Barla Lahikası 183. Mektup

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden
    Diğer diller:

    (Zeki Zekâi’nin fıkrasıdır.)

    Aziz ve sevgili Üstadım!

    Üç haftaya yakın bir zaman oluyor ki size mektup yazamadım. Her zaman olduğu gibi şu günlerde dairede vazifenin çokluğu dolayısıyla, pek kıymetli olan uhrevî vazifelerim geri kalıyor ve bu cihetle teessürüm kâfi gelmiyormuş gibi bu hafta içinde işittiğim pek acı, elîm bir haber, bir sâıka gibi beni beynimden vurdu. İşittim ki Üstadım yılanların hücumuna maruz kalmış.

    Âh Üstadım! Vakit vakit tehacümlerine, taarruzlarına maruz kaldığımız bu menhus hainlerin zulmünden ne zaman âzade kalacağız? Bu mülhid mütecavizler, haddini tecavüz etmeye başladılar. Artık tecavüzün bu derecesi fazladır.

    Bu itibarla muazzam bir bârika-i hakikatin zuhuru yaklaştığı iman ve itikadı, bizi teselli ediyor. Ne zaman ki tahribat ve istibdat haddini aştı, uçurum kendini gösteriyor. “Büyük felaketler, güler yüzlü intibahlar doğurur.” derler ki pek musîb bir söz. Herhangi bir hükûmet zulmü ve istibdadı artırdı, mazlum milletler istiklalini kazanıyor. Şu asırda dinsizlik ve tahribat fazlalaştı. İnşâallah mazlum ve masum ehl-i imanın yüzü gülecek. Parlak bir hakikat güneşi tulû edecek.

    Aziz Üstadım! Nâkıs kalemim, âciz lisanım, hissiyatıma tercüman olamıyor. Her dindaş gibi benim de kalbim aziz imanımın aşkıyla çarpıyor. Hamdolsun, damarlarımızda dolaşan kan, binler senelik ehl-i hak ve imandan, irsen intikal etmiş bir mayadır.

    Sevgili Üstadım! Öyle anlar geliyor ki hayat çok alçalıyor. Biz insanlar o derece eğilmek mecburiyetinde kalıyoruz. Bu fikrimle, nefsim hesabına bir hisse-i gurur aramıyorum. Menhus ve mülevves ellerin, temiz bileklerimizi sıkması, sabır taşını çatlatacak kadar müellim bir hal değil midir? Tahribatın en müthiş zamanında hastalanan insaniyeti, manevî ilaçlarla tedavi etmeye çalışırken bize musallat olan hainlere mukabele etmek, acaba zavallı bir milletin sürükleneceği uçuruma set çekmek için çekilecek mezahim ve meşakk-ı hayatın ind-i İlahîde makbuliyeti için sabretmek, son dereceye kadar tahammül etmek… Bu fikir, fakirin hayli düşüncesi neticesi bulabildiği bir hakikat.

    Sevgili Üstadım! Şu günleri, düşünceler ve elemler içerisinde geçiriyorum. Hâdiseyi birkaç ağızdan birbirini tutmayan rivayetler gibi dallı budaklı olarak işittim. Bendenize hâdisenin cereyanı hakkında lütfen bir haber veriniz. İnsan cünun getirecek.

    Sevgili Hocam! Siz herkes için beşeriyet için zararlı olan tahribat ve âfatın önünü almak için gece gündüz çalışınız, kendinizi tehlikeye atın da acı acı tahkirata maruz kalın. Hayır aziz Üstadım, hayır! Yüce dâhî, hayır! Sizin nasibiniz bu değil. Size verilecek mükâfat, bu olamaz. Bu haletler olsa olsa üç beş dinsizin, birtakım cehennem yolcularının çılgınlığıdır. Bu hale sabretmek ve ehemmiyet vermemekle, pek yüce mükâfatlara mazhariyetler kesbediyorsunuz. Siz aslâ ve kat’â müteessir olmayın. Ne kadar vahşiyane ve zalimane olursa da dönüp arkanıza bakmayın. Size açılan manevî âlemlerin kapılarına doğru ilerleyin. Yürüyün, yürüyün tâ nâmütenahî yürüyün. Gittiğiniz yerlerde, uzaklaştığınız âlemlerde bizim gibi yaralı, âciz, zayıf, pür-kusur, kemter bîçareler için de müebbed bir istirahat ve saadet yatağını hazırlayın.

    Zekâi



    Barla Lahikası 182. Mektup ⇐ | Barla Lahikası | ⇒ Barla Lahikası 184. Mektup