İçeriğe atla
Kenar çubuğunu aç/kapat
Risale-i Nur Tercümeleri
Ara
Türkçe
Oturum aç
Kişisel araçlar
Oturum aç
Gezinti
Anasayfa
Son değişiklikler
Rastgele sayfa
MediaWiki hakkında yardım
Araçlar
Özel sayfalar
Yazdırılabilir sürüm
Translate
Diğer dillerde
Çevirileri dışa aktar
Çevir
Türkçe
Dil istatistikleri
ileti grubu istatistikleri
Dışa aktar
Daha fazla
Dil istatistikleri
ileti grubu istatistikleri
Dışa aktar
Ayarlar
Grup
Afyon Hayatı
Altıncı Lem'a
Altıncı Mektup
Altıncı Söz
Altıncı Şuâ
Ankara Üniversitesi Nur Talebelerinin Mektubu
Asa-yı Musa
Asa-yı Musa Dua
Ayet-ül Kübra
Bakara Sûresi
Barla Hayatı
Barla Lahikası
Barla Lahikası 1. Mektup
Barla Lahikası 10. Mektup
Barla Lahikası 100. Mektup
Barla Lahikası 101. Mektup
Barla Lahikası 102. Mektup
Barla Lahikası 103. Mektup
Barla Lahikası 104. Mektup
Barla Lahikası 105. Mektup
Barla Lahikası 106. Mektup
Barla Lahikası 107. Mektup
Barla Lahikası 108. Mektup
Barla Lahikası 109. Mektup
Barla Lahikası 11. Mektup
Barla Lahikası 110. Mektup
Barla Lahikası 111. Mektup
Barla Lahikası 112. Mektup
Barla Lahikası 113. Mektup
Barla Lahikası 114. Mektup
Barla Lahikası 115. Mektup
Barla Lahikası 116. Mektup
Barla Lahikası 117. Mektup
Barla Lahikası 118. Mektup
Barla Lahikası 119. Mektup
Barla Lahikası 12. Mektup
Barla Lahikası 120. Mektup
Barla Lahikası 121. Mektup
Barla Lahikası 122. Mektup
Barla Lahikası 123. Mektup
Barla Lahikası 124. Mektup
Barla Lahikası 125. Mektup
Barla Lahikası 126. Mektup
Barla Lahikası 127. Mektup
Barla Lahikası 128. Mektup
Barla Lahikası 129. Mektup
Barla Lahikası 13. Mektup
Barla Lahikası 130. Mektup
Barla Lahikası 131. Mektup
Barla Lahikası 132. Mektup
Barla Lahikası 133. Mektup
Barla Lahikası 134. Mektup
Barla Lahikası 135. Mektup
Barla Lahikası 136. Mektup
Barla Lahikası 137. Mektup
Barla Lahikası 138. Mektup
Barla Lahikası 139. Mektup
Barla Lahikası 14. Mektup
Barla Lahikası 140. Mektup
Barla Lahikası 141. Mektup
Barla Lahikası 142. Mektup
Barla Lahikası 143. Mektup
Barla Lahikası 144. Mektup
Barla Lahikası 145. Mektup
Barla Lahikası 146. Mektup
Barla Lahikası 147. Mektup
Barla Lahikası 148. Mektup
Barla Lahikası 149. Mektup
Barla Lahikası 15. Mektup
Barla Lahikası 150. Mektup
Barla Lahikası 151. Mektup
Barla Lahikası 152. Mektup
Barla Lahikası 153. Mektup
Barla Lahikası 154. Mektup
Barla Lahikası 155. Mektup
Barla Lahikası 156. Mektup
Barla Lahikası 157. Mektup
Barla Lahikası 158. Mektup
Barla Lahikası 159. Mektup
Barla Lahikası 16. Mektup
Barla Lahikası 160. Mektup
Barla Lahikası 161. Mektup
Barla Lahikası 162. Mektup
Barla Lahikası 163. Mektup
Barla Lahikası 164. Mektup
Barla Lahikası 165. Mektup
Barla Lahikası 166. Mektup
Barla Lahikası 167. Mektup
Barla Lahikası 168. Mektup
Barla Lahikası 169. Mektup
Barla Lahikası 17. Mektup
Barla Lahikası 170. Mektup
Barla Lahikası 171. Mektup
Barla Lahikası 172. Mektup
Barla Lahikası 173. Mektup
Barla Lahikası 174. Mektup
Barla Lahikası 175. Mektup
Barla Lahikası 176. Mektup
Barla Lahikası 177. Mektup
Barla Lahikası 178. Mektup
Barla Lahikası 179. Mektup
Barla Lahikası 18. Mektup
Barla Lahikası 180. Mektup
Barla Lahikası 181. Mektup
Barla Lahikası 182. Mektup
Barla Lahikası 183. Mektup
Barla Lahikası 184. Mektup
Barla Lahikası 185. Mektup
Barla Lahikası 186. Mektup
Barla Lahikası 187. Mektup
Barla Lahikası 188. Mektup
Barla Lahikası 189. Mektup
Barla Lahikası 19. Mektup
Barla Lahikası 190. Mektup
Barla Lahikası 191. Mektup
Barla Lahikası 192. Mektup
Barla Lahikası 193. Mektup
Barla Lahikası 194. Mektup
Barla Lahikası 195. Mektup
Barla Lahikası 196. Mektup
Barla Lahikası 197. Mektup
Barla Lahikası 198. Mektup
Barla Lahikası 199. Mektup
Barla Lahikası 2. Mektup
Barla Lahikası 20. Mektup
Barla Lahikası 200. Mektup
Barla Lahikası 201. Mektup
Barla Lahikası 202. Mektup
Barla Lahikası 203. Mektup
Barla Lahikası 204. Mektup
Barla Lahikası 205. Mektup
Barla Lahikası 206. Mektup
Barla Lahikası 207. Mektup
Barla Lahikası 208. Mektup
Barla Lahikası 209. Mektup
Barla Lahikası 21. Mektup
Barla Lahikası 210. Mektup
Barla Lahikası 211. Mektup
Barla Lahikası 212. Mektup
Barla Lahikası 213. Mektup
Barla Lahikası 214. Mektup
Barla Lahikası 215. Mektup
Barla Lahikası 216. Mektup
Barla Lahikası 217. Mektup
Barla Lahikası 218. Mektup
Barla Lahikası 219. Mektup
Barla Lahikası 22. Mektup
Barla Lahikası 220. Mektup
Barla Lahikası 221. Mektup
Barla Lahikası 222. Mektup
Barla Lahikası 223. Mektup
Barla Lahikası 224. Mektup
Barla Lahikası 225. Mektup
Barla Lahikası 226. Mektup
Barla Lahikası 227. Mektup
Barla Lahikası 228. Mektup
Barla Lahikası 229. Mektup
Barla Lahikası 23. Mektup
Barla Lahikası 230. Mektup
Barla Lahikası 231. Mektup
Barla Lahikası 232. Mektup
Barla Lahikası 233. Mektup
Barla Lahikası 234. Mektup
Barla Lahikası 235. Mektup
Barla Lahikası 236. Mektup
Barla Lahikası 237. Mektup
Barla Lahikası 238. Mektup
Barla Lahikası 239. Mektup
Barla Lahikası 24. Mektup
Barla Lahikası 240. Mektup
Barla Lahikası 241. Mektup
Barla Lahikası 242. Mektup
Barla Lahikası 243. Mektup
Barla Lahikası 244. Mektup
Barla Lahikası 245. Mektup
Barla Lahikası 246. Mektup
Barla Lahikası 247. Mektup
Barla Lahikası 248. Mektup
Barla Lahikası 249. Mektup
Barla Lahikası 25. Mektup
Barla Lahikası 250. Mektup
Barla Lahikası 251. Mektup
Barla Lahikası 252. Mektup
Barla Lahikası 253. Mektup
Barla Lahikası 254. Mektup
Barla Lahikası 255. Mektup
Barla Lahikası 256. Mektup
Barla Lahikası 257. Mektup
Barla Lahikası 258. Mektup
Barla Lahikası 259. Mektup
Barla Lahikası 26. Mektup
Barla Lahikası 260. Mektup
Barla Lahikası 261. Mektup
Barla Lahikası 262. Mektup
Barla Lahikası 263. Mektup
Barla Lahikası 264. Mektup
Barla Lahikası 265. Mektup
Barla Lahikası 266. Mektup
Barla Lahikası 267. Mektup
Barla Lahikası 268. Mektup
Barla Lahikası 269. Mektup
Barla Lahikası 27. Mektup
Barla Lahikası 270. Mektup
Barla Lahikası 271. Mektup
Barla Lahikası 272. Mektup
Barla Lahikası 273. Mektup
Barla Lahikası 274. Mektup
Barla Lahikası 275. Mektup
Barla Lahikası 276. Mektup
Barla Lahikası 277. Mektup
Barla Lahikası 278. Mektup
Barla Lahikası 279. Mektup
Barla Lahikası 28. Mektup
Barla Lahikası 280. Mektup
Barla Lahikası 281. Mektup
Barla Lahikası 282. Mektup
Barla Lahikası 283. Mektup
Barla Lahikası 284. Mektup
Barla Lahikası 285. Mektup
Barla Lahikası 286. Mektup
Barla Lahikası 287. Mektup
Barla Lahikası 288. Mektup
Barla Lahikası 289. Mektup
Barla Lahikası 29. Mektup
Barla Lahikası 290. Mektup
Barla Lahikası 291. Mektup
Barla Lahikası 292. Mektup
Barla Lahikası 293. Mektup
Barla Lahikası 3. Mektup
Barla Lahikası 30. Mektup
Barla Lahikası 31. Mektup
Barla Lahikası 32. Mektup
Barla Lahikası 33. Mektup
Barla Lahikası 34. Mektup
Barla Lahikası 35. Mektup
Barla Lahikası 36. Mektup
Barla Lahikası 37. Mektup
Barla Lahikası 38. Mektup
Barla Lahikası 39. Mektup
Barla Lahikası 4. Mektup
Barla Lahikası 40. Mektup
Barla Lahikası 41. Mektup
Barla Lahikası 42. Mektup
Barla Lahikası 43. Mektup
Barla Lahikası 44. Mektup
Barla Lahikası 45. Mektup
Barla Lahikası 46. Mektup
Barla Lahikası 47. Mektup
Barla Lahikası 48. Mektup
Barla Lahikası 49. Mektup
Barla Lahikası 5. Mektup
Barla Lahikası 50. Mektup
Barla Lahikası 51. Mektup
Barla Lahikası 52. Mektup
Barla Lahikası 53. Mektup
Barla Lahikası 54. Mektup
Barla Lahikası 55. Mektup
Barla Lahikası 56. Mektup
Barla Lahikası 57. Mektup
Barla Lahikası 58. Mektup
Barla Lahikası 59. Mektup
Barla Lahikası 6. Mektup
Barla Lahikası 60. Mektup
Barla Lahikası 61. Mektup
Barla Lahikası 62. Mektup
Barla Lahikası 63. Mektup
Barla Lahikası 64. Mektup
Barla Lahikası 65. Mektup
Barla Lahikası 66. Mektup
Barla Lahikası 67. Mektup
Barla Lahikası 68. Mektup
Barla Lahikası 69. Mektup
Barla Lahikası 7. Mektup
Barla Lahikası 70. Mektup
Barla Lahikası 71. Mektup
Barla Lahikası 72. Mektup
Barla Lahikası 73. Mektup
Barla Lahikası 74. Mektup
Barla Lahikası 75. Mektup
Barla Lahikası 76. Mektup
Barla Lahikası 77. Mektup
Barla Lahikası 78. Mektup
Barla Lahikası 79. Mektup
Barla Lahikası 8. Mektup
Barla Lahikası 80. Mektup
Barla Lahikası 81. Mektup
Barla Lahikası 82. Mektup
Barla Lahikası 83. Mektup
Barla Lahikası 84. Mektup
Barla Lahikası 85. Mektup
Barla Lahikası 86. Mektup
Barla Lahikası 87. Mektup
Barla Lahikası 88. Mektup
Barla Lahikası 89. Mektup
Barla Lahikası 9. Mektup
Barla Lahikası 90. Mektup
Barla Lahikası 91. Mektup
Barla Lahikası 92. Mektup
Barla Lahikası 93. Mektup
Barla Lahikası 94. Mektup
Barla Lahikası 95. Mektup
Barla Lahikası 96. Mektup
Barla Lahikası 97. Mektup
Barla Lahikası 98. Mektup
Barla Lahikası 99. Mektup
Barla Lahikası Mukaddime
Bediüzzaman ve Risale-i Nur
Beşinci Lem'a
Beşinci Mektup
Beşinci Söz
Beşinci Şuâ
Bir Müdafaa (Takriz)
Birinci Lem'a
Birinci Mektup
Birinci Söz
Birinci Şuâ
Bu parça çok kıymetlidir
BİRİNCİ MAKALE
Deneme
Denizli Hayatı
Divan-ı Harb-i Örfi
Dokuzuncu Lem'a
Dokuzuncu Mektup
Dokuzuncu Söz
Dokuzuncu Şuâ
Dördüncü Hakikat olan Otuzüçüncü Mertebe
Dördüncü Lem'a
Dördüncü Mektup
Dördüncü Söz
Dördüncü Şuâ
Ecnebî Filozofların Kur'ân'ı Tasdiklerine Dair Şehadetleri
Eddâî
Emirdağ Hayatı
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 1. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 10. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 100. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 101. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 102. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 103. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 104. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 105. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 106. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 107. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 108. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 109. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 11. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 110. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 111. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 112. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 113. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 114. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 115. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 116. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 117. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 118. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 119. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 12. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 120. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 121. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 122. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 123. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 124. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 125. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 126. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 127. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 128. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 129. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 13. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 130. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 131. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 132. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 133. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 134. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 135. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 136. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 137. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 138. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 139. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 14. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 140. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 141. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 142. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 143. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 144. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 145. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 146. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 147. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 148. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 149. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 15. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 150. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 151. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 152. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 153. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 154. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 155. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 156. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 157. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 158. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 159. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 16. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 160. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 161. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 162. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 163. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 164. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 165. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 166. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 167. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 168. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 169. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 17. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 170. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 171. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 172. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 173. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 174. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 175. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 176. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 177. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 178. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 179. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 18. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 180. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 181. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 182. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 183. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 184. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 185. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 186. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 187. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 188. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 189. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 19. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 190. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 191. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 192. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 193. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 194. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 195. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 196. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 197. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 198. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 199. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 2. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 20. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 200. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 201. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 202. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 203. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 204. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 205. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 206. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 207. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 208. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 209. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 21. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 210. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 211. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 212. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 213. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 214. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 215. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 216. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 217. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 218. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 219. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 22. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 220. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 23. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 24. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 25. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 26. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 27. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 28. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 29. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 3. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 30. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 31. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 32. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 33. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 34. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 35. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 36. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 37. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 38. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 39. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 4. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 40. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 41. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 42. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 43. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 44. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 45. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 46. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 47. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 48. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 49. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 5. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 50. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 51. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 52. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 53. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 54. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 55. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 56. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 57. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 58. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 59. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 6. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 60. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 61. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 62. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 63. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 64. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 65. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 66. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 67. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 68. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 69. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 7. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 70. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 71. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 72. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 73. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 74. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 75. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 76. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 77. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 78. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 79. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 8. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 80. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 81. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 82. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 83. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 84. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 85. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 86. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 87. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 88. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 89. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 9. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 90. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 91. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 92. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 93. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 94. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 95. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 96. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 97. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 98. Mektup
Emirdağ Lahikası 1. Kitap 99. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 1. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 10. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 100. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 101. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 102. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 103. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 104. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 105. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 106. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 107. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 108. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 109. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 11. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 110. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 111. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 112. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 113. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 114. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 115. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 116. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 117. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 118. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 119. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 12. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 120. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 121. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 122. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 123. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 124. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 125. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 126. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 127. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 128. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 129. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 13. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 130. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 131. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 132. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 133. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 134. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 135. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 136. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 137. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 138. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 139. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 14. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 140. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 141. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 142. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 143. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 144. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 145. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 146. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 147. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 148. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 149. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 15. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 150. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 151. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 16. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 17. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 18. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 19. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 2. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 20. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 21. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 22. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 23. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 24. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 25. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 26. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 27. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 28. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 29. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 3. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 30. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 31. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 32. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 33. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 34. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 35. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 36. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 37. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 38. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 39. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 4. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 40. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 41. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 42. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 43. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 44. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 45. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 46. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 47. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 48. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 49. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 5. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 50. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 51. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 52. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 53. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 54. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 55. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 56. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 57. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 58. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 59. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 6. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 60. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 61. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 62. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 63. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 64. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 65. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 66. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 67. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 68. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 69. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 7. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 70. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 71. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 72. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 73. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 74. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 75. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 76. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 77. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 78. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 79. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 8. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 80. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 81. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 82. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 83. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 84. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 85. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 86. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 87. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 88. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 89. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 9. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 90. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 91. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 92. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 93. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 94. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 95. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 96. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 97. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 98. Mektup
Emirdağ Lahikası 2. Kitap 99. Mektup
Eskişehir Hayatı
Fatiha Sûresi
Fihriste-i Mektubat
Giriş
Gönüller Fatihi Büyük Üstada
Habbe
Hakikat Işıkları
Hakikat Çekirdekleri
Hastalar Risalesi
Hubâb
Hutbe-i Şamiye
Hutuvat-ı Sitte
Hz. Üstadın Nâşirlere Duası İşarat'ül İ'caz
Isparta Hayatı
Kardeşi Abdülmecid’in Takrizi
Kardeşlerimden rica ederim ki
Kastamonu Hayatı
Kastamonu Lahikası 1. Mektup
Kastamonu Lahikası 10. Mektup
Kastamonu Lahikası 100. Mektup
Kastamonu Lahikası 101. Mektup
Kastamonu Lahikası 102. Mektup
Kastamonu Lahikası 103. Mektup
Kastamonu Lahikası 104. Mektup
Kastamonu Lahikası 105. Mektup
Kastamonu Lahikası 106. Mektup
Kastamonu Lahikası 107. Mektup
Kastamonu Lahikası 108. Mektup
Kastamonu Lahikası 109. Mektup
Kastamonu Lahikası 11. Mektup
Kastamonu Lahikası 110. Mektup
Kastamonu Lahikası 111. Mektup
Kastamonu Lahikası 112. Mektup
Kastamonu Lahikası 113. Mektup
Kastamonu Lahikası 114. Mektup
Kastamonu Lahikası 115. Mektup
Kastamonu Lahikası 116. Mektup
Kastamonu Lahikası 117. Mektup
Kastamonu Lahikası 118. Mektup
Kastamonu Lahikası 119. Mektup
Kastamonu Lahikası 12. Mektup
Kastamonu Lahikası 120. Mektup
Kastamonu Lahikası 121. Mektup
Kastamonu Lahikası 122. Mektup
Kastamonu Lahikası 123. Mektup
Kastamonu Lahikası 124. Mektup
Kastamonu Lahikası 125. Mektup
Kastamonu Lahikası 126. Mektup
Kastamonu Lahikası 127. Mektup
Kastamonu Lahikası 128. Mektup
Kastamonu Lahikası 129. Mektup
Kastamonu Lahikası 13. Mektup
Kastamonu Lahikası 130. Mektup
Kastamonu Lahikası 131. Mektup
Kastamonu Lahikası 132. Mektup
Kastamonu Lahikası 133. Mektup
Kastamonu Lahikası 134. Mektup
Kastamonu Lahikası 135. Mektup
Kastamonu Lahikası 136. Mektup
Kastamonu Lahikası 137. Mektup
Kastamonu Lahikası 138. Mektup
Kastamonu Lahikası 139. Mektup
Kastamonu Lahikası 14. Mektup
Kastamonu Lahikası 140. Mektup
Kastamonu Lahikası 141. Mektup
Kastamonu Lahikası 142. Mektup
Kastamonu Lahikası 143. Mektup
Kastamonu Lahikası 144. Mektup
Kastamonu Lahikası 145. Mektup
Kastamonu Lahikası 146. Mektup
Kastamonu Lahikası 147. Mektup
Kastamonu Lahikası 148. Mektup
Kastamonu Lahikası 149. Mektup
Kastamonu Lahikası 15. Mektup
Kastamonu Lahikası 150. Mektup
Kastamonu Lahikası 151. Mektup
Kastamonu Lahikası 152. Mektup
Kastamonu Lahikası 153. Mektup
Kastamonu Lahikası 154. Mektup
Kastamonu Lahikası 155. Mektup
Kastamonu Lahikası 156. Mektup
Kastamonu Lahikası 157. Mektup
Kastamonu Lahikası 158. Mektup
Kastamonu Lahikası 159. Mektup
Kastamonu Lahikası 16. Mektup
Kastamonu Lahikası 160. Mektup
Kastamonu Lahikası 161. Mektup
Kastamonu Lahikası 162. Mektup
Kastamonu Lahikası 163. Mektup
Kastamonu Lahikası 164. Mektup
Kastamonu Lahikası 165. Mektup
Kastamonu Lahikası 166. Mektup
Kastamonu Lahikası 17. Mektup
Kastamonu Lahikası 18. Mektup
Kastamonu Lahikası 19. Mektup
Kastamonu Lahikası 2. Mektup
Kastamonu Lahikası 20. Mektup
Kastamonu Lahikası 21. Mektup
Kastamonu Lahikası 22. Mektup
Kastamonu Lahikası 23. Mektup
Kastamonu Lahikası 24. Mektup
Kastamonu Lahikası 25. Mektup
Kastamonu Lahikası 26. Mektup
Kastamonu Lahikası 27. Mektup
Kastamonu Lahikası 28. Mektup
Kastamonu Lahikası 29. Mektup
Kastamonu Lahikası 3. Mektup
Kastamonu Lahikası 30. Mektup
Kastamonu Lahikası 31. Mektup
Kastamonu Lahikası 32. Mektup
Kastamonu Lahikası 33. Mektup
Kastamonu Lahikası 34. Mektup
Kastamonu Lahikası 35. Mektup
Kastamonu Lahikası 36. Mektup
Kastamonu Lahikası 37. Mektup
Kastamonu Lahikası 38. Mektup
Kastamonu Lahikası 39. Mektup
Kastamonu Lahikası 4. Mektup
Kastamonu Lahikası 40. Mektup
Kastamonu Lahikası 41. Mektup
Kastamonu Lahikası 42. Mektup
Kastamonu Lahikası 43. Mektup
Kastamonu Lahikası 44. Mektup
Kastamonu Lahikası 45. Mektup
Kastamonu Lahikası 46. Mektup
Kastamonu Lahikası 47. Mektup
Kastamonu Lahikası 48. Mektup
Kastamonu Lahikası 49. Mektup
Kastamonu Lahikası 5. Mektup
Kastamonu Lahikası 50. Mektup
Kastamonu Lahikası 51. Mektup
Kastamonu Lahikası 52. Mektup
Kastamonu Lahikası 53. Mektup
Kastamonu Lahikası 54. Mektup
Kastamonu Lahikası 55. Mektup
Kastamonu Lahikası 56. Mektup
Kastamonu Lahikası 57. Mektup
Kastamonu Lahikası 58. Mektup
Kastamonu Lahikası 59. Mektup
Kastamonu Lahikası 6. Mektup
Kastamonu Lahikası 60. Mektup
Kastamonu Lahikası 61. Mektup
Kastamonu Lahikası 62. Mektup
Kastamonu Lahikası 63. Mektup
Kastamonu Lahikası 64. Mektup
Kastamonu Lahikası 65. Mektup
Kastamonu Lahikası 66. Mektup
Kastamonu Lahikası 67. Mektup
Kastamonu Lahikası 68. Mektup
Kastamonu Lahikası 69. Mektup
Kastamonu Lahikası 7. Mektup
Kastamonu Lahikası 70. Mektup
Kastamonu Lahikası 71. Mektup
Kastamonu Lahikası 72. Mektup
Kastamonu Lahikası 73. Mektup
Kastamonu Lahikası 74. Mektup
Kastamonu Lahikası 75. Mektup
Kastamonu Lahikası 76. Mektup
Kastamonu Lahikası 77. Mektup
Kastamonu Lahikası 78. Mektup
Kastamonu Lahikası 79. Mektup
Kastamonu Lahikası 8. Mektup
Kastamonu Lahikası 80. Mektup
Kastamonu Lahikası 81. Mektup
Kastamonu Lahikası 82. Mektup
Kastamonu Lahikası 83. Mektup
Kastamonu Lahikası 84. Mektup
Kastamonu Lahikası 85. Mektup
Kastamonu Lahikası 86. Mektup
Kastamonu Lahikası 87. Mektup
Kastamonu Lahikası 88. Mektup
Kastamonu Lahikası 89. Mektup
Kastamonu Lahikası 9. Mektup
Kastamonu Lahikası 90. Mektup
Kastamonu Lahikası 91. Mektup
Kastamonu Lahikası 92. Mektup
Kastamonu Lahikası 93. Mektup
Kastamonu Lahikası 94. Mektup
Kastamonu Lahikası 95. Mektup
Kastamonu Lahikası 96. Mektup
Kastamonu Lahikası 97. Mektup
Kastamonu Lahikası 98. Mektup
Kastamonu Lahikası 99. Mektup
Katre
Katrenin Zeyli
Kitap Sonundaki İ'lemler
Konferans
Kur’ân nedir, tarifi nasıldır?
Küçük Sözler
Latif Nükteler
Lem'alar
Lem'alar Fihrist
Lem'alar/Hz. Üstadın Nâşirlere Duası
Lemaat
Lemalar MN
Lâsiyyemalar
Mektubat
Mektubat/Hz. Üstadın Nâşirlere Duası
Mesnevi-i Nuriye
Mesnevi-i Nuriye Fihrist
Meyve Risalesi
Muhakemat
Muhakemat/Mukaddime
Muhsin'in Mektubu
Mukaddime
Mustafa Hilmi'nin Mektubu
Münazarat
Münderecât Hakkında
Münâcat
Nokta
Nur Talebelerinin Bir Takrizi
On Altıncı Lem'a
On Altıncı Mektup
On Altıncı Söz
On Beşinci Lem'a
On Beşinci Mektup
On Beşinci Söz
On Beşinci Şuâ
On Birinci Lem'a
On Birinci Mektup
On Birinci Söz
On Birinci Şuâ
On Dokuzuncu Lem'a
On Dokuzuncu Mektup
On Dokuzuncu Söz
On Dördüncü Lem'a
On Dördüncü Mektup
On Dördüncü Reşha
On Dördüncü Söz
On Dördüncü Şuâ
On Sekizinci Lem'a
On Sekizinci Mektup
On Sekizinci Söz
On Yedinci Lem'a
On Yedinci Mektup
On Yedinci Söz
On Üçüncü Lem'a
On Üçüncü Mektup
On Üçüncü Söz
On Üçüncü Şuâ
On İkinci Lem'a
On İkinci Mektup
On İkinci Söz
On İkinci Şuâ
Onuncu Lem'a
Onuncu Mektup
Onuncu Risale
Onuncu Söz
Otuz Birinci Lem'a
Otuz Birinci Mektup
Otuz Birinci Söz
Otuz Üçüncü Lem'a
Otuz Üçüncü Mektup
Otuz Üçüncü Söz
Otuz İkinci Lem'a
Otuz İkinci Mektup
Otuz İkinci Söz
Otuzuncu Lem'a
Otuzuncu Mektup
Otuzuncu Söz
Ramazân, İktisâd ve Şükür Risaleleri
Reşhalar
Risale-i Nur ve Hariç Memleketler
Risale-i Nur, her ateşi ve her yangını söndürür
Saykal-ül İslam
Sekizinci Lem'a
Sekizinci Mektup
Sekizinci Söz
Sekizinci Şuâ
Sikke-i Tasdik-i Gaybi'den Bir Mektup
Sözler
Sözler Fihrist
Sünuhat
Takdim
Takdim Haşiye
Tarihçe-i Hayat
Tarihçe-i Hayat/Hz. Üstadın Nâşirlere Duası
Tenbih
Tenvir
Tuluat
Uhuvvet Risalesi
Yedinci Lem'a
Yedinci Mektup
Yedinci Söz
Yedinci Şuâ
Yirmi Altıncı Lem'a
Yirmi Altıncı Mektup
Yirmi Altıncı Söz
Yirmi Beşinci Lem'a
Yirmi Beşinci Mektup
Yirmi Beşinci Söz
Yirmi Birinci Lem'a
Yirmi Birinci Mektup
Yirmi Birinci Söz
Yirmi Dokuzuncu Lem'a
Yirmi Dokuzuncu Mektup
Yirmi Dokuzuncu Söz
Yirmi Dördüncü Lem'a
Yirmi Dördüncü Mektup
Yirmi Dördüncü Söz
Yirmi Sekizinci Lem'a
Yirmi Sekizinci Mektup
Yirmi Sekizinci Söz
Yirmi Yedinci Lem'a
Yirmi Yedinci Mektup
Yirmi Yedinci Söz
Yirmi Üçüncü Lem'a
Yirmi Üçüncü Mektup
Yirmi Üçüncü Söz
Yirmi İkinci Lem'a
Yirmi İkinci Mektup
Yirmi İkinci Söz
Yirmidokuzuncu Lem'adan İkinci Bâb
Yirminci Lem'a
Yirminci Mektup
Yirminci Söz
Zerre
Zeylû'l-Hubâb
Zeylü'l-Habbe
Zeylü'z-Zeyl
Zühre
Önsöz
ÜÇÜNCÜ MAKALE
Üçüncü Lem'a
Üçüncü Mektup
Üçüncü Söz
Üçüncü Şuâ
İ'tizar
İfadetü'l-Meram
İhlas Risalesi
İkinci Lem'a
İkinci Mektup
İkinci Söz
İkinci Şuâ
İktisad, Kanaat, İsraf Mevzuunda Bir Mektup
İKİNCİ MAKALE
İlk Hayatı
İman ve İnsan
İtizar
İşarat
İşarat'ül İ'caz
İşarat'ül İ'caz Fihrist
İşarat-ı Gaybiyye Hakkında Bir Takriz
Şemme
Şualar
Şule
Şulenin Zeyli
Şuâlar İçindekiler
Dil
aa - Qafár af
ab - аԥсшәа
abs - bahasa ambon
ace - Acèh
ady - адыгабзэ
ady-cyrl - адыгабзэ
aeb - تونسي / Tûnsî
aeb-arab - تونسي
aeb-latn - Tûnsî
af - Afrikaans
ak - Akan
aln - Gegë
alt - алтай тил
am - አማርኛ
ami - Pangcah
an - aragonés
ang - Ænglisc
ann - Obolo
anp - अंगिका
ar - العربية
arc - ܐܪܡܝܐ
arn - mapudungun
arq - جازايرية
ary - الدارجة
arz - مصرى
as - অসমীয়া
ase - American sign language
ast - asturianu
atj - Atikamekw
av - авар
avk - Kotava
awa - अवधी
ay - Aymar aru
az - azərbaycanca
azb - تۆرکجه
ba - башҡортса
ban - Basa Bali
ban-bali - ᬩᬲᬩᬮᬶ
bar - Boarisch
bbc - Batak Toba
bbc-latn - Batak Toba
bcc - جهلسری بلوچی
bci - wawle
bcl - Bikol Central
be - беларуская
be-tarask - беларуская (тарашкевіца)
bg - български
bgn - روچ کپتین بلوچی
bh - भोजपुरी
bho - भोजपुरी
bi - Bislama
bjn - Banjar
blk - ပအိုဝ်ႏဘာႏသာႏ
bm - bamanankan
bn - বাংলা
bo - བོད་ཡིག
bpy - বিষ্ণুপ্রিয়া মণিপুরী
bqi - بختیاری
br - brezhoneg
brh - Bráhuí
bs - bosanski
btm - Batak Mandailing
bto - Iriga Bicolano
bug - ᨅᨔ ᨕᨘᨁᨗ
bxr - буряад
ca - català
cbk-zam - Chavacano de Zamboanga
cdo - 閩東語 / Mìng-dĕ̤ng-ngṳ̄
ce - нохчийн
ceb - Cebuano
ch - Chamoru
cho - Chahta Anumpa
chr - ᏣᎳᎩ
chy - Tsetsêhestâhese
ckb - کوردی
co - corsu
cps - Capiceño
cr - Nēhiyawēwin / ᓀᐦᐃᔭᐍᐏᐣ
crh - qırımtatarca
crh-cyrl - къырымтатарджа (Кирилл)
crh-latn - qırımtatarca (Latin)
cs - čeština
csb - kaszëbsczi
cu - словѣньскъ / ⰔⰎⰑⰂⰡⰐⰠⰔⰍⰟ
cv - чӑвашла
cy - Cymraeg
da - dansk
dag - dagbanli
de - Deutsch
de-at - Österreichisches Deutsch
de-ch - Schweizer Hochdeutsch
de-formal - Deutsch (Sie-Form)
dga - Dagaare
din - Thuɔŋjäŋ
diq - Zazaki
dsb - dolnoserbski
dtp - Dusun Bundu-liwan
dty - डोटेली
dv - ދިވެހިބަސް
dz - ཇོང་ཁ
ee - eʋegbe
egl - Emiliàn
el - Ελληνικά
eml - emiliàn e rumagnòl
en - English
en-ca - Canadian English
en-gb - British English
eo - Esperanto
es - español
es-419 - español de América Latina
es-formal - español (formal)
et - eesti
eu - euskara
ext - estremeñu
fa - فارسی
fat - mfantse
ff - Fulfulde
fi - suomi
fit - meänkieli
fj - Na Vosa Vakaviti
fo - føroyskt
fon - fɔ̀ngbè
fr - français
frc - français cadien
frp - arpetan
frr - Nordfriisk
fur - furlan
fy - Frysk
ga - Gaeilge
gaa - Ga
gag - Gagauz
gan - 贛語
gan-hans - 赣语(简体)
gan-hant - 贛語(繁體)
gcr - kriyòl gwiyannen
gd - Gàidhlig
gl - galego
gld - на̄ни
glk - گیلکی
gn - Avañe'ẽ
gom - गोंयची कोंकणी / Gõychi Konknni
gom-deva - गोंयची कोंकणी
gom-latn - Gõychi Konknni
gor - Bahasa Hulontalo
got - 𐌲𐌿𐍄𐌹𐍃𐌺
gpe - Ghanaian Pidgin
grc - Ἀρχαία ἑλληνικὴ
gsw - Alemannisch
gu - ગુજરાતી
guc - wayuunaiki
gur - farefare
guw - gungbe
gv - Gaelg
ha - Hausa
hak - 客家語/Hak-kâ-ngî
haw - Hawaiʻi
he - עברית
hi - हिन्दी
hif - Fiji Hindi
hif-latn - Fiji Hindi
hil - Ilonggo
ho - Hiri Motu
hr - hrvatski
hrx - Hunsrik
hsb - hornjoserbsce
hsn - 湘语
ht - Kreyòl ayisyen
hu - magyar
hu-formal - magyar (formal)
hy - հայերեն
hyw - Արեւմտահայերէն
hz - Otsiherero
ia - interlingua
id - Bahasa Indonesia
ie - Interlingue
ig - Igbo
igl - Igala
ii - ꆇꉙ
ik - Iñupiatun
ike-cans - ᐃᓄᒃᑎᑐᑦ
ike-latn - inuktitut
ilo - Ilokano
inh - гӀалгӀай
io - Ido
is - íslenska
it - italiano
iu - ᐃᓄᒃᑎᑐᑦ / inuktitut
ja - 日本語
jam - Patois
jbo - la .lojban.
jut - jysk
jv - Jawa
ka - ქართული
kaa - Qaraqalpaqsha
kab - Taqbaylit
kbd - адыгэбзэ
kbd-cyrl - адыгэбзэ
kbp - Kabɩyɛ
kcg - Tyap
kea - kabuverdianu
kg - Kongo
khw - کھوار
ki - Gĩkũyũ
kiu - Kırmancki
kj - Kwanyama
kjh - хакас
kjp - ဖၠုံလိက်
kk - қазақша
kk-arab - قازاقشا (تٴوتە)
kk-cn - قازاقشا (جۇنگو)
kk-cyrl - қазақша (кирил)
kk-kz - қазақша (Қазақстан)
kk-latn - qazaqşa (latın)
kk-tr - qazaqşa (Türkïya)
kl - kalaallisut
km - ភាសាខ្មែរ
kn - ಕನ್ನಡ
ko - 한국어
ko-kp - 조선말
koi - перем коми
kr - kanuri
krc - къарачай-малкъар
kri - Krio
krj - Kinaray-a
krl - karjal
ks - कॉशुर / کٲشُر
ks-arab - کٲشُر
ks-deva - कॉशुर
ksh - Ripoarisch
ksw - စှီၤ
ku - kurdî
ku-arab - كوردي (عەرەبی)
ku-latn - kurdî (latînî)
kum - къумукъ
kus - Kʋsaal
kv - коми
kw - kernowek
ky - кыргызча
la - Latina
lad - Ladino
lb - Lëtzebuergesch
lbe - лакку
lez - лезги
lfn - Lingua Franca Nova
lg - Luganda
li - Limburgs
lij - Ligure
liv - Līvõ kēļ
lki - لەکی
lld - Ladin
lmo - lombard
ln - lingála
lo - ລາວ
loz - Silozi
lrc - لۊری شومالی
lt - lietuvių
ltg - latgaļu
lus - Mizo ţawng
luz - لئری دوٙمینی
lv - latviešu
lzh - 文言
lzz - Lazuri
mad - Madhurâ
mag - मगही
mai - मैथिली
map-bms - Basa Banyumasan
mdf - мокшень
mg - Malagasy
mh - Ebon
mhr - олык марий
mi - Māori
min - Minangkabau
mk - македонски
ml - മലയാളം
mn - монгол
mni - ꯃꯤꯇꯩ ꯂꯣꯟ
mnw - ဘာသာ မန်
mo - молдовеняскэ
mos - moore
mr - मराठी
mrh - Mara
mrj - кырык мары
ms - Bahasa Melayu
ms-arab - بهاس ملايو
mt - Malti
mus - Mvskoke
mwl - Mirandés
my - မြန်မာဘာသာ
myv - эрзянь
mzn - مازِرونی
na - Dorerin Naoero
nah - Nāhuatl
nan - Bân-lâm-gú
nap - Napulitano
nb - norsk bokmål
nds - Plattdüütsch
nds-nl - Nedersaksies
ne - नेपाली
new - नेपाल भाषा
ng - Oshiwambo
nia - Li Niha
niu - Niuē
nl - Nederlands
nl-informal - Nederlands (informeel)
nmz - nawdm
nn - norsk nynorsk
no - norsk
nod - ᨣᩤᩴᨾᩮᩬᩥᨦ
nog - ногайша
nov - Novial
nqo - ߒߞߏ
nrm - Nouormand
nso - Sesotho sa Leboa
nv - Diné bizaad
ny - Chi-Chewa
nyn - runyankore
nys - Nyunga
oc - occitan
ojb - Ojibwemowin
olo - livvinkarjala
om - Oromoo
or - ଓଡ଼ିଆ
os - ирон
pa - ਪੰਜਾਬੀ
pag - Pangasinan
pam - Kapampangan
pap - Papiamentu
pcd - Picard
pcm - Naijá
pdc - Deitsch
pdt - Plautdietsch
pfl - Pälzisch
pi - पालि
pih - Norfuk / Pitkern
pl - polski
pms - Piemontèis
pnb - پنجابی
pnt - Ποντιακά
prg - prūsiskan
ps - پښتو
pt - português
pt-br - português do Brasil
pwn - pinayuanan
qqq - Message documentation
qu - Runa Simi
qug - Runa shimi
rgn - Rumagnôl
rif - Tarifit
rki - ရခိုင်
rm - rumantsch
rmc - romaňi čhib
rmy - romani čhib
rn - ikirundi
ro - română
roa-tara - tarandíne
rsk - руски
ru - русский
rue - русиньскый
rup - armãneashti
ruq - Vlăheşte
ruq-cyrl - Влахесте
ruq-latn - Vlăheşte
rw - Ikinyarwanda
ryu - うちなーぐち
sa - संस्कृतम्
sah - саха тыла
sat - ᱥᱟᱱᱛᱟᱲᱤ
sc - sardu
scn - sicilianu
sco - Scots
sd - سنڌي
sdc - Sassaresu
sdh - کوردی خوارگ
se - davvisámegiella
se-fi - davvisámegiella (Suoma bealde)
se-no - davvisámegiella (Norgga bealde)
se-se - davvisámegiella (Ruoŧa bealde)
sei - Cmique Itom
ses - Koyraboro Senni
sg - Sängö
sgs - žemaitėška
sh - srpskohrvatski / српскохрватски
sh-cyrl - српскохрватски (ћирилица)
sh-latn - srpskohrvatski (latinica)
shi - Taclḥit
shi-latn - Taclḥit
shi-tfng - ⵜⴰⵛⵍⵃⵉⵜ
shn - ၽႃႇသႃႇတႆး
shy - tacawit
shy-latn - tacawit
si - සිංහල
simple - Simple English
sjd - кӣллт са̄мь кӣлл
sje - bidumsámegiella
sk - slovenčina
skr - سرائیکی
skr-arab - سرائیکی
sl - slovenščina
sli - Schläsch
sm - Gagana Samoa
sma - åarjelsaemien
smn - anarâškielâ
sms - nuõrttsääʹmǩiõll
sn - chiShona
so - Soomaaliga
sq - shqip
sr - српски / srpski
sr-ec - српски (ћирилица)
sr-el - srpski (latinica)
srn - Sranantongo
sro - sardu campidanesu
ss - SiSwati
st - Sesotho
stq - Seeltersk
sty - себертатар
su - Sunda
sv - svenska
sw - Kiswahili
syl - ꠍꠤꠟꠐꠤ
szl - ślůnski
szy - Sakizaya
ta - தமிழ்
tay - Tayal
tcy - ತುಳು
tdd - ᥖᥭᥰᥖᥬᥳᥑᥨᥒᥰ
te - తెలుగు
tet - tetun
tg - тоҷикӣ
tg-cyrl - тоҷикӣ
tg-latn - tojikī
th - ไทย
ti - ትግርኛ
tk - Türkmençe
tl - Tagalog
tly - tolışi
tly-cyrl - толыши
tn - Setswana
to - lea faka-Tonga
tok - toki pona
tpi - Tok Pisin
tr - Türkçe
tru - Ṫuroyo
trv - Seediq
ts - Xitsonga
tt - татарча / tatarça
tt-cyrl - татарча
tt-latn - tatarça
tum - chiTumbuka
tw - Twi
ty - reo tahiti
tyv - тыва дыл
tzm - ⵜⴰⵎⴰⵣⵉⵖⵜ
udm - удмурт
ug - ئۇيغۇرچە / Uyghurche
ug-arab - ئۇيغۇرچە
ug-latn - Uyghurche
uk - українська
ur - اردو
uz - oʻzbekcha / ўзбекча
uz-cyrl - ўзбекча
uz-latn - oʻzbekcha
ve - Tshivenda
vec - vèneto
vep - vepsän kel’
vi - Tiếng Việt
vls - West-Vlams
vmf - Mainfränkisch
vmw - emakhuwa
vo - Volapük
vot - Vaďďa
vro - võro
wa - walon
wal - wolaytta
war - Winaray
wls - Fakaʻuvea
wo - Wolof
wuu - 吴语
xal - хальмг
xh - isiXhosa
xmf - მარგალური
xsy - saisiyat
yi - ייִדיש
yo - Yorùbá
yrl - Nhẽẽgatú
yue - 粵語
za - Vahcuengh
zea - Zeêuws
zgh - ⵜⴰⵎⴰⵣⵉⵖⵜ ⵜⴰⵏⴰⵡⴰⵢⵜ
zh - 中文
zh-cn - 中文(中国大陆)
zh-hans - 中文(简体)
zh-hant - 中文(繁體)
zh-hk - 中文(香港)
zh-mo - 中文(澳門)
zh-my - 中文(马来西亚)
zh-sg - 中文(新加坡)
zh-tw - 中文(臺灣)
zu - isiZulu
Biçim
Çevrimdışı çeviri aktar
Yerel biçimde aktar
CSV biçiminde dışa aktar
Getir
{{DISPLAYTITLE:Dvadsiateho Druhého Slova}}<languages/> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''İki makamdır.''' </div> <span id="BİRİNCİ_MAKAM"></span> == Prvá Zastávka == بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ وَيَض۟رِبُ اللّٰهُ ال۟اَم۟ثَالَ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُم۟ يَتَذَكَّرُونَ وَ تِل۟كَ ال۟اَم۟ثَالُ نَض۟رِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُم۟ يَتَفَكَّرُونَ Jedného dňa sa dvaja muži umývali v jazierku. Za nejakých mimoriadnych okolností prišli o rozum. Keď otvorili oči, videli, že boli prenesení do podivnej krajiny, ktorá so svojím dokonalým poriadkom bola ako krajina, alebo skôr mesto alebo palác. Pozerali sa navôkol v úplnom zmätení. Uvedomili si, že to, na čo sa pozerajú, je jedným pohľadom nesmierny svet. Druhým pohľadom to bola dobre usporiadaná krajina, iným pohľadom vynikajúce mesto a keď sa pozreli iným pohľadom, bol to palác, ktorý pripománal skutočne veľkolepý svet. Cestujúc po tom čudnom svete pozorovali a videli, že niektoré stvorenia hovorili špecifickým spôsobom, ale nerozumeli ich jazyku. Z ich znamení však bolo možné vyrozumieť, že pracujú na dôležitých dielach a významných povinnostiach. Jeden z tých dvoch mužov povedal svojmu priateľovi: „Tento čudný svet má určite niekoho, kto ho ovláda. Táto usporiadaná krajina musí mať pána, toto skvelé mesto vlastníka a tento jemne postavený palác majstra staviteľa. Musíme sa ho snažiť spoznať, pretože je jasné, že on nás sem priviedol. Ak ho nespoznáme, kto nám pomôže? Čo môžeme očakávať od týchto nemohúcich stvorení, ktorých jazyk nepoznáme a ktoré si nás nevšímajú? Ba čo viac, istotne ten, čo tvorí rozsiahly svet vo forme krajiny, mesta a paláca a plní ho od vrchu až po dno úžasnými vecami a zdobí ho každým druhom ozdôb a vybavuje ho poučnými zázrakmi, od nás a od tých, čo sem prichádzajú, niečo chce. Musíme ho spoznať. A musíme zitiť, čo chce.“ Druhý muž povedal: „Neverím tomu, že je taký človek, o ktorom hovoríš, a že sám vládne tomuto svetu.“ Jeho priateľ mu odpovedal: „Ak ho nespoznáme a budeme k nemu ľahostajní, nie je v tom vôbec žiadna výhoda, a ak je to škodlivé, tá škoda bude nesmierna. Ale ak sa ho pokúsime spoznať, súvisí s tým iba málo ťažkostí, a ak je nejaká výhoda, bude veľká. Preto nie je vôbec rozumné ostať k nemu nevšímavý.“ Bláznivý muž povedal: „Domnievam sa, že všetka moja ľahkosť a potešenie spočívajú v tom, že na neho nemyslím. Taktiež sa nemám v úmysle trápiť vecami, ktoré mi nedávajú zmysel. Všetky tieto veci sú zmätenými objektmi náhody, dejú sa samé od seba. Čo je ma do toho?“ Jeho inteligentný priateľ odpovedal: „Táto tvoja tvrdohlavosť privedie mňa a veľa ostatných do nešťastia. Niekedy sa stáva, že kvôli jednému nevychovanému človeku je zničená celá krajina.“ A tak sa bláznivý muž k nemu obrátil a povedal: „Buď mi rozhodujúcim spôsobom dokáž, že táto veľká krajina má jediného pána a jediného tvorcu alebo ma nechaj na pokoji.“ Jeho priateľ odpovedal: „Keďže tvoja tvrdohlavosť dosiahla úroveň bláznovstva, stane sa príčinou nejakého nešťastia, ktoré postihne buď nás, alebo túto krajinu. Ukážem ti teda dvanásť dôkazov demonštrujúcich, že tento svet, ktorý je ako palác a táto krajina, ktorá je ako mesto, má jediného tvorcu a že je to iba on, kto všetko prevádzkuje a spravuje. Je úplne prostý všetkých nedostatkov. Tento tvorca, ktorý sa nám nezjavuje, vidí nás i všetko a počuje naše slová. Všetky jeho diela sú zázraky a divy. Všetky tieto stvorenia, ktoré vidíme, ale ktorých jazyku nerozumieme, sú jeho služobníci.“ <span id="BİRİNCİ_BÜRHAN"></span> === PRVÝ DÔKAZ === Poď a pozorne sa pozri na všetko okolo seba! Vo všetkých týchto dielach pracuje skrytá ruka pretože niečo, čo nemá ani uncu sily, (<ref> Toto naráža na semená, ktoré na svojich hlavách nesú stromy.</ref>) niečo tak malé ako semeno dvíha náklad tisícov kilogramov. A niečo, čo nemá ani len za časticu vedomia (<ref> Toto naznačuje jemné rastliny ako je vínna réva, ktorá sama o sebe nemôže šplhať alebo niesť záťaž plodov, a preto svojimi jemnými pažami objíma iné stromy a ovíjajúc sa okolo nich sa na ne nakladá.</ref>) vykonáva mimoriadne múdre a účelné práce. To znamená, že nepracujú samé od seba, ale že ich skrytý vlastník moci núti pracovať. Ak by fungovali samé od seba, vyžadovalo by si to, aby každé dielo, ktoré vidíme všade v tejto krajine, bolo zázrakom a aby všetko bolo zázračným divom. A to je nezmysel. <span id="İKİNCİ_BÜRHAN"></span> === DRUHÝ DÔKAZ === Poď, pozri sa pozorne na všetky veci, ktoré zdobia všetky tieto roviny, polia a obydlia! Na každej sú znaky, ktoré hovoria o tom skrytom. Je to akoby pečať alebo odtlačok, každá dáva správu o Tom, Ktorý je v ghajbe. A teraz sa pozri pred seba: pozri sa, čo robí z jednej unce bavlny. (<ref> Toto naznačuje semeno. Napríklad makové semeno ako častica, jadro marhuľovej kôstky a semeno melónu, všetky produkujú z pokladnice milosrdenstva tkané listy jemnejšie než plátno, kvety belšie a žltšie než ľan a plody sladšie než cukríky a jemnejšie, chutnejšie a príjemnejšie ako kofty a konzervované jedlo a ponúkajú nám ich.</ref>) Pozri sa, koľké rolky plátna, jemného ľanu, a kvetovanej látky z nej vzišli. Pozri sa koľké pocukrované potešenia a okrúhle kofty sa vyrábajú. Ak by sa do nich mali obliecť a jesť ich tisíce ľudí ako my, stále by ich bolo dosť. A pozri sa! Vzal za hrsť železa, zeme, vody, uhlia, medi, striebra a zlata a vytvoril z nich nejaké mäso. (<ref> Toto naznačuje stvorenie zvieracích tiel z prvkov a živých bytostí zo spermií.</ref>) Pozri sa na to a pozeraj sa! Tak, Ó bláznivý človek! Tieto diela sú príslušné takému, pod Ktorého zázračnou mocou je celá táto krajina spolu so všetkými jej časťami, ktorá je podriadená Jeho každému želaniu. <span id="ÜÇÜNCÜ_BÜRHAN"></span> === TRETÍ DÔKAZ === Poď, pozri sa na tieto pohyblivé diela! (<ref> Toto naráža na zvieratá a ľudí. Pretože keďže sú zvieratá malými indexami sveta a ľudská podstata je miniatúrnou vzorkou, vzorka z čohokoľvek z toho, čo je vo vesmíre, je i v človeku.</ref>) Každé bolo sformované takým spôsobom, že je to jednoducho miniatúrna vzorka tohoto obrovského paláca. Čokoľvek je v paláci, je možné nájsť v týchto maličkých pohyblivých strojoch. Je vôbec možné, aby niekto iný ako je tvorca paláca, mohol prísť a zahrnúť tento čudný palác do maličkého stroja? Taktiež, je vôbec možné, že hoci zahrnul celý svet do stroja o veľkosti krabice, aby v ňom bolo čokoľvek bezúčelové alebo niečo, čo je možné pripísať náhode? To znamená, že akokoľvek veľa zručne vytvarovaných strojov môžeš vidieť, každý je ako pečať toho skrytého. Alebo skôr každý je ako zvestovateľ alebo vyhlásenie. Svojim jazykom vyhlasujú: „Sme umením Toho, Kto môže vytvoriť celý tento náš svet tak ľahko a jednoducho ako stvoril nás.“ <span id="DÖRDÜNCÜ_BÜRHAN"></span> === ŠTVRTÝ DÔKAZ === Ó tvrdohlavý priateľ! Poď, ukážem ti niečo ešte čudnejšie. Pozri! Všetky tieto diela a veci v tejto krajine sa zmenili a menia sa. Nezastavujú sa v žiadnom jednom stave. Pozorne si všimni, že každé z týchto neživých tiel a necítiacich krabíc na seba vzalo podobu absolútnej dominancie. Celkom jednoducho, je to akoby každá vec ovládala všetky ostatné. Pozri sa na tento stroj vedľa nás, (<ref> Stroj naznačuje ovocné stromy pretože na svojich útlych konároch nesú stovky pracovných stolov a tovární a tkajú, zdobia a varia úžasné listy, kvety a plody a naťahujú ich k nám. Avšak majestátne stromy ako borovice a cédre rozkladajú svoje pracovné stoly na suchej skale a pokračujú vo výkone svojej práce.</ref>) je to akoby vydával príkazy. Vidíš, že všetky nevyhnutnosti a látky potrebné pre jeho výzdobu a fungovanie sa k nemu ponáhľajú zo vzdialených miest. Pozri sa tam – to neživé telo(<ref> Toto naráža na zrná, semená a vajíčka múch. Napríklad mucha necháva svoje vajíčka na listoch brestu. Náhle obrovský brest premení svoje listy na matkino lono a kolísku pre vajíčka a na zásobáreň plnú medu podobnej potravy. Je to ako by ten strom, ktorý nerodí plody, produkoval takto plody s dušami.</ref>) akoby kývalo – necháva najväčšie telá aby mu slúžili a pracovali na jeho pracovisku. Urob podobným spôsobom ďalšie analógie. Jednoducho to vyzerá, akoby si všetko na tomto svete podriaďovalo všetky bytosti. Ak neprijmeš existenciu toho skrytého, musíš pripísať všetky jeho zručnosti, umenie a dokonalosti – v kameňoch, zemi, zvieratách a stvoreniach pripomínajúcich ľudské bytosti všade v tejto krajine – tým veciam samým. Namiesto jedinej zázraky konajúcej bytosti, ktorú tvoja mysel považuje za nepravdepodobnú, budeš musieť prijať milióny takých ako je ona, ktoré sú v tom istom čase navzájom v protiklade, podobné jedna druhej a jedna v druhej – aby nespôsobovali všade zmätok a aby nebol narušený poriadok. Avšak dvaja jednotlivci zasahujúci do krajiny spôsobujú zmätok. Pretože ak sú v jednej dedine dvaja predáci, alebo dvaja guvernéri v jednom meste, alebo dvaja králi v jednej krajine, výsledkom bude chaos. Takže ako môže byť nekonečný počet absolútnych vládcov pokope? <span id="BEŞİNCİ_BÜRHAN"></span> === PIATY DÔKAZ === Ó skeptický priateľ! Poď a pozorne sa pozri na nápisy v tomto rozľahlom paláci, pozri sa na všetku tú výzdobu mesta, pozri sa na usporiadanie celej tejto krajiny a uvažuj o všetkých tých umeleckých dielach na tomto svete! A teraz pozeraj! Ak tieto nápisy nenapísalo pero toho skrytého, Ktorý vlastní nekonečné zázraky a zručnosti, a namiesto toho sa pripíšu nevedomým príčinám, slepej náhode a hluchej prírode, potom každý kameň a každá rastlina v tejto krajine musia byť takými zázraky konajúcimi zapisovateľmi a takými zázračnými pisateľmi, že môžu napísať v každom písmene tisíc kníh a zahrnúť milióny umeleckých diel v jedinom nápise.Pretože – pozri sa na nápis na týchto kameňoch(<ref> Toto naráža na ľudské bytosti, ktoré sú plodmi stromu stvorenia a na plody, ktoré nesú program a index svojho stromu. Pretože čokoľvek už pero moci napísalo vo veľkej knihe vesmíru, napísalo zhrnutie toho v podstate ľudských bytostí. Čokoľvek pero Božieho Qadaru zapísalo do stromu o veľkosti hory, zahrnulo to i do jeho plodu o veľkosti menšieho nehtu.</ref>) – v každom sú nápisy celého paláca a zákony prikazujúce celé mesto a programy pre organizovanie celej krajiny. To znamená, že vytvoriť tieto nápisy je tak úžasné ako vytvoriť celú krajinu. V tom prípade všetky nápisy a všetky umelecké diela sú vyhláseniami a pečaťami toho skrytého. Keďže list nemôže existovať bez poukazovania na svojho autora a umelecký nápis nemôže existovať bez toho, že by dával poznať svojho pisateľa, ako je možné, že pisateľ, ktorý píše obrovskú knihu v jedinom písmene a zapisuje tisíce nápisov v jedinom nápise by nemal byť známy vďaka svojmu písmu a zapisovaniu? <span id="ALTINCI_BÜRHAN"></span> === ŠIESTY DÔKAZ === Poď, vyjdime na túto širokú rovinu. (<ref> Toto naznačuje tvár zeme počas jari a leta. Pretože skupiny stoviek a tisícov rôznych stvorení sú stvorené jedno v druhom a zapísané na tvári zeme. Sú menené bez kazu alebo chyby a v dokonalom poriadku. Tisíce stolov Najmilosrdnejšieho (Rahmán) sú prestreté a potom odstránené a nahradené novými. Je to akoby každá záhrada bola kotlom a všetky stromy boli podomovými obchodníkmi.</ref>) Vidíš? Je na nej vysoká hora – vyjdeme na jej vrchol aby sme mohli vidieť okolie tej krajiny. Vezmeme si so sebou dobré ďalekohľady, ktoré nám všetko priblížia. Pretože čudné veci sa dejú v tejto čudnej krajine. Každú hodinu sa dejú veci, ktoré by sme si nedokázali predstaviť. Pozri! Tieto hory, roviny a mestá sa náhle menia. A všimni si spôsobu, akým sa tie zmeny odohrávajú – milióny vecí sa menia tým najpravidelnejším a najusporiadanejším spôsobom jedna v druhej. Tie zmeny sú také zázračné, že je to akoby milióny rôznych šiat boli tkané jedny v druhých. Pozri! Tieto kvetom podobné veci, ktoré poznáme a s ktorými sme oboznámení, zmizli. Namiesto nich prišli iné usporiadaným spôsobom, ktoré ich pripomínajú v ich podstate, ale sú rozdielne vo forme. Je to akoby táto rovina a hory boli každé stranou a na nich akoby boli napísané státisíce rôznych kníh. Taktiež sú bez kazu alebo vady. Je na stokrát nemožné, aby tieto veci nastali samé od seba. Áno, pretože je na tisíckrát nemožné, aby tieto diela, ktoré sú donekonečna zručne a obozretne tvarované, nastali samé od seba, a to natoľko, že tieto diela poukazujú na umelca, ktorý ich tvaroval, viac, než poukazujú na seba. Taktiež, Ten, Ktorý ich tvorí, zobrazuje také zázraky, že pre Neho nemôže byť nič ťažké. Napísať tisíc kníh je pre Neho tak ľahké ako napísať list. Ba čo viac, pozri sa okolo seba, aj všetko umiesťuje na svoje správne miesto s dokonalou múdrosťou, aj veľkoryso zahrnuje každého dôstojnými láskavosťami, a sťahuje a otvára všeobecné závoje a dvere tak štedro, že každého túžby sú uspokojené. Taktiež prestiera stoly tak veľkoryso, že pre všetkých obyvateľov a zvieratá tejto krajiny je usporiadaná slávnosť odmien spôsobom špeciálnym a hodným každej skupiny – v skutočnosti spôsobom vhodným pre každého špecifického jednotlivca založenom na jeho mene a vzhľadu. A tak medzi týmito záležitosťami, ktoré vidíme – je tu niečo na svete viac nemožné, než pripisovať čokoľvek z tohoto náhode alebo aby čokoľvek bolo bez účelu či zbytočné, alebo aby viacero rúk do toho zasahovalo alebo aby tvorca toho nemal byť schopný všetkého alebo aby Mu nebolo všetko podriadené? A tak, Ó priateľ, nájdi zámienku tvárou v tvár tomuto, ak môžeš! <span id="YEDİNCİ_BÜRHAN"></span> === SIEDMY DÔKAZ === Ó priateľ! Poď, zanecháme nateraz týchto špecifických záležitostí a obrátime svoju pozornosť na vzájomné pozície častí tohoto zázračného sveta, ktorý nabral formu paláca. Pozri! Na tomto svete sa vykonávajú všeobecné diela a nastávajú všeobecné revolúcie s takým poriadkom, že všetky skaly, pôda, stromy, všetko v tomto paláci pozoruje univerzálne systémy sveta a prispôsobuje sa im akoby každé konalo s vôľou. Veci, ktoré sú vzdialené, sa ponáhľajú jedna druhej pomôcť. A teraz sa pozri, zjavila sa čudná karavána(<ref> Toto sú karavány rastlín a stromov, ktoré nesú výživu všetkých tých zvierat.</ref>) prichádzajúca z ghajbu. Mulice hýbajúce karavánou pripomínajú stromy, rastliny a hory. Každá nesie na svojej hlave podnos potravy. A pozri sa, prinášajú potravu pre všetky tie rôzne zvieratá čakajúce na ňu na tejto strane. A pozri, silná elektrická lampa(<ref> Tá silná elektrická lampa naznačuje slnko.</ref>) na tom dóme ich aj vybavuje svetlom aj varí všetko ich jedlo, takže tie jedlá sú rukou ghajbu každé pripojené k motúzu(<ref> Pokiaľ ide o motúzy a jedlá k nim pripojené, sú to štíhle konáre stromov a ich lahodné plody.</ref>) a držané pred ňou. A na tejto strane sa pozri na úbohé, slabé, bezmocné malé zvieratá a dve malé pumpy(<ref> Pokiaľ ide o dve malé pumpy, narážajú na prsia matiek.</ref>) plné lahodnej výživy ako dva pramene. Všetko, čo tie bezmocné stvorenia musia urobiť, je pritisnúť si k nim ústa. '''V krátkosti:''' Všetky veci na tomto svete podporujú jedna druhú akoby sa o seba starali. Spolupracujú medzi sebou akoby sa navzájom videli. Stoja tesne pri sebe aby zdokonalovali vzájomné diela. Pracujú spoločne stojac pri sebe. Urob s týmto ďalšie analógie pre všetko – sú nespočetné. A tak všetky tieto stavy demonštrujú tak rozhodujúco ako že dvakrát dva sa rovná štyrom, že všetko je podriadené Tvorcovi tohoto úžasného paláca, teda, Vlastníkovi tohoto čudného sveta. Všetko pracuje v Jeho mene. Všetko je ako vojak pod Jeho velením. Všetko sa otáča Jeho silou. Všetko koná skrze Jeho príkaz. Všetko je uvádzané do poriadku Jeho múdrosťou. Všetko pomáha ostatnému skrze Jeho veľkorysosť. Všetko sa ponáhľa na pomoc ostatných skrze Jeho súcit, teda, je nútené sa ponáhľať. Ó priateľ! Povedz niečo pred tvárou tohoto, ak môžeš! <span id="SEKİZİNCİ_BÜRHAN"></span> === ÔSMY DÔKAZ === Poď, priateľ môj, ktorý si myslíš, že si inteligentný ako môj nafs! Nechceš spoznať vlastníka tohoto veľkolepého paláca, keď v skutočnosti na Neho všetko poukazuje a dosvedčuje Ho. Ako môžeš odmietať svedectvo všetkých týchto vecí? Odmietni teda i palác a povedz: „Niet žiadneho sveta ani krajiny.“ Odmietni tiež sám seba a zmizni! Inak sa spamätaj a počúvaj ma! A teraz sa pozri, vovnútri paláca a objímajúce celú krajinu sú jednotvárne živly a minerály. (<ref> Pokiaľ ide o živly a minerály, tieto naznačujú živly vzduchu, vody, svetla a zeme, ktoré majú početné dobre usporiadané povinnosti; ponáhľajú sa s božím povolením na pomoc všetkých núdznych stvorení, všade vstupujú a prinášajú pomoc na Boží príkaz; zbierajú všetky veci potrebné pre život a dojčia živé bytosti; sú zdrojmi tkania a popisovania Božích artefaktov a ich zakladateľmi a kolískami.</ref>) Je to akoby všetko vyskytujúce sa v tej krajine bolo vyrobené z tých prvkov. To znamená, že komukoľvek tie veci patria, patrí Mu i čokoľvek z nich vyrobené. Komukoľvek patrí pole, patrí Mu i úroda. A komukoľvek patrí more, Jeho sú i veci v ňom. A pozri, tieto textílie, tieto tkané materiály, sú tvorené z jedinej látky. Naozaj, samozrejme, ten, kto prináša látku, pripravuje ju a robí z nej motúz, je jeden. Pretože také práca by nedovolila spoluúčasť ostatných. V tom prípade všetky tkané umelecké veci sú špecifické pre Neho. A pozri! Každý druh týchto tkaných vyrobených tovarov je možné nájsť v každej časti krajiny; rozšírili sa spolu so svojimi druhmi a sú tkané a vyrábané spoločne, jeden v druhom, rovnakým spôsobom a v rovnakom okamihu. To znamená, že sú dielom jedinej Osoby a konajú skrze jediný príkaz. Inak ich súlad a zhoda v tom istom okamihu tým istým spôsobom tým istým druhom by bola nemožná. V tom prípade každá z týchto zručne tvarovaných vecí je ako vyhlásenie Toho skrytého, ktoré na Neho poukazuje. Akoby každý druh kvetovanej látky, každý umný stroj, každé sladké sústo bolo odtlačkom, známkou, ozdobou tej zázraky tvoriacej osoby. Svojím jazykom • každý hovorí: „Kohokoľvek umeleckým dielom som, krabice a obchody, v ktorých ma je možné nájsť sú tiež Jeho vlastníctvom.“ • Každý nápis hovorí: „Ktokoľvek ma utkal, utkal tiež rolku látky, ktorej som súčasťou.“ • Každé sladké sústo hovorí: „Ktokoľvek ma vytvára a varí, kotol, v ktorom som, je tiež Jeho.“ • A každý stroj hovorí: „Ktokoľvek ma vyrobil, vyrába i všetkých mne podobných, ktorí sa rozšírili po krajine, a Ten, ktorí nás stavia v každej časti krajiny je tiež On. • To znamená, že je tiež vlastníkom krajiny. V tom prípade naším vlastníkom môže byť iba ten, kto vlastní celú túto krajinu i palác. Napríklad, aby mohol byť skutočným vlastníkom jediného nábojnicového pásu alebo jediného gombíka patriaceho vláde, musí vlastniť i všetky továrne, v ktorých sa vyrábajú. Ak by nejaký chvástajúci sa blázon tvrdil opak, povedia mu: „Sú vlastníctvom vlády.“ a vezmú mu ich a on bude potrestaný. '''V krátkosti:''' tak ako živly v tejto krajine obklopujú a obkolesujú krajinu, ich vlastník tiež musí byť Ten, ktorý vlastní celú krajinu. Rovnakým spôsobom keďže umelecké diela sú po nej rozšírené a pripomínajú jedno druhé a zobrazujú jediný odtlačok, stvorenia rozšírené po celej krajine ukazujú, že sú umením jedinej Osoby, ktorá všetkému vládne. A tak, Ó priateľ! Táto krajina, teda tento veľkolepý palác, má znamenie jedinosti a odtlačok jednoty. Pretože niektoré veci obklopujú všetko, hoci sú jedným, zatiaľ čo ostatné, ktoré sú početné, vykazujú jednotu a podobnosť, keďže pripomínajú jedna druhú a je ich možné nájsť všade. Pokiaľ ide o jednoznačnosť, poukazuje na Jednotného (Wahíd). To znamená, že Tvorca, Vlastník, Pán a Tvarovateľ musí byť jeden a ten istý. Navyše, pozri sa pozorne na toto: spoza závoja ghajbu sa zjavil pomerne silný motúz. (<ref> Ten pomerne silný motúz naráža na ovocné stromy, tisíce motúzov na ich konáre a diamanty, ozdoby, láskavosti a dary na rôzne formy kvetov a plodov.</ref>) A teraz sa pozri, ako z neho dolu visia tisíce motúzov. Na koniec každého motúza bol pripevnený diamant, ozdoba, láskavosť a dar. Každý dostáva vhodné dary. Uvedomuješ si, aké bláznovstvo by bolo nespoznať alebo neďakovať Tomu, ktorý ponúka také úžasné láskavosti a dary stvoreným bytostiam za týmto čudným závojom ghajbu? Pretože ak Ho nespoznávaš, nebudeš mať na výber než povedať: „Sú to tie motúzy samotné, ktoré vytvárajú diamanty a ostatné dary na svojich koncoch a ponúkajú ich.“ Budeš potom musieť pripísať kráľovstvo každému motúzu. A pritom my môžeme pred našimi očami vidieť, že to ruka ghajbu vytvára tieto motúzy a pripevňuje k nim dary. To znamená, že všetko v tomto paláci poukazuje na tú zázračnú Bytosť viac než na seba. Ako Ho nespoznávaš, odmietaním všetkých týchto vecí klesáš stokrát nižšie ako zvieratá. <span id="DOKUZUNCU_BÜRHAN"></span> === DEVIATY DÔKAZ === Poď, Ó nerozumný priateľ! Nespoznávaš majiteľa tohoto paláca. Vyhýbaš sa Jeho spoznaniu, pretože si myslíš, že Jeho existencia je nepravdepodobná. Bočíš do popierania, pretože svojím úzkym intelektom nechápeš Jeho zázračné umenie a skutky. Ale pritom tie skutočné nepravdepodobnosti a ťažkosti a skutočné obtiažnosti a desivé bremená spočívajú v Jeho nespoznaní. Pretože ak Ho spoznávame, celý tento palác, tento svet, sa stáva tak ľahkým a tak bezstarostným ako jediná vec; stáva sa prostriedkom dostupnosti a hojnosti okolo nás. Ak Ho nespoznávame a On neexistuje, potom každá jedna vec sa stáva tak ťažkou ako celý tento palác, keďže všetko je tak umelecké ako tento palác. V takom prípade by sa nezachovala ani dostupnosť, ani hojnosť. Naozaj, nielen že by k nim nikto nemal prístup, ale nikto by ani nemohol získať nič z týchto vecí, ktoré vidíme. Pozri sa len na tú misku s konzervou pripojenú k tomuto motúzu. (<ref> Miska konzervovaného jedla naznačuje dary Božieho milosrdenstva ako melóny, červené melóny, granátové jablká, kokosy a krabicové mlieko, ktoré sú konzervami Božej moci.</ref>) Ak by neprišla z Jeho skrytej, zázračnej kuchyne, nemohli by sme ju kúpiť za sto lír, hoci ju teraz môžeme kúpiť za štyridsať centov. Áno, všetka nepravdepodobnosť, ťažkosť, nepríjemnosti, náruživosť, v skutočnosti všetka nemožnosť spočíva v Jeho nespoznaní. Pretože tak, ako strom dostáva život z jedného koreňa, podľa jedného zákona a v jednom centre, formovanie tisícok plodov sa stáva tak ľahkým ako jeden plod. Ale ak by plody boli zviazané s rôznymi centrami a koreňmi a rôznymi zákonmi, každý plod by bolo tak ťažké vytvoriť ako strom. Taktiež, ak celá armáda dostáva vybavenie z jedného centra, podľa jedného zákona a z jednej továrne, z hľadiska množstva je to tak ľahké ako vybavenie jedného vojaka. Ale ak je každý vojak vybavovaný z rôznych miest, tak pre vybavenie jediného vojaka by bolo potrebných toľko tovární ako pre celú armádu. Tak ako v týchto dvoch príkladoch, ak je v tomto dobre usporiadanom paláci, tomto skvelom meste, tejto pokročilej krajine a na tomto veľkolepom svete stvorenie všetkých vecí pripisované jedinej bytosti, stáva sa tak jednoduchým a tak ľahkým, že je prostriedkom nekonečnej dostupnosti, hojnosti a veľkorysosti, ktoré vidíme. Inak by všetko bolo tak drahé a tak ťažké, že ak by sme dali hoci celý svet, nemohli by sme dostať ani jedinú vec. <span id="ONUNCU_BÜRHAN"></span> === DESIATY DÔKAZ === Poď, priateľ, ktorý si sa trochu spamätal! Už sme tu pätnásť dní. (<ref> Pätnásť dní je narážka na vek pätnástich rokov, čo je vek, kedy je človek schopný začať sa sám starať o svoje záležitosti.</ref>) Ak nepoznáme predpisy v tejto krajine a nespoznávame jej kráľa, zaslúžime si trest. Nezostávajú žiadne výhovorky. Pretože ako v skúšobnej dobe do nás po pätnásť dní nebudú zasahovať. Istotne nie sme odkázaní sami na seba. Nemôžeme sa jednoducho tadiaľto túlať medzi týmito jemnými, dobre usporiadanými, chúlostivými, zručne vytvorenými a poučnými stvoreniami ako zvieratá a kaziť ich, nedovolili by nám ublížíť im. Tresty vznešeného kráľa tejto krajiny musia byť desivé. Určite na základe spôsobu, akým riadi tento svet akoby to bol palác a necháva ho otáčať sa akoby to bol stroj chápeš, ako mocný a majestátny je. Spravuje túto veľkú krajinu ako dom a nič nevynecháva. Vidíš, ako podobne napĺňaniu a vyprázdňovaniu nádoby neustále plní tento palác, túto krajinu, toto mesto dokonalým poriadkom a vyprázdňuje ju s dokonalou múdrosťou. Podobne ako prestieranie stolu a potom jeho spratávanie sú postupne prinášané rôzne jedlá, ktoré sú jedené za veľkým množstvom rôznych stolov(<ref> Stoly naznačujú tvár zeme v lete, kedy sa stovky stolov Najmilosrdnejšieho (Rahmán) zreteľne vynárajú z kuchýň milosrdenstva. Každá záhrada je kotlom a každý strom podomovým obchodníkom.</ref>) prestieraných rukou ghajbu v každom kúte tejto rozsiahlej krajiny, ktoré sú potom spratávané. Jeden je sprataný, a ďalší je na jeho miesto prinesený. Ty to tiež vidíš, a ak použiješ svoju hlavu, pochopíš, že v tom úžasnom majestáte je nekonečne štedrá veľkorysosť. A pozri, tak ako všetky tieto veci dosvedčujú suverenitu a jednotu tej osoby z ghajbu, tak i tieto revolúcie a zmeny, ktoré postupujú ďalej ako karavány a sú otvárané a uzatvárané spoza toho skutočného závoja dosvedčujú jeho pokračovanie a stálosť. Pretože príčiny vecí miznú spoločne s nimi. Ale veci, ktoré im pripisujeme, ktoré za nimi nasledujú, sa opakujú. To znamená, že tie diela nie sú ich, ale toho, ktorý nehynie. Na základe miznúcich bublín na povrchu rieky a z trblietania sa bublín, ktoré ich nasledujú rovnakým spôsobom, to, čo ich núti trblietať sa, je stály a vznešený vlastník svetla. Podobne rýchle zmeny vecí predpokladajúce rovnakú farbu a veci, ktoré po nich nasledujú dokazujú, že sú prejavmi, nápismi, zrkadlami a umeleckými dielami Toho, Ktorý je večný, nehynúci a jediný. <span id="ON_BİRİNCİ_BÜRHAN"></span> === JEDENÁSTY DÔKAZ === Poď, Ó priateľ! Teraz ti ukážem rozhodujúci dôkaz tak silný, ako desať predchádzajúcich dôkazov. Poď, nalodíme sa na loď(<ref> Loď naznačuje históriu a polostrov Obdobie blaženosti (Čas Proroka(SAW)). Vyzlečieme si šaty tejto krutej civilizácie a necháme ich na temnom pobreží tohoto veku. Vstupujúc na more času nalodíme sa na loď histórie a životopisu proroka a vystúpime na polostrove „Obdobia blaženosti“ na Arabskom polostrove. Navštívime Slávu sveta(SAW) pri jeho povinnostiach a spoznáme, že je tak žiarivým dôkazom tawhídu, že osvecuje celú zemeguľu a dve tváre minulosti a budúcnosti a rozptyluje temnotu neviery (kufr) a poblúdenia.</ref>) a budeme sa plaviť na ďaleký polostrov. Pretože kľúče k tomuto hádankami naplnenému svetu budú tam. Ba čo viac, každý sa pozerá na ten polostrov a niečo odtial očakáva, dostávajú odtial príkazy. Pozri, cestujeme tam. Teraz sme prišli a vyloďujeme sa na polostrove. Zdá sa, že sa koná rozsiahle zhromaždenie, akoby sa tam zhromaždili všetci dôležití ľudia krajiny. Pozri sa pozorne. Toto veľké spoločenstvo má vodcu. Poď, poďme bližšie. Musíme spoznať toho vodcu. A teraz sa pozri, má viac ako tisíc žiarivých medajlí. (<ref> Tisíc medajlí sú zázraky Ahmada(SAW), ktorých je podľa overovateľov takmer tisíc.</ref>) Hovorí tak silno! Ako príjemná je jeho reč! Počas týchto pätnástich dní som sa dozvedel niečo z toho, čo hovorí. Mal by si sa to tiež odo mňa naučiť. Pozri, hovorí o zázraky konajúcom sultánovi tejto krajiny. Hovorí, že ho k nám tento slávny sultán poslal. Pozri, koná také zázraky, že to nenecháva žiadne pochybnosti o tom, že je Jeho zvláštnym vyslancom. Ak sa pozrieš pozorne, to, čo hovorí, nepočúvajú iba stvorenia tohoto polostrova – zázračným spôsobom to necháva počuť celú krajinu. Pretože každý, kto je tu, z blízka i z ďaleka, sa snaží počuť jeho reč. Nie sú to iba ľudia, ale skôr i zvieratá a pozri sa, dokonca i hory počúvajú príkazy, ktoré prináša, ako sa hýbu zo svojích miest. Tieto stromy sa presúvajú na miesto, na ktoré ukazuje. Privádza vodu odkialkoľvek chce. Dokonca zo svojich prstov robí akoby Prameň Kawtharu, a necháva z nich piť ostatných. Pozri, dôležitá lampa(<ref> Tá dôležitá lampa je mesiac, ktorý sa jeho znamením rozdelil na dve polovice. Ako Mawlana Džámí povedal: „Perom svojho prstu ten negramotný človek, ktorý nevedel písať, napísal alif na strane oblohy a premenil „štyridsať“ na dve „päťdesiatky“.“ To znamená – pred svojím rozdelením mesiac pripomínal „mím“, ktorého hodnota je štridsať, a po rozdelení sa stal dvomi polmesiacmi a pripomínal dve písmená „nun“, hodnota ktorých je päťdesiat.</ref>) na vysokom dóme tohoto paláca sa jeho gestom rozdelila na dve časti. To znamená, že táto krajina so všetkými svojimi stvoreniami uznáva, že on je úradníkom a vyslancom. Poslúchajú a rešpektujú ho vediac, že on je najvýznamnejším a skutočným vykladačom Zázračnej Bytosti, Ktorá zobrazuje zázraky z ghajbu, že je zvestovateľom Jeho panstva, odkrývateľom Jeho talismanu a dôveryhodným vyslancom prinášajúcim Jeho príkazy. A tak, na všetko, čo hovorí, všetci tí s inteligenciou okolo neho hovoria: „Áno, to je pravda!“ a potvrdzujú to. V skutočnosti podriadením sa jeho signálom a príkazom hory, stromy a to veľké svetlo(<ref> To veľké svetlo je slnko; keď sa zjavilo na východe vďaka spiatočnej rotácii zeme, Imám Ali(RA), ktorý by nemohol vykonať salát asr, pretože Prorok(SAW) spal v jeho náručí, mohol včas vykonať modlitbu asr vďaka tomuto zázraku.</ref>) osvetľujúce všetky krajiny, hovoria: „Áno, áno, všetko, čo hovoríš, je pravda!“ A tak, Ó môj bláznivý priateľ! Je vôbec nejakým spôsobom možné, aby táto osvietená, veľkolepá a vážna osoba, ktorá nosí tisíc špeciálnych ozdôb zo Sultánovej vlastnej pokladnice, mala nejaký druh protirečenia alebo podvodu v atribútoch, ktoré popisuje, a príkazoch, ktoré prináša od tejto Zázračnej Bytosti, o ktorej predtým hovorila a v potvrdení všetkých váždných ľudí tejto krajiny? Ak je niečo v protiklade s pravdami v týchto veciach, bude potrebné odmietnuť tento palác, tieto lampy, toto spoločenstvo, túto skutočnosť a ich existenciu. Ak môžeš, vznes námietku proti tomuto a pozeraj sa, ako bude rozbitá mocou dôkazu a vrhne sa späť ne teba. <span id="ON_İKİNCİ_BÜRHAN"></span> === DVANÁSTY DÔKAZ === Poď, brat môj, ktorý si sa trochu spamätal! Ukážem ti ďalší dôkaz sily všetkých predchádzajúcich jedenástich dôkazov. Pozri sa na tento osvietený Dekrét, (<ref> Osvietený dekrét je odkaz na Korán a pečať na ňom a na jeho zázračnosť.</ref>) ktorý zostupuje z výšav a na ktorý sa každý pozerá s upútanou pozornosťou buď od úžasu alebo z úcty. Tá osoba s tisícom ozdôb sa pri ňom zastavila a každému vysvetluje jeho význam. A tak štýly tohoto Dekrétu žiaria takým spôsobom, že priťahujú každého oceňujúci pohľad a hovorí o veciach tak dôležitých a vážnych, že každý je nútený ich počúvať. Pretože popisuje presne všetky kvality, skutky, príkazy a atribúty toho, ktorý vládne celej tejto krajine, ktorý postavil tento palác a vystavuje tieto zázraky. A zároveň je na tom Dekréte ako celku i silný odtlačok, pozri! Na každom riadku a každej vete je nenapodobiteľná pečať, ba čo viac, významy, pravdy, príkazy a príklady múdrosti, ktoré uvádza, sú videné v pre Neho špecifickom štýle a tak majú význam odtlačku. '''V krátkosti:''' tento Najvyšší Dekrét poukazuje na Vznešenú Bytosť tak jasne ako slnko, každý, kto nie je slepý, to môže vidieť. Takže, Ó priateľ! Ak si sa spamätal, toto nateraz stačí. Ak máš čo povedať, povedz to. V odpovedi ten tvrdohlavý muž povedal: „V odpovedi na tieto tvoje dôkazy môžem povedať iba: Elhamdulillah, už verím. Verím tak žiarivo ako slnko a tak jasne ako denné svetlo a prijímam, že táto krajina má jediného Dokonalého Vlastníka, tento svet jediného Slávneho Vlastníka, tento palác jediného Krásneho Tvorcu. Nech je s tebou Boh spokojný, pretože si ma zachránil pred mojou bývalou tvrdohlavosťou a bláznovstvom. Každý z dôkazov, ktoré si predložil, bol dostatočný na demonštrovanie tejto pravdy. Avšak s každým ďalším dôkazom ešte žiarivejšia, ešte potešujúcejšia, ešte príjemnejšia, ešte osvietenejšia a jemnejšia úroveň poznania a známe závoje a okná lásky boli otvorené a odhalené, a tak som čakal a počúval.“ Týmto končí prirovnanie poukazujúce na mocnú pravdu tawhídu a na vieru v pilier „amentu billáh“ (verím v Boha). Milosťou Najmilosrdnejšieho (Rahmán), žiarou Koránu a nurom imánu teraz uvedieme dvanásť „zábleskov“ a Úvod slnka skutočného tawhídu zodpovedajúci dvanástim dôkazom v analógii. وَ مِنَ اللّٰهِ التَّو۟فٖيقُ وَ ال۟هِدَايَةُ <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> == YİRMİ İKİNCİ SÖZ’ÜN İKİNCİ MAKAMI == </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> اَللّٰهُ خَالِقُ كُلِّ شَى۟ءٍ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَى۟ءٍ وَكٖيلٌ لَهُ مَقَالٖيدُ السَّمٰوَاتِ وَ ال۟اَر۟ضِ فَسُب۟حَانَ الَّذٖى بِيَدِهٖ مَلَكُوتُ كُلِّ شَى۟ءٍ وَاِلَي۟هِ تُر۟جَعُونَ وَ اِن۟ مِن۟ شَى۟ءٍ اِلَّا عِن۟دَنَا خَزَٓائِنُهُ وَمَا نُنَزِّلُهُٓ اِلَّا بِقَدَرٍ مَع۟لُومٍ مَا مِن۟ دَٓابَّةٍ اِلَّا هُوَ اٰخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا اِنَّ رَبّٖى عَلٰى صِرَاطٍ مُس۟تَقٖيمٍ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''MUKADDİME''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Erkân-ı imaniyenin kutb-u a’zamı olan iman-ı billaha dair Katre Risalesi’nde, şu mevcudatın her birisi, elli beş lisanla Cenab-ı Hakk’ın vücub-u vücuduna ve vahdaniyetine delâlet ve şehadetlerini icmalen beyan etmişiz. Hem Nokta Risalesi’nde, Cenab-ı Hakk’ın delail-i vücub ve vahdaniyetinden, her birisi bin bürhan kuvvetinde dört bürhan-ı küllî zikretmişiz. Hem on iki kadar Arabî risalelerimde, Cenab-ı Hakk’ın vücub-u vücudunu ve vahdaniyetini gösteren yüzler kat’î bürhanları zikrettiğimizden, şimdi onlara iktifaen derin tetkikata girişmeyeceğiz. Yalnız şu Yirmi İkinci Söz’de Risaletü’n-Nur’da icmalen yazdığım '''on iki lem’a'''yı, iman-ı billah güneşinden göstermeye çalışacağız. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === BİRİNCİ LEM’A === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Tevhid iki kısımdır. Mesela, nasıl ki bir çarşıya ve bir şehre büyük bir zatın mütenevvi malları gelse iki çeşitle onun malı olduğu bilinir. '''Biri'''; icmalî, âmiyanedir ki “Bu kadar azîm mal, ondan başka kimsenin haddi değil ki sahip olabilsin.” Fakat böyle âmî bir adamın nezaretinde çok hırsızlık olabilir. Parçalarına çok adamlar sahip çıkabilir. '''İkinci çeşit odur ki''' her denk üzerinde yazıyı okur, her bir top üstünde turrayı tanır, her bir ilan üstünde mührünü bilir bir surette “Her şey o zatındır.” der. İşte şu halde her bir şey, o zatı manen gösterir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Aynen öyle de tevhid dahi iki çeşittir: </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Biri:''' Tevhid-i âmî ve zâhirîdir ki “Cenab-ı Hak birdir, şeriki naziri yoktur, bu kâinat onundur.” </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''İkincisi:''' Tevhid-i hakikidir ki her şey üstünde sikke-i kudretini ve hâtem-i rububiyetini ve nakş-ı kalemini görmekle doğrudan doğruya her şeyden onun nuruna karşı bir pencere açıp onun birliğine ve her şey onun dest-i kudretinden çıktığına ve uluhiyetinde ve rububiyetinde ve mülkünde hiçbir vechile, hiçbir şeriki ve muîni olmadığına, şuhuda yakın bir yakîn ile tasdik edip iman getirmektir ve bir nevi huzur-u daimî elde etmektir. Biz dahi şu Söz’de, o hâlis ve âlî tevhid-i hakikiyi gösterecek şuâları zikredeceğiz. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Birinci nükte içinde bir ihtar''' </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Ey esbab-perest gafil! Esbab, bir perdedir. Çünkü izzet ve azamet öyle ister. Fakat iş gören, kudret-i Samedaniyedir. Çünkü tevhid ve celal öyle ister ve istiklali iktiza eder. Sultan-ı Ezelî’nin memurları, saltanat-ı rububiyetin icraatçıları değillerdir. Belki o saltanatın dellâllarıdırlar ve o rububiyetin temaşager nâzırlarıdırlar. Ve o memurlar, o vasıtalar; kudretin izzetini, rububiyetin haşmetini izhar içindir. Tâ umûr-u hasise ile kudretin mübaşereti görünmesin. Acz-âlûd, fakr-pîşe olan insanî bir sultan gibi acz ve ihtiyaç için memurları şerik-i saltanat etmiş değildir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Demek esbab vaz’edilmiş, tâ aklın nazar-ı zâhirîsine karşı kudretin izzeti muhafaza edilsin. Zira âyinenin iki vechi gibi her şeyin bir “mülk” ciheti var ki âyinenin mülevven yüzüne benzer. Muhtelif renklere ve hâlâta medar olabilir. Biri “melekût”tur ki âyinenin parlak yüzüne benzer. Mülk ve zâhir vechinde, kudret-i Samedaniyenin izzetine ve kemaline münafî hâlât vardır. Esbab, o hâlâta hem merci hem medar olmak için vaz’edilmişler. Fakat melekûtiyet ve hakikat canibinde her şey şeffaftır, güzeldir. Kudretin bizzat mübaşeretine münasiptir, izzetine münafî değildir. Onun için esbab sırf zâhirîdir, melekûtiyette ve hakikatte tesir-i hakikileri yoktur. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Hem esbab-ı zâhiriyenin diğer bir hikmeti şudur ki haksız şekvaları ve bâtıl itirazları Âdil-i Mutlak’a tevcih etmemek için o şekvalara, o itirazlara hedef olacak esbab vaz’edilmiştir. Çünkü kusur onlardan çıkıyor, onların kabiliyetsizliğinden ileri geliyor. Bu sırra bir misal-i latîf suretinde bir temsil-i manevî rivayet ediliyor ki: </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Hazret-i Azrail aleyhisselâm, Cenab-ı Hakk’a demiş ki: “Kabz-ı ervah vazifesinde senin ibadın benden şekva edecekler, benden küsecekler.” Cenab-ı Hak lisan-ı hikmetle ona demiş ki: “Seninle ibadımın ortasında musibetler, hastalıklar perdesini bırakacağım. Tâ şekvaları onlara gidip senden küsmesinler.” </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> İşte bak, nasıl hastalıklar perdedir; ecelde tevehhüm olunan fenalıklara mercidirler ve kabz-ı ervahta hakikat olarak olan hikmet ve güzellik, Azrail aleyhisselâmın vazifesine mütealliktir. Öyle de Hazret-i Azrail dahi bir perdedir. Kabz-ı ervahta zâhiren merhametsiz görünen ve rahmetin kemaline münasip düşmeyen bazı hâlâta merci olmak için o memuriyete bir nâzır ve kudret-i İlahiyeye bir perdedir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Evet, izzet ve azamet ister ki esbab perdedar-ı dest-i kudret ola aklın nazarında. Tevhid ve celal ister ki esbab ellerini çeksinler tesir-i hakikiden. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === İKİNCİ LEM’A === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Bak şu kâinat bostanına, şu zeminin bağına, şu semanın yıldızlarla yaldızlanmış güzel yüzüne dikkat et! Göreceksin ki bir Sâni’-i Zülcelal’in, bir Fâtır-ı Zülcemal’in o serilmiş ve serpilmiş masnuattan her bir masnû üstünde Hâlık-ı külli şey’e mahsus bir sikkesi ve her bir mahluku üstünde Sâni’-i külli şey’e has bir hâtemi ve kalem-i kudretin birer menşuru olan sahaif-i leyl ve nehar, yaz ve baharda yazılan tabakat-ı mevcudat üstünde taklit kabul etmez bir turra-i garrası vardır. Şimdi o sikkelerden, o hâtemlerden, o turralardan numune olarak birkaçını zikredeceğiz. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Mesela, hesapsız sikkelerinden, hayat üzerinde koyduğu çok sikkelerinden şu sikkeye bak ki “Bir şeyden her şey yapar hem her şeyden bir tek şey yapar.” Çünkü nutfe suyundan ve hem içilen basit bir sudan, hesapsız aza ve cihazat-ı hayvaniyeyi yapar. İşte bir şeyi her şey yapmak elbette bir Kadîr-i Mutlak’ın işidir. Hem yenilen hadsiz taamlardan –o taam ise hayvanî olsun, nebatî olsun– o müteaddid maddeleri, has bir cisme kemal-i intizam ile çeviren ve ondan mahsus bir cilt nesceden ve ondan basit cihazları yapan elbette bir Kadîr-i külli şey’dir ve Alîm-i Mutlak’tır. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Evet, Hâlık-ı mevt ve hayat, şu destgâh-ı dünyada, hikmetiyle hayatı öyle bir kanun-u emriye-i mu’ciz-nüma ile idare ediyor ki o kanunu tatbik ve icra etmek; bütün kâinatı kabza-i tasarrufunda tutan bir zata mahsustur. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> İşte eğer aklın sönmemiş ise kalbin kör olmamış ise anlarsın ki bir şeyi kemal-i suhulet ve intizamla her şey yapan ve her şeyi kemal-i mizan ve intizamla sanatkârane bir tek şey yapan, her şeyin Sâni’ine has ve Hâlık-ı külli şey’e mahsus bir sikkedir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Mesela, görsen hârika-pîşe bir zat, bir dirhem pamuktan yüz top çuha ve ipek veya patiska gibi mütenevvi sair kumaşları o tek dirhem pamuktan nescetmekle beraber; helva, baklava gibi çok taamları dahi ondan yapıyor. Sonra görsen ki o zat, demiri ve taşı, balı ve yağı, suyu ve toprağı avucuna alır, bir güzel altın yapar. Elbette kat’iyen hükmedeceksin ki o zat, öyle kendine has bir sanata mâliktir; bütün anâsır-ı arziye, onun emrine musahhar ve bütün mevalid-i türabiye, onun hükmüne bakar. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Evet, hayattaki tecelli-i kudret ve hikmet, bu misalden bin derece daha acibdir. İşte hayat üstündeki çok sikkelerden bir tek sikke… </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === ÜÇÜNCÜ LEM’A === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Bak, şu kâinat-ı seyyalede, şu mevcudat-ı seyyarede cevelan eden zîhayatlara! Göreceksin ki bütün zîhayatlardan her bir zîhayat üstünde Hayy-ı Kayyum’un koyduğu çok hâtemleri vardır. O hâtemlerden bir hâtemi şudur ki: </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> O zîhayat, mesela şu insan, âdeta kâinatın bir misal-i musağğarı, şecere-i hilkatin bir semeresi ve şu âlemin bir çekirdeği gibi ki enva-ı âlemin ekser numunelerini câmi’dir. Güya o zîhayat, bütün kâinattan gayet hassas mizanlarla süzülmüş bir katredir. Demek, şu zîhayatı halk etmek ve ona Rab olmak, bütün kâinatı kabza-i tasarrufunda tutmak lâzım gelir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> İşte eğer aklın evhamda boğulmamış ise anlarsın ki bir kelime-i kudreti mesela, “bal arısı”nı ekser eşyaya bir nevi küçük fihriste yapmak ve bir sahifede mesela, “insan”da şu kitab-ı kâinatın ekser meselelerini yazmak hem bir noktada mesela, küçücük “incir çekirdeği”nde koca incir ağacının programını dercetmek ve bir harfte mesela, “kalb-i beşer”de şu âlem-i kebirin safahatında tecelli ve ihata eden bütün esmanın âsârını göstermek ve bir mercimek tanesi kadar mevki tutan “kuvve-i hâfıza-i insaniyede” bir kütüphane kadar yazı yazdırmak ve bütün hâdisat-ı kevniyenin mufassal fihristesini o kuvvecikte dercetmek, elbette ve elbette Hâlık-ı külli şey’e has ve bu kâinatın Rabb-i Zülcelal’ine mahsus bir hâtemdir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> İşte zîhayat üstünde olan pek çok hâtem-i Rabbanîden bir tek hâtem, böyle nurunu gösterse ve onun âyâtını şöyle okuttursa acaba birden bütün o hâtemlere bakabilsen, görebilsen سُب۟حَانَ مَنِ اخ۟تَفٰى بِشِدَّةِ ظُهُورِهٖ demeyecek misin? </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === DÖRDÜNCÜ LEM’A === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Bak, şu semavatın denizinde yüzen ve şu zeminin yüzünde serpilen rengârenk mevcudata ve çeşit çeşit masnuata dikkat et! Göreceksin ki her biri üstünde Şems-i Ezelî’nin taklit kabul etmez turraları vardır. Nasıl hayatta sikkeleri, zîhayatta hâtemleri görünüyor ve bir ikisini gördük. İhya üstünde dahi öyle turraları vardır. Temsil, derin manaları fehme yakınlaştırdığından bir temsil ile şu hakikati göstereceğiz. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Mesela, güneş seyyarelerden tut tâ katrelere kadar, tâ camın küçük parçalarına kadar ve karın parlak zerreciklerine kadar şu güneşin misaliyesinden ve in’ikasından bir turrası, güneşe mahsus bir eser-i nuranisi görünüyor. Şayet o hadsiz şeylerde görünen güneşçiklerini, güneşin cilve-i in’ikası ve tecelli-i aksi olduğunu kabul etmezsen, o vakit her bir katrede ve ziyaya maruz her bir cam parçasında ve ışığa mukabil her şeffaf bir zerrecikte tabiî, hakiki bir güneşin vücudunu bi’l-asale kabul etmek gibi gayet derece bir divanelikle, nihayetsiz bir belâhete düşmekliğin lâzım gelir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Öyle de Şems-i Ezelî’nin tecelliyat-ı nuraniyesinden “ihya” yani “hayat vermek” cihetinde, her bir zîhayat üstünde öyle bir turrası vardır ki faraza bütün esbab toplansa ve birer fâil-i muhtar kesilseler, yine o turrayı taklit edemezler. Zira her biri birer mu’cize-i kudret olan zîhayatlar, her biri o Şems-i Ezelî’nin şuâları hükmünde olan esmasının nokta-i mihrakıyesi suretindedir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Eğer zîhayat üstünde görünen o nakş-ı acib-i sanatı, o nazm-ı garib-i hikmeti ve o tecelli-i sırr-ı ehadiyeti, Zat-ı Ehad-i Samed’e verilmediği vakit; her bir zîhayatta, hattâ bir sinekte, bir çiçekte nihayetsiz bir kudret-i Fâtıra içinde saklandığını ve her şeyi muhit bir ilim bulunduğunu ve kâinatı idare edecek bir irade-i mutlaka onda mevcud olduğunu, belki Vâcibü’l-vücud’a mahsus bâki sıfatları dahi onların içinde bulunduğunu kabul etmek, âdeta o çiçeğin, o sineğin her bir zerresine bir uluhiyet vermek gibi dalaletin en eblehçesine, hurafatın en ahmakçasına bir derekesine düşmek lâzım gelir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Zira o şeyin zerrelerine, hususan tohum olsalar, öyle bir vaziyet verilmiş ki o zerre, cüzü olduğu zîhayata bakar, onun nizamına göre vaziyet alır. Belki o zîhayatın bütün nevine bakar gibi o nev’in devamına yarayacak her yerde zer’etmek ve nevinin bayrağını dikmek için kanatçıklarla kanatlanmak gibi bir keyfiyet alır. Belki o zîhayat alâkadar ve muhtaç olduğu bütün mevcudata karşı muamelatını ve münasebat-ı rızkıyesini devam ettirecek bir vaziyet tutuyor. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> İşte eğer o zerre, bir Kadîr-i Mutlak’ın memuru olmazsa ve nisbeti o Kadîr-i Mutlak’tan kesilse o vakit o zerreye, her şeyi görür bir göz, her şeye muhit bir şuur vermek lâzımdır. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Elhasıl, nasıl şu katrelerde ve camın zerreciklerinde olan güneşçikler ve çeşit çeşit renkler, güneşin cilve-i aksine ve in’ikasının tecellisine verilmezse bir tek güneşe mukabil nihayetsiz güneşleri kabul etmek lâzım gelir. Muhal-ender muhal bir hurafeyi kabul etmek iktiza eder. Aynen bunun gibi eğer her şey Kadîr-i Mutlak’a verilmezse bir tek Allah’a mukabil nihayetsiz belki zerrat-ı kâinat adedince ilahları kabul etmek gibi yüz derece muhal içindeki bir muhali mevcud kabul etmek gibi bir divanelik hezeyanına düşmek lâzım gelir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Elhasıl''': Her bir zerreden '''üç pencere''', Şems-i Ezelî’nin nur-u vahdaniyetine ve vücub-u vücuduna açılır: </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Birinci Pencere:''' Her bir zerre; bir nefer gibi askerî dairelerinin her birinde yani takımında, bölüğünde, taburunda, alayında, fırkasında, ordusunda her birisinde bir nisbeti, o nisbete göre bir vazifesi ve o vazifeye göre nizamı dairesinde bir hareketi olduğu gibi… </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Hem mesela, senin göz bebeğindeki o camid zerrecik dahi senin gözünde, başında, vücudunda ve kuvve-i müvellide, kuvve-i cazibe, kuvve-i dâfia, kuvve-i musavvire gibi deveran-ı deme ve his ve harekeye hizmet eden evride ve şerayin ve sair âsablarda hem senin nevinde, ilâ âhir; birer nisbeti, birer vazifesi bulunduğunu, bilbedahe bir Kadîr-i Ezelî’nin eser-i sun’u ve memur-u muvazzafı ve taht-ı tedbirinde olduğunu kör olmayan göze gösterir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''İkinci Pencere:''' Havadaki her bir zerre; her bir çiçeği, her bir meyveyi ziyaret edebilir. Hem her çiçeğe, her meyveye girer, işleyebilir. Eğer her şeyi görür ve bilir bir Kadîr-i Mutlak’ın memur-u musahharı olmasa; o serseri zerre, bütün meyvelerin, çiçeklerin cihazatını ve yapılmasını ve ayrı ayrı sanatlarını ve onlara giydirilen suretlerin terziliğini ve hıyatet-i kâmile-i muhita-i sanatını bilmek lâzım gelir. İşte şu zerre, bir güneş gibi bir nur-u tevhidin şuâını gösteriyor. Ziyayı, havaya; mâi, türaba kıyas et. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Zaten eşyanın asıl menşeleri, şu dört maddedir: Yeni hikmetle müvellidü’l-mâ, müvellidü’l-humuza, karbon, azottur ki bu anâsır evvelki unsurların eczalarıdır. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Üçüncü Pencere:''' Zerrelerden mürekkeb bir parça toprak, her bir çiçekli ve meyveli nebatatın neşv ü nemasına menşe olabilir bir kâseyi o zerreciklerden doldursan bütün dünyadaki her nevi çiçek ve meyveli nebatatın tohumcukları ki o tohumcuklar hayvanatın nutfeleri gibi ayrı ayrı şeyler değil, nutfeler bir su olduğu gibi o tohumlar da karbon, azot, müvellidü’l-mâ, müvellidü’l-humuzadan mürekkeb, mahiyetçe birbirinin misli, keyfiyetçe birbirinden ayrı, yalnız kader kalemiyle sırf manevî olarak aslının programı tevdi edilmiş. İşte o tohumları nöbetle o kâseye koysak her biri hârika cihazatıyla, eşkâl ve vaziyetiyle zuhur edeceğini, vuku bulmuş gibi inanırsın. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Eğer o zerreler her bir şeyin her bir hal ve vaziyetini bilen ve her şeye (ona) lâyık vücudu ve vücudun levazımatını vermeye kadîr ve kudretine nisbeten her şey kemal-i suhuletle musahhar olan bir zatın memuru ve emirber bir vazifedarı olmazlarsa, o toprağın her bir zerresinde, ya bütün çiçekli ve meyvedarların adedince manevî fabrikalar ve matbaalar içinde bulunması lâzım gelir ki o cihazatları ve eşkâlleri birbirinden uzak ve birbirinden ayrı mevcudat-ı muhtelifeye menşe olabilsin. Veya bütün o mevcudata muhit bir ilim ve bütün onların teşkilatına muktedir olacak bir kudret vermek lâzımdır. Tâ bütün onların teşkilatına medar olsun. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Demek, Cenab-ı Hak’tan nisbet kesilse toprağın zerratı adedince ilahlar kabul edilmesi lâzım gelir. Bu ise bin defa muhal içinde muhal bir hurafedir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Fakat memur oldukları vakit çok kolaydır. Nasıl bir sultan-ı azîmin bir âdi neferi, o padişahın namıyla ve onun kuvvetiyle bir memleketi hicret ettirebilir, iki denizi birleştirebilir, bir şahı esir edebilir. Öyle de ezel ve ebed Sultanı’nın emriyle, bir sinek bir Nemrut’u yere serer, bir karınca bir Firavun’un sarayını harap eder, yere atar. Bir incir çekirdeği, bir incir ağacını yüklenir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Hem her bir zerrede, vücub ve vahdet-i Sâni’e iki şahid-i sadık daha var. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Birisi; her bir zerre, acz-i mutlakıyla beraber pek büyük ve pek mütenevvi vazifeleri kaldırıyor. Ve cümudiyeti ile beraber bir şuur-u küllî gösteren intizam-perverane nizam-ı umumîye tevfik-i hareket eder. Demek, her bir zerre, lisan-ı acziyle Kadîr-i Mutlak’ın vücub-u vücuduna ve nizam-ı âlemi gözetmesiyle vahdetine şehadet eder. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> كَمَا اَنَّ فٖى كُلِّ ذَرَّةٍ شَاهِدَانِ عَلٰى اَنَّهُ وَاجِبٌ وَاحِدٌ كَذٰلِكَ فٖى كُلِّ حَىٍّ لَهُ اٰيَتَانِ عَلٰى اَنَّهُ اَحَدٌ صَمَدٌ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Evet, her bir zîhayatta biri ehadiyet sikkesi, diğeri samediyet turrası bulunuyor. Zira bir zîhayat ekser kâinatta cilveleri görünen esmayı birden kendi âyinesinde gösteriyor. Âdeta bir nokta-i mihrakıye hükmünde, Hayy-ı Kayyum’un tecelli-i ism-i a’zamını gösteriyor. İşte ehadiyet-i zatiyeyi, Muhyî perdesi altında bir nevi gölgesini gösterdiğinden bir sikke-i ehadiyeti taşıyor. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Hem o zîhayat, bu kâinatın bir misal-i musağğarı ve şecere-i hilkatin bir meyvesi hükmünde olduğu için kâinat kadar ihtiyacatını birden kolaylıkla küçücük daire-i hayatına yetiştirmek, samediyet turrasını gösteriyor. Yani o hal gösteriyor ki onun öyle bir Rabb’i var ki ona, her şeye bedel bir teveccühü var ve bütün eşyanın yerini tutar bir nazarı var. Bütün eşya, onun bir teveccühünün yerini tutamaz. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> نَعَم۟ يَك۟فٖى لِكُلِّ شَى۟ءٍ شَى۟ءٌ عَن۟ كُلِّ شَى۟ءٍ وَ لَا يَك۟فٖى عَن۟هُ كُلُّ شَى۟ءٍ وَ لَو۟ لِشَى۟ءٍ وَاحِدٍ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Hem o hal gösteriyor ki onun o Rabb’i, hiçbir şeye muhtaç olmadığı gibi hazinesinden hiçbir şey eksilmez ve kudretine de hiçbir şey ağır gelmez. İşte samediyetin gölgesini gösteren bir nevi turrası… </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Demek, her bir zîhayatta bir sikke-i ehadiyet, bir turra-i samediyet vardır. Evet, her bir zîhayat, hayat lisanıyla قُل۟ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌ اَللّٰهُ الصَّمَدُ okuyor. Bu iki sikkeden başka, birkaç pencere-i mühimme de var. Başka bir yerde tafsil edildiği için burada ihtisar edildi. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Madem şu kâinatın her bir zerresi, böyle üç pencereyi ve iki deliği ve hayat dahi iki kapıyı birden Vâcibü’l-vücud’un vahdaniyetine açıyor; zerreden tâ şemse kadar tabakat-ı mevcudat, Zat-ı Zülcelal’in envar-ı marifetini ne suretle neşrettiğini kıyas edebilirsin. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> İşte marifetullahta terakkiyat-ı maneviyenin derecatını ve huzurun meratibini bundan anla ve kıyas et. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === BEŞİNCİ LEM’A === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Nasıl ki bir kitap eğer yazma ve mektup olsa onun yazmasına bir kalem kâfidir. Eğer basma ve matbu olsa o kitabın hurufatı adedince kalemler, yani demir harfler lâzımdır, tâ o kitap tabedilip vücud bulsun. Eğer o kitabın bazı harflerinde gayet ince bir hat ile o kitabın ekseri yazılmış ise –Sure-i Yâsin, lafz-ı Yâsin’de yazıldığı gibi– o vakit bütün o demir harflerin küçücükleri, o tek harfe lâzımdır, tâ tabedilsin. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Aynen öyle de şu kitab-ı kâinatı, kalem-i kudret-i Samedaniyenin yazması ve Zat-ı Ehadiyet’in mektubu desen, vücub derecesinde bir suhulet ve lüzum derecesinde bir makuliyet yoluna gidersin. Eğer tabiata ve esbaba isnad etsen, imtina derecesinde suubetli ve muhal derecesinde müşkülatlı ve hiçbir vehim kabul etmeyen hurafatlı şöyle bir yola gidersin ki tabiat için her bir cüz toprakta, her bir katre suda, her bir parça havada, milyarlarca madenî matbaalar ve hadsiz manevî fabrikalar bulunması lâzım. Tâ ki hesapsız çiçekli, meyveli masnuatın teşekkülatına mazhar olabilsin. Yahut her şeye muhit bir ilim, her şeye muktedir bir kuvvet, onlarda kabul etmek lâzım gelir, tâ şu masnuata hakiki masdar olabilsin. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Çünkü toprağın ve suyun ve havanın her bir cüzü, ekser nebatata menşe olabilir. Halbuki her bir nebat –meyveli olsa, çiçekli olsa teşekkülatı o kadar muntazamdır, o kadar mevzundur, o kadar birbirinden mümtazdır, o kadar keyfiyetçe birbirinden ayrıdır ki her birisine, yalnız ona mahsus birer ayrı manevî fabrika veya ayrı birer matbaa lâzımdır. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Demek tabiat, mistarlıktan masdarlığa çıksa her bir şeyde bütün şeylerin makinelerini bulundurmaya mecburdur. İşte bu tabiat-perestlik fikrinin esası, öyle bir hurafattır ki hurafeciler dahi ondan utanıyorlar. Kendini âkıl zanneden ehl-i dalaletin, nasıl nihayetsiz hezeyanlı bir akılsızlık iltizam ettiklerini gör, ibret al! </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Elhasıl:''' Nasıl bir kitabın her bir harfi, kendi nefsini bir harf kadar gösterip ve kendi vücuduna tek bir suretle delâlet ediyor ve kendi kâtibini on kelime ile tarif eder ve çok cihetlerle gösterir. Mesela “Benim kâtibimin hüsn-ü hattı var, kalemi kırmızıdır, şöyledir, böyledir.” der. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Aynen öyle de şu kitab-ı kebir-i âlemin her bir harfi, kendine cirmi kadar delâlet eder ve kendi sureti kadar gösterir. Fakat Nakkaş-ı Ezelî’nin esmasını, bir kaside kadar tarif eder ve keyfiyetleri adedince işaret parmaklarıyla o esmayı gösterir, müsemmasına şehadet eder. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Demek, hem kendini hem bütün kâinatı inkâr eden sofestaî gibi bir ahmak, yine Sâni’-i Zülcelal’in inkârına gitmemek gerektir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === ALTINCI LEM’A === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Hâlık-ı Zülcelal’in nasıl ki mahlukatının her bir ferdinin başında ve masnuatının her bir cüzünün cephesinde, ehadiyetinin sikkesini koymuştur. (Nasıl ki geçmiş lem’alarda bir kısmını gördün.) Öyle de her bir nev’in üstünde çok sikke-i ehadiyet, her bir küll üstünde müteaddid hâtem-i vâhidiyet, tâ mecmu-u âlem üstünde mütenevvi turra-i vahdet, gayet parlak bir surette koymuştur. İşte pek çok sikkelerden ve hâtemlerden ve turralardan, sath-ı arz sahifesinde bahar mevsiminde vaz’edilen bir sikke, bir hâtemi göstereceğiz. Şöyle ki: </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Nakkaş-ı Ezelî, zeminin yüzünde yaz, bahar zamanında en az üç yüz bin nebatat ve hayvanatın envaını, nihayetsiz ihtilat, karışıklık içinde nihayet derecede imtiyaz ve teşhis ile ve gayet derecede intizam ve tefrik ile haşir ve neşretmesi, bahar gibi zâhir ve bâhir parlak bir sikke-i tevhiddir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Evet, bahar mevsiminde ölmüş arzın ihyası içinde, üç yüz bin haşrin numunelerini kemal-i intizam ile icad etmek ve arzın sahifesinde birbiri içinde üç yüz bin muhtelif envaın efradını hatasız ve sehivsiz, galatsız, noksansız, gayet mevzun, manzum, gayet muntazam ve mükemmel bir surette yazmak, elbette nihayetsiz bir kudrete ve muhit bir ilme ve kâinatı idare edecek bir iradeye mâlik bir Zat-ı Zülcelal’in, bir Kadîr-i Zülkemal’in ve bir Hakîm-i Zülcemal’in sikke-i mahsusası olduğunu zerre miktar şuuru bulunanın derk etmesi lâzım gelir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Kur’an-ı Hakîm ferman ediyor ki: فَان۟ظُر۟ اِلٰٓى اٰثَارِ رَح۟مَتِ اللّٰهِ كَي۟فَ يُح۟يِى ال۟اَر۟ضَ بَع۟دَ مَو۟تِهَا اِنَّ ذٰلِكَ لَمُح۟يِى ال۟مَو۟تٰى وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَى۟ءٍ قَدٖيرٌ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Evet, zeminin diriltilmesinde, üç yüz bin haşrin numunelerini, birkaç gün zarfında yapan, gösteren kudret-i Fâtıraya; elbette insanın haşri ona göre kolay gelir. Mesela, Gelincik Dağı’nı ve Sübhan Dağı’nı bir işaretle kaldıran bir Zat-ı Mu’ciz-nüma’ya “Şu dereden, yolumuzu kapayan şu koca taşı kaldırabilir misin?” denilir mi? Öyle de gök ve dağ ve yeri altı günde icad eden ve onları vakit be-vakit doldurup boşaltan bir Kadîr-i Hakîm’e, bir Kerîm-i Rahîm’e “Ebed tarafından ihzar edilip serilmiş, kendi ziyafetine gidecek yolumuzu seddeden şu toprak tabakasını üstümüzden kaldırabilir misin? Yeri düzeltip bizi ondan geçirebilir misin?” istib’ad suretinde söylenir mi? </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Şu zeminin yüzünde yaz zamanında bir sikke-i tevhidi gördün. Şimdi bak, gayet basîrane ve hakîmane zeminin yüzündeki şu tasarrufat-ı azîme-i bahariye üstünde, bir hâtem-i vâhidiyet gayet aşikâre görünüyor. Çünkü şu icraat, bir vüs’at-i mutlaka içinde ve o vüs’atle beraber bir sürat-i mutlaka ile ve o sürat ile beraber bir sehavet-i mutlaka içinde görünen intizam-ı mutlak ve kemal-i hüsn-ü sanat ve mükemmeliyet-i hilkat; öyle bir hâtemdir ki gayr-ı mütenahî bir ilim ve nihayetsiz bir kudret sahibi ona sahip olabilir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Evet, görüyoruz ki bütün yeryüzünde bir vüs’at-i mutlaka içinde bir icad, bir tasarruf, bir faaliyet var. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Hem o vüs’at içinde, bir sürat-i mutlaka ile işleniyor. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Hem o sürat ve vüs’atle beraber bir suhulet-i mutlaka içinde işler yapılıyor. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Hem o suhulet, sürat ve vüs’atle beraber teksir-i efradda bir sehavet-i mutlaka görünüyor. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Hem o sehavet ve suhulet ve sürat ve vüs’atle beraber; her bir nevide, her bir fertte görünen bir intizam-ı mutlak ve gayet mümtaz bir hüsn-ü sanat ve gayet müstesna bir mükemmeliyet-i hilkat ile beraber gayet sehavet içinde bir intizam-ı tam var. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Ve o teksir-i efrad içinde bir mükemmeliyet ve gayet bir sürat içinde bir hüsn-ü sanat ve nihayet ihtilat içinde bir imtiyaz-ı etem ve gayet mebzuliyet içinde gayet kıymettar eserler ve gayet geniş daire içinde tam bir muvafakat ve gayet suhulet içinde gayet sanatkârane bedîaları icad etmek, bir anda, her yerde, bir tarzda, her fertte bir sanat-ı hârika, bir faaliyet-i mu’ciz-nüma göstermek; elbette ve elbette öyle bir zatın hâtemidir ki hiçbir yerde olmadığı halde, her yerde hazır, nâzırdır. Hiçbir şey ondan gizlenmediği gibi hiçbir şey ona ağır gelmez. Zerrelerle yıldızlar, onun kudretine nisbeten müsavidirler. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Mesela, o Rahîm-i Zülcemal’in bağistan-ı kereminden, mu’cizatının salkımlarından bir tanecik hükmünde gördüğüm iki parmak kalınlığında bir üzüm asmasına asılmış olan salkımları saydım, yüz elli beş çıktı. Bir salkımın tanesini saydım yüz yirmi kadar oldu. Düşündüm, dedim: Eğer bu asma çubuğu, ballı su musluğu olsa daim su verse şu hararete karşı o yüzer rahmetin şurup tulumbacıklarını emziren salkımlara ancak kifayet edecek. Halbuki, bazen az bir rutubet ancak eline geçer. İşte bu işi yapan, her şeye kādir olmak lâzım gelir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> سُب۟حَانَ مَن۟ تَحَيَّرَ فٖى صُن۟عِهِ ال۟عُقُولُ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === YEDİNCİ LEM’A === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Bak, nasıl sahife-i arz üstünde Zat-ı Ehad-i Samed’in hâtemlerini az dikkatle görebilirsin. Başını kaldır, gözünü aç, şu kâinat kitab-ı kebirine bir bak; göreceksin ki o kâinatın heyet-i mecmuası üstünde, büyüklüğü nisbetinde bir vuzuh ile hâtem-i vahdet okunuyor. Çünkü şu mevcudat bir fabrikanın, bir kasrın, bir muntazam şehrin eczaları ve efradları gibi bel bele verip, birbirine karşı muavenet elini uzatıp birbirinin sual-i hâcetine “Lebbeyk! Baş üstüne.” derler. El ele verip bir intizam ile çalışırlar. Baş başa verip zevi’l-hayata hizmet ederler. Omuz omuza verip bir gayeye müteveccihen bir Müdebbir-i Hakîm’e itaat ederler. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Evet, güneş ve aydan, gece ve gündüzden, kış ve yazdan tut, tâ nebatatın muhtaç ve aç hayvanların imdadına gelmelerinde ve hayvanların zayıf, şerif insanların imdadına koşmalarında, hattâ mevadd-ı gıdaiyenin latîf, nahif yavruların ve meyvelerin imdadına uçmalarında, tâ zerrat-ı taamiyenin hüceyrat-ı beden imdadına geçmelerinde cari olan bir düstur-u teavünle hareketleri, bütün bütün kör olmayana gösteriyorlar ki gayet kerîm bir tek Mürebbi’nin kuvvetiyle, gayet hakîm bir tek Müdebbir’in emriyle hareket ediyorlar. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> İşte şu kâinat içinde cari olan bu tesanüd, bu teavün, bu tecavüb, bu teanuk, bu musahhariyet, bu intizam, bir tek Müdebbir’in tertibiyle idare edildiklerine ve bir tek Mürebbi’nin tedbiriyle sevk edildiklerine kat’iyen şehadet etmekle beraber; şu bilbedahe sanat-ı eşyada görünen hikmet-i âmme içindeki inayet-i tamme ve o inayet içinde parlayan rahmet-i vâsia ve o rahmet üstünde serilen ve rızka muhtaç her bir zîhayata onun hâcetine lâyık bir tarzda iaşe etmek için serpilen erzak ve iaşe-i umumî, öyle parlak bir hâtem-i tevhiddir ki bütün bütün aklı sönmeyen anlar ve bütün bütün kör olmayan görür. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Evet, kasd ve şuur ve iradeyi gösteren bir perde-i hikmet, umum kâinatı kaplamış ve o perde-i hikmet üstünde lütuf ve tezyin ve tahsin ve ihsanı gösteren bir perde-i inayet serilmiştir ve o müzeyyen perde-i inayet üstünde kendini sevdirmek ve tanıttırmak, in’am ve ikram etmek lem’alarını gösteren bir hulle-i rahmet, kâinatı içine almıştır. Ve o münevver perde-i rahmet-i âmme üstüne serilen ve terahhumu ve ihsan ve ikramı ve kemal-i şefkat ve hüsn-ü terbiyeyi ve lütf-u rububiyeti gösteren bir sofra-i erzak-ı umumiye dizilmiştir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Evet şu mevcudat, zerrelerden güneşlere kadar; fertler olsun neviler olsun, küçük olsun büyük olsun, semerat ve gayatla ve faydalar ve maslahatlarla münakkaş bir kumaş-ı hikmetten muhteşem bir gömlek giydirilmiş ve o hikmet-nüma suret gömleği üstünde lütuf ve ihsan çiçekleriyle müzeyyen bir hulle-i inayet her şeyin kametine göre biçilmiş ve o müzeyyen hulle-i inayet üzerine tahabbüb ve ikram ve tahannün ve in’am lem’alarıyla münevver rahmet nişanları takılmış ve o münevver ve murassa nişanları ihsan etmekle beraber, zeminin yüzünde bütün zevi’l-hayatın taifelerine kâfi, bütün hâcetlerine vâfi bir sofra-i rızk-ı umumî kurulmuştur. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> İşte şu iş, güneş gibi aşikâre, nihayetsiz Hakîm, Kerîm, Rahîm, Rezzak bir Zat-ı Zülcemal’e işaret edip gösteriyor. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Öyle mi? Her şey rızka muhtaç mıdır? </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Evet, bir fert rızka ve devam-ı hayata muhtaç olduğu gibi görüyoruz ki bütün mevcudat-ı âlem, bâhusus zîhayat olsa, küllî olsun cüz’î olsun, küll olsun cüz olsun; vücudunda, bekasında, hayatında ve idame-i hayatta maddeten ve manen çok metalibi var, çok levazımatı var. İftikaratı ve ihtiyacatı öyle şeylere var ki en ednasına o şeyin eli yetişmediği, en küçük matlubuna o şeyin kuvveti kâfi gelmediği bir halde, görüyoruz ki bütün metalibi ve erzak-ı maddiye ve maneviyesi مِن۟ حَي۟ثُ لَا يَح۟تَسِبُ ummadığı yerlerden kemal-i intizamla ve vakt-i münasipte ve lâyık bir tarzda kemal-i hikmetle ellerine veriliyor. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> İşte bu iftikar ve ihtiyac-ı mahlukat ve bu tarzda imdat ve iane-i gaybiye, acaba güneş gibi bir Mürebbi-i Hakîm-i Zülcelal’i, bir Müdebbir-i Rahîm-i Zülcemal’i göstermiyor mu? </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === SEKİZİNCİ LEM’A === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Nasıl ki bir tarlada ekilen bir nevi tohum delâlet eder ki o tarla herhalde tohum sahibinin taht-ı tasarrufunda olduğunu, hem o tohumu dahi tarla mutasarrıfının taht-ı tasarrufunda olduğunu gösterir. Öyle de şu anâsır denilen mezraa-i masnuat, vâhidiyet ve besatet ile beraber, külliyet ve ihataları ve şu mahlukat denilen semerat-ı rahmet ve mu’cizat-ı kudret ve kelâmat-ı hikmet olan nebatat ve hayvanat, mümaselet ve müşabehetleriyle beraber çok yerlerde intişarı, her tarafta bulunup tavattunları; tek bir Sâni’-i Mu’ciz-nüma’nın taht-ı tasarrufunda olduklarını öyle bir tarzda gösteriyor ki güya her bir çiçek, her bir semere, her bir hayvan, o Sâni’in birer sikkesidir, birer hâtemidir, birer turrasıdır. Her nerede bulunsa lisan-ı haliyle her birisi der ki “Ben kimin sikkesiyim, bu yer dahi onun masnuudur. Ben kimin hâtemiyim, bu mekân dahi onun mektubudur. Ben kimin turrasıyım, bu vatanım dahi onun mensucudur.” </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Demek, en edna bir mahluka rububiyet; bütün anâsırı kabza-i tasarrufunda tutana mahsustur ve en basit bir hayvanı tedbir ve tedvir etmek; bütün hayvanatı, nebatatı, masnuatı kabza-i rububiyetinde terbiye edene has olduğunu kör olmayan görür. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Evet her bir fert, sair efrada mümaselet ve misliyet lisanı ile der: “Kim bütün nevime mâlik ise bana mâlik olabilir, yoksa yok.” Her nevi, sair nevilerle beraber yeryüzünde intişarı lisanıyla der: “Kim bütün sath-ı arza mâlik ise bana mâlik olabilir; yoksa yok.” Arz, sair seyyarat ile bir güneşe irtibatı ve semavat ile tesanüdü lisanıyla der: “Kim bütün kâinata mâlik ise bana mâlik o olabilir, yoksa yok.” </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Evet, faraza zîşuur bir elmaya biri dese: “Sen benim sanatımsın.” O elma lisan-ı hal ile ona “Sus!” diyecek. “Eğer bütün yeryüzünde bütün elmaların teşkiline muktedir olabilirsen belki yeryüzünde münteşir bütün hemcinsimiz olan bütün meyvedarlara, belki bütün bahar sefinesiyle hazine-i rahmetten gelen bütün hedâyâ-yı Rahmaniyeye mutasarrıf olabilirsen bana rububiyet dava et.” O tek elma böyle diyecek ve o ahmağın ağzına bir tokat vuracak. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === DOKUZUNCU LEM’A === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Cüzde cüz’îde, küllde küllîde, küll-i âlemde, hayatta, zîhayatta, ihyada olan sikkelerden, hâtemlerden, turralardan bazılarına işaret ettik. Şimdi, nevilerde hesapsız sikkelerden bir sikkeye işaret edeceğiz. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Evet, nasıl ki meyvedar bir ağacın hesapsız semereleri, bir terbiye-i vâhide, bir kanun-u vahdetle, bir tek merkezden idare edildiklerinden külfet ve meşakkat ve masraf, o kadar suhulet peyda eder ki kesretle terbiye edilen tek bir semereye müsavi olurlar. Demek, kesret ve taaddüd-ü merkez, her semere için kemiyetçe bütün ağaç kadar külfet ve masraf ve cihazat ister. Fark yalnız keyfiyetçedir. Nasıl ki bir tek nefere lâzım teçhizat-ı askeriyeyi yapmak için orduya lâzım bütün fabrikalar kadar fabrikalar lâzımdır. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Demek iş, vahdetten kesrete geçse efrad adedince –kemiyet cihetiyle– külfet ziyadeleşir. İşte, her nevide bilmüşahede görünen suhulet-i fevkalâde, elbette vahdetten, tevhidden gelen bir yüsr ve suhuletin eseridir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Elhasıl,''' bir cinsin bütün envaı, bir nev’in bütün efradı aza-yı esasîde muvafakat ve müşabehetleri nasıl ispat ederler ki tek bir Sâni’in masnularıdır. Çünkü vahdet-i kalem ve ittihad-ı sikke öyle ister. Öyle de bu meşhud suhulet-i mutlaka ve külfetsizlik, vücub derecesinde icab eder ki bir Sâni’-i Vâhid’in eserleri olsun. Yoksa imtina derecesine çıkan bir suubet, o cinsi in’idama ve o nev’i ademe götürecekti. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Velhasıl:''' Cenab-ı Hakk’a isnad edilse bütün eşya, bir tek şey gibi bir suhulet peyda eder. Eğer esbaba isnad edilse her bir şey, bütün eşya kadar suubet peyda eder. Madem öyledir; kâinatta şu görünen fevkalâde ucuzluk ve şu göz önündeki hadsiz mebzuliyet, sikke-i vahdeti güneş gibi gösterir. Eğer gayet mebzuliyetle elimize geçen şu sanatlı meyveler, Vâhid-i Ehad’in malı olmazsa bütün dünyayı verse idik, bir tek narı yiyemezdik. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === ONUNCU LEM’A === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Tecelli-i cemaliyeyi gösteren hayat; nasıl bir bürhan-ı ehadiyettir, belki bir çeşit tecelli-i vahdettir. Tecelli-i celali izhar eden memat dahi bir bürhan-ı vâhidiyettir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Evet, mesela وَ لِلّٰهِ ال۟مَثَلُ ال۟اَع۟لٰى nasıl ki güneşe karşı parlayan ve akan büyük bir ırmağın kabarcıkları ve zemin yüzünün mütelemmi’ şeffafatı, güneşin aksini ve ışığını göstermek suretiyle güneşe şehadet ettikleri gibi o kataratın ve şeffafatın gurûbuyla, gitmeleriyle beraber arkalarından yeni gelen katarat taifeleri ve şeffafat kabileleri üstünde yine güneşin cilveleri haşmetle devamı ve ışığının tecellisi ve noksansız istimrarı kat’iyen şehadet eder ki: Sönüp yanan, değişip tazelenen, gelip parlayan misalî güneşçikler ve ışıklar ve nurlar; bir bâki, daimî, âlî, tecellisi zevalsiz bir tek güneşin cilveleridir. Demek, o parlayan kataratlar, zuhuruyla ve gelmeleriyle güneşin vücudunu gösterdikleri gibi; gurûblarıyla, zevalleriyle, güneşin bekasını ve devamını ve birliğini gösteriyorlar. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Aynen öyle de şu mevcudat-ı seyyale, vücudlarıyla ve hayatlarıyla Vâcibü’l-vücud’un vücub-u vücuduna ve ehadiyetine şehadet ettikleri gibi; zevalleriyle, ölümleriyle o Vâcibü’l-vücud’un ezeliyetine, sermediyetine ve ehadiyetine şehadet ederler. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Evet gece gündüz, kış ve yaz, asırlar ve devirlerin değişmesiyle gurûb ve ufûl içinde teceddüd eden ve tazelenen masnuat-ı cemile, mevcudat-ı latîfe, elbette bir âlî ve sermedî ve daimü’t-tecelli bir cemal sahibinin vücud ve beka ve vahdetini gösterdikleri gibi; o masnuat, esbab-ı zâhiriye-i süfliyeleriyle beraber zeval bulup ölmeleri, o esbabın hiçliğini ve bir perde olduğunu gösteriyorlar. Şu hal kat’iyen ispat eder ki şu sanatlar, şu nakışlar, şu cilveler; bütün esması kudsiye ve cemile olan bir Zat-ı Cemil-i Zülcelal’in tazelenen sanatlarıdır, tahavvül eden nakışlarıdır, taharrük eden âyineleridir, birbiri arkasından gelen sikkeleridir, hikmetle değişen hâtemleridir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Elhasıl''', şu kitab-ı kebir-i kâinat, nasıl ki vücud ve vahdete dair âyât-ı tekviniyeyi bize ders veriyor. Öyle de o Zat-ı Zülcelal’in bütün evsaf-ı kemaliye ve cemaliye ve celaliyesine de şehadet eder. Ve kusursuz ve noksansız kemal-i zatîsini ispat ederler. Çünkü bedihîdir ki bir eserde kemal, o eserin menşe ve mebdei olan fiilin kemaline delâlet eder. Fiilin kemali ise ismin kemaline ve ismin kemali, sıfatın kemaline ve sıfatın kemali, şe’n-i zatînin kemaline ve şe’nin kemali, o zat-ı zîşuunun kemaline, hadsen ve zarureten ve bedaheten delâlet eder. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Mesela, nasıl ki kusursuz bir kasrın mükemmel olan nukuş ve tezyinatı, arkalarında bir usta ef’alinin mükemmeliyetini gösterir. O ef’alin mükemmeliyeti, o fâil ustanın rütbelerini gösteren unvanları ve isimlerinin mükemmeliyetini gösterir. Ve o esma ve unvanlarının mükemmeliyeti, o ustanın sanatına dair sıfatlarının mükemmeliyetini gösterir. Ve o sanat ve sıfatlarının mükemmeliyeti, o sanat sahibinin şuun-u zatiye denilen kabiliyet ve istidad-ı zatiyesinin mükemmeliyetini gösterir. Ve o şuun ve kabiliyet-i zatiyenin mükemmeliyeti, o ustanın mahiyet-i zatiyesinin mükemmeliyetini gösterdiği misillü… </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Aynen öyle de şu kusursuz, futursuz هَل۟ تَرٰى مِن۟ فُطُورٍ sırrına mazhar olan şu âsâr-ı meşhude-i âlem, şu mevcudat-ı muntazama-i kâinatta olan sanat ise bilmüşahede bir müessir-i zi’l-iktidarın kemal-i ef’aline delâlet eder. O kemal-i ef’al ise bilbedahe o fâil-i zülcelalin kemal-i esmasına delâlet eder. O kemal-i esma ise bizzarure o esmanın müsemma-i zülcemalinin kemal-i sıfâtına delâlet ve şehadet eder. O kemal-i sıfât ise bi’l-yakîn o mevsuf-u zülkemalin kemal-i şuununa delâlet ve şehadet eder. O kemal-i şuun ise bihakkalyakîn o zîşuunun kemal-i zatına öyle delâlet eder ki bütün kâinatta görünen bütün enva-ı kemalât, onun kemaline nisbeten sönük bir zıll-i zayıf suretinde bir Zat-ı Zülkemal’in âyât-ı kemali ve rumuz-u celali ve işarat-ı cemali olduğunu gösterir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === GÜNEŞLER KUVVETİNDE ON BİRİNCİ LEM’A === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> On Dokuzuncu Söz’de tarif edilen ve kitab-ı kebirin âyet-i kübrası ve o Kur’an-ı kebirdeki ism-i a’zamı ve o şecere-i kâinatın çekirdeği ve en münevver meyvesi ve o saray-ı âlemin güneşi ve âlem-i İslâm’ın bedr-i münevveri ve rububiyet-i İlahiyenin dellâl-ı saltanatı ve tılsım-ı kâinatın keşşaf-ı zîhikmeti olan Seyyidimiz Muhammedü’l-Emin aleyhissalâtü vesselâm, bütün enbiyayı sayesi altına alan risalet cenahı ve bütün âlem-i İslâm’ı himayesine alan İslâmiyet cenahlarıyla hakikatin tabakatında uçan ve bütün enbiya ve mürselîni, bütün evliya ve sıddıkîni ve bütün asfiya ve muhakkikîni arkasına alıp bütün kuvvetiyle vahdaniyeti gösterip arş-ı ehadiyete yol açıp gösterdiği iman-ı billah ve ispat ettiği vahdaniyet-i İlahiyeyi hiç vehim ve şüphenin haddi var mı ki kapatabilsin ve perde olabilsin? </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Madem On Dokuzuncu Söz’de ve On Dokuzuncu Mektup’ta o bürhan-ı kātı’ın âbü’l-hayat-ı marifetinden on dört reşha ve on dokuz işarat ile o zat-ı mu’ciz-nümanın enva-ı mu’cizatıyla beraber, icmalen bir derece tarif ve beyan etmişiz. Şurada şu işaret ile iktifa edip o vahdaniyetin bürhan-ı kātı’ını tezkiye eden ve sıdkına şehadet eden esasata işaret suretinde bir salavat-ı şerife ile hatmederiz. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مَن۟ دَلَّ عَلٰى وُجُوبِ وُجُودِكَ وَ وَح۟دَانِيَّتِكَ وَ شَهِدَ عَلٰى جَلَالِكَ وَ جَمَالِكَ وَ كَمَالِكَ الشَّاهِدُ الصَّادِقُ ال۟مُصَدَّقُ وَ ال۟بُر۟هَانُ النَّاطِقُ ال۟مُحَقَّقُ سَيِّدُ ال۟اَن۟بِيَاءِ وَ ال۟مُر۟سَلٖينَ اَل۟حَامِلُ سِرَّ اِج۟مَاعِهِم۟ وَ تَص۟دٖيقِهِم۟ وَ مُع۟جِزَاتِهِم۟ وَ اِمَامُ ال۟اَو۟لِيَاءِ وَ الصِّدّٖيقٖينَ اَل۟حَاوٖى سِرَّ اِتِّفَاقِهِم۟ وَ تَح۟قٖيقِهِم۟ وَ كَرَامَاتِهِم۟ ذُو ال۟مُع۟جِزَاتِ ال۟بَاهِرَةِ وَ ال۟خَوَارِقِ الظَّاهِرَةِ وَ الدَّلَائِلِ ال۟قَاطِعَةِ ال۟مُحَقَّقَةِ ال۟مُصَدَّقَةِ لَهُ ذُو ال۟خِصَالِ ال۟غَالِيَةِ فٖى ذَاتِهٖ وَ ال۟اَخ۟لَاقِال۟عَالِيَةِ فٖى وَظٖيفَتِهٖ وَ السَّجَايَا السَّامِيَةِ فٖى شَرٖيعَتِهِ اَل۟مُكَمَّلَةِ ال۟مُنَزَّهَةِ لَهُ عَنِ ال۟خِلَافِ مَه۟بِطُ ال۟وَح۟ىِ الرَّبَّانِىِّ بِاِج۟مَاعِ ال۟مُن۟زِلِ وَ ال۟مُن۟زَلِ وَ ال۟مُن۟زَلِ عَلَي۟هِ سَيَّارُ عَالَمِ ال۟غَي۟بِ وَ ال۟مَلَكُوتِ مُشَاهِدُ ال۟اَر۟وَاحِ وَ مُصَاحِبُ ال۟مَلٰئِكَةِ اَن۟مُوذَجُ كَمَالِ ال۟كَائِنَاتِ شَخ۟صًا وَ نَو۟عًا وَ جِن۟سًا ( اَن۟وَرُ ثَمَرَاتِ شَجَرَةِ ال۟خِل۟قَةِ ) سِرَاجُ ال۟حَقِّ بُر۟هَانُ ال۟حَقٖيقَةِ تِم۟ثَالُ الرَّح۟مَةِ مِثَالُ ال۟مَحَبَّةِ كَشَّافُ طِل۟سِمِ ال۟كَائِنَاتِ دَلَّالُ سَل۟طَنَةِ الرُّبُوبِيَّةِ ال۟مُر۟مِزُ بِعُل۟وِيَّةِ شَخ۟صِيَّتِهِ ال۟مَع۟نَوِيَّةِ اِلٰى اَنَّهُ نُص۟بُ عَي۟نِ فَاطِرِ ال۟عَالَمِ فٖى خَل۟قِ ال۟كَائِنَاتِ ذُو الشَّرٖيعَةِ الَّتٖى هِىَ بِوُس۟عَةِ دَسَاتٖيرِهَا وَ قُوَّتِهَا تُشٖيرُ اِلٰى اَنَّهَا نِظَامُ نَاظِمِ ال۟كَو۟نِ وَ وَض۟عُ خَالِقِ ال۟كَائِنَاتِ نَعَم۟ اِنَّ نَاظِمَ ال۟كَائِنَاتِ بِهٰذَا النِّظَامِ ال۟اَتَمِّ ال۟اَك۟مَلِ هُوَ نَاظِمُ هٰذَا الدّٖينِ بِهٰذَا النِّظَامِ ال۟اَح۟سَنِ ال۟اَج۟مَلِ سَيِّدُنَا نَح۟نُ مَعَاشِرَ بَنٖى اٰدَمَ وَ مُه۟دٖينَا اِلَى ال۟اٖيمَانِ نَح۟نُ مَعَاشِرَ ال۟مُؤ۟مِنٖينَ مُحَمَّدٍ ب۟نِ عَب۟دِ اللّٰهِ ب۟نِ عَب۟دِ ال۟مُطَّلِبِ عَلَي۟هِ اَف۟ضَلُ الصَّلَوَاتِ وَ اَتَمُّ التَّس۟لٖيمَاتِ مَا دَامَتِ ال۟اَر۟ضُ وَ السَّمٰوَاتُ فَاِنَّ ذٰلِكَ الشَّاهِدَ الصَّادِقَ ال۟مُصَدَّقَ يَش۟هَدُ عَلٰى رُؤُسِ ال۟اَش۟هَادِ مُنَادِيًا وَ مُعَلِّمًا لِاَج۟يَالِ ال۟بَشَرِ خَل۟فَ ال۟اَع۟صَارِ وَ ال۟اَق۟طَارِ نِدَاءً عُل۟وِيًّا بِجَمٖيعِ قُوَّتِهٖ وَ بِغَايَةِ جِدِّيَّتِهٖ وَ بِنِهَايَةِ وُثُوقِهٖ وَ بِقُوَّةِ اِط۟مِئ۟نَانِهٖ وَ بِكَمَالِ اٖيمَانِهٖ بِاَش۟هَدُ اَن۟ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَح۟دَهُ لَا شَرٖيكَ لَهُ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> === GÜNEŞLER KUVVETİNDE ON İKİNCİ LEM’A === </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Şu Yirmi İkinci Söz’ün On İkinci Lem’a’sı, öyle bir bahr-i hakaiktir ki bütün yirmi iki Söz ancak onun yirmi iki katresi ve öyle bir menba-ı envardır ki şu yirmi iki Söz, o güneşten ancak yirmi iki lem’asıdır. Evet, o yirmi iki adet Sözlerin her birisi, sema-i Kur’an’da parlayan bir tek necm-i âyetin bir lem’ası ve bahr-i Furkan’dan akan bir âyetin ırmağından tek bir katresi ve bir kenz-i a’zam-ı Kitabullah’ta her biri bir sandukça-i cevahir olan âyetlerin bir tek âyetinin bir tek incisidir. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> İşte On Dokuzuncu Söz’ün On Dördüncü Reşha’sında bir nebze tarif edilen o Kelâmullah; ism-i a’zamdan, arş-ı a’zamdan, rububiyetin tecelli-i a’zamından nüzul edip ezeli ebede rabtedecek, ferşi arşa bağlayacak bir vüs’at ve ulviyet içinde bütün kuvvetiyle ve âyâtının bütün kat’iyetiyle mükerreren لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ der, bütün kâinatı işhad eder ve şehadet ettirir. Evet لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ بَرَابَر۟ مٖيزَنَد۟ عَالَم۟ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Evet, o Kur’an’a selim bir kalp gözüyle baksan göreceksin ki cihat-ı sittesi öyle parlıyor, öyle şeffaftır ki hiçbir zulmet, hiçbir dalalet, hiçbir şüphe ve rayb, hiçbir hile içine girmeye ve daire-i ismetine duhûle fürce bulamaz. Çünkü üstünde sikke-i i’caz, altında bürhan ve delil, arkasında nokta-i istinadı mahz-ı vahy-i Rabbanî, önünde saadet-i dâreyn, sağında aklı istintak edip tasdikini temin, solunda vicdanı istişhad ederek teslimini tesbit, içi bilbedahe safi hidayet-i Rahmaniye, üstü bilmüşahede hâlis envar-ı imaniye, meyveleri biaynelyakîn kemalât-ı insaniye ile müzeyyen asfiya ve muhakkikîn, evliya ve sıddıkîn olan o lisan-ı gaybın sinesine kulağını yapıştırıp dinlesen; derinden derine, gayet munis ve mukni, nihayet ciddi ve ulvi ve bürhan ile mücehhez bir sadâ-yı semavî işiteceksin ki öyle bir kat’iyetle لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ der ve tekrar eder ki hakkalyakîn derecesinde söylediğini, aynelyakîn gibi bir ilm-i yakîni sana ifade ve ifaza ediyor. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Elhasıl:''' Her birisi birer güneş olan, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm ile Furkan-ı Ahkem ki: </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Biri;''' âlem-i şehadetin lisanı olarak bin mu’cizat içinde bütün enbiya ve asfiyanın taht-ı tasdiklerinde İslâmiyet ve risalet parmaklarıyla işaret ederek bütün kuvvetiyle gösterdiği bir hakikati… </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> '''Diğeri;''' âlem-i gaybın lisanı hükmünde, kırk vücuh-u i’caz içinde, kâinatın bütün âyât-ı tekviniyesinin taht-ı tasdiklerinde, hakkaniyet ve hidayet parmaklarıyla işaret edip bütün ciddiyetle gösterdiği aynı hakikati… Acaba o hakikat, güneşten daha bâhir, gündüzden daha zâhir olmaz mı? </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Ey dalalet-âlûd mütemerrid insancık! (Hâşiye<ref>'''Hâşiye:''' Bu hitap, Kur’an’ı kaldırmaya çalışanadır. </ref>) Ateş böceğinden daha sönük kafa fenerinle nasıl şu güneşlere karşı gelebilirsin? Onlardan istiğna edebilirsin? Üflemekle onları söndürmeye çalışırsın? Tuuuh, tuf, senin o münkir aklına! Nasıl o iki lisan-ı gayb ve şehadet, bütün âlemlerin Rabb’i ve şu kâinatın sahibi namına ve onun hesabına söyledikleri sözleri ve davaları inkâr edebilirsin? Ey bîçare ve sinekten daha âciz daha hakir! Sen necisin ki şu kâinatın Sahib-i Zülcelal’ini tekzibe yelteniyorsun? </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> == HÂTİME == </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> Ey aklı hüşyar, kalbi müteyakkız arkadaş! Eğer şu Yirmi İkinci Söz’ün başından buraya kadar fehmetmişsen on iki lem’ayı birden elinde tut. Binler elektrik kuvvetinde bir sirac-ı hakikat bularak arş-ı a’zamdan uzatılıp gelen âyât-ı Kur’aniyeye yapış. Burak-ı tevfike bin, semavat-ı hakaikte urûc et, arş-ı marifetullaha çık. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> اَش۟هَدُ اَن۟ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اَن۟تَ وَح۟دَكَ لَا شَرٖيكَ لَكَ de. Hem لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَح۟دَهُ لَا شَرٖيكَ لَهُ لَهُ ال۟مُل۟كُ وَ لَهُ ال۟حَم۟دُ يُح۟يٖى وَ يُمٖيتُ وَ هُوَ حَىٌّ لَا يَمُوتُ بِيَدِهِ ال۟خَي۟رُ وَ هُوَ عَلٰى كُلِّ شَى۟ءٍ قَدٖيرٌ diyerek bütün mevcudat-ı kâinatın başları üstünde ve mescid-i kebir-i âlemde vahdaniyeti ilan et. </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> سُب۟حَانَكَ لَا عِل۟مَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّم۟تَنَٓا اِنَّكَ اَن۟تَ ال۟عَلٖيمُ ال۟حَكٖيمُ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> رَبَّنَا لَا تُؤَاخِذ۟نَٓا اِن۟ نَسٖينَٓا اَو۟ اَخ۟طَا۟نَا رَبَّنَا وَلَا تَح۟مِل۟ عَلَي۟نَٓا اِص۟رًا كَمَا حَمَل۟تَهُ عَلَى الَّذٖينَ مِن۟ قَب۟لِنَا رَبَّنَا وَلَا تُحَمِّل۟نَا مَا لَا طَاقَةَ لَنَا بِهٖ وَاع۟فُ عَنَّا وَاغ۟فِر۟لَنَا وَار۟حَم۟نَا اَن۟تَ مَو۟لٰينَا فَان۟صُر۟نَا عَلَى ال۟قَو۟مِ ال۟كَافِرٖينَ رَبَّنَا لَا تُزِغ۟ قُلُوبَنَا بَع۟دَ اِذ۟ هَدَي۟تَنَاوَهَب۟ لَنَا مِن۟ لَدُن۟كَ رَح۟مَةًاِنَّكَ اَن۟تَ ال۟وَهَّابُ رَبَّنَٓا اِنَّكَ جَامِعُ النَّاسِ لِيَو۟مٍ لَا رَي۟بَ فٖيهِ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُخ۟لِفُ ال۟مٖيعَادَ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> اَللّٰهُمَّ صَلِّ وَ سَلِّم۟ عَلٰى مَن۟ اَر۟سَل۟تَهُ رَح۟مَةً لِل۟عَالَمٖينَ وَ عَلٰى اٰلِهٖ وَ صَح۟بِهٖ اَج۟مَعٖينَ وَار۟حَم۟نَا وَ ار۟حَم۟ اُمَّتَهُ بِرَح۟مَتِكَ يَا اَر۟حَمَ الرَّاحِمٖينَ اٰمٖينَ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> وَ اٰخِرُ دَع۟وٰيهُم۟ اَنِ ال۟حَم۟دُ لِلّٰهِ رَبِّ ال۟عَالَمٖينَ </div> <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> ------ <center> [[Yirmi Birinci Söz]] ⇐ | [[Sözler]] | ⇒ [[Yirmi Üçüncü Söz]] </center> ------ </div>