu Lahikası 132. Mektup
Kastamonu Lahikası 133. Mektup
Kastamonu Lahikası 134. Mektup
Kastamonu Lahikası 135. Mektup
Kastamonu Lahikası 136. Mektup
Kastamonu Lahikası 137. Mektup
Kastamonu Lahikası 138. Mektup
Kastamonu Lahikası 139. Mektup
Kastamonu Lahikası 14. Mektup
Kastamonu Lahikası 140. Mektup
Kastamonu Lahikası 141. Mektup
Kastamonu Lahikası 142. Mektup
Kastamonu Lahikası 143. Mektup
Kastamonu Lahikası 144. Mektup
Kastamonu Lahikası 145. Mektup
Kastamonu Lahikası 146. Mektup
Kastamonu Lahikası 147. Mektup
Kastamonu Lahikası 148. Mektup
Kastamonu Lahikası 149. Mektup
Kastamonu Lahikası 15. Mektup
Kastamonu Lahikası 150. Mektup
Kastamonu Lahikası 151. Mektup
Kastamonu Lahikası 152. Mektup
Kastamonu Lahikası 153. Mektup
Kastamonu Lahikası 154. Mektup
Kastamonu Lahikası 155. Mektup
Kastamonu Lahikası 156. Mektup
Kastamonu Lahikası 157. Mektup
Kastamonu Lahikası 158. Mektup
Kastamonu Lahikası 159. Mektup
Kastamonu Lahikası 16. Mektup
Kastamonu Lahikası 160. Mektup
Kastamonu Lahikası 161. Mektup
Kastamonu Lahikası 162. Mektup
Kastamonu Lahikası 163. Mektup
Kastamonu Lahikası 164. Mektup
Kastamonu Lahikası 165. Mektup
Kastamonu Lahikası 166. Mektup
Kastamonu Lahikası 17. Mektup
Kastamonu Lahikası 18. Mektup
Kastamonu Lahikası 19. Mektup
Kastamonu Lahikası 2. Mektup
Kastamonu Lahikası 20. Mektup
Kastamonu Lahikası 21. Mektup
Kastamonu Lahikası 22. Mektup
Kastamonu Lahikası 23. Mektup
Kastamonu Lahikası 24. Mektup
Kastamonu Lahikası 25. Mektup
Kastamonu Lahikası 26. Mektup
Kastamonu Lahikası 27. Mektup
Kastamonu Lahikası 28. Mektup
Kastamonu Lahikası 29. Mektup
Kastamonu Lahikası 3. Mektup
Kastamonu Lahikası 30. Mektup
Kastamonu Lahikası 31. Mektup
Kastamonu Lahikası 32. Mektup
Kastamonu Lahikası 33. Mektup
Kastamonu Lahikası 34. Mektup
Kastamonu Lahikası 35. Mektup
Kastamonu Lahikası 36. Mektup
Kastamonu Lahikası 37. Mektup
Kastamonu Lahikası 38. Mektup
Kastamonu Lahikası 39. Mektup
Kastamonu Lahikası 4. Mektup
Kastamonu Lahikası 40. Mektup
Kastamonu Lahikası 41. Mektup
Kastamonu Lahikası 42. Mektup
Kastamonu Lahikası 43. Mektup
Kastamonu Lahikası 44. Mektup
Kastamonu Lahikası 45. Mektup
Kastamonu Lahikası 46. Mektup
Kastamonu Lahikası 47. Mektup
Kastamonu Lahikası 48. Mektup
Kastamonu Lahikası 49. Mektup
Kastamonu Lahikası 5. Mektup
Kastamonu Lahikası 50. Mektup
Kastamonu Lahikası 51. Mektup
Kastamonu Lahikası 52. Mektup
Kastamonu Lahikası 53. Mektup
Kastamonu Lahikası 54. Mektup
Kastamonu Lahikası 55. Mektup
Kastamonu Lahikası 56. Mektup
Kastamonu Lahikası 57. Mektup
Kastamonu Lahikası 58. Mektup
Kastamonu Lahikası 59. Mektup
Kastamonu Lahikası 6. Mektup
Kastamonu Lahikası 60. Mektup
Kastamonu Lahikası 61. Mektup
Kastamonu Lahikası 62. Mektup
Kastamonu Lahikası 63. Mektup
Kastamonu Lahikası 64. Mektup
Kastamonu Lahikası 65. Mektup
Kastamonu Lahikası 66. Mektup
Kastamonu Lahikası 67. Mektup
Kastamonu Lahikası 68. Mektup
Kastamonu Lahikası 69. Mektup
Kastamonu Lahikası 7. Mektup
Kastamonu Lahikası 70. Mektup
Kastamonu Lahikası 71. Mektup
Kastamonu Lahikası 72. Mektup
Kastamonu Lahikası 73. Mektup
Kastamonu Lahikası 74. Mektup
Kastamonu Lahikası 75. Mektup
Kastamonu Lahikası 76. Mektup
Kastamonu Lahikası 77. Mektup
Kastamonu Lahikası 78. Mektup
Kastamonu Lahikası 79. Mektup
Kastamonu Lahikası 8. Mektup
Kastamonu Lahikası 80. Mektup
Kastamonu Lahikası 81. Mektup
Kastamonu Lahikası 82. Mektup
Kastamonu Lahikası 83. Mektup
Kastamonu Lahikası 84. Mektup
Kastamonu Lahikası 85. Mektup
Kastamonu Lahikası 86. Mektup
Kastamonu Lahikası 87. Mektup
Kastamonu Lahikası 88. Mektup
Kastamonu Lahikası 89. Mektup
Kastamonu Lahikası 9. Mektup
Kastamonu Lahikası 90. Mektup
Kastamonu Lahikası 91. Mektup
Kastamonu Lahikası 92. Mektup
Kastamonu Lahikası 93. Mektup
Kastamonu Lahikası 94. Mektup
Kastamonu Lahikası 95. Mektup
Kastamonu Lahikası 96. Mektup
Kastamonu Lahikası 97. Mektup
Kastamonu Lahikası 98. Mektup
Kastamonu Lahikası 99. Mektup
Katre
Katrenin Zeyli
Kitap Sonundaki İ'lemler
Konferans
Kur’ân nedir, tarifi nasıldır?
Küçük Sözler
Latif Nükteler
Lem'alar
Lem'alar Fihrist
Lem'alar/Hz. Üstadın Nâşirlere Duası
Lemaat
Lemalar MN
Lâsiyyemalar
Mektubat
Mektubat/Hz. Üstadın Nâşirlere Duası
Mesnevi-i Nuriye
Mesnevi-i Nuriye Fihrist
Meyve Risalesi
Muhakemat
Muhakemat/Mukaddime
Muhsin'in Mektubu
Mukaddime
Mustafa Hilmi'nin Mektubu
Münazarat
Münderecât Hakkında
Münâcat
Nokta
Nur Talebelerinin Bir Takrizi
On Altıncı Lem'a
On Altıncı Mektup
On Altıncı Söz
On Beşinci Lem'a
On Beşinci Mektup
On Beşinci Söz
On Beşinci Şuâ
On Birinci Lem'a
On Birinci Mektup
On Birinci Söz
On Birinci Şuâ
On Dokuzuncu Lem'a
On Dokuzuncu Mektup
On Dokuzuncu Söz
On Dördüncü Lem'a
On Dördüncü Mektup
On Dördüncü Reşha
On Dördüncü Söz
On Dördüncü Şuâ
On Sekizinci Lem'a
On Sekizinci Mektup
On Sekizinci Söz
On Yedinci Lem'a
On Yedinci Mektup
On Yedinci Söz
On Üçüncü Lem'a
On Üçüncü Mektup
On Üçüncü Söz
On Üçüncü Şuâ
On İkinci Lem'a
On İkinci Mektup
On İkinci Söz
On İkinci Şuâ
Onuncu Lem'a
Onuncu Mektup
Onuncu Risale
Onuncu Söz
Otuz Birinci Lem'a
Otuz Birinci Mektup
Otuz Birinci Söz
Otuz Üçüncü Lem'a
Otuz Üçüncü Mektup
Otuz Üçüncü Söz
Otuz İkinci Lem'a
Otuz İkinci Mektup
Otuz İkinci Söz
Otuzuncu Lem'a
Otuzuncu Mektup
Otuzuncu Söz
Ramazân, İktisâd ve Şükür Risaleleri
Reşhalar
Risale-i Nur ve Hariç Memleketler
Risale-i Nur, her ateşi ve her yangını söndürür
Saykal-ül İslam
Sekizinci Lem'a
Sekizinci Mektup
Sekizinci Söz
Sekizinci Şuâ
Sikke-i Tasdik-i Gaybi'den Bir Mektup
Sözler
Sözler Fihrist
Sünuhat
Takdim
Takdim Haşiye
Tarihçe-i Hayat
Tarihçe-i Hayat/Hz. Üstadın Nâşirlere Duası
Tenbih
Tenvir
Tuluat
Uhuvvet Risalesi
Yedinci Lem'a
Yedinci Mektup
Yedinci Söz
Yedinci Şuâ
Yirmi Altıncı Lem'a
Yirmi Altıncı Mektup
Yirmi Altıncı Söz
Yirmi Beşinci Lem'a
Yirmi Beşinci Mektup
Yirmi Beşinci Söz
Yirmi Birinci Lem'a
Yirmi Birinci Mektup
Yirmi Birinci Söz
Yirmi Dokuzuncu Lem'a
Yirmi Dokuzuncu Mektup
Yirmi Dokuzuncu Söz
Yirmi Dördüncü Lem'a
Yirmi Dördüncü Mektup
Yirmi Dördüncü Söz
Yirmi Sekizinci Lem'a
Yirmi Sekizinci Mektup
Yirmi Sekizinci Söz
Yirmi Yedinci Lem'a
Yirmi Yedinci Mektup
Yirmi Yedinci Söz
Yirmi Üçüncü Lem'a
Yirmi Üçüncü Mektup
Yirmi Üçüncü Söz
Yirmi İkinci Lem'a
Yirmi İkinci Mektup
Yirmi İkinci Söz
Yirmidokuzuncu Lem'adan İkinci Bâb
Yirminci Lem'a
Yirminci Mektup
Yirminci Söz
Zerre
Zeylû'l-Hubâb
Zeylü'l-Habbe
Zeylü'z-Zeyl
Zühre
Önsöz
ÜÇÜNCÜ MAKALE
Üçüncü Lem'a
Üçüncü Mektup
Üçüncü Söz
Üçüncü Şuâ
İ'tizar
İfadetü'l-Meram
İhlas Risalesi
İkinci Lem'a
İkinci Mektup
İkinci Söz
İkinci Şuâ
İktisad, Kanaat, İsraf Mevzuunda Bir Mektup
İKİNCİ MAKALE
İlk Hayatı
İman ve İnsan
İtizar
İşarat
İşarat'ül İ'caz
İşarat'ül İ'caz Fihrist
İşarat-ı Gaybiyye Hakkında Bir Takriz
Şemme
Şualar
Şule
Şulenin Zeyli
Şuâlar İçindekiler
Dil
aa - Qafár af
ab - аԥсшәа
abs - bahasa ambon
ace - Acèh
ady - адыгабзэ
ady-cyrl - адыгабзэ
aeb - تونسي / Tûnsî
aeb-arab - تونسي
aeb-latn - Tûnsî
af - Afrikaans
ak - Akan
aln - Gegë
alt - алтай тил
am - አማርኛ
ami - Pangcah
an - aragonés
ang - Ænglisc
ann - Obolo
anp - अंगिका
ar - العربية
arc - ܐܪܡܝܐ
arn - mapudungun
arq - جازايرية
ary - الدارجة
arz - مصرى
as - অসমীয়া
ase - American sign language
ast - asturianu
atj - Atikamekw
av - авар
avk - Kotava
awa - अवधी
ay - Aymar aru
az - azərbaycanca
azb - تۆرکجه
ba - башҡортса
ban - Basa Bali
ban-bali - ᬩᬲᬩᬮᬶ
bar - Boarisch
bbc - Batak Toba
bbc-latn - Batak Toba
bcc - جهلسری بلوچی
bci - wawle
bcl - Bikol Central
be - беларуская
be-tarask - беларуская (тарашкевіца)
bg - български
bgn - روچ کپتین بلوچی
bh - भोजपुरी
bho - भोजपुरी
bi - Bislama
bjn - Banjar
blk - ပအိုဝ်ႏဘာႏသာႏ
bm - bamanankan
bn - বাংলা
bo - བོད་ཡིག
bpy - বিষ্ণুপ্রিয়া মণিপুরী
bqi - بختیاری
br - brezhoneg
brh - Bráhuí
bs - bosanski
btm - Batak Mandailing
bto - Iriga Bicolano
bug - ᨅᨔ ᨕᨘᨁᨗ
bxr - буряад
ca - català
cbk-zam - Chavacano de Zamboanga
cdo - 閩東語 / Mìng-dĕ̤ng-ngṳ̄
ce - нохчийн
ceb - Cebuano
ch - Chamoru
cho - Chahta Anumpa
chr - ᏣᎳᎩ
chy - Tsetsêhestâhese
ckb - کوردی
co - corsu
cps - Capiceño
cr - Nēhiyawēwin / ᓀᐦᐃᔭᐍᐏᐣ
crh - qırımtatarca
crh-cyrl - къырымтатарджа (Кирилл)
crh-latn - qırımtatarca (Latin)
cs - čeština
csb - kaszëbsczi
cu - словѣньскъ / ⰔⰎⰑⰂⰡⰐⰠⰔⰍⰟ
cv - чӑвашла
cy - Cymraeg
da - dansk
dag - dagbanli
de - Deutsch
de-at - Österreichisches Deutsch
de-ch - Schweizer Hochdeutsch
de-formal - Deutsch (Sie-Form)
dga - Dagaare
din - Thuɔŋjäŋ
diq - Zazaki
dsb - dolnoserbski
dtp - Dusun Bundu-liwan
dty - डोटेली
dv - ދިވެހިބަސް
dz - ཇོང་ཁ
ee - eʋegbe
egl - Emiliàn
el - Ελληνικά
eml - emiliàn e rumagnòl
en - English
en-ca - Canadian English
en-gb - British English
eo - Esperanto
es - español
es-419 - español de América Latina
es-formal - español (formal)
et - eesti
eu - euskara
ext - estremeñu
fa - فارسی
fat - mfantse
ff - Fulfulde
fi - suomi
fit - meänkieli
fj - Na Vosa Vakaviti
fo - føroyskt
fon - fɔ̀ngbè
fr - français
frc - français cadien
frp - arpetan
frr - Nordfriisk
fur - furlan
fy - Frysk
ga - Gaeilge
gaa - Ga
gag - Gagauz
gan - 贛語
gan-hans - 赣语(简体)
gan-hant - 贛語(繁體)
gcr - kriyòl gwiyannen
gd - Gàidhlig
gl - galego
gld - на̄ни
glk - گیلکی
gn - Avañe'ẽ
gom - गोंयची कोंकणी / Gõychi Konknni
gom-deva - गोंयची कोंकणी
gom-latn - Gõychi Konknni
gor - Bahasa Hulontalo
got - 𐌲𐌿𐍄𐌹𐍃𐌺
gpe - Ghanaian Pidgin
grc - Ἀρχαία ἑλληνικὴ
gsw - Alemannisch
gu - ગુજરાતી
guc - wayuunaiki
gur - farefare
guw - gungbe
gv - Gaelg
ha - Hausa
hak - 客家語/Hak-kâ-ngî
haw - Hawaiʻi
he - עברית
hi - हिन्दी
hif - Fiji Hindi
hif-latn - Fiji Hindi
hil - Ilonggo
ho - Hiri Motu
hr - hrvatski
hrx - Hunsrik
hsb - hornjoserbsce
hsn - 湘语
ht - Kreyòl ayisyen
hu - magyar
hu-formal - magyar (formal)
hy - հայերեն
hyw - Արեւմտահայերէն
hz - Otsiherero
ia - interlingua
id - Bahasa Indonesia
ie - Interlingue
ig - Igbo
igl - Igala
ii - ꆇꉙ
ik - Iñupiatun
ike-cans - ᐃᓄᒃᑎᑐᑦ
ike-latn - inuktitut
ilo - Ilokano
inh - гӀалгӀай
io - Ido
is - íslenska
it - italiano
iu - ᐃᓄᒃᑎᑐᑦ / inuktitut
ja - 日本語
jam - Patois
jbo - la .lojban.
jut - jysk
jv - Jawa
ka - ქართული
kaa - Qaraqalpaqsha
kab - Taqbaylit
kbd - адыгэбзэ
kbd-cyrl - адыгэбзэ
kbp - Kabɩyɛ
kcg - Tyap
kea - kabuverdianu
kg - Kongo
khw - کھوار
ki - Gĩkũyũ
kiu - Kırmancki
kj - Kwanyama
kjh - хакас
kjp - ဖၠုံလိက်
kk - қазақша
kk-arab - قازاقشا (تٴوتە)
kk-cn - قازاقشا (جۇنگو)
kk-cyrl - қазақша (кирил)
kk-kz - қазақша (Қазақстан)
kk-latn - qazaqşa (latın)
kk-tr - qazaqşa (Türkïya)
kl - kalaallisut
km - ភាសាខ្មែរ
kn - ಕನ್ನಡ
ko - 한국어
ko-kp - 조선말
koi - перем коми
kr - kanuri
krc - къарачай-малкъар
kri - Krio
krj - Kinaray-a
krl - karjal
ks - कॉशुर / کٲشُر
ks-arab - کٲشُر
ks-deva - कॉशुर
ksh - Ripoarisch
ksw - စှီၤ
ku - kurdî
ku-arab - كوردي (عەرەبی)
ku-latn - kurdî (latînî)
kum - къумукъ
kus - Kʋsaal
kv - коми
kw - kernowek
ky - кыргызча
la - Latina
lad - Ladino
lb - Lëtzebuergesch
lbe - лакку
lez - лезги
lfn - Lingua Franca Nova
lg - Luganda
li - Limburgs
lij - Ligure
liv - Līvõ kēļ
lki - لەکی
lld - Ladin
lmo - lombard
ln - lingála
lo - ລາວ
loz - Silozi
lrc - لۊری شومالی
lt - lietuvių
ltg - latgaļu
lus - Mizo ţawng
luz - لئری دوٙمینی
lv - latviešu
lzh - 文言
lzz - Lazuri
mad - Madhurâ
mag - मगही
mai - मैथिली
map-bms - Basa Banyumasan
mdf - мокшень
mg - Malagasy
mh - Ebon
mhr - олык марий
mi - Māori
min - Minangkabau
mk - македонски
ml - മലയാളം
mn - монгол
mni - ꯃꯤꯇꯩ ꯂꯣꯟ
mnw - ဘာသာ မန်
mo - молдовеняскэ
mos - moore
mr - मराठी
mrh - Mara
mrj - кырык мары
ms - Bahasa Melayu
ms-arab - بهاس ملايو
mt - Malti
mus - Mvskoke
mwl - Mirandés
my - မြန်မာဘာသာ
myv - эрзянь
mzn - مازِرونی
na - Dorerin Naoero
nah - Nāhuatl
nan - Bân-lâm-gú
nap - Napulitano
nb - norsk bokmål
nds - Plattdüütsch
nds-nl - Nedersaksies
ne - नेपाली
new - नेपाल भाषा
ng - Oshiwambo
nia - Li Niha
niu - Niuē
nl - Nederlands
nl-informal - Nederlands (informeel)
nmz - nawdm
nn - norsk nynorsk
no - norsk
nod - ᨣᩤᩴᨾᩮᩬᩥᨦ
nog - ногайша
nov - Novial
nqo - ߒߞߏ
nrm - Nouormand
nso - Sesotho sa Leboa
nv - Diné bizaad
ny - Chi-Chewa
nyn - runyankore
nys - Nyunga
oc - occitan
ojb - Ojibwemowin
olo - livvinkarjala
om - Oromoo
or - ଓଡ଼ିଆ
os - ирон
pa - ਪੰਜਾਬੀ
pag - Pangasinan
pam - Kapampangan
pap - Papiamentu
pcd - Picard
pcm - Naijá
pdc - Deitsch
pdt - Plautdietsch
pfl - Pälzisch
pi - पालि
pih - Norfuk / Pitkern
pl - polski
pms - Piemontèis
pnb - پنجابی
pnt - Ποντιακά
prg - prūsiskan
ps - پښتو
pt - português
pt-br - português do Brasil
pwn - pinayuanan
qqq - Message documentation
qu - Runa Simi
qug - Runa shimi
rgn - Rumagnôl
rif - Tarifit
rki - ရခိုင်
rm - rumantsch
rmc - romaňi čhib
rmy - romani čhib
rn - ikirundi
ro - română
roa-tara - tarandíne
rsk - руски
ru - русский
rue - русиньскый
rup - armãneashti
ruq - Vlăheşte
ruq-cyrl - Влахесте
ruq-latn - Vlăheşte
rw - Ikinyarwanda
ryu - うちなーぐち
sa - संस्कृतम्
sah - саха тыла
sat - ᱥᱟᱱᱛᱟᱲᱤ
sc - sardu
scn - sicilianu
sco - Scots
sd - سنڌي
sdc - Sassaresu
sdh - کوردی خوارگ
se - davvisámegiella
se-fi - davvisámegiella (Suoma bealde)
se-no - davvisámegiella (Norgga bealde)
se-se - davvisámegiella (Ruoŧa bealde)
sei - Cmique Itom
ses - Koyraboro Senni
sg - Sängö
sgs - žemaitėška
sh - srpskohrvatski / српскохрватски
sh-cyrl - српскохрватски (ћирилица)
sh-latn - srpskohrvatski (latinica)
shi - Taclḥit
shi-latn - Taclḥit
shi-tfng - ⵜⴰⵛⵍⵃⵉⵜ
shn - ၽႃႇသႃႇတႆး
shy - tacawit
shy-latn - tacawit
si - සිංහල
simple - Simple English
sjd - кӣллт са̄мь кӣлл
sje - bidumsámegiella
sk - slovenčina
skr - سرائیکی
skr-arab - سرائیکی
sl - slovenščina
sli - Schläsch
sm - Gagana Samoa
sma - åarjelsaemien
smn - anarâškielâ
sms - nuõrttsääʹmǩiõll
sn - chiShona
so - Soomaaliga
sq - shqip
sr - српски / srpski
sr-ec - српски (ћирилица)
sr-el - srpski (latinica)
srn - Sranantongo
sro - sardu campidanesu
ss - SiSwati
st - Sesotho
stq - Seeltersk
sty - себертатар
su - Sunda
sv - svenska
sw - Kiswahili
syl - ꠍꠤꠟꠐꠤ
szl - ślůnski
szy - Sakizaya
ta - தமிழ்
tay - Tayal
tcy - ತುಳು
tdd - ᥖᥭᥰᥖᥬᥳᥑᥨᥒᥰ
te - తెలుగు
tet - tetun
tg - тоҷикӣ
tg-cyrl - тоҷикӣ
tg-latn - tojikī
th - ไทย
ti - ትግርኛ
tk - Türkmençe
tl - Tagalog
tly - tolışi
tly-cyrl - толыши
tn - Setswana
to - lea faka-Tonga
tok - toki pona
tpi - Tok Pisin
tr - Türkçe
tru - Ṫuroyo
trv - Seediq
ts - Xitsonga
tt - татарча / tatarça
tt-cyrl - татарча
tt-latn - tatarça
tum - chiTumbuka
tw - Twi
ty - reo tahiti
tyv - тыва дыл
tzm - ⵜⴰⵎⴰⵣⵉⵖⵜ
udm - удмурт
ug - ئۇيغۇرچە / Uyghurche
ug-arab - ئۇيغۇرچە
ug-latn - Uyghurche
uk - українська
ur - اردو
uz - oʻzbekcha / ўзбекча
uz-cyrl - ўзбекча
uz-latn - oʻzbekcha
ve - Tshivenda
vec - vèneto
vep - vepsän kel’
vi - Tiếng Việt
vls - West-Vlams
vmf - Mainfränkisch
vmw - emakhuwa
vo - Volapük
vot - Vaďďa
vro - võro
wa - walon
wal - wolaytta
war - Winaray
wls - Fakaʻuvea
wo - Wolof
wuu - 吴语
xal - хальмг
xh - isiXhosa
xmf - მარგალური
xsy - saisiyat
yi - ייִדיש
yo - Yorùbá
yrl - Nhẽẽgatú
yue - 粵語
za - Vahcuengh
zea - Zeêuws
zgh - ⵜⴰⵎⴰⵣⵉⵖⵜ ⵜⴰⵏⴰⵡⴰⵢⵜ
zh - 中文
zh-cn - 中文(中国大陆)
zh-hans - 中文(简体)
zh-hant - 中文(繁體)
zh-hk - 中文(香港)
zh-mo - 中文(澳門)
zh-my - 中文(马来西亚)
zh-sg - 中文(新加坡)
zh-tw - 中文(臺灣)
zu - isiZulu
Biçim
Çevrimdışı çeviri aktar
Yerel biçimde aktar
CSV biçiminde dışa aktar
Getir
<languages/> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Üstadın talebelerine gönderdiği gayet kıymettar, nurlu mektuplardır. Risale-i Nur’un parlak mücahedatını bu samimi mektuplar gayet parlak gösteriyorlar.''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Geçen Leyle-i Kadrinizi ve gelen bayramınızı bütün mevcudiyetimle tebrik ve sizleri Cenab-ı Erhamü’r-Râhimîn’in birliğine ve rahmetine emanet ediyorum. مَن۟ اٰمَنَ بِال۟قَدَرِ اَمِنَ مِنَ ال۟كَدَرِ sırrıyla sizi teselliye muhtaç görmemekle beraber, derim ki: </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> وَاص۟بِر۟ لِحُك۟مِ رَبِّكَ فَاِنَّكَ بِاَع۟يُنِنَا وَسَبِّح۟ بِحَم۟دِ رَبِّكَ âyetinin mana-yı işarîsiyle verdiği teselliyi tamamıyla gördüm. Şöyle ki: </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Dünyayı unutmak, ramazanımızı âsude geçirmek düşünürken hatıra gelmeyen ve bütün bütün tahammülün fevkinde bu dehşetli hâdise hem benim hem Risale-i Nur’un hem sizin hem ramazanımız hem uhuvvetimiz için ayn-ı inayet olduğunu ben müşahede ettim. Bana ait cihetinin ise çok faydalarından yalnız iki üçünü beyan ederim: </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Biri:''' Ramazanda çok şiddetli bir heyecan, bir ciddiyet, bir iltica, bir niyaz ile müthiş hastalığa galebe ederek çalıştırdı. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''İkincisi:''' Her birinize karşı bu sene de görüşmek ve yakınınızda bulunmak arzusu şiddetli idi. Yalnız birinizi görmek ve Isparta’ya gelmek için bu çektiğim zahmeti kabul ederdim. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Üçüncüsü:''' Hem Kastamonu’da hem yolda hem burada fevkalâde bir tarzda bütün elîm haletler birden değişiyor ve me’mulün ve arzumun hilafına olarak bir dest-i inayet görünüyor. اَل۟خَي۟رُ فٖى مَا اخ۟تَارَهُ اللّٰهُ dediriyor. En ziyade beni düşündüren Risale-i Nur’u, en gafil ve dünyaca büyük makamlarda bulunanlara da kemal-i dikkatle okutturuyor, başka bir sahada fütuhata meydan açıyor. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Ve en ziyade rikkatime dokunan ve kendi elemimden başka her birinizin sıkıntısından başıma toplanan bütün elemlere ve teessüflere karşı ramazanda, bir saati yüz saat hükmüne getiren o şehr-i mübarekte bu musibet dahi o yüz sevabı her bir saati on saat derecesinde ibadet yapmakla bine iblağ ettiğinden, Risale-i Nur’dan tam ders alan ve dünya fâni ve ticaretgâh olduğunu bilen ve her şeyi imanı ve âhireti için feda eden ve bu dershane-i Yusufiyedeki muvakkat sıkıntıların daimî lezzetler ve faydalar vereceklerine inanan sizin gibi ihlaslı zatlara acımak ve rikkatten ağlamak haletini, tebrik ve sebatınızı gayet istihsan ve takdir etmek haletine çevirdi. Ben de اَل۟حَم۟دُ لِلّٰهِ عَلٰى كُلِّ حَالٍ سِوَى ال۟كُف۟رِ وَ الضَّلَالِ dedim. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Bana ait bu faydalar gibi hem uhuvvetimizin hem Risale-i Nur’un hem ramazanımızın hem sizin bu yüzde öyle faydaları var ki perde açılsa “Yâ Rabbenâ! Şükür. Bu kaza ve kader-i İlahî, hakkımızda bir inayettir.” dedirtecek kanaatim var. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Hâdiseye sebebiyet verenlere itab etmeyiniz. Bu musibetin geniş ve dehşetli planı çoktan kurulmuştu fakat manen pek çok hafif geldi. İnşâallah çabuk geçer. عَسٰٓى اَن۟ تَك۟رَهُوا شَي۟ئًا وَهُوَ خَي۟رٌ لَكُم۟ sırrıyla müteessir olmayınız. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Said Nursî''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Yakınınızda bulunmakla çok bahtiyarım. Sizin hayalinizle ara sıra konuşurum, müteselli olurum. Biliniz ki mümkün olsaydı bütün sıkıntılarınızı kemal-i iftihar ve sevinçle çekerdim. Ben, sizin yüzünüzden Isparta’yı ve havalisini taşıyla, toprağıyla seviyorum. Hattâ diyorum ve resmen de diyeceğim: Isparta hükûmeti bana ceza verse, başka bir vilayet beni beraet ettirse yine burayı tercih ederim. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Evet, ben üç cihetle Ispartalıyım. Gerçi tarihçe ispat edemiyorum fakat kanaatim var ki İsparit nahiyesinde dünyaya gelen Said’in aslı, buradan gitmiş. Hem Isparta vilayeti öyle hakiki kardeşleri bana vermiş ki değil Abdülmecid ve Abdurrahman, belki Said’i onların her birisine maalmemnuniye feda eylerim. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Tahmin ederim, şimdi küre-i arzda Risale-i Nur şakirdlerinden –kalben ve ruhen ve fikren– daha az sıkıntı çeken yoktur. Çünkü kalp ve ruh ve akılları iman-ı tahkikî nurlarıyla sıkıntı çekmezler.''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Maddî zahmetler ise Risale-i Nur dersiyle hem geçici hem sevaplı hem ehemmiyetsiz hem hizmet-i imaniyenin başka bir mecrada inkişafına vesile olmasını bilerek şükür ve sabırla karşılıyorlar. İman-ı tahkikî dünyada dahi medar-ı saadettir diye halleriyle ispat ediyorlar. Evet “Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler.” deyip metinane bu fâni zahmetleri bâki rahmetlere tebdile çalışıyorlar. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Cenab-ı Erhamü’r-Râhimîn onların emsallerini çoğaltsın, bu vatana medar-ı şeref ve saadet yapsın ve onları da cennetü’l-firdevste saadet-i ebediyeye mazhar eylesin, âmin! </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Said Nursî''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Bu kaza-i İlahînin adalet-i kaderiye noktasında, yeni talebelerden bir kısım zatların sırr-ı ihlasa muvafık olmayan dünya cihetini de Risale-i Nur ile arzu etmesinden, bazı menfaat-perest rakipleri karşısında bulup yirmi beş sene evvel aslı yazılan ve sekiz sene zarfında bir iki defa elime geçen ve aynı vakitte kaybettirilen “Beşinci Şuâ” benden uzak bir yerde ele geçmesiyle, o hoca bozması gibi kıskançlar, onunla adliyeyi evhamlandırdılar. Aynı vakit, benim arzu ettiğim yeni harfler ile “Miftahu’l-İman” mecmuası yerine “Âyetü’l-Kübra” muvafakatım olmadan tabolması ve nüshaları gelmesi hükûmete aksetmiş, iki mesele birbiriyle karıştırılmış. Güya “Kanun-u Medeniye”ye karşı o “Beşinci Şuâ” tabedilmiş diye ehl-i garaz, bir habbeyi yüz kubbe yaparak gadren bizleri şu çilehaneye soktu. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Fakat kader-i İlahî ise menfaatimiz için buraya sevk etti. Ve eski zamanlarda ihtiyarî çilehanelerin sevap noktasında çok fevkinde sevaptar etmek sırrıyla, bizi ihlas dersini tam almak ve hakikaten kıymetsiz olan dünya umûruna karşı alâkalarımızı ta’dil etmek için yine Medrese-i Yusufiyeye çağırdı. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Ehl-i dünya evhamına karşı deriz: </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> “Yedinci Şuâ” baştan aşağıya kadar imandır, aldanmışsınız. Ve gayet mahrem tutulan ve şiddetli taharrilerde bizde bulunmayan ve aslı yirmi sene evvel yazılan “Beşinci Şuâ” bütün bütün ayrıdır. Biz, bunun değil tabına, belki bu zamanda hiç kimseye göstermesine razı olmamakla beraber, orada doğru çıkmış bir ihbar-ı gaybîdir, mübareze etmiyor. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Bayramınızı tekrar tebrikle beraber, sureten görüşemediğimize teessüf etmeyiniz. Bizler hakikaten daima beraberiz, ebed yolunda da inşâallah bu beraberlik devam edecek. İmanî hizmetinizde kazandığınız ebedî sevaplar ve ruhî ve kalbî faziletler ve sevinçler, şimdiki geçici ve muvakkat gamları ve sıkıntıları hiçe indirir kanaatindeyim. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Şimdiye kadar, Risale-i Nur şakirdleri gibi çok kudsî hizmette çok az zahmet çekenler olmamış. Evet, cennet ucuz değil. İki hayatı imha eden küfr-ü mutlaktan kurtarmak, bu zamanda pek çok ehemmiyetlidir. Bir parça meşakkat olsa da şevk ve şükür ve sabırla karşılamalı. Madem bizi çalıştıran Hâlık’ımız Rahîm ve Hakîm’dir; başa gelen her şeyi rıza ile sevinç ile rahmetine, hikmetine itimat ile karşılamalıyız. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Kahraman bir kardeşimiz “Âyetü’l-Kübra” meselesinde bütün mes’uliyeti kendine alıp Hizb-i Kur’an’ı ve Hizb-i Nur’u ve kalemiyle kazandığı fevkalâde uhrevî şeref ve fazilete istihkakını tam göstermiş, beni derin sevinçlerle ağlatmış. Ve “Yedinci Şuâ” olan “Âyetü’l-Kübra” tam nazar-ı dikkati celbederek ileride ona lâyık bir fütuhatı ihzar etmek hikmetiyle ona gelen bu muvakkat müsadere, o kardeşimizin ve rüfekasının hizmetlerini ve masraflarını zayi etmeyecek, inşâallah daha parlattıracak diye rahmet-i İlahiyeden bekleriz. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Sizi bütün dualarında اَجِر۟نَا وَار۟حَم۟نَا وَاح۟فَظ۟نَا gibi bütün mütekellim-i maalgayr sîgalarında bilâ-istisna dâhil edip kesretli cesetler ve bir tek ruh hükmünde şirket-i maneviyemizin düsturlarıyla çalışan ve sizin sıkıntınız ile sizden ziyade alâkadar olan ve şahs-ı manevînizden himmet ve meded ve sebat ve metanet ve şefaat bekleyen </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Kardeşiniz </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Said Nursî''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Bu hâdise tesiriyle ben kendimi masum kardeşlerime rıza-yı kalp ile feda etmeye kat’î azm u cezmettiğim ve çaresini fikren aradığım vakitte, Celcelutiye’yi okudum. Birden hatıra geldi ki İmam-ı Ali radıyallahu anh: “Yâ Rab! Eman ver!” diye dua etmiş; inşâallah, o duanın sırrıyla selâmete çıkarsınız. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Evet Hazret-i Ali radıyallahu anh, Kaside-i Celcelutiye’de iki suretle Risale-i Nur’dan haber verdiği gibi Âyetü’l-Kübra Risalesi’ne işareten وَ بِال۟اٰيَةِ ال۟كُب۟رٰى اَمِنّٖى مِنَ ال۟فَجَت۟ der. Bu işarette îma eder ki: Âyetü’l-Kübra yüzünden ehemmiyetli bir musibet Risale-i Nur talebelerine gelecek ve Âyetü’l-Kübra hakkı için o fecet ve musibetten şakirdlerine eman ver diye niyaz eder, o risaleyi ve menbaını şefaatçi yapar. Evet, Âyetü’l-Kübra Risalesi’nin tabı bahanesiyle gelen musibet, aynen o remz-i gaybîyi tasdik etti. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Hem o kasidede Risale-i Nur’un mühim eczalarına tertibiyle işaretlerin hâtimesinde, mukabil sahifede der: </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> وَ تِل۟كَ حُرُوفُ النُّورِ فَاج۟مَع۟ خَوَاصَّهَا وَ حَقِّق۟ مَعَانٖيهَا بِهَا ال۟خَي۟رُ تُمِّمَت۟ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Yani “İşte Risale-i Nur’un sözleri, harfleri ki onlara işaretler eyledik. Sen onların hâssalarını topla ve manalarını tahkik eyle. Bütün hayır ve saadet, onlarla tamam olur.” der. “Harflerin manalarını tahkik et.” karinesiyle manayı ifade etmeyen hecaî harfler murad olmayıp belki “kelimeler” manasındaki “Sözler” namıyla risaleler muraddır. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> لَا يَع۟لَمُ ال۟غَي۟بَ اِلَّا اللّٰهُ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> رَبَّنَا لَا تُؤَاخِذ۟نَٓا اِن۟ نَسٖينَٓا اَو۟ اَخ۟طَا۟نَا </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Said Nursî''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşim Re’fet Bey! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Senin âlimane suallerin Risale-i Nur’un “Mektubat” kısmında çok ehemmiyetli hakikatlerin anahtarları olmasından senin suallerine karşı lâkayt kalamıyorum. Bunun kısa cevabı şudur: </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Madem Kur’an bir hutbe-i ezeliyedir, nev-i beşerin umum tabakatıyla ve ehl-i ibadetin bütün taifeleriyle konuşur; elbette onlara göre müteaddid manaları ve küllî manasının çok mertebeleri bulunacak. Bazı müfessirler, yalnız en umumî veya en sarîh veya vâcib veya bir sünnet-i müekkedeyi ifade eden manayı tercih eder. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Mesela, bu âyette وَمِنَ الَّي۟لِ فَسَبِّح۟هُ dan ehemmiyetli bir sünnet olan iki rekat teheccüd namazını ve اِد۟بَارَ النُّجُومِ dan, bir sünnet-i müekkede olan sabah fecir sünnetini zikretmiş. Yoksa evvelki mananın daha çok efradı var. Kardeşim, seninle konuşmak kesilmemiş. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Şimdi zuhr namazını kıldım, tesbihat içinde siz hatırıma geldiniz ki her biri hem kendini hem hanesindeki akrabasını düşünmekle mahzun olur. Birden kalbe geldi ki: </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Madem eski zamanlarda âhiretini dünyasına tercih edenler, hayat-ı içtimaiyenin günahlarından kurtulmak ve âhiretine hâlisane çalışmak niyetiyle mağaralarda, çilehanelerde riyazet ile hayatlarını geçirenler bu zamanda olsaydılar, Risale-i Nur şakirdleri olacaktılar. Elbette şimdi bu şerait altında bunlar, onlardan on derece daha ziyade muhtaçtır ve on derece fazla fazilet kazanıyorlar ve on derece daha rahattırlar. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, mübarek kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Pek çok selâm… '''Bizim memlekette eskide arefe gününde bin İhlas-ı Şerif okurduk.''' Ben şimdi bir gün evvel beş yüz ve arefede dahi beş yüz okuyabilirim. Kendine güvenen, birden okuyabilir. Ben gerçi sizleri göremiyorum ve hususi her birinizle görüşmüyorum fakat ben ekser vakitler, dua içinde her birinizle bazen ismiyle sohbet ederim. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Ben şimdiye kadar Nur fabrika dairesinin Mübarekler Heyeti’nden iki ehemmiyetli rükünler kurtulmuşlar tahmin ederdim. Elhak o daire, o heyet; altı yedi senede yirmi otuz sene kadar fatihane iş görmüşler. Parlak kalemlerinin yadigârları gibi onların hizmetleri yine tevakkuf etmez; onların bedeline, onların defter-i a’mallerine hasenat yazdırıyor. Hattâ Hizb-i Nurî’nin öyle bir kuvvetli fütuhatı var ve öyle ehemmiyetli yerlere girmiş ki onu neşredenler mütemadiyen çalışıyorlar hükmündedir. Ben, pek çok çalışmış ve çalışkan Hâfız Mustafa’yı da evvelki zat gibi dışarıda zannederdim, yalnız bir defa “O da buradadır.” işittim; belki başka Mustafa’dır diye teselli buluyordum. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Ben, bu sabah tesbihatta Hâfız Tevfik’e acıdım. Bu iki defadır zahmet çekiyor, tahattur ettim. Birden hatıra geldi: Onu tebrik et! O, kendini faydasız bir ihtiyat ile Risale-i Nur’daki çok ehemmiyetli makamından ve büyük hissesinden bir derece çekmek isterdi. Fakat hizmetinin kudsiyeti ve azameti, onu yine o büyük hisseye ve pek büyük sevaba muvaffak eyledi. Az bir sıkıntı ve geçici bir küçük zahmet ile böyle bir şeref-i manevîden geri kalmamak gerektir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Evet kardeşlerim! Madem her şey gidiyor ve gittikten sonra eğer lezzet ve keyif ise boşu boşuna gider, bir hasret kalır; eğer sıkıntı ve zahmet ise hem dünyevî ve uhrevî hem böyle bir kudsî hizmet noktasında öyle bir lezzetli faydalar var ki o zahmeti hiçe indirir. İçinizde biri müstesna, en ihtiyarı ve en ziyade başına sıkıntılar toplanan benim. Sizi temin ederim; tam bir sabır ve şükür ve tahammül ile halimden memnunum. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Musibete şükür ise musibetteki sevap ve uhrevî ve dünyevî faydaları içindir.''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> “Meyve”nin meselelerinin tekmil edilmesine meydan vermeyen manilerin zevali ile inşâallah yine başlanacak ki birisi, soğuk; birisi, masonların onun kuvvetinden dehşet almalarıdır. Ben bu musibette, kader-i İlahî cihetini düşünüyorum. Zahmetim rahmete inkılab eder. Evet, Risale-i Kader’de beyan edildiği gibi her hâdisede iki sebep var: </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Biri zâhirîdir''' ki insanlar ona göre hükmederler, çok defa zulmederler. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Biri de hakikidir''' ki kader-i İlahî ona göre hükmeder, o aynı hâdisede beşer zulmünün altında adalet eder. Mesela bir adam, yapmadığı bir sirkat ile zulmen hapse atılır. Fakat gizli bir cinayetine binaen, kader dahi hapsine hüküm verir, aynı zulm-ü beşer içinde adalet eder. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> İşte bu meselemizde elmaslar, şişelerden; sıddık fedakârlar, mütereddid sebatsızlardan; ve hâlis muhlisler, benlik ve menfaatini bırakmayanlardan ayrılmak için bu şiddetli imtihana girmemizin iki sebebi var: </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Birisi:''' Ehl-i dünya ve siyasetin evhamlarına dokunan kuvvetli bir tesanüd ve ihlasla fevkalâde hizmet-i diniyedir, zulm-ü beşer buna baktı. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''İkincisi:''' Herkes kendi başına bu kudsî hizmete tam ihlas ve tam tesanüd ile tam liyakat göstermediğimizden, kader dahi buna baktı. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Şimdi kader-i İlahî, ayn-ı adalet içinde hakkımızda ayn-ı merhamettir ki birbirine müştak kardeşleri bir meclise getirdi, zahmetleri ibadete ve zayiatları sadakaya çevirdi. Ve yazdıkları risaleleri her taraftan nazar-ı dikkati celbetmek ve dünyanın mal ve evladı ve istirahati pek muvakkat ve geçici ve herhalde bir gün onları bırakıp toprağa girecek olmasından, onların yüzünden âhiretini zedelememek ve sabır ve tahammüle alışmak ve istikbaldeki ehl-i imana kahramanane bir numune-i imtisal, belki imamları olmak gibi çok cihetle ayn-ı merhamettir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Fakat yalnız bir cihet var ki beni düşündürüyor. Nasıl bir parmak yaralansa göz, akıl, kalp ehemmiyetli vazifelerini bırakıp onunla meşgul oluyorlar. Öyle de bu derece zarurete giren sıkıntılı hayatımız, yarasıyla kalp ve ruhumuzu kendiyle meşgul eder. Hattâ dünyayı unutmak lâzım olduğu bir zamanımda, o hal beni masonların meclisine getirdi, onları tokatlamakla meşgul eyledi. Cenab-ı Hak bu gaflet halini de bir mücahede-i fikriye nevinden kabul etmek ihtimaliyle teselli buldum. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Risale-i Nur’un kıymettar muallimi Hâfız Mehmed’in kardeşi Ali Gül’ün selâmını aldım. Ben hem ona hem bütün hemşehrilerine ve Sava’nın bütün ahya ve emvatına binler selâm ve dua ederim. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Sizin sebat ve metanetiniz, masonların ve münafıkların bütün planlarını akîm bırakıyor. Evet kardeşlerim, saklamaya lüzum yok. O zındıklar, Risale-i Nur’u ve şakirdlerini tarîkata ve bilhassa Nakşî tarîkatına kıyas edip o ehl-i tarîkatı mağlup ettikleri planlar ile bizleri çürütmek ve dağıtmak fikriyle bu hücumu yaptılar. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Evvela:''' Ürkütmek ve korkutmak ve o mesleğin sû-i istimalatını göstermek. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Ve sâniyen:''' O mesleğin erkânlarının ve müntesibîninin kusuratlarını teşhir etmek. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Ve sâlisen:''' Maddiyyun felsefesinin ve medeniyetinin cazibedar sefahet ve uyutucu, lezzetli zehirleriyle ifsad etmek ile mabeynlerinde tesanüdü kırmak ve üstadlarını ihanetlerle çürütmek ve mesleklerini fennin, felsefenin bazı düsturlarıyla nazarlarından sukut ettirmektir ki Nakşîlere ve ehl-i tarîkata karşı istimal ettikleri aynı silah ile bizlere hücum ettiler fakat aldandılar. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Çünkü '''Risale-i Nur’un meslek-i esası; ihlas-ı tam ve terk-i enaniyet ve zahmetlerde rahmeti ve elemlerde bâki lezzetleri hissedip aramak ve fâni ayn-ı lezzet-i sefihanede elîm elemleri göstermek ve imanın bu dünyada dahi hadsiz lezzetlere medar olmasını ve hiçbir felsefenin eli yetişmediği noktaları ve hakikatleri ders vermek olduğundan''', onların planlarını inşâallah tam akîm bırakacak ve meslek-i Risale-i Nur ise tarîkatlara kıyas edilmez diye onları susturacak. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Bir Latîfe:''' Bu sabah, yanımdaki jandarma koğuşundan biri beni çağırdı, pencereye çıktım. Dedi: “Bizim kapımız kendi kendine kapandı, ne yapıyoruz açılmıyor.” Ben de dedim: “Size işarettir ki nöbettar olduğunuz ve üstlerinden kapı kapattığınız adamlar içinde sizin gibi masumlar var. Hattâ on seneden beri görmediğim bir kardeşimle bir dakika görüşmek bahanesiyle bana ihanet ve başka bahane ile dış kapımızın ikincisini dahi kapadılar. Onun cezası olarak sizin kapınız dahi kapandı.” </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Said Nursî''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Size dün yazdığım latîfenin üç zarafeti var: </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Birincisi:''' İstikbalde gelecek mübarek heyetin şahs-ı manevîsinin bir mümessili olmasından, o şahs-ı manevînin sırrıyla ve bereketiyle sürgülü kapı kendi kendine açıldığı gibi; yine o tahakkuk edip vücuda gelmiş mübarek heyetin bir mümessilinin on sene sonra yarım dakika benimle görüşmesi sebebiyle bana hiddet edildi. Ben de hiddet ettim “Kapıları kapansın!” tekrar eyledim. Aynı günün gecesinin sabahında –hiç vuku bulmamış– kendi kendine nöbetçilerin kapıları kapandı, iki saat açılmadı. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''İkinci zarafeti:''' Ben bir pusula müddeiumuma müdürle göndermiştim, içinde demiştim: “Ben tecritteyim, kimse ile görüşemiyorum, görüşsem de bu şehirde kimseyi tanımıyorum. Buranın belediyesi birisiyle ilâ âhir…” Sonra müddeiumumî demiş: “O tecritte mi?” Müdür demiş: “Yok.” İkisi bana itiraz etmişler. Aynı gün, yarım meczup ve yarım akraba biri, yarım dakika benim ile görüşmesi yüzünden öyle bir vaziyet gösterildi ki hiçbir tecritte olmamış. Bana itirazları yüzlerine çarptı. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Üçüncüsü:''' Komşudaki haylaz gençlerin kapıda gürültüleri akşam yatsı ortasında bana zarar ederdi fakat az idi. O kapıyı da aynı gün bir bahane ile kapattılar. Hem fena koku menzilimde ziyadeleşti hem o haylazların kapıma yakın gürültüleri ziyade bana zarar verdi. Ben de yine: “Kapıları kapansın, neden böyle yapıyorlar?” dedim. Aynı sabah o hâdise oldu. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Yeni hurufla yazdığınız iki Mesele, cidden tesirini gösterdi. Birinci, İkinci, Üçüncü Meseleleri de yazılsa çok iyi olur. Fakat Hüsrev ve Tahirî gibi kalemleri Kur’an’a ve Kur’an hattına mahsus ve memur olmalarından bana endişe verir. Başkalar yazsalar daha münasiptir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Bir seneden beri bir parça, yani bir kilo kadar şehriye ve pirinçten sarf ediyordum. Şüphem kalmadı ki büyük bir bereket içinde var. Şimdi siz bırakmıyorsunuz ki pişireyim. Öyle ise onu size hem teberrük hem bereketli bir hediye ediyorum. O yıldız şehriyeden bir defa hârika bir bereketi gördüm. Taneleri pişirdikten sonra kurutuyordum. Bir tek tane on mislinden ziyade büyük olduğunu ben ve başkaları gördük. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Bu gece evrad ile meşgul olurken nöbetçiler ve başkalar işitiyorlardı. Kalbime geldi ki: “Acaba bu izhar, sevabını noksan etmiyor mu?” diye telaş ettim. Hüccetü’l-İslâm İmam-ı Gazalî’nin meşhur bir sözü hatıra geldi. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> O demiş: “'''Bazen izhar, çok defa ihfadan daha ziyade efdal olur.'''” Yani aşikâre yapmakta başkalar ya istifade veya taklit etmek veya gafletten uyanmak veya dalalette ve sefahette muannid ise karşısında şeair-i İslâmiye nevinde izhar etmek, izzet-i diniyeyi göstermek gibi çok cihetle, hususan bu zamanda ve ihlas dersini tam alanlarda değil riya, belki gizliden tasannu karışmamak şartıyla çok ziyade sevaplı olabilir diye bir teselli buldum. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> İki gün evvel sorgu hâkimi beni çağırdığı vakit, ben kardeşlerimi nasıl müdafaa edeyim diye düşünürken İmam-ı Gazalî’nin “Hizbü’l-Masûn”unu açtım. Birden bu âyetler nazarıma göründü: </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> اِنَّ اللّٰهَ يُدَافِعُ عَنِ الَّذٖينَ اٰمَنُوا يَس۟عٰى نُورُهُم۟ بَي۟نَ اَي۟دٖيهِم۟ وَبِاَي۟مَانِهِم۟ اَللّٰهُ حَفٖيظٌ عَلَي۟هِم۟ طُوبٰى لَهُم۟ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Baktım ki: Birinci âyet –şeddeler sayılsa ve meddeler sayılmazsa اٰمَنُوا deki “vav” dahi meddedir– makam-ı cifrîsi ve ebcedîsi bin üç yüz altmış iki (1362) eder ki tam tamına bu senenin aynı tarihine ve bizim mü’min kardeşlerimizi müdafaaya azmettiğimiz zamana hem manası hem makamı tevafuk ediyor. Elhamdülillah dedim, benim müdafaama ihtiyaç bırakmıyor. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Sonra hatırıma geldi ki: “Acaba netice ne olacak?” diye merak ettim. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Gördüm: اَللّٰهُ حَفٖيظٌ عَلَي۟هِم۟ طُوبٰى لَهُم۟ deki iki cümle, tenvin sayılmak şartıyla, makam-ı cifrîsi aynen bin üç yüz altmış iki (eğer bir med sayılmazsa iki, eğer sayılsa üç eder) tam tamına hıfz-ı İlahiyeye pek çok muhtaç olduğumuz bu zamanın, bu senenin ve gelecek senenin aynı tarihine tevafuk ederek, bir seneden beri büyük bir dairede ve geniş bir sahada aleyhimize ihzar edilen dehşetli bir hücum karşısında mahfuziyetimize teminat ile teselli veriyor. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Risale-i Nur bu hâdisede daha parlak fütuhatı hâkim dairelerde bulunmasından şimdiki muvakkat tevakkuf bizi meyus etmez ve etmemeli. Ve Âyetü’l-Kübra’nın tabı sebebiyle müsaderesi, onun parlak makamına nazar-ı dikkati her taraftan ona celbetmesine bir ilanname telakki ediyorum. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> رَبَّنَٓا اَت۟مِم۟ لَنَا نُورَنَا وَاغ۟فِر۟لَنَا âyetini şimdi okudum. اِغ۟فِر۟لَنَا cümlesi tam tamına bin üç yüz altmış iki eder. Bu senenin aynı tarihine tevafuk eder ve bizi çok istiğfara davet ve emreder ki nurunuz tamam olsun ve Risale-i Nur noksan kalmasın. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Bu eski ve yeni iki Medrese-i Yusufiyedeki şiddetli imtihanda sarsılmayan ve dersinden vazgeçmeyen ve yakıcı çorbadan ağızları yandığı halde talebeliğini bırakmayan ve bu kadar tehacüme karşı kuvve-i maneviyesi kırılmayan zatları, ehl-i hakikat ve nesl-i âti alkışlayacakları gibi melâike ve ruhanîler dahi alkışlıyorlar diye kanaatim var. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Fakat içinizde hastalıklı ve nazik ve fakirler bulunmasıyla, maddî sıkıntı ziyadedir. Ve buna karşı da her biriniz her birisine birer tesellici ve ahlâkta ve sabırda birer numune-i imtisal ve tesanüd ve taltifte birer şefkatli kardeş ve ders müzakeresinde birer zeki muhatap ve mücîb ve güzel seciyelerin in’ikasında birer âyine olmanız, o maddî sıkıntıları hiçe indirir diye düşünüp ruhumdan ziyade sevdiğim sizler hakkında teselli buluyorum. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Yüz yirmi yaşında bulunan Mevlana Hâlid’in (ks) cübbesini size bir gün göndereceğim. O zat onu bana giydirdiği gibi ben de onun namına sizin her birinize teberrüken giydirmek için hangi vakit isterseniz göndereceğim. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Yeni geldiğimiz zaman çiçek aşısı doktoru beni aşıladı. O kolum çıban oldu ve şişti, o şiş aşağıya iniyor, beni yatırmıyor, abdestte sıkıntı veriyor. Acaba benim vücudum aşıya gelmez veyahut başka bir mana var! Yirmi sene evvel beni Ankara’da aşıladılar, şimdiye kadar o aşı yeri ara sıra işliyor, rahatsızlık veriyor. Bu da öyle olmasın diye hatırıma geldi, sizde nasıl? </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Said Nursî''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Kader-i İlahî adaleti bizleri Denizli Medrese-i Yusufiyesine sevk etmesinin bir hikmeti, her yerden ziyade Risale-i Nur’a ve şakirdlerine hem mahpusları hem ahalisi, belki hem memurları ve adliyesi muhtaç olmalarıdır. Buna binaen, biz bir vazife-i imaniye ve uhreviye ile bu sıkıntılı imtihana girdik. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Evet, yirmi otuzdan ancak bir ikisi ta’dil-i erkân ile namazını kılan mahpuslar içinde birden Risale-i Nur şakirdlerinden kırk ellisi umumen bilâ-istisna mükemmel namazlarını kılmaları, lisan-ı hal ile ve fiil diliyle öyle bir ders ve irşaddır ki bu sıkıntı ve zahmeti hiçe indirir, belki sevdirir. Ve şakirdler ef’alleriyle bu dersi verdikleri gibi kalplerindeki kuvvetli tahkikî imanlarıyla dahi buradaki ehl-i imanı ehl-i dalaletin evham ve şübehatından kurtarmalarına medar çelikten bir kale hükmüne geçeceğini rahmet ve inayet-i İlahiyeden ümit ediyoruz. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Buradaki ehl-i dünyanın bizi konuşmaktan ve temastan menleri zarar vermiyor. '''Lisan-ı hal, lisan-ı kālden daha kuvvetli ve tesirli konuşuyor.''' Madem hapse girmek terbiye içindir. Milleti seviyorlar ise mahpusları Risale-i Nur şakirdleriyle görüştürsünler, tâ bir ayda belki bir günde bir seneden ziyade terbiye alsınlar. Hem millete ve vatana hem kendi istikballerine ve âhiretine menfaatli birer insan olsunlar. Gençlik Rehberi bulunsa idi çok faydası olurdu. İnşâallah bir zaman girer. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Said Nursî''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Bugün, büyük ve merhum kardeşim Molla Abdullah ile Hazret-i Ziyaeddin hakkındaki malûmunuz muhavereyi tahattur ettim. Sonra sizi düşündüm. Kalben dedim: </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Eğer perde-i gayb açılsa bu sebatsız zamanda böyle sebat gösteren ve bu yakıcı, ateşli hallerden sarsılmayan bu samimi dindarlar ve ciddi Müslümanlar eğer her biri bir veli, hattâ bir kutub görünse benim nazarımda şimdi verdiğim ehemmiyeti ve alâkayı pek az ziyadeleştirecek ve eğer birer âmî ve âdi görünse şimdi verdiğim kıymeti hiç noksan etmeyecek diye karar verdim. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Çünkü böyle pek ağır şerait altında iman kurtarmak hizmeti, her şeyin fevkindedir.''' Şahsî makamlar ve hüsn-ü zanların ilâve ettikleri meziyetler, böyle dağdağalı, sarsıntılı hallerde hüsn-ü zanlarını kırmakla muhabbetleri azalır ve meziyet sahibi dahi onların nazarlarında mevkiini muhafaza etmek için tasannua ve tekellüfe ve sıkıntılı vakara mecburiyet hisseder. İşte hadsiz şükür olsun ki bizler böyle soğuk tekellüflere muhtaç olmuyoruz. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Said Nursî''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Bütün ruh ve kalp ve aklımla sizin leyali-i aşerenizi tebrik ederiz. Bizim şirket-i maneviyemize büyük kazançları edeceklerini rahmet-i İlahiyeden niyaz ederiz. Bu gece rüyamda yanınıza gelmiş, imam olarak namaz kılacağım halinde uyandım. Benim tecrübemle rüyanın tabiri çıkacağı zamanda, Sava ve Homa kahramanlarından iki kardeşimiz rüyayı tabir etmek için umumunuz namına geldiler. Ben de umumunuzu görmek gibi mesrur oldum. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Kardeşlerim! Gerçi bu vaziyet hem muvafığa ve bir kısım memurlara Risale-i Nur’a karşı bir çekinmek, bir ürkmek vermiş fakat bütün muhaliflerde ve dindarlarda ve alâkadar memurlarda bir dikkat, bir iştiyak uyandırıyor. '''Merak etmeyiniz, o nurlar parlayacaklar.''' '''(Hâşiye<ref>'''Hâşiye:''' Ey kardeş! Dikkat buyur. Denizli hapsinde, bütün esbab-ı âlem zâhiren Üstadın aleyhinde, idam hükümleriyle mahkemeye verilmişken, Üstad diyor: “Merak etmeyiniz kardeşlerim, o Nurlar parlayacaklar.” Bu söz, bak nasıl tahakkuk etti.<br> Talebeleri </ref>)''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Said Nursî''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Sabri’nin tabiri ve istihracıyla, Sure-i Ve’l-Asr işaretine muvafık olarak Risale-i Nur, Anadolu’yu Cebel-i Cûdi’de sefine gibi ve Isparta ve Kastamonu’yu âfat-ı semaviye ve arziyeden muhafazalarına bir vesile olduğunu ve “Risale-i Nur’a ilişmesinler, yoksa yakından bekleyen âfetler geleceklerini bilsinler, akıllarını başlarına alsınlar.” bu musibetten biraz evvel tekrar ile söylüyordum ve size de o mektuplar gönderilmişti. Şimdi aldığım haber: Kastamonu, civarı, kalesi, Risale-i Nur’un matemini tutmuş gibi ağlamış ve zelzele ile sıtma tutmuş, inşâallah yine Risale-i Nur’a kavuşacak ve gülecek ve şükredecek. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Size evvelki gün iki kıymetli kazancımızı yazmıştım. İkincide yüzer lisanla dua ve tesbihat, ilâ âhir demiştim. Noksan var. Sahihi: Her birimiz derecesine göre yüzer lisanla, ilâ âhir… </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Hem ben pek çok alâkadar olduğum Sava köyünden çok muhterem bir ihtiyar ile ellerimiz birbiriyle kelepçe edilip geldiğimiz, beni pek çok memnun edip bununla o mübarek köyün bana şiddet-i alâkasını anladım. O kardeşime ayrıca selâm ederim. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz kardeşim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> وَخَسِرَ هُنَالِكَ ال۟كَافِرُونَ bu âyet dahi وَ ال۟عَص۟رِ اِنَّ ال۟اِن۟سَانَ لَفٖى خُس۟رٍ işaretine işaret eder ki kâfirlerin bu kadar tahribatları ve harpleri faydasız ve hasarat içerisinde ayn-ı zarar oldu. وَ ال۟عَص۟رِ işaretinde Risale-i Nur’a bir îma bulunması remziyle, bu âyet dahi remzen bin üç yüz altmış (1360) Rumî tarihi olan bu senede münafıklar ve küfre düşenler Risale-i Nur’a ilişecekler fakat hasarat ederler. Çünkü zelzele ve harp gibi belaların ref’ine bir sebep Risale-i Nur’dur. Onun tatili belaları celbeder diye bir gizli îma olabilir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Said Nursî''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Ben tahmin ediyordum ki hakiki ve en son müdafaanamemiz, Denizli hapsinin meyvesi olan risalecik olacak. Çünkü evvelce bazı evham yüzünden bir seneden beri aleyhimize geniş bir tarzda çevrilen planlar bunlardır: “Tarîkatçılık, komitecilik ve haricî cereyanlarına âlet olmak ve dinî hissiyatı siyasete âlet etmek ve cumhuriyet aleyhinde çalışmak ve idare ve asayişe ilişmek” gibi asılsız bahaneler ile bize hücum ettiler. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Cenab-ı Hakk’a hadsiz şükür olsun ki onların planları akîm kaldı. O kadar geniş bir sahada, yüzer talebelerde, yüzler risalede, on sekiz sene zarfındaki mektup ve kitaplarda hakikat-i imaniyeden ve Kur’aniyeden ve âhiretin tahkikinden ve saadet-i ebediyeye çalışmaktan başka bir şey bulmadılar. Planlarını gizlemek için gayet âdi bahaneleri aramaya başladılar. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Fakat hükûmetin bazı erkânını iğfal edip aleyhimize çeviren dehşetli ve gizli bir zındıka komitesi şimdi doğrudan doğruya küfr-ü mutlak hesabına bize hücum etmek ihtimaline karşı, güneş gibi zâhir ve şüphe bırakmaz ve dağ gibi metin, sarsılmaz olan Meyve Risalesi onlara karşı en kuvvetli bir müdafaa olup onları susturacak diye bize yazdırıldı zannediyorum. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Kardeşlerim!''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Gerçi yeriniz çok dardır fakat kalbinizin genişliği o sıkıntıya aldırmaz, hem yerlerimize nisbeten daha serbesttir. '''Biliniz: En esaslı kuvvetimiz ve nokta-i istinadımız, tesanüddür.''' Sakın sakın bu sıkıntıların verdiği asabîlik cihetiyle birbirinizin kusuruna bakmayınız. Kısmet ve kadere itiraz hükmünde olan şekvalar ve “Böyle olmasaydı şöyle olmazdı.” diye birbirinizden gücenmeyiniz. Ben anladım ki bunların hücumundan kurtulmak çaremiz yoktu, ne yapsaydık onlar bu hücumu yapacak idiler. Biz sabır ve şükür ve kazaya rıza ve kadere teslim ile mukabele ederek tâ inayet-i İlahiye imdadımıza gelinceye kadar, az zamanda ve az amelde pek çok sevap ve hayrat kazanmaya çalışmalıyız. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Oradaki kardeşlerimize çok selâm ve selâmetlerine dua ediyoruz. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Said Nursî''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Bu dünyanın hayatı pek çabuk değişmesine ve zevaline ve fena ve fâni, âkıbetsiz lezzetlerine ve firak ve iftirak tokatlarına karşı bir ehemmiyetli medar-ı teselli ise samimi dostlar ile görüşmektir. Evet, bazen bir tek dostunu bir iki saat görmek için yirmi gün yol gider ve yüz lirayı sarf eder. Şimdi bu acib, dostsuz zamanda samimi kırk elli dostunu birden bir iki ay görmek ve Allah için sohbet etmek ve hakiki bir teselli alıp vermek; elbette başımıza gelen bu meşakkatler ve zayiat-ı maliye ona karşı pek ucuz düşer, ehemmiyeti kalmaz. Ben kendim, buradaki kardeşlerimden on sene firaktan sonra bir tekini görmek için bu meşakkati kabul ederdim. '''Teşekki, kaderi tenkit ve teşekkür, kadere teslimdir.''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Sizi temin ederim ki şimdi ecel gelse ölsem, kemal-i rahat-ı kalple karşılayacağım. Çünkü içinizde kuvvetli, metin, genç çok Saidler bulunduğuna ve bu bîçare, ihtiyar, hasta, zayıf Said’den çok ziyade Risale-i Nur’a sahip ve vâris ve hâmi olacaklarına kanaatim geliyor. Nazif’in pusulasında isimleri yazılan ve tesirli bir surette kuvve-i maneviyeyi takviye eden zatlara çok minnettar ve çok müferrah oldum. Zaten ben onların böyle olacaklarını tahmin ederdim. Cenab-ı Hak onları muvaffak ve başkalara da hüsn-ü misal eylesin, âmin! </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Madem âhiret için hayır için ibadet ve sevap için iman ve Kur’an için Risale-i Nur ile bağlanmışsınız. Elbette bu ağır şerait altında her bir saati yirmi saat ibadet hükmünde ve o yirmi saat ise Kur’an ve iman hizmetindeki mücahede-i maneviye haysiyetiyle yüz saat kadar kıymettar ve yüz saat ise böyle her biri yüz adam kadar ehemmiyetli olan hakiki mücahid kardeşler ile görüşmek ve akd-i uhuvvet etmek, kuvvet vermek ve almak ve teselli etmek ve müteselli olmak ve hakiki bir tesanüdle kudsî hizmete sebatkârane devam etmek ve güzel seciyelerinden istifade etmek ve Medresetü’z-Zehranın şakirdliğine liyakat kazanmak için açılan bu imtihan meclisi olan şu Medrese-i Yusufiyede tayinini ve kaderce takdir edilen kısmetini almak ve mukadder rızkını yemek ve o yemekte sevap kazanmak için buraya gelmenize şükretmek lâzımdır. Bütün sıkıntılara karşı mezkûr faydaları düşünüp sabır ve tahammülle mukabele etmek gerektir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Kardeşlerim!''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Ben kalben arzu ederdim ki çelik ve demir gibi sebatkâr Ispartalı ve civarındakiler gibi metin kahramanlar (Hüsrevler, Hâfız Aliler) Kastamonu tarafından dahi burada görünsün. Hadsiz şükrediyorum ki Kastamonu vilayeti benim arzumu tam yerine getirdi, müteaddid kahramanları imdadımıza gönderdi. Hayalimde her vakit bulunan fakat isimlerini yazamadığım için yanınızda fedakâr kardeşlerime birer birer selâm ve selâmetlerine dua ederim. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık, sebatkâr ve vefadar kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Sizi müteessir etmek veya maddî bir tedbir yapmak için değil belki şirket-i maneviye-i duaiyenizden daha ziyade istifadem için ve sizin de daha ziyade itidal-i dem ve ihtiyat ve sabır ve tahammül ve şiddetle tesanüdünüzü muhafaza için bir halimi beyan ediyorum ki: </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Burada bir günde çektiğim sıkıntı ve azabı, Eskişehir’de bir ayda çekmezdim. Dehşetli masonlar, insafsız bir masonu bana musallat eylemişler, tâ hiddetimden ve işkencelerine karşı “Artık yeter!” dememden bir bahane bulup zalimane tecavüzlerine bir sebep göstererek yalanlarını gizlesinler. Ben, hârika bir ihsan-ı İlahî eseri olarak şâkirane sabrediyorum ve etmeye de karar verdim. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Madem biz kadere teslim olup bu sıkıntıları خَي۟رُ ال۟اُمُورِ اَح۟مَزُهَا sırrıyla ziyade sevap kazanmak cihetiyle manevî bir nimet biliyoruz; madem geçici, dünyevî musibetlerin sonları ekseriyetle ferahlı ve hayırlı oluyor ve madem hakkalyakîn derecesinde yakînî bir kat’î kanaatimiz var ki: </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Biz öyle bir hakikate hayatımızı vakfetmişiz ki güneşten daha parlak ve cennet gibi güzel ve saadet-i ebediye gibi şirindir.''' Elbette biz bu sıkıntılı haller ile müftehirane, müteşekkirane bir mücahede-i maneviye yapıyoruz diye şekva etmemek lâzımdır. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Aziz kardeşlerim! Evvel âhir tavsiyemiz: Tesanüdünüzü muhafaza; enaniyet, benlik, rekabetten tahaffuz ve itidal-i dem ve ihtiyattır.''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Said Nursî''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Bu müddeiumumun iddianamesinden anlaşıldı ki hükûmetin bazı erkânını iğfal edip aleyhimize sevk eden gizli zındıkların planları akîm kalıp yalan çıktı; şimdi bahane olarak cemiyetçilik ve komitecilik isnadıyla yalanlarını setre çalışıyorlar ve bunun bir eseri olarak benimle kimseyi temas ettirmiyorlar. Güya temas eden birden bizden olur. Hattâ büyük memurlar da çok çekiniyorlar ve bana sıkıntı verdirmekle kendilerini âmirlerine sevdiriyorlar. Hususan ben, itiraznamenin âhirinde, bu gelen fıkrayı diyecektim fakat bir fikir mani oldu. Fıkra şudur: </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Evet biz, bir cemiyetiz ve öyle bir cemiyetimiz var ki her asırda üç yüz milyon dâhil mensupları var ve her gün beş defa o mukaddes cemiyetin prensipleriyle kemal-i hürmetle alâkalarını ve hizmetlerini gösteriyorlar ve اِنَّمَا ال۟مُؤ۟مِنُونَ اِخ۟وَةٌ kudsî programıyla birbirinin yardımına dualarıyla ve manevî kazançlarıyla koşuyorlar. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> İşte biz, bu mukaddes ve muazzam cemiyetin efradındanız ve '''hususi vazifemiz de Kur’an’ın imanî hakikatlerini tahkikî bir surette ehl-i imana bildirip onları ve kendimizi idam-ı ebedîden ve daimî haps-i münferidden kurtarmaktır.''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Sair dünyevî ve siyasî ve entrikalı cemiyet ve komitelerle münasebetimiz yoktur ve tenezzül etmeyiz. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Ben bu fecirde her birinize karşı tam bir acımak hissettim. Birden Hastalar Risalesi hatıra geldi, teselli verdi. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Evet, bu musibet dahi içtimaî bir nevi hastalıktır. O risaledeki ekser imanî devalar, bunda da vardırlar. Hususan Erzurum’daki mübarek hastaya söylediğim gibi bu saatten evvel bütün musibet zamanının elemi gitmiş hem sevabı hem hayrı hem dünyevî ve uhrevî ve imanî ve Kur’anî faydaları kalmış. Demek o geçici bir tek musibet, daimî ve müteaddid nimetlere inkılab etmiş. Gelecek zaman ise şimdilik yok olmasından, onda devam edecek musibetin şimdilik elemi yok. Tevehhüm ile yoktan elem almak, rahmet ve kader-i İlahiyeye itimatsızlıktır. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Sâniyen:''' Şimdi zemin yüzünde ekser beşer; maddî ve manevî kalben, ruhen, fikren musibetlerle giriftardır. Bizim musibetimiz, onlara nisbeten hem gayet hafiftir hem kârlıdır. Hem kalp hem ruh için hem iman hem selâmet ve sıhhat lezzetleri var. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Sâlisen:''' Bu fırtınalarda buraya girmeseydik, vehham memurların temasında bu hafif musibet ağırlaşmış olacaktı ve onlara karşı tasannu ve dalkavukluk etmek belası olacaktı. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Râbian:''' Bu işsiz ve muzaaf maddî ve manevî kışta, Medresetü’z-Zehranın bir dershanesi olan bu Medrese-i Yusufiyede, öz kardeşten daha müşfik çok hakiki dostlarını ve mürşid gibi uhrevî kardeşleri gayet ucuz ve az masrafla görmek, ziyaret etmek ve onların hususi meziyetlerinden istifade etmek ve şeffaf şeylerde sirayet eden nur ve nurani gibi hasenelerinden, manevî yardımlarından, ferahlarından, tesellilerinden kuvvet almak cihetinde bu musibet şeklini değiştirir, bir nevi inayet perdesi hükmüne geçer. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Evet, bu gizli inayetin bir latîf zarafetidir ki bütün buraya gelen Risale-i Nur talebelerine “Hocalar” namı verilmiş. Herkes lisanında “Hocalar, hocalar” diye hürmetle yâd ediyorlar. Bu zarafet içinde latîf bir işaret var ki bu hapis medreseye döndüğü gibi Risale-i Nur şakirdleri dahi birer müderris, muallim ve sair hapishaneler de bu hocaların sayesinde inşâallah birer mektep hükmüne geçeceklerdir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Bunun gibi teselliye dair evvelce yazılan küçük mektuplar ara sıra okunsa ve Meyve’nin hususan âhirleri beraber mütalaa edilse ve hatıra gelen Risale-i Nur’un meseleleri müzakere olsa inşâallah talebe-i ulûmun şerefini kazandırır. İmam-ı Şafiî (ks) gibi büyük zatlar “Talebe-i ulûmun hattâ uykusu dahi ibadet sayılır.” diye ziyade ehemmiyet vermişler. Böyle medresesiz bir zamanda, böyle azap yerlerde, böyle yüksek talebelik yüzünden yüz sıkıntı da olsa aldırmamalı veyahut خَي۟رُ ال۟اُمُورِ اَح۟مَزُهَا deyip o meşakkatler yüzünden ferahla gülmeliyiz. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Amma fakir arkadaşların çoluk ve çocuk ve idare ciheti ise musibette kendinden ziyade musibetliye ve nimette daha noksaniyetliye bakmak kaide-i Kur’aniye ve imaniye ve Nuriyeye binaen, yüzde seksen adamdan daha ziyade rahattırlar. Şekvaya hiç hakları olmadığı gibi seksen derece bir şükür üstüne haktır. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Hem burada kısmetimizi almak, yemek; kader-i İlahî tayin etmişti. Adalet-i rahmet bizi toplattırdı, çoluk çocuk Rezzak-ı Hakikilerine emanet edildi, muvakkaten o nezaret vazifesinden mezuniyet verdi. Nasıl ki bir gün bütün bütün elini çektirecek, azledecek. Madem hakikat budur حَس۟بُنَا اللّٰهُ وَنِع۟مَ ال۟وَكٖيلُ deyip teslim ile şükretmeliyiz. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Ben gerçi sizinle sureten görüşemiyorum fakat sizin yakınınızda ve beraber bir binada bulunduğumdan çok bahtiyarım ve müteşekkirim. Ve ihtiyarım olmadan bazen lüzumlu tedbirler ihtar edilir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Ezcümle birisi: Yanımdaki koğuşa masonlar tarafından hem yalancı hem casus bir mahpus gönderilmiş. Tahrip kolay olmasından hususan böyle haylaz gençlerde o herif bana çok sıkıntı vermesi ve o gençleri ifsad etmesi ile bildim ki: Sizlerin irşad ve ıslahlarınıza karşı, zındıka ifsada ve ahlâkları bozmaya çalışıyor. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Bu vaziyete karşı gayet ihtiyat ve mümkün olduğu kadar eski mahpuslardan gücenmemek ve gücendirmemek ve ikiliğe meydan vermemek ve itidal-i dem ve tahammül etmek ve mümkün olduğu derecede bizim arkadaşlar uhuvvetlerini ve tesanüdlerini tevazu ile ve mahviyetle ve terk-i enaniyetle takviye etmek gayet lâzım ve zarurîdir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Dünya işleriyle meşgul olmak beni incitiyor, sizin dirayetinize itimat edip zaruret olmadan bakamıyorum. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Kardeşlerim!''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Her ihtimale karşı bu sabah ihtar edilen bir meseleyi beyan etmek lâzım geldi. Bizim, Kur’an’dan aldığımız hakikatler; güneş, gündüz gibi şek ve şüphe ve tereddüdü kaldırmadığını yirmi seneden beri “Acaba zındık feylesoflar buna karşı ne diyecekler ve dayandıkları nedir?” diye nefsim ve şeytanım çok araştırdılar. Hiçbir köşede bir kusur bulamadıklarından sustular. Zannederim, çok hassas ve iş içinde bulunan nefis ve şeytanımı susturan bir hakikat, en mütemerridleri de susturur. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Madem biz böyle sarsılmaz ve en yüksek ve en büyük ve en ehemmiyetli ve fiyat takdir edilmez derecede kıymettar ve bütün dünyası ve canı ve cananı pahasına verilse yine ucuz düşen bir hakikatin uğrunda ve yolunda çalışıyoruz, elbette bütün musibetlere ve sıkıntılara ve düşmanlara kemal-i metanetle mukabele etmemiz gerektir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Hem belki karşımıza aldanmış veya aldatılmış bazı hocalar ve şeyhler ve zâhirde müttakiler çıkartılır. Bunlara karşı vahdetimizi, tesanüdümüzü muhafaza edip onlar ile uğraşmamak lâzımdır, münakaşa etmemek gerektir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Said Nursî''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Bize karşı bu geniş ve ehemmiyetli hücum ve tecavüzün hakiki sebebi Beşinci Şuâ olmadığını, belki Hizbü’n-Nurî ve Miftahu’l-İman Hüccetü’l-Bâliğa olduğunu bu fecirde bir ihtar-ı manevî ile hissettim. Dikkatle Hizbü’n-Nurî’yi kısmen okudum, Miftah’ı da düşündüm, bildim ki: </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Zındıklar, küfr-ü mutlak mesleğini bu iki keskin elmas kılınçların darbelerine karşı muhafaza edemediklerinden, bir parça az siyasetle münasebeti bulunan Beşinci Şuâ’yı zâhirî bir sebep gösterdiler, hükûmeti iğfal edip aleyhimize sevk ettiler. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Aynen bu ihtar ile beraber hatıra geldi ki: “Bir kısım zayıf kardeşlerimiz muvakkaten vazgeçseler belki kendileri bu beladan kurtarılır.” diye izin vermek istedim. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Birden ihtar edildi ki: Bu derece alâkası devam eden ve iki defa bu imtihana giren ve mukabilinde bu kadar zahmet çektikten sonra faydasız, zararlı kalben vazgeçmek değil belki yalnız onları aldatmak için sırf zâhirî bir içtinab gösterebilir. Yoksa hem kendine hem bizlere hem kudsî mesleğimize zararı dokunur, cezası olarak aksi maksadıyla tokat yer. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Sair yerlere nisbeten en sıkıntılı ve en soğuk olan bu hapsin zahmet ve meşakkatini çeken, elbette bu hapsin sebebinde derecesine göre bir kaçınmak meyli olacak. Fakat onun zâhirî sebebi olan Risale-i Nur’un o zahmet çekenlere kazandırdığı iman-ı tahkikî ve iman-ı tahkikî ile hüsn-ü hâtime ve şirket-i maneviye ile yüzer adam kadar a’mal-i saliha, o acı zahmeti tatlı bir rahmete çevirdiğinden bu iki neticenin fiyatı, sarsılmaz bir sadakat ve sebatkârlıktır. Onun için pişman olmak ve vazgeçmek, büyük bir hasarattır. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Şakirdlerin dünya ile alâkası olmayan veya pek az bulunanları için bu hapis daha hayırlıdır, bir cihette hürriyet yeridir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Ve alâkası bulunan ve idaresi yerinde olanlara, sarf edilen paraları muzaaf sadakalara ve geçirilen ömür saatleri muzaaf ibadetlere çevirmesinden, şekva yerine şükretmeleri iktiza ediyor. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Ve fakir ve zayıf kısmı ise zaten hapsin harici de onlara faydasız, sevapsız, mes’uliyetli meşakkat verdiğinden bu hayırlı, çok sevaplı, mes’uliyetsiz ve arkadaşlarının mütekabil tesellileriyle hafifleşen meşakkat, onlar için medar-ı şükrandır. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Kastamonu’da ehl-i takva bir zat, şekva tarzında dedi: “Ben sukut etmişim. Eski halimi ve zevkleri ve nurları kaybetmişim.” </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Ben de dedim: Belki terakki etmişsin ki nefsi okşayan ve uhrevî meyvesini dünyada tattıran ve hodbinlik hissini veren zevkleri, keşifleri geri bırakıp daha yüksek makama, mahviyet ve terk-i enaniyet ve fâni zevkleri aramamak ile uçmuşsun. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Evet, bir ehemmiyetli ihsan-ı İlahî; ihsanını, enaniyetini bırakmayana ihsas etmemektir tâ ucub ve gurura girmesin. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Kardeşlerim! Bu hakikate binaen, bu adam gibi düşünen veya hüsn-ü zannın verdiği parlak makamları nazara alan zatlar, sizlere bakıp içinizde mahviyet ve tevazu ve hizmetkârlık kisvesiyle görünen şakirdleri âdi, âmî adamlar görür ve der: “Bunlar mı hakikat kahramanları ve dünyaya karşı meydan okuyan? Heyhat! Bunlar nerede, evliyaları bu zamanda âciz bırakan bu kudsî hizmet mücahidleri nerede?” diyerek dost ise inkisar-ı hayale uğrar, muarız ise kendi muhalefetini haklı bulur. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Said Nursî''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Sizin hapis meyveleriniz, benim nazarımda firdevs meyveleri gibi hoştur, kıymetlidir. Benim sizler hakkında büyük ümitlerimi ve davalarımı tasdik ve tahkik ettiği gibi tesanüdün kuvvetini pek güzel gösterdi. O mübarek kalemler birleştikçe, üç dört eliflerin birleşmesi gibi üç dört yüz kıymetini bu kadar ağır tazyikat altında izhar eyledi. Ve bu müşevveş şerait içinde vahdetinizi muhafaza eden halet-i ruhiye, dünkü davamı ispat ediyor. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Evet –temsilde hata yok– nasıl ki büyük bir veli, küçük bir ashab kadar hizmet-i İslâmiyede Ehl-i Sünnet’çe mevki almadığı gibi aynen öyle de “'''Bu zamanda hizmet-i imaniyede hazz-ı nefsini bırakıp ve mahviyet ile tesanüd ve ittihadı muhafaza eden bir hâlis kardeşimiz, bir veliden ziyade mevki alıyor'''.” diye kanaatim gelmiş ve siz daima bu kanaatimi takviye ediyorsunuz. Cenab-ı Hak, sizlerden ebediyen razı olsun, âmin! </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Meyve Risalesi çok ehemmiyetli ve çok kıymetlidir. Ümit ederim, bir zaman büyük fütuhat yapacak. Sizler tam kıymetini anlamışsınız ki bu dershaneyi derssiz bırakmadınız. Ben kendi hesabıma derim: Bu kadar zahmet ve masrafımızın meyvesi, yalnız bu risale ve Müdafaa Risalesi ve sizler ile beraber bir yerde bulunmak dahi olsa o masraf, o zahmeti hiçe indirir ve bu musibetin on mislini de çeksem yine ucuz düşer. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Çok tecrübelerle ve bilhassa bu sıkı ve sıkıntılı hapiste kat’î kanaatim gelmiş ki: '''Risale-i Nur ile kıraaten ve kitabeten iştigal, sıkıntıyı çok hafifleştirir, ferah verir.''' Meşgul olmadığım zaman o musibet tezauf edip lüzumsuz şeylerle beni müteessir eder. Bazı esbaba binaen, ben en ziyade Hüsrev’i ve Hâfız Ali, Tahirî’yi sıkıntıda tahmin ettiğim halde, en ziyade temkin ve teslim ve rahat-ı kalp, onlarda ve beraberlerinde bulunanlarda görüyordum. “Acaba neden?” der idim. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Şimdi anladım ki onlar hakiki vazifelerini yapıyorlar, malayani şeylerle iştigal etmediklerinden ve kaza ve kaderin vazifelerine karışmadıklarından ve enaniyetten gelen hodfüruşluk ve tenkit ve telaş etmediklerinden, temkinleriyle ve metanet ve itminan-ı kalpleriyle Risale-i Nur şakirdlerinin yüzlerini ak ettiler, zındıkaya karşı Risale-i Nur’un manevî kuvvetini gösterdiler. Cenab-ı Hak, onlardaki nihayet tevazu ve mahviyette tam izzet ve kahramanlık seciyesini umum kardeşlerimize teşmil ettirsin, âmin! </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Kardeşlerim!''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Gaflet ve dünya-perestlikten çıkan dehşetli bir enaniyet, bu zamanda hükmediyor. Onun için ehl-i hakikat –hattâ meşru bir tarzda dahi olsa– enaniyetten, hodfüruşluktan vazgeçmeleri lâzım olduğundan, Risale-i Nur’un hakiki şakirdleri, buz parçası olan enaniyetlerini şahs-ı manevîde ve havz-ı müşterekte erittiklerinden, inşâallah bu fırtınada sarsılmayacaklar. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Evet, münafıkların ehemmiyetli ve tecrübeli bir planı; böyle her biri birer zabit, birer hâkim hükmündeki eşhası müşterek bir meselede böyle kaçınmak ve birbirini tenkit etmek asabiyetini veren sıkıntılı yerlerde toplattırır, boğuşturur, manevî kuvvetlerini dağıttırır. Sonra kuvvetini kaybedenleri kolayca tokatlar, vurur. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Risale-i Nur şakirdleri, hıllet ve uhuvvet ve fena fi’l-ihvan mesleğinde gittiklerinden, inşâallah bu tecrübeli ve münafıkane planı da akîm bırakacaklar. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Eski zamanda bir şeyhin müridleri pek çok olmasından, o memleketin hükûmeti siyasetçe telaş edip onun cemaatini dağıtmak istemiş. O zat, hükûmete demiş: “Benim yalnız bir buçuk müridim var, başka yok. İsterseniz tecrübe edeceğiz.” O zat bir yerde çadır kurdu, kendi binler müridlerini oraya toplattı. O da emretti: “Ben bir imtihan yapacağım. Her kim benim müridim ise ve emrimi kabul etse cennete gidecek.” Çadıra birer birer çağırdı. Gizli bir koyun kesti; güya has bir müridini kesti, cennete gönderdi. O kanı gören binler müridler daha hiçbiri şeyhi dinlemedi, inkâra başladılar. Yalnız bir adam dedi: “Başım feda olsun.” Yanına gitti. Sonra bir kadın dahi gitti, başkalar dağıldılar. O zat hükûmet adamlarına dedi: “İşte benim bir buçuk müridim bulunduğunu gördünüz.” </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Cenab-ı Hakk’a yüz binler şükürler olsun ki Risale-i Nur, Eskişehir imtihan ve mahkemesinde, şakirdlerinden yalnız bir buçuk kaybetti. O eski şeyhin aksine olarak Isparta ve civar kahramanlarının himmetiyle o zayi olan bir buçuk adam yerine on bin ilâve oldu. İnşâallah, bu imtihanda dahi hem şark hem garbın kahramanlarının himmetleriyle, çokları kaybedilmeyecek ve bir giden yerine on girecek. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Bir zaman, müslim olmayan bir zat, tarîkattan hilafet almak için bir çare bulmuş ve irşada başlamış. Terbiyesindeki müridleri terakkiye başlarken, birisi keşfen mürşidlerini gayet sukutta görmüş. O zat ise ferasetiyle bildi, o müridine dedi: “İşte beni anladın.” O da dedi: “Madem senin irşadın ile bu makamı buldum, seni bundan sonra daha ziyade başımda tutacağım.” diye Cenab-ı Hakk’a yalvarmış, o bîçare şeyhini kurtarmış; birdenbire terakki edip bütün müridlerinden geçmiş, yine onlara mürşid-i hakiki kalmış. Demek bazen bir mürid, şeyhinin şeyhi oluyor. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Ve asıl hüner, kardeşini fena gördüğü vakit onu terk etmek değil belki daha ziyade uhuvvetini kuvvetleştirip ıslahına çalışmak, ehl-i sadakatin şe’nidir.''' Münafıklar, böyle vaziyetlerde kardeşlerin tesanüdünü ve birbirine karşı hüsn-ü zanlarını bozmak için derler: “İşte o kadar ehemmiyet verdiğin zatlar; âdi, âciz insanlardır.” Her ne ise… </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Musibette gerçi çok zararımız var fakat umum âlem-i İslâm’ı alâkadar edecek bir keyfiyet, bir vaziyet olmasından pek çok ucuz olarak pek büyük kıymeti var. Buna benzer vukua gelen hâdiseler ya siyaset-i diniye veya başka sebepler ile umum âlem-i İslâm namına olamadılar. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Eski Said’in matbu “Lemaat” başındaki acib imzası az tağyir ile şimdiki halime ve yetmişinci sene-i ömrüme tam muvafık gelmesi cihetiyle yazdım. Münasip görseniz hem müdafaatın hem Meyve’nin hem küçük mektupların âhirinde imza yerinde yazarsınız. İşte o garib imza, gelen üç buçuk satırdır: </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === اَلدَّاعٖى === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Yıkılmış bir mezarım ki yığılmıştır içinde Said’den altmış dokuz emvat bâ-âsam '''(*<ref>*Günahlar demek.</ref>)''' âlâma </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Yetmişinci olmuştur o mezara bir mezar taşı, beraber ağlıyor hüsran-ı İslâm’a </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Ümidim var ki istikbal semavatı zemin-i Asya, bâhem olur teslim yed-i beyza-i İslâm’a </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Zira yemin-i yümn-ü imandır, verir emn-ü eman ü emniyeti enama. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Sizin tesanüdünüze benim ziyade ehemmiyet verdiğimin sebebi, yalnız bize ve Risale-i Nur’a menfaati için değil belki tahkikî imanın dairesinde olmayan ve nokta-i istinada ve sarsılmayan bir cemaatin kat’î buldukları bir hakikate dayanmaya pek çok muhtaç bulunan avam-ı ehl-i iman için dalalet cereyanlarına karşı yılmaz, çekilmez, bozulmaz, aldatmaz bir merci, bir mürşid, bir hüccet olmak cihetiyle sizin kuvvetli tesanüdünüzü gören kanaat eder ki bir hakikat var, hiçbir şeye feda edilmez, ehl-i dalalete başını eğmez, mağlup olmaz diye kuvve-i maneviyesi ve imanı kuvvet bulur, ehl-i dünyaya ve sefahete iltihaktan kurtulur. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Ey adliye efendileri! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Size kat’î haber veriyorum ki: Buradaki zatların, bizimle ve Risale-i Nur’la münasebeti olmayan veya az bulunan veya inkâr edenlerden başka, istediğiniz kadar hakiki kardeşlerim ve hakikat yolunda hakikatli arkadaşlarım var. Bizler, Risale-i Nur’un keşfiyat-ı kat’iyesiyle iki kere iki dört eder derecesinde sarsılmaz bir kanaatle bilmişiz ki ölüm, bizim için sırr-ı Kur’an ile idam-ı ebedîden terhis tezkeresine çevrilmiş. Ve bize muhalif ve dalalette gidenler için o kat’î ölüm, ya idam-ı ebedîdir (eğer âhirete kat’î imanı yoksa) veya ebedî ve karanlıklı haps-i münferiddir (eğer âhirete inansa ve sefahet ve dalalette gitmiş ise). </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Acaba dünyada bu meseleden daha büyük daha ehemmiyetli bir mesele-i insaniye var mı ki bu, ona âlet olsun? Sizden soruyorum! Madem yoktur ve olamaz, neden bizimle uğraşıyorsunuz? Biz en ağır cezanıza karşı kendimize, âlem-i nura gitmek için bir terhis tezkeresini alıyoruz diye kemal-i metanetle bekliyoruz. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Fakat bizi reddedip dalalet hesabına mahkûm edenler! Sizi gördüğümüz gibi, idam-ı ebedî ile ve haps-i münferidle mahkûm ve pek yakın bir zamanda o dehşetli cezayı çekeceklerini müşahede derecesinde biliyoruz ve görüyoruz; onlara insaniyet damarıyla cidden acıyoruz. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Bunu kat’î ispat etmeye ve en mütemerridleri dahi ilzam etmeye hazırım! Değil vukufsuz, garazkâr, maneviyatta behresiz ehl-i vukufa karşı belki en büyük âlim ve feylesoflarınıza karşı gündüz gibi ispat etmezsem, her cezaya razıyım! </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> İşte yalnız bir numune olarak iki cuma gününde mahpuslar için telif edilen ve Risale-i Nur’un umdelerini ve hülâsa ve esaslarını beyan ederek Risale-i Nur’un bir müdafaanamesi hükmüne geçen Meyve Risalesi’ni ibraz ediyorum ve Ankara makamatına vermek için yeni harflerle yazdırmaya müşkülatlar içinde gizli çalışıyoruz. İşte onu okuyunuz, tam dikkat ediniz, eğer kalbiniz (nefsinize karışmam) beni tasdik etmezlerse bana şimdiki tecrid-i mutlakım içinde her hakaret ve işkenceyi de yapsanız, sükût edeceğim! </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Elhasıl:''' Ya Risale-i Nur’u tam serbest bırakınız veyahut bu kuvvetli ve zedelenmez hakikati elinizden gelirse kırınız! Ben şimdiye kadar sizi ve dünyanızı düşünmüyordum ve düşünmeyecektim fakat mecbur ettiniz; belki de sizi ikaz etmek lâzımdı ki kader-i İlahî bizi bu yola sevk etti. Biz de مَن۟ اٰمَنَ بِال۟قَدَرِ اَمِنَ مِنَ ال۟كَدَرِ düstur-u kudsîyi kendimize rehber edip her bir sıkıntınızı sabır ile karşılayacağız diye azmettik. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Mahkemede son sözüm:''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Efendiler! </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Çok emarelerle kat’î kanaatim gelmiş ki hükûmet hesabına “hissiyat-ı diniyeyi âlet ederek emniyet-i dâhiliyeyi ihlâl etmek” için bize hücum edilmiyor. Belki bu yalancı perde altında, zındıka hesabına, bizim imanımız için ve imana ve emniyete hizmetimiz için bize hücum edildiğine çok hüccetlerden bir hücceti şudur ki: </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Yirmi sene zarfında, Risale-i Nur’un yirmi bin nüshalarını ve parçalarını yirmi bin adamlar okuyup kabul ettikleri halde, Risale-i Nur’un şakirdleri tarafından emniyetin ihlâline dair hiçbir vukuat olmamış, hükûmet kaydetmemiş ve iki mahkeme bulmamış. Halbuki böyle kesretli propaganda, yirmi günde vukuatlar ile kendini gösterecekti. Demek, hürriyet-i vicdan prensibine zıt olarak bütün dindar nasihatçilere şâmil, lastikli bir kanunun 163’üncü maddesi sahte bir maskedir. Zındıklar, onunla hükûmeti iğvâ ederek ve adliyeyi şaşırtıp bizi herhalde ezmek istiyorlar. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Madem hakikat budur, biz de bütün kuvvetimizle deriz: Ey dinini dünyaya satan ve küfr-ü mutlaka düşen bedbahtlar! Elinizden ne gelirse yapınız. Dünyanız başınızı yesin ve yiyecek! Yüzer milyon kahraman başlar feda oldukları bir kudsî hakikate, başımız dahi feda olsun! Her cezanıza ve idamınıza hazırız! Hapsin harici bu vaziyette, yüz derece dâhilinden daha fenadır. İstibdad-ı mutlak altında hiçbir hürriyet –ne hürriyet-i ilmiye ne hürriyet-i vicdan ne hürriyet-i diniye– olmamasından ehl-i namus ve diyanet ve taraftar-ı hürriyet olanlara ya ölmek veya hapse girmekten başka bir çare kalmaz. Biz de اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَي۟هِ رَاجِعُونَ diyerek Rabb’imize dayanıyoruz. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Risale-i Nur’a ait dava ve itiraz, cüz’î bir hâdise ve şahsî bir meselede değil ki çok ehemmiyet verilmesin. Belki bu milleti ve memleketi ve hükûmeti ciddi alâkadar edecek ve dolayısıyla âlem-i İslâm’ın nazar-ı dikkatini ehemmiyetli bir surette celbedecek bir küllî hâdise hükmünde ve umumî bir meseledir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Evet Risale-i Nur’a perde altında hücum eden, ecnebi parmağıyla bu vatandaki milletin en büyük kuvveti olan âlem-i İslâm’ın teveccühünü ve muhabbetini ve uhuvvetini kırmak ve nefret verdirmek için siyaseti dinsizliğe âlet ederek perde altında küfr-ü mutlakı yerleştirenlerdir ki hükûmeti iğfal ve adliyeyi iki defadır şaşırtıp der: “Risale-i Nur ve şakirdleri, dini siyasete âlet eder, emniyete zarar ihtimali var.” </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Hey bedbahtlar! Risale-i Nur’un gerçi siyasetle alâkası yoktur fakat küfr-ü mutlakı kırdığı için, küfr-ü mutlakın altı olan anarşiliği ve üstü olan istibdad-ı mutlakı esasıyla bozar, reddeder. Emniyeti, asayişi, hürriyeti, adaleti temin ettiğine yüzer hüccetlerden birisi, bu müdafaanamesi hükmündeki Meyve Risalesi’dir. Bu risaleyi, âlî bir heyet-i ilmiye ve içtimaiye tetkik etsinler. Eğer beni tasdik etmezlerse, ben her cezaya ve işkenceli idama razıyım. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Said Nursî''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Sakın sakın münakaşa etmeyiniz, casus kulaklar istifade ederler. Haklı olsa haksız olsa bu halimizde münakaşa eden haksızdır. Bir dirhem hakkı varsa münakaşa ile bin dirhem bizlere zararı dokunabilir. Bir zaman Eskişehir hapsinde titiz kardeşlerime söylediğim bir hikâyeyi tekrar ediyorum: </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Eski Harb-i Umumî’de Rusya’nın şimalinde doksan zabitimiz ile beraber bir uzun koğuşta esir olarak bulunuyorduk. O zatların bana karşı haddimden çok ziyade teveccühleri bulunmasından, nasihatle gürültülere meydan vermezdim. Fakat birden asabiyet ve sıkıntıdan gelen bir titizlik, şiddetli münakaşalara sebebiyet vermeye başladı. Ben de üç dört adama dedim: “Siz nerede gürültü işitseniz, gidiniz haksıza yardım ediniz.” Onlar dahi öyle yaptılar, zararlı münakaşalar kalktı. Benden sordular: “Neden bu haksız tedbiri yaptın?” Dedim: '''Haklı adam, insaflı olur; bir dirhem hakkını, istirahat-i umumînin yüz dirhem menfaatine feda eder. Haksız ise ekseriyetle enaniyetli olur, feda etmez, gürültü çoğalır.''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Kardeşlerim! Siz, küçük mektuplar risalesinde medar-ı teselli ve sabır ve tahammül için yazılan parçaları dikkatle ve tekrarla okuyunuz. Ben, en zayıfınız ve bu sıkıntılı musibetten en ziyade hissedarım. Çok şükür tahammül ediyorum ve bütün suçu bana yükleyenlerden hiç gücenmedim ve vahdet-i mesele itibarıyla yalnız kendini müdafaa ederek zımnen cemiyet ve suçu bize tahmil edenlerden dahi sıkılmadım. Madem kardeşiz, beni bu sabırda taklit etmenizi sizden rica ederim. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim ve bu misafirhane-i dünyada samimi arkadaşlarım! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Ben bu gece Eski Said’in izzetli damarıyla, ellerimiz kelepçeli, beraber mahkemeye süngülü neferatla sevkimizi düşündüm. Şiddetli bir hiddet geldi. Birden kalbe ihtar edildi ki: </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Hiddet değil belki kemal-i iftiharla, şükür ve sevinçle bu vaziyeti karşılamak lâzımdır. Çünkü zîşuur ve hadd ü hesaba gelmeyen melek ve ruhanîlerin ve insanlardan ehl-i hakikatin ve ashab-ı vicdanın ve iman-ı tahkikî sahiplerinin nazarlarında, hak ve hakikat ve Kur’an ve iman yolunda bu asra meydan okuyan bir kahramanlar kafilesi suretinde görünüyorlar. Bunların, teveccüh-ü rahmet-i İlahiyeyi ve kabul-ü Rabbaniyeyi gösteren bu yüksek takdir ve tahsinlerine karşı, mahdud bir kısım serseri ve haylaz ve sefihlerin tahkirkârane nazarlarının hiçbir ehemmiyeti olamaz. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Hattâ bir gün hastalık için araba ile gittiğim zaman, çok ağırlık hissettim. Ve sonra sizin gibi elim bağlı beraber gittiğim vakit, büyük bir inşirah ve manevî bir ferah hissettim. Demek o hal, bu sırdan ileri gelmiş. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Çok defa söylediğim gibi yine tekrar ediyorum ki tarihte Risale-i Nur şakirdleri gibi hak yolunda pek çok hizmet eden ve pek çok sevap kazanan ve pek az zahmet çeken görülmüyor. Biz ne kadar meşakkat çeksek yine ucuzdur. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> وَ اِن۟ مِن۟ شَى۟ءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَم۟دِهٖ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Bu musibetimizden kaçmak ve kurtulmak iki cihetle kabil değildi: </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Birincisi:''' Kader-i İlahî kısmetimizin bir kısmını buradan bize yedirmek için herhalde gelecek idik. En hayırlısı bu tarzdır. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''İkincisi:''' Aleyhimize çevrilen dolaptan kurtulmak imkânı bulmadık. Ben hissetmiştim fakat çare yoktu. Bîçare merhum Şeyh Abdülhakîm, Şeyh Abdülbâki kurtulamadılar. Demek, bu musibette biz birbirimizden şekva etmek, hem haksız hem manasız hem zararlı hem Risale-i Nur’dan bir nevi küsmektir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Sakın sakın, has rükünlerin gösterdikleri faaliyeti bu musibete bir sebep görüp onlardan gücenmek ise Risale-i Nur’dan çekilmek ve hakaik-i imaniyeyi öğrenmekten pişman olmaktır. Bu ise maddî musibetten daha büyük bir manevî musibettir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Ben kasem ile temin ederim ki: Sizin her birinizden yirmi otuz derece ziyade bu musibette hissedar olduğum halde, niyet-i hâlise ile faaliyet göstermelerinde ihtiyatsızlığı yüzünden gelen bu musibet, on defa daha fazla olsa da yine onlardan gücenmem. Hem geçmiş şeylere itiraz etmek manasızdır. Çünkü tamiri kabil değil. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Kardeşlerim! Merak musibeti ikileştirir, maddî musibeti kalpte de yerleştirmek için bir kök olur hem kadere karşı bir nevi itiraz ve tenkidi ve rahmete karşı bir nevi ittihamı işmam eder. Madem her şeyde bir güzellik ciheti var ve rahmetin bir cilvesi var ve kader, adalet ve hikmetle iş görür; elbette biz bu zamanda umum âlem-i İslâm’ı alâkadar edecek bir kudsî vazife yüzünden hafif bir zahmete ehemmiyet vermemekle mükellefiz. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> (Cüz’î ve lüzumsuz bir âdi halimi size yazmak icab etti.) </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Benim kat’î kanaatim geldi ki nazar, beni şiddetle müteessir ve hasta eder. Çok defa tecrübe ettim. Ben ruh u canımla size her vaziyette arkadaş olmak isterim fakat اَلنَّظَرُ يُد۟خِلُ ال۟جَمَلَ ال۟قِد۟رَ وَ الرَّجُلَ ال۟قَب۟رَ meşhur kaide ile nazar beni vurur. Çünkü bana bakan ya şiddetli adâvetle veya takdir ile nazar eder. Bu iki nazar dahi bazı insanların bir hâsiyet-i isabet sırrıyla bakmasında bulunur. Bunun için mümkün olsa mecbur etmezlerse sizin ile beraber mahkemeye her vakit gelmemek niyet ettim. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> وَ اِن۟ مِن۟ شَى۟ءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَم۟دِهٖ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Bu fecirde birden bir fıkra ihtar edildi. Evet, ben de Hüsrev’in zelzele hakkında tafsilen yazdığı keramet-i Nuriyeyi tasdik ederim ve kanaatim de o merkezdedir. Çünkü Risale-i Nur ve şakirdlerine dört defa şiddetli taarruzların aynı zamanında dört defa dehşetli zelzelenin hücumu tam tamına tevafukları tesadüfî olmadığı gibi; Risale-i Nur’un iki merkez-i intişarı olan Isparta ve Kastamonu’nun sair yerlere nisbeten âfattan mahfuz kalmaları ve Sure-i Ve’l-Asr işaretiyle, âhir zamanın en büyük bir hasaret-i insaniyesi olan bu İkinci Harb-i Umumî’den çare-i necat ise iman ve amel-i salih olmasından, Risale-i Nur’un Anadolu’nun her tarafında iman-ı tahkikîyi neşri zamanına Anadolu’nun fevkalâde olarak bu hasaret-i azîme-i harbiyeden kurtulması tam tamına tevafuku dahi tesadüfî olamaz. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Hem Risale-i Nur’un hizmetine zarar veren veya hizmette kusur edenlere aynı zamanında gelen şefkat veya hiddet tokatlarının yüzer vukuatları tam tamına tevafukları tesadüfî olmadığı gibi Risale-i Nur’a hüsn-ü hizmet edenlerin hemen hemen bilâ-istisna maişetinde vüs’at ve bereket ve kalbinde meserret ve rahat görmelerinin binler hâdiseleri dahi tesadüfî olamaz. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> اَل۟خَي۟رُ فٖى مَا اخ۟تَارَهُ اللّٰهُ ve عَسٰٓى اَن۟ تَك۟رَهُوا شَي۟ئًا وَهُوَ خَي۟رٌ لَكُم۟ sırrıyla, Risale-i Nur’un en mahrem parçaları en nâmahremlerin ellerine geçmek ve en mütekebbirlerin başlarına vurmak ve en baştakilerin yanlışlarını göstermek için “sırran tenevverat” perdesinden çıktı. Şimdiye kadar mesele küçültülmek isteniliyordu. Fakat nasılsa bildiler ki mesele pek büyüktür ve ehemmiyetle celb-i dikkat ise Risale-i Nur’un parlak fütuhatına ve düşmanlarına da hayretle kendini okutmasına yol açar. Hattâ Eskişehir Mahkemesindeki çok mütereddidleri ve mütehayyirleri ve muhtaçları tenvir edip kurtardı, o zahmetimizi rahmete çevirdi. İnşâallah bu defa daha geniş bir sahada, daha çok mahkemeler ve merkezlerde o kudsî hizmeti görecek. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Evet, Risale-i Nur’un tarz-ı beyanını gören lâkayt kalamaz. Başka eserler gibi yalnız aklı ve kalbi değil belki nefsi de ve hissiyatı da musahhar eder.''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Sizin tahliyeniz bu hakikate zarar vermez fakat benim beraetim zarardır. Umum âlem-i İslâm’ı alâkadar eden bir hakikatin hatırı için değil yalnız dünya hayatını, belki lüzum olsa uhrevî hayatımı ve saadetimi dahi ehl-i imanın Risale-i Nur ile saadetleri için feda etmeyi nefsim de kabul ediyor. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Burada başı yazılmayan zelzele hâdisesinin mâba’di Hüsrev’in mektubunda: === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Daha sonra başka bir gazetede, tamamlayıcı ve hayret verici şu malûmatları gördüm: Zelzeleden evvel kediler, köpekler üçer beşer olarak toplanmışlar, sessiz olarak düşünceli gibi alık alık birbirine bakarak bir müddet beraber oturmuşlar, sonra dağılmışlar. Gerek zelzele olurken ve gerekse olmadan evvel veya olduktan sonra bu hayvanlardan hiçbiri görülmemiş; kasabalardan uzaklaşarak kırlara gitmişler. Bir garibi de şudur ki: Bu hayvanlar isyanımızdan mütevellid olan başımıza gelecek felaketleri lisan-ı halleriyle haber verdiklerini yazıyorlar da biz anlamıyoruz diyerek taaccüb ediyorlar. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> İşte Bediüzzaman’ın uzun senelerden beri “Zındıklar Risale-i Nur’a dokunmasınlar ve şakirdlerine ilişmesinler. Eğer dokunurlarsa ve ilişirlerse yakınında bekleyen felaketler, onları yüz defa pişman edecek.” diye Risale-i Nur ile haber verdiği yüzler hâdisat içinde işte zelzele eliyle doğruluğunu imza ederek gelen dört hakikatli felaket daha… </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Cenab-ı Hak bize ve Risale-i Nur’a taarruz edenlerin kalplerine iman, başlarına hakikati görecek akıl ihsan etsin. Bizi bu zindanlardan, onları da bu felaketlerden kurtarsın, âmin! </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Hüsrev''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim ve musibet arkadaşlarım! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Sizin içinizde mübarek âlimler ve âlîcenab müdebbirler ve hâlis fedakâr şakirdler bulunmasından büyük bir itimat ile size güveniyordum ki kuvvetli ve dessas ve kesretli düşmanlarımıza karşı vahdetinizi ve tesanüdünüzü muhafaza edeceksiniz diye istirahat ederdim, sizin ile meşgul olmazdım. Birkaç noktayı beyan etmek lüzum oldu. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Birincisi:''' Tahliyeniz uzamamak için ben, Ankara’ya bir şey gönderip müracaat etmeyecektim. Fakat mahkeme, mahrem ve gayr-ı mahrem risaleleri ve eski ve yeni mektupları karıştırarak Ankara’ya gönderdiğinden, mecburiyetle buradaki ehl-i vukuf gibi mahrem risaleleri esas ederek oradaki ehl-i vukuf aleyhimize hükmetmemek için mahremlere, hususan Beşinci Şuâ’nın Süfyan ve İslâm Deccalı hakkında gayet kuvvetli cevap veren Müdafaat Risalesi’ni ve felsefe-i tabiiyenin verdiği küfr-ü mağruraneyi ve iman aleyhinde cüretkârane tecavüzünü kıran Meyve Risalesi’ni o makamata göndermek zarurî ve lâzım idi. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''İkinci Nokta:''' Aziz kardeşlerim! Sizin bu ehemmiyetli mektubunuzun cevabını yazarken, benim elime aynı mektubu verdiler. “İkinci Nokta”ya başladım, kaldı. İşte tamam ediyorum. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Dikkat ediniz; eğer bu fikrin faydasız avukatınız tarafından tervici varsa herhalde mahkûmiyetimize taraftar olanların bir tedbiridir ki Ankara’daki ehl-i vukuf buradaki ehl-i vukuf gibi neşrolunmayan mahrem ve hususan Beşinci Şuâ risalelerini esas edip bütün Risale-i Nur’a teşmil edip müsadere etmek ve Beşinci Şuâ’nın meselelerini, Risale-i Nur’u okuyan bütün bîçare talebelerin dersleridir diye onları benim suçumla tam bağlamak için dehşetli bir plandır. Beni konuşmaktan men’etmek ve yazdıklarımı müsadere ile Ankara’ya göndermemek fikriyle, müdür ve müddeiumumî muavini müşkülat vermeleri kuvvetli bir emaredir ki müdafaatın cerh edilmez cevapları yetişmeden Ankara aleyhimize hüküm vermek içindir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Üçüncü Nokta:''' Zaten meseleyi uzatacak ehemmiyetli kitapları ve evrakları ve müdafaaları dahi Ankara’ya göndereceğini, mahkeme reisi o gün söyledi. Elbette şimdi yetişmiş. Şimdi benim muntazam ve izahlı iki müdafaanamem gitse belki meseleyi çabuk halleder, mesele uzanmaz, tacil eder, çabuk aile sahipleri kurtulurlar. Fakat ben ve benim gibi alâkasızlar kurtulmaya değil belki hakaik-i imaniyeyi mülhidlere, mürtedlere karşı müdafaa etmek için en müsait bir yer olan hapiste kalmak lâzımdır. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Dördüncü Nokta:''' Risale-i Nur beraet etmezse ve benim müdafaatım nazara alınmazsa; faydasız, zâhirî inkârınız sizi kurtarmayacak. Vahdet-i mesele haysiyetiyle biz birbirimizle bağlanmışız, yalnız münasebetleri pek az bulunan bir kısım arkadaşlar kurtulabilirler. Eskişehir Mahkemesi, bunu bilfiil gösterdi. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Bir seneden beri, gayet dikkatle içimize casusları sokan ve safdil ve cüretkâr talebelerin ifşaatını zapt eden ve bi’l-iltizam bizi perişan ve mesleğimizden pişman etmek için her vesileyi istimal eden, hattâ aleyhimize Şeyh Abdülhakîm’i sevk ettikleri halde, onu ve Şeyh Abdülbâki’yi ve bana ara sıra itiraz eden Şeyh Süleyman’ı bizim gibi perişan eden adamlara karşı inkârlarınız ve kaçmanız, onların kanaat-i vicdaniye dedikleri düşüncelerinde beş para etmez ve Eskişehir’de dahi etmedi. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Beşinci Nokta:''' Biz hem burada hem Eskişehir’de tecrübe ile kat’î anladık ki: Biz, vahdet-i mesele cihetiyle tam bir tesanüde şiddetle muhtacız. Sıkıntıdan gelen gücenmekler ve titizlikler ve itirazlar, bizim perişaniyetimizi ikileştirir. Maatteessüf en ziyade güvendiğim ve itimat ettiğim, sizlerdiniz. Bazı hatırıma bir telaş geldiği vakit, İstanbul’dan gelen kâmil ve sıddık hocalar ve Kastamonu vilayetinde fevkalâde sadakat gösteren zatları tahattur ile o endişem zâil olurdu. Dikkat ediniz, küfr-ü mutlakı müdafaa eden gizli komite içinize parmak sokmasın. Benim komşudaki koğuşa parmağını soktu, beni azap içinde bıraktı. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Şimdi siz, mabeyninizde münakaşasız bir meşveret ediniz. Kararınızı kabul ederim. Fakat benim müdafaatım tâ Ankara’ya gitse ve medar-ı nazar olsa buradaki mahkeme, kurtulması mümkün olanlar hakkında kararını vermek ihtimalini hem şimdi bizimle uğraşan ve Abdülbâki ve Abdülhakîm ve Hacı Süleyman’ı nefyeden ve Yeşil Şemsi’yi tahliyeden sonra burada durduran adamlar, elbette Hâfız Mehmed ve Seyyid Şefik gibi salabet-i diniyeleri ile ve onların ölmüş reislerine ve suretine baş eğmemesiyle ve ilhad ve bid’alara taraftarlıklarını göstermemesiyle beraber, serbest bırakmamak ihtimalini de hem Risale-i Nur’un tesettür perdesinden çıkıp gayet büyük ve umumî bir meselede kendi kendine merkezlerinde mübarezesi zamanında şakirdlerini arkasında bulmak ve kaçmamakla sarsılmaz ve mağlup olmaz bir hakikate bağlandıklarını mütereddid ve mütehayyir ehl-i imana göstermesi gayet lüzumlu olduğunu dahi nazarınıza ve meşveretinize alınız. '''Sakın sakın birbirinizin kusuruna bakmayın; hiddet yerinde hürmet ediniz, itiraz yerinde yardım ediniz.''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık ve sadık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Ben birkaç gündür bir duamı değiştirdim. Şimdiye kadar bazen yüz defa tekrar ile وَاغ۟فِر۟ veya وَفِّق۟ gibi dualarda طَلَبَةَ رَسَائِلِ النُّورِ الصَّادِقٖينَ cümlesinden اَلصَّادِقٖينَ kelimesini kaldırdım; tâ ki ruhsatla amele kendini mecbur bilen ve sıkıntının verdiği evham ve meyusiyet cihetiyle, zâhirî inkâr ve çekinmekle azîmetli sadakate muhalif hareket eden kardeşlerimiz o dualardan mahrum kalmasınlar. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz kardeşim Hâfız Ali! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Hastalığına merak etme. Cenab-ı Hak şifa versin, âmin! Hapiste her bir saat ibadet, on iki saat ibadet yerinde bulunmasından çok kârlısın. İlaç istersen bir kısım dermanlar bende var, sana göndereyim. Zaten ortalıkta bir hafif hastalık var. Ben mahkemeye gittiğim gün, herhalde hasta oluyorum. Belki sen bana yardım etmek için eski zamanda birbirinin bedeline hasta olması ve ölmesi gibi hârika fedakârlık gösteren zatlar gibi benim bir parça rahatsızlığımı aldın. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === (Güzel ve tam yerinde bir taziyename) === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Aziz, sıddık kardeşlerim!''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> لِكُلِّ مُصٖيبَةٍ اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَي۟هِ رَاجِعُونَ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Ben hem kendimi hem sizi hem Risale-i Nur’u taziye ve merhum Hâfız Ali’yi ve Denizli mezaristanını tebrik ediyorum. Meyve Risalesi’nin hakikatini ilmelyakîn ile bilen bu kahraman kardeşimiz, aynelyakîn ve hakkalyakîn makamına çıkmak için kabre cesedini bırakıp melekler gibi yıldızlarda, âlem-i ervahta seyahate gitti ve tam vazifesini yapıp terhisle istirahate çekildi. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Cenab-ı Erhamü’r-Râhimîn, Risale-i Nur’un bütün yazılan ve okunan harfleri adedince defter-i a’maline hasenat yazdırsın, âmin! Ve onların sayısınca onun ruhuna rahmetler yağdırsın, âmin! Ve kabrinde Kur’an’ı, Risale-i Nur’u ona şirin ve enis arkadaş eylesin, âmin! Ve Nur Fabrikasına onun yerine on kahramanı ihsan edip çalıştırsın, âmin âmin âmin! </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Siz dahi benim gibi dualarınızda onu yâd ediniz. Bin lisan onun lisanı yerine istimal edip o kaybettiği bir hayat ve bir dil yerinde manevî bin hayat kazandı diye rahmet-i İlahiyeden ümitvarız. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Cenab-ı Erhamü’r-Râhimîn’e hadsiz şükür olsun ki bu acib zamanda ve garib yerde, talebe-i ulûmun kıymetli şerefini ve ehemmiyetli hizmetlerini kazanmayı sizler vasıtasıyla bizlere de müyesser eyledi. Ehl-i keşfe’l-kuburun müşahedesiyle, müteaddid vakıatla, tahsil-i ulûm anında vefat eden bazı müştak ve ciddi bir talebe-i ulûm, şehitler gibi kendini hayatta ve kendi dersiyle meşgul görüyor. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Hattâ meşhur bir ehl-i keşfe’l-kubur, vefat eden ve ilm-i sarf ve nahiv okuyan bir talebenin kabrinde, Münker Nekir’e nasıl cevap verecek diye murakabe etmiş ve müşahede edip işitmiş ki: Melek-i sual ondan sordu: مَن۟ رَبُّكَ “Senin rabbin kimdir?” dediği zaman o nahiv dersiyle iştigal ederken vefat eden talebe, o meleğin cevabında demiş: “ مَن۟ mübtedadır رَبُّكَ onun haberidir.” Nahiv ilmince cevap vermiş, kendini medresede zannetmiş. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> İşte bu vakıaya muvafık olarak ben, merhum Hâfız Ali’yi aynen hayattaki gibi Risale-i Nur’la meşgul olarak en yüksek bir ilimde çalışan bir talebe-i ulûm vaziyetinde ve tam şehitler mertebesinde ve tarz-ı hayatlarında biliyorum ve o kanaat ile ona ve onun gibi Mehmed Zühdü’ye ve Hâfız Mehmed’e bazı dualarımda derim: </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Yâ Rabbî! Bunları kıyamete kadar Risale-i Nur kisvesinde hakaik-i imaniye ve esrar-ı Kur’aniye ile kemal-i ferah ve sevinçle meşgul eyle, âmin!''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Ben merhum Hâfız Ali’yi unutamıyorum. Onun acısı beni çok sarsıyor. Eski zamanlarda bazen böyle fedakâr zatlar, kendi dostu yerine ölüyorlardı. Zannederim, o merhum benim yerimde gitti. Onun fevkalâde hizmetini eğer sizler gibi o sistemde zatlar yapmasa idi; Kur’an’a, İslâmiyet’e büyük bir zayiat olurdu. Ben, onun vârisleri olan sizleri tahattur ettikçe o acı gidiyor, bir inşirah geliyor. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Medar-ı hayrettir ki ben şimdi onun manevî, belki maddî hayatıyla âlem-i berzaha gitmesi cihetiyle, o âleme gitmek için bende bir iştiyak zuhur etti ve ruhuma başka bir perde açıldı. Nasıl ki buradan Isparta’daki kardeşlerimize selâm gönderip muarefe, muhabere ile sohbet ediyoruz; aynen öyle de Hâfız Ali’nin tavattun ettiği âlem-i berzah; nazarımda Isparta, Kastamonu gibi olmuş. Hattâ bu gece, mesmuata göre buradan birisi oraya gönderilmiş. On defadan ziyade teessüf ettim, ne için Hâfız Ali’ye onunla selâm göndermedim. Sonra ihtar edildi ki: Selâm göndermek için vasıtalara ihtiyaç yok, kuvvetli rabıtası telefon gibidir hem o gelir alır. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> O büyük şehit, Denizli’yi bana sevdiriyor, daha buradan gitmek istemiyorum. O ve Mehmed Zühdü ve Hâfız Mehmed, hayatlarında gördükleri vazife-i imaniye ve Nuriyeye devam ediyorlar. Onlar pek yakından temaşa ediyorlar, belki de yardım ediyorlar. Evliya-i azîmenin dairesinde kıymetli hizmet noktasında mevki almalarından ben de o ikisinin Hâfız Mehmed’le beraber isimlerini silsilemde aktabların isimleri yanında yâd edip hediyelerimi bağışlıyorum. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Sizdeki ihlas ve sadakat ve metanet, şimdiki ağır sıkıntılarda birbirinizin kusuruna bakmamaya ve setretmeye kâfi bir sebeptir ve '''Risale-i Nur zinciriyle kuvvetli uhuvvet öyle bir hasenedir ki bin seyyieyi affettirir.''' Haşirde adalet-i İlahiye, hasenelerin seyyielere râcih gelmesiyle affettiğine binaen, siz de hasenelerin rüçhanına göre muhabbet ve af muamelesini yapmak lâzımdır. Yoksa bir seyyie ile hiddet etmek, sıkıntıdan gelen bir titizlik, bir asabîlik ile zararlı bir hiddet, iki cihetle zulüm olur. İnşâallah, birbirinize sürurda ve tesellide yardım edip sıkıntıyı hiçe indirirsiniz. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık, mübarek kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Birkaç gündür sizin ile konuşmadığımın sebebi, şimdiye kadar emsalini görmediğim şiddetli ve zehirli bir hastalıktır. Ben, Risale-i Nur hesabına âhir ömrüme kadar Nur ve Gül dairesindeki sebatkâr ve metin ve sarsılmaz kardeşlerimle, Kastamonulu fedakârlar ile ebeden müteşekkirane iftihar ediyorum ve onlarla bütün zalimlerin sıkıntılarına karşı bir kuvvetli nokta-i istinad ve tam bir teselli buluyorum. Şimdi ölsem onlar var, diye ferah-ı kalple ecelimi karşılayacağım. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Ehl-i dünya, ben onlarla mübareze ediyorum diye asılsız tevehhüm ederek beni hapse attılar. Fakat kader-i İlahî, ben onlarla konuşmadığım ve ıslah-ı hallerine çalışmadığımdan beni hapse attı. Ve hapiste yalnız birkaç arkadaşımla kalsam Ankara makamatına karşı âlem-i İslâm’ı alâkadar edecek bir alenî muhakeme isteyeceğim ve dava edeceğim ve Meyve Risalesi’ni ve müdafaat parçalarını yeni harfle müteaddid nüshalar çıkarıp mühim makamata göndereceğiz inşâallah. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Bu nevi hadîsler, müteşabih kısmındandırlar. Hem cüz’î ve hususi değiller, umum yerlere bakmıyorlar. Bu rakam ise ümmetinin başına gelen dinî fitnelerden yalnız bir tek zamanı ve Hicaz ve Irak’ı misal olarak gösterir. Zaten Abbasîlerin zamanında, o tarihte Mutezile, Râfızî, Cebrî ve perde altında zındıklar, mülhidler, İslâmiyet’i zedeleyen çok fırak-ı dâlle meydana gelmiştiler. Şeriat ve itikad noktasında ehemmiyetli sarsıntılar olması hengâmında Buharî, Müslim, İmam-ı A’zam, İmam-ı Şafiî, İmam-ı Mâlik, İmam-ı Ahmed İbn-i Hanbel ve İmam-ı Gazalî ve Gavs-ı A’zam ve Cüneyd-i Bağdadî gibi pek çok eâzım-ı İslâmiye imdada yetişip o fitne-i diniyeyi mağlup ettiler. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> O tarihten üç yüz sene sonraya kadar o galebe devam ile beraber, perde altında yine o ehl-i dalalet fırkaları, siyaset yoluyla Hülâgu Cengiz fitnesini İslâmların başına getirdiler. Bu fitneden hem hadîs hem Hazret-i Ali radıyallahu anh sarîh bir surette aynı tarihiyle işaret ediyorlar. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Sonra bu zamanımızın fitnesi en büyük bir fitne olduğundan hem müteaddid hadîsler hem çok işarat-ı Kur’aniye aynı tarihiyle haber veriyorlar. Buna kıyasen, ümmetin geçireceği safahatı küllî bir surette bir hadîs beyan ettiği vakit, bazen o küllînin bir tek hâdisesini, misal olarak tarihi gösterir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Böyle müteşabih ve manası tamam anlaşılmayan hadîslerin Risale-i Nur eczaları kat’î bir surette tevillerini beyan etmiş. Yirmi Dördüncü Söz’de ve Beşinci Şuâ’da, bu hakikati düsturlarla beyan etmiş. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Birbirinizi enaniyetle veya sadakatsizlikle ittiham etmemek için bir hakikati beyan etmek ihtar edildi. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Ben bir zaman enaniyetini bırakmış ve nefs-i emmaresi kalmamış büyük evliyadan şiddetli bir surette nefs-i emmareden şikâyet ettiklerini gördüm, hayrette kaldım. Sonra kat’î bildim ki âhir ömre kadar mücahede-i nefsiyenin sevaptar devamı için nefs-i emmarenin ölmesi üzerine onun cihazatı damarlara ve hissiyata devredilir, mücahede devam eder. İşte o büyük evliyalar, bu ikinci düşmandan ve nefsin vârisinden şikâyet ederler. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Hem manevî kıymet ve makam ve meziyet, bu dünyaya bakmıyor ki kendini ihsas etsin. Hattâ en büyük makamda bulunanlardan bazı zatlara verilen büyük bir ihsan-ı İlahîyi hissetmediklerinden, kendilerini herkesten ziyade bîçare ve müflis telakki etmeleri gösteriyor ki '''avamın nazarında medar-ı kemalât zannedilen keşif ve keramat ve ezvak ve envar, o manevî kıymet ve makamlara medar ve mihenk olamaz.''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Sahabelerin bir saati, başka velilerin bir gün belki bir çilesi kadar kıymeti olduğu halde; keşif ve manevî hârikulâde hâlâta evliya gibi mazhariyetleri her sahabede olmaması, bu hakikati ispat ediyor. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> İşte kardeşlerim! Dikkat ediniz; sizin nefs-i emmareniz, kıyas-ı bi’n-nefs cihetinde sû-i zan ve gurur noktasında sizi aldatmasın; Risale-i Nur terbiye etmiyor, diye şüphelendirmesin. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Risale-i Nur’un Gençlik Rehberi’nde ve Meyve Risalesi’ndeki beş meselesinin haylaz gençlerde dokuz tokadı, Risale-i Nur’un bir latîf kerameti olduğunu o gençler dahi tasdik ediyorlar. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Birincisi:''' Bana hizmet eden Feyzi. Ona bidayette dedim: “Sen Meyve’nin bir dersinde bulundun, haylazlık yapma.” O yaptı, birden tokat yedi, bir hafta eli bağlı kaldı. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Evet, doğrudur. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Feyzi''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''İkincisi:''' Bana hizmet eden ve “Meyve”yi yazan Ali Rıza. Bir gün yazdığını ona ders verecektim. O, haylazlığından yemek pişirmek bahanesi ile gelmedi, birden tokat yedi. O vakit onun tenceresi sağlam iken dibi, yemeği ile beraber tamamen düştü. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Evet, doğrudur. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Ali Rıza''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Üçüncüsü:''' Ziya. “Meyve”nin gençliğe ve namaza dair meselelerini kendine yazdı, namaza başladı. Fakat haylazlık yaptı, namazı ve yazıyı bıraktı. Birden o vakitte tokat yedi. Hilaf-ı âdet ve sebepsiz, başı üstündeki sepeti ve elbiseleri yandı. O kadar kalabalık içinde yanıncaya kadar kimse farkında olmaması kasdî bir şefkat tokadı olduğunu gösterdi. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Evet, doğrudur. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Ziya''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Dördüncüsü:''' Mahmud. Ona “Meyve”den gençlik ve namaz meselelerini okudum ve dedim: “Kumar oynama, namaz kıl.” Kabul etti. Fakat haylazlık galebe etti, namaz kılmadı ve kumar oynadı. Birden, hiddet tokadını yedi. Üç dört defada daima mağlup olup fakir haliyle beraber kırk lira ve sakosunu ve pantolonunu kumara verdi, daha aklı başına gelmedi. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Evet, doğrudur. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Mahmud''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Beşincisi:''' On dört yaşında Süleyman namında bir çocuk, ziyade haylazlık yapıp başkalarının da iştihalarını açıyordu. Ona dedim: “Uslu dur, namazını kıl. Senden büyük haylazların içinde bu halin, sana tehlike getirir.” O, namaza başladı fakat yine namazı terk ve haylazlığa girdi. Birden tokat yedi. Uyuz illetine müptela oldu, yirmi gündür yatağında yatmaya mecbur oldu. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Evet, doğrudur. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Süleyman''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Altıncısı:''' Bana bidayette hizmet eden Ömer, namaza başladı, şarkıları bıraktı. Fakat bir akşam, kapıya yakın bir şarkı kulağıma geldi, evrad ile meşguliyetime zarar verdi. Ben hiddet ettim, çıktım gördüm ki hilaf-ı âdet Ömer’dir. Ben de hilaf-ı âdet bir tokat vurdum. Birden, sabahleyin hilaf-ı âdet olarak Ömer, başka hapse gönderildi. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Yedincisi:''' Hamza namında on altı yaşında sesi güzel olmasından şarkı söylüyor, başkalarının da iştihalarını açıyor, haylazlık ediyordu. Ona dedim: “Böyle yapma, tokat yiyeceksin.” Birden, ikinci gün bir eli yerinden çıktı, iki hafta azabını çekti. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Evet, doğrudur. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Hamza''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Bu gibi tokatlar var fakat kâğıt bitti, mana da bitti. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Bir maarif vekili, perdeyi yüzünden kaldırdı ve küfr-ü mutlakı başka bir kisvede gösterdi. Bizim son gönderdiğimiz müdafaatı daha almadan başka sâikle o beyannameyi yazmış. Gerçi ben, o daireye göndermeyi düşünmüyordum fakat kardeşlerimizin tensibiyle onlara da göndermek hem münasip hem lâzım olduğunu bu hal gösterdi. Çünkü herhalde bu derece ilhadda taassup taşıyan bir vekil, Ankara’ya gönderilen evrak ve mahrem risalelere karşı lâkayt kalmazdı. Birden, doğrudan doğruya cerh edilmez müdafaatlar başına vuruldu, çok iyi oldu. İnşâallah o dairede dahi Risale-i Nur lehinde kuvvetli bir cereyan uyandıracak. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Kardeşlerim! Madem bir kısmın mahiyetleri bu tarzdır; onlara, o kısma teslim olmak, manevî bir intihardır, İslâmiyet’ten pişman olmaktır belki dinden insilah etmektir. Çünkü o derece ilhadda taassup izhar etmiş ki bizim gibilerden yalnız teslimiyetle ve tasannu ile razı olmuyorlar. “Kalbini ve vicdanını bırak, yalnız dünyaya çalış.” derler. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> İşte bu vaziyete karşı inayet-i Rabbaniyeye dayanıp metanet ve sabır ve tevekkül ederek dört sandık Risale-i Nur eczaları, o merkeze yetişip kuvvetli hakikatleriyle galebe çalmasına dua etmekten başka çare yoktur. Biz birbirimizden çekinmekle ve gücenmekle ve Risale-i Nur’dan çekilmekle ve onlara teslim ve hattâ iltihak etmekle fayda vermediği şimdiye kadar tecrübe edildi. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Hem hiç merak etmeyiniz. O vekilin o farfarası ve telaşı, zaafına ve tam korkusuna delâlet eder. Tecavüze değil belki tedafüe mecburiyetini bildiriyor. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Homalı kardeşlerimizden Ali namında bir şakird, Hâfız Ali’nin vefatı günlerinde vefat ettiğini Sami Bey bana söylediği gibi Homalı kahramanlardan Mehmed Ali dahi bana yazdı. Ben de o Ali’yi o büyük şehit Ali’ye çok dualarda arkadaş yaptım. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Bu yakında, bizimle alâkadar bir hanım, üç kardeşimizin öldüğünü görmüştü. Tabiri: Bu iki Ali ve Risale-i Nur’a hapiste tabi olmak isteyen, asılan Mustafa, umumumuzun bedeline âhirete gittiler ve selâmetimizin hesabına feda oldular, demektir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık, sarsılmaz ve tevekkülün mahiyetini ve kıymetini anlayan kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Yirmi seneden beri hiçbir gazeteyi ne okumak ve ne sormak merakım olmadığı halde, pek çok teessüf ile yalnız bir kısım zayıf kardeşlerimizin hatırları için bugün bir gazetenin bir bahsini gördüm. Bundan bildim ki perde altında ve üstünde ehemmiyetli cereyanlar rol oynuyorlar. Meydanda biz göründüğümüzden, bizler o cereyanlarla alâkadar tevehhüm ediliyoruz. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> İnşâallah, Risale-i Nur’un dört sandık kuvvetli cerh edilmez risaleleri ve pek kat’î müdafaa defterleri, bizim hakkımızda hem iman ve Kur’an, İslâm hakkında bir hayırlı netice verecekler. Biz onların dünyalarına karışmadık ve karışacağımızı hiçbir cihetle daha tesbit edemediler. Mecburiyetle bütün Risale-i Nur’u Ankara tahkik için istedi. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Madem hakikat budur ve madem şimdiye kadar Risale-i Nur’un hizmetinde inayet-i Rabbaniyenin tecellisini inkâr edilmeyecek derecede gördük, her birimiz cüz’î ve küllî bunu hissetmişiz ve madem şimdi siyasetin ve dünyanın çok cereyanlarının birbirine karşı tahşidatı oluyor ve madem elimizden kazaya rıza ve kadere teslim ve hizmet-i imaniye ve Kur’aniye ve Nuriyenin verdikleri büyük ve kudsî teselliden başka bir şey gelmiyor. Elbette bize en elzem iş, telaş etmemek ve meyus olmamak ve birbirinin kuvve-i maneviyesini takviye etmek ve korkmamak ve tevekkülle bu musibeti karşılamak ve habbeyi kubbe yapan farfaralı gazetecilerin kubbelerini habbe görüp ehemmiyet vermemektir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Bu dünya hayatı, hususan bu zamanda, bu şerait altında kıymeti yoktur. Başa ne gelse gelsin, hoş görmeli. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> İki üç kardeşlerimiz şöyle güzel bir teselli kendilerine bulmuşlar. Diyorlar ki: </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> “Bu hapiste bir kısım yeni kardeşlerimiz, bir iki saat gayr-ı meşru bir hareket yüzünden, bir iki belki on sene bu musibet içinde sabır ve tahammül ediyorlar. Hattâ bir kısmı şükrederek başka günahlardan kurtulduk dedikleri halde; biz Risale-i Nur vasıtasıyla en meşru bir hareket ve hizmet-i imaniye yüzünden altı yedi ay hayırlı bir sıkıntıdan neden şekva ediyoruz?” diyorlar. Ben de bin bârekellah onlara derim. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Evet, beş on sene hem imanını hem başkaların imanlarını kurtarmak niyetiyle zevkli, tatlı, hayırlı, kudsî bir hizmet ve yüksek bir ubudiyet-i fikriye yüzünden beş on ay zahmet çekmek, medar-ı şükür ve iftihardır. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Bir hadîste ferman etmiş ki: “'''Bir tek adam seninle hidayete gelse sahra dolusu kırmızı koyun, keçilerden daha hayırlıdır.'''” İşte burada, mahkemede ve Ankara’da, sizlerin yazılarınız ve hizmetleriniz vasıtasıyla ne kadar insanlar imanlarını dehşetli şüphelerden kurtardığını ve kurtaracağını düşününüz, sabır içinde kemal-i rıza ile şükrediniz. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Eğer Ankara’da hâkim olan Halk Partisi, oraya giden Risale-i Nur’un kuvvetli kitaplarına karşı inat etse ve musalaha niyetiyle himayesine çalışmazsa bizim en rahat yerimiz hapistir ve mülhidler, Bolşevizm’i zındıka ile birleştirdiğine alâmettir ve hükûmet onları dinlemeye mecbur olur. O zaman Risale-i Nur çekilir, tevakkuf eder, maddî ve manevî musibetler hücuma başlarlar. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> يَا مَع۟شَرَ ال۟جِنِّ وَال۟اِن۟سِ اَلَم۟ يَا۟تِكُم۟ رُسُلٌ مِن۟كُم۟ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> âyet-i celileleri mûcibince cinlerden de peygamber geldiği bildiriliyorsa da bu husustaki müşkülün halli için vaki suale, üstadımızın verdiği cevaptır: </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz kardeşim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Hakikaten senin bu sualinin çok ehemmiyeti var. Fakat Risale-i Nur’un en ehemmiyetli vazifesi, beşeri dalaletten ve küfr-ü mutlaktan kurtarmak olmasından bu çeşit meselelere sıra gelmiyor, onlardan bahis açmıyor. Selef-i Salihîn dahi çok bahsetmemişler. Çünkü öyle gaybî ve görünmeyen işlerde sû-i istimal düşer. Hem şarlatanlar, hodfüruşluklarına bir vesile yapabilirler. Nasıl ki şimdi ispirtizmacılar “cinler ile muhabere” namıyla şarlatanlık yapıyorlar; dinin zararına âlet ederler diye çokça medar-ı bahis edilmez. Hem Hâtemü’l-enbiya’dan sonra, cinlerde peygamber gelmemiş. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Hem Risale-i Nur, bu zamanda bir taun-u beşerî olan maddiyyunluk fikrini iptal etmek için cinnî ve ruhanîlerin vücudlarını kat’î hüccetler ile ispat etmeye çalışmış, bu meseleye üçüncü derecede bakmış, tafsilini başkalara bırakmış. Belki inşâallah Risale-i Nur’un bir şakirdi, Sure-i Rahman’ı tefsir edip bu meseleyi de halleder. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> لِكُلِّ مُصٖيبَةٍ اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَي۟هِ رَاجِعُونَ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Hakikaten Hâfız Ali, Hâfız Mehmed ve Mehmed Zühdü’nün vefatları; değil yalnız bize ve Isparta’ya, belki bu memlekete ve âlem-i İslâm’a büyük bir zayiattır. Fakat şimdiye kadar bir cilve-i inayet olarak Risale-i Nur’un bir şakirdi zayi olduğu zaman, der-akab iki üç tane o sistemde meydana çıktığından, kuvvetle ümitvarız ki başka şekilde o kahramanların vazifelerini görecek, ümit ettiğimizden ciddi şakirdler çıkarlar, görürler. Zaten o üç mübarek merhum zatlar, az bir zamanda, yüz senelik vazife-i imaniyeyi gördüler. Cenab-ı Erhamü’r-Râhimîn, onların yazdıkları ve neşrettikleri ve okudukları huruf-u Nuriye adedince onlara rahmetler eylesin, âmin! </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Benim tarafımdan o Hâfız Mehmed’in akrabasını ve mübarek köyünü taziye ediniz. Ben de onu Hâfız Ali ve Mehmed Zühdü’ye arkadaş edip üstadlarımın aktab kısmının isimleri içinde o üçünün isimlerini dâhil edip Hâfız Âkif’i dahi Âsım ve Lütfü’ye arkadaş ettim. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> اَل۟خَي۟رُ فٖى مَا اخ۟تَارَهُ اللّٰهُ sırrıyla, bu meselemizin tehiri hayırdır. Çünkü bütün mekteplerde ve dairelerde ve halkta, o ölmüş dehşetli adamın muhabbeti telkin ediliyor. Bu hal ise âlem-i İslâm’a ve istikbale pek elîm ve acı bir tesiri olacaktı. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Şimdi ihtiyarımızın haricinde onun mahiyeti ne olduğunu, en başta ve en ziyade alâkadar ve en son ondan vazgeçecek adamların ellerine kat’î hüccetler ile gösteren ve ispat eden Risale-i Nur geçmesi, kemal-i merak ve dikkatle okunması öyle bir hâdisedir ki bizler gibi binler adam hapse girse hattâ idam olsalar din-i İslâm cihetiyle yine ucuzdur. Hiç olmazsa küfr-ü mutlaktan ve irtidaddan en mütemerridleri bir derece kurtarır, meşkuk bir küfre çıkarır, mağrurane ve cüretkârane tecavüzlerini ta’dil eder. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Mahkemede son söz olarak yüzlerine söylediğim bu cümle: “Milyonlar kahraman başlar feda oldukları bir kudsî hakikate, başımız dahi feda olsun.” ile bizim nihayete kadar sebat edeceğimizi dava etmişiz. Bu davadan vazgeçilmez. İçinizde vazgeçecek yok ümit ediyorum. Madem şimdiye kadar sabrettiniz, “Daha kısmetimiz ve vazifemiz bitmedi.” diye tahammül ve sabrediniz. Herhalde “Meyve”deki kat’î hüccetler ile kabil-i inkâr olmayan idam-ı ebedî ve nihayetsiz haps-i münferid mesleğini müdafaa etmek için Risale-i Nur’a karşı anûdane hareket edilmeyecek, belki musalaha veya mütareke çaresi aranılacak. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> اَلصَّب۟رُ مِف۟تَاحُ ال۟فَرَجِ وَالسُّرُورِ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> اَوَمَن۟ كَانَ مَي۟تًا فَاَح۟يَي۟نَاهُ وَجَعَل۟نَا لَهُ نُورًا يَم۟شٖى بِهٖ فِى النَّاسِ âyeti hem Risale-i Nur’a hem مَي۟تًا kelimesiyle üç kuvvetli emare ve münasebetler ile Risale-i Nur’un bu bîçare şakirdine işareti Birinci Şuâ’da izah edilmiş. Şimdi bu hâdisede, o emarelerden birisi tam hükmediyor. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Çünkü bize zulmedenler, ellerinde hayat ve medeniyeti ve lezzeti tutup bizi o tarz-ı hayata ehemmiyet vermemekle ittiham edip mes’ul ederler, hattâ idam ve ağır ceza ile hapse sokmak isterler. Fakat kanunca sebep bulamıyorlar. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Biz dahi elimizde hayat-ı bâkiyenin mukaddimesi ve perdesi olan mevti ve ölümü tutup onların başlarına vurup intibaha getirmek ve onların hakiki mes’uliyet ve mahkûmiyetten ve idam-ı ebedî ve daimî haps-i münferidden kurtulmalarına bütün kuvvetimizle çalışıyoruz. Hattâ Ankara’ya giden şiddetli risaleler sebebiyle en ağır ceza nefsime verilse fakat ceza verenler o risaleler ile ölümün idamından kurtulsalar hem kalbim hem nefsim razı olurlar. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Demek, biz onların iki cihanda yaşamalarını istiyoruz, arıyoruz. Onlar bizim ölmemizi istiyorlar, bahaneler arıyorlar. Fakat güneş gibi zâhir ve göz ile görünür gündüz gibi bir hakikat-i mevtiye ve her gün insanlarda otuz bin cenaze, ehl-i dalalet hakkında otuz bin idam-ı ebedî, otuz bin haps-i münferid fermanlarını, i’lamnamelerini gösterdiklerinden, biz onlara karşı mağlup değiliz. Ne yaparlarsa yapsınlar. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> اِنَّ حِز۟بَ اللّٰهِ هُمُ ال۟غَالِبُونَ âyeti on iki seneden beri en acınacak mağlubiyetimiz zamanında dahi cifir ve ebced hesabıyla galibiyetimize aynı tarihiyle müjde ediyor. Madem hakikat budur, biz şimdiden sonra hem mahkemeye hem halka diyeceğiz ki: </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> “Bu gözümüz önünde ve bizi bekleyen ölümün idam-ı ebedîsinden ve karşımızda kapısını açan ve bizi cebr-i kat’î ile çağıran kabrin daimî karanlık haps-i münferidinden kurtulmaya çalışıyoruz. Hem sizin de o dehşetli ve çaresiz musibetten kurtulmanıza yardım ediyoruz. Sizin nazarınızda en büyük bir mesele-i dünyeviye ve siyasiye, bizim nazarımızda ve hakikat cihetinde kıymeti pek azdır ve bilfiil vazifedar olmayanlara malayani ve ehemmiyetsizdir ve kıymeti yoktur. Fakat bizim iştigal ettiğimiz vazife-i zaruriye-i insaniye ise herkese her zaman ciddi alâkası var. Bu vazifemizi beğenmeyenler ve kaldıranlar, ölümü kaldırmalı ve kabri kapamalı!” </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> İkinci ve üçüncü noktalar şimdilik geri kaldı. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Risale-i Nur’un kerametlerindendir ki Üstadımız Hazretleri: “Ey mülhidler ve ey zındıklar! Risale-i Nur’a ilişmeyiniz! Risale-i Nur, âfatın def’ine sadaka gibi vesile olmasından ona karşı olan hücum ve onun tatili, âfata karşı olan müdafaasını zayıflaştırır. Eğer ilişirseniz, yakından bekleyen belalar, sel gibi üstünüze yağacaktır.” diye on senedir kerratla söylüyordu. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Bu hususta şahit olduğumuz felaketler pek çoktur. Dört seneden beri Risale-i Nur’a ve şakirdlerine her ne vakit ilişilmiş ise bir felaket, bir musibet takip etmiş ve Risale-i Nur’un ehemmiyetini ve âfatın def’ine vesile olduğunu göstermiştir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> İşte Üstadımız Bediüzzaman’ın Risale-i Nur ile haber verdiği yüzler hâdisat içinde felaketler, zelzele eliyle doğruluğunu imza ederek gelen dört felaket, Risale-i Nur’un bir vesile-i def’-i bela olduğunu gösterdi. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Cenab-ı Hak, bize ve Risale-i Nur’a taarruz edenlerin kalplerine iman ve başlarına hakikati görecek akıl ve göz ihsan etsin; bizi bu zindanlardan, onları da bu felaketlerden kurtarsın, âmin! </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Hüsrev''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Bir cilve-i inayet-i Rabbaniyedir ki daha müdafaatımızı ve evraklarımızı ve kitapları görmeden, yalnız perde altında hissedip Maarif Vekili’nin dehşetli püskürmesi ve hücumu, Beşinci Şuâ ve Hücumat-ı Sitte’nin Zeyli gibi gayet şiddetli mahrem risaleleri en ehemmiyetli makamat, bilfiil tenkit için tetkik etmesi ve müdafaatımın ciddi, dokunaklı küfr-ü mutlaka cüretkârane darbeleri Ankara’nın bize karşı çok şiddetli davranmasını beklerken, meselenin azametine nisbeten gayet mülayimane belki musalahakârane vaziyet almış. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Ve bu cilve-i inayetin bir hikmeti de şudur: Risale-i Nur’un umum memlekete alâkası cihetiyle, umumî bir dershanede ve büyük makamatta dikkat ve merakla okunmasıdır. Evet, bu zamanda böyle yüksek bir ders, elbette böyle cem’iyetli ve küllî ve umumî dairelerde okunması, büyük bir inayettir ve küfr-ü mutlakı kırdığına bir kuvvetli emaredir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Kardeşlerim!''' Herhalde bu kadar sıkıntı ve zararı çeken zayıf bir kısım aile sahipleri, bir derece Risale-i Nur’dan ve bizden çekinmek belki vazgeçmek için bir mazeret olabilir zannıyla, tahliyeden sonra değişmek ihtimaline binaen derim: </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Bu derece kıymettar bir mala bu maddî ve manevî fiyat veren ve bu azabı çeken, o maldan vazgeçmek büyük bir hasarettir. Hem her birisi, Risale-i Nur’un eczalarını ve alâkadarlarını ve bizi muhafaza ve yardım ve hizmeti birden bıraksa hem ona hem bizlere lüzumsuz bir zarardır. '''Onun için ihtiyatla beraber, sadakati ve irtibatı ve hizmeti değiştirmemek lâzımdır.''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Bir cilve-i inayet-i Rabbaniye ve bir himayet-i hıfz-ı İlahiyedir ki Ankara’da ehl-i vukuf heyeti, Risale-i Nur’un hakikatlerine karşı mağlup olup şiddetli tenkit ve itirazın çok esbabı var iken âdeta beraetine karar verdiklerini işittim. Halbuki mahremlerin şedit ifadeleri ve müdafaatın dokunaklı meydan okumaları ve Maarif Vekili’nin dehşetli hücumu ve ehl-i vukufun heyetinde Maarif Dairesine mensup ehemmiyetli iki maddî feylesofların ve yeni icadlara taraftar büyük bir âlimin bulunması ve bir seneden beri gizli zındıka komitesi aleyhimize Halk Fırkasını ve Maarif’i sevk etmesi cihetiyle, ehl-i vukufun pek şiddetli itirazları ve bizi ağır cezalarla ittiham etmelerini beklerken, himayet ve inayet-i Rahmaniye imdada yetişip onlara Risale-i Nur’un yüksek makamını göstererek, şiddetli tenkitlerden vazgeçirmiş. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Hattâ bizi cezalardan kurtarmak fikriyle ve Eskişehir Meselesi ve 31 Mart hâdise-i meşhuresiyle beni sâbıkalı bir mücrim-i siyasî nazarıyla baktırmamak ve sırf din ve iman için hareket ettiğimizi ve siyaset fikri bulunmadığını göstermek fikriyle demişler ki: “Said Nursî, eskiden beri ara sıra peygambere verasetlik davasında bulunur. Kur’an ve iman hizmetinde müceddidlik tavrını alır, yani bazen bir nevi cezbeye mağlup olup meczubane hareket eder.” </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> İşte bu fıkra ile feylesofların dinsizce tabirler ile kim olursa olsun din lehinde kuvvetli hareket edenlere: Vazifesi, müceddidlik irsiyetiyle yapıyor diye hem bir kısım kardeşlerimizin haddimden çok ziyade hüsn-ü zanlarını tenkit etmek hem bana bir cezbe isnad ile şiddetlerimde beni siyasetten ve cezadan tebrie etmek ve bize muarız ve düşman olanlarını bir derece okşamak ve işarat-ı Kur’aniye ve keramat-ı Aleviye ve Gavsiye hakikat ve kuvvetli olduklarını göstermek ve herkese kıyasen bende dahi bulunması tahminlerince muhakkak olan hubb-u câh ve enaniyet ve hodfüruşluğu kırmak için o dinsizce, feylesofane tabirini istimal etmişler. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> O tabire karşı, Risale-i Nur baştan nihayetine kadar güneş gibi bir cevaptır. Ve mesleğimiz, terk-i enaniyet ve uhuvvet olmasından, bizde hodfüruşane şatahat bulunmadığından, Yeni Said’in Risale-i Nur zamanındaki mahviyetkârane hayatı ve mübarek kardeşlerinin ifratkârane hüsn-ü zanlarını hatıra bakmayarak mükerrer derslerle ta’dil etmesi, o tabir ile işmam edilen manayı tam çürütüyor, izale eder. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Bize ihbar edene ve yazana zarar gelmemek için şimdilik ehl-i vukufun ittifakıyla kararlarını size göndermeyeceğim. Bu son ehl-i vukuf, bütün kuvvetiyle bizi kurtarmak ve ehl-i dalalet ve bid’iyyatın şerrinden muhafaza etmek için çalışmışlar. Bize isnad edilen bütün suçlardan tebrie ediyorlar. Ve Risale-i Nur’dan tam ders aldıklarını ihsas edip Risale-i Nur’un ilmî ve imanî kısmının ekseriyet-i mutlaka ile vâkıfane yazıldığını ve Said ise hem samimi hem ciddi kanaatlerini beyan ederek ondaki kuvvet ve iktidar; isnad edildiği gibi tarîkat icadı veya cemiyet kurmak veya hükûmet ile mübareze etmek değildir, belki yalnız Kur’an’ın hakikatlerini muhtaçlara bildirmek kuvvet ve iktidarıdır diye müttefikan karar vermişler. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Ve gayr-ı ilmî tabir ettikleri mahremlere karşı demişler ki: “Bazen cezbeye ve şuurun heyecanına ve ihtilal-i ruhiyeye kapılmasından, bu eserler ile mes’ul olmamak lâzım geliyor.” manasını ifham ediyorlar. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Ve “Eski Said” “Yeni Said” tabirinde, iki şahsiyet ve ikincisinde fevkalâde bir kuvvet-i imaniye ve ilm-i hakaik-i Kur’aniye manasını, feylesofların hatırı için “Bir nevi cezbe ve ihtilal-i dimağiye ihtimali var.” diye hem bizi şiddetli tabiratın mes’uliyetinden kurtarmak hem muarızlarımızı okşamak için “Sem’ u basar cihetinde halüsinasyon hastalığı ihtimali nazar-ı dikkate alınabilir.” demişler. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Onların bu ihtimalini esasıyla çürüten, ellerine geçen ve bütün akılları geri bırakan Nur risaleleri ve bütün avukatlara hayret veren Müdafaa ve Meyve Risaleleri kâfi ve vâfi bir cevaptır. Ben çok şükrediyorum ki bir hadîs-i şerifin mazhariyeti bu ihtimal ile bana verilmiş. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Hem o ehl-i vukuf, bütün kardeşlerimizi ve beni tam tebrie edip derler: “Said’in âlimane ve vâkıfane eserlerine iman ve âhiretleri için bağlanmışlar; hiçbir cihette hükûmete karşı bir suikastlarına dair bir sarahat ve bir emare, ne muhaberelerinde ve ne de kitap ve risalelerinde bulmadık.” diye o heyetin ittifakıyla karar verip biri feylesof Necati, biri Yusuf Ziya (âlim), biri de feylesof Yusuf namlarında imza etmişler. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Latîf bir tevafuktur ki biz bu hapse kendimiz hakkında bir medrese-i Yusufiye ve Meyve Risalesi onun meyvesidir dediğimiz gibi bu iki Yusuf dahi perde altında “Biz dahi o Medrese-i Yusufiyedeki derse hissedarız.” lisan-ı halleriyle ifade etmeleridir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Hem cezbeye latîf bir delilleridir ki: “Otuz Üçüncü Söz ve otuz üç pencereli Otuz Üçüncü Mektup” gibi tabirleri hem kendi kedisinin “Yâ Rahîm! Yâ Rahîm!” tesbihini işitmesi hem kendini bir mezar taşı görmesi, cezbe ve halüsinasyon ihtimaline delil göstermeleridir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Said Nursî''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Madem biz, çok emarelerle inayet altındayız ve madem gayet çok ve insafsız düşmanlara karşı Risale-i Nur mağlup olmadı, Maarif Vekili’ni ve Halk Fırkasını bir derece susturdu ve madem bu kadar geniş bir sahada ve meselemizi pek ziyade i’zam ile hükûmeti telaşa düşürenler, herhalde iftiralarını ve yalanlarını bir derece setretmeye bahaneler ile çalışacaklar. '''Elbette bize lâzım: Kemal-i teslimiyetle sabır ve temkinde bulunmak ve bilhassa inkisar-ı hayale düşmemek ve bazen ümidin hilaf-ı zuhuruyla meyus olmamak ve muvakkat fırtınalar ile sarsılmamak!''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Evet gerçi inkisar-ı hayal, ehl-i dünyada kuvve-i maneviyelerini ve şevklerini kırar fakat meşakkat ve mücahede ve sıkıntıların altında inayet ve rahmetin iltifatlarını gören Risale-i Nur şakirdlerine inkisar-ı hayal, gayretlerini ve ileri atılmasını ve ciddiyetlerini takviye etmek lâzım geliyor. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Kırk sene evvel ehl-i siyaset, bana bir cinnet-i muvakkate isnadıyla tımarhaneye sevk ettiler. Ben onlara dedim: “Sizin akıllılık dediğinizin çoğunu ben akılsızlık biliyorum, o çeşit akıldan istifa ediyorum وَ كُلُّ النَّاسِ مَج۟نُونٌ وَ لٰكِن۟ عَلٰى قَدَرِ ال۟هَوٰى اِخ۟تَلَفَ ال۟جُنُونُ kaidesini sizlerde görüyorum.” demiştim. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Şimdi dahi beni ve kardeşlerimi şiddetli bir mes’uliyetten kurtarmak fikriyle bana mahrem risale cihetiyle ara sıra bir cezbe, bir cinnet-i muvakkate isnad edenlere aynı sözleri tekrarla beraber iki cihetle memnunum: </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Birisi:''' Hadîs-i sahihte vardır ki: “Bir adam kemal-i imanı kazandığına, avam-ı nâsın akıllarının tavrı haricindeki yüksek hallerini mecnunluk, divanelik saymaları, onun kemal-i imanına ve tam itikadına delâlet eder.” diye ferman ediyor. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''İkinci cihet:''' Ben, bu hapisteki kardeşlerimin selâmetleri ve necatları ve zulümden kurtulmaları için değil yalnız bir divanelik isnadını, belki kemal-i fahir ve ferahla tamam aklımı ve hayatımı feda etmesini kabul ediyorum. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Hattâ siz münasip görürseniz, o üç zatlara benim tarafımdan bir teşekkürname yazılsın ve onları manevî kazançlarımıza teşrik ettiğimiz bildirilsin. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Aziz, sıddık kardeşlerim ve hizmet-i Kur’aniyede ve imaniyede hâlis arkadaşlarım ve hak ve hakikat ve berzah ve âhiret yolunda ayrılmaz yoldaşlarım! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Biz, birbirimizden ayrılmak zamanı yakın olması cihetiyle, sıkıntıdan neş’et eden gerginlikler ve kusurlar yüzünden İhlas Risalesi’nin düsturları muhafaza edilmediğinden, siz birbirinizle tamam helâlleşmek lâzımdır ve zarurîdir. Siz, birbirinize en fedakâr nesebî kardeşten daha ziyade kardeşsiniz. '''Kardeş ise kardeşinin kusurunu örter, unutur ve affeder.''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Ben burada hilaf-ı me’mul ihtilafınızı ve enaniyetinizi nefs-i emmareye vermiyorum ve Risale-i Nur şakirdlerine yakıştıramıyorum; belki nefs-i emmaresini terk eden evliyalarda dahi bulunan bir nevi muvakkat enaniyet telakki ediyorum. Siz benim bu hüsn-ü zannımı inat ile kırmayınız, barışınız. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === Kardeşlerim! === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Ehl-i vukuf raporundan anlaşılıyor ki: Risale-i Nur, bize karşı bütün muarız taifeleri mağlup ediyor ki “Hüccetullahi’l-Bâliğa” ve “İhtiyar” ve “İhlas” Risalelerine tekrar ile nazar-ı dikkati celbediyorlar. Hem gayet sathî ve cevapları pek zâhir ve güya mutaassıbane hocavari tenkitleri ve hiç münasebeti olmayan ve hakiki mütetabık olan meseleleri anlamadan “Mabeynlerinde tezat var.” demeleri ve risalelerin yüzde doksanını tamamıyla çekinmeyerek tasdik ve takdirleri ve teslimleri ve Hücumat-ı Sitte Zeyli’nin pek şiddetli bir surette yeni icadlara fetva verenleri cerh ve tezyif etmesine mukabil, yalnız nezahet-i lisaniye değil demişler. Ve dinsizler tarafından öldürülen mazlum ve dindar Hristiyanlar, âhir zamanda bir nevi şehit olabilir dediğimi; baş açık namaz kılmak ve Türkçe ezan okumaya Zeyl’in şiddet-i hücumunu zıt göstermeleri ile iktifa etmeleri, kat’iyen onların Risale-i Nur’a karşı mağlubiyetlerini gösteriyor kanaatini veriyor. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Said Nursî''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> ------ <center> [[On İkinci Şuâ]] ⇐ | [[Şualar]] | ⇒ [[On Dördüncü Şuâ]] </center> ------ </div>