Sikke-i Tasdik-i Gaybi 32. Mektup

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden

    Birdenbire Kalbe Gelen Bir Nükte-i İ’caziyedir

    Kur’an’a ait en cüz’î, en küçük bir nükte de kıymeti büyük olduğundan; işarat-ı Kur’aniyenin bu zamanımıza tevafuk eden küçük bir şuâı bugün Sure-i Ve’l-Asrı nükte-i i’caziyesi münasebetiyle, Sure-i Fil’den mana-yı işarî tabakasından tevafuk düsturuna istinaden bir nüktesini beyan etmem ihtar edildi. Şöyle ki:

    Sure-i اَلَم۟ تَرَ كَي۟فَ meşhur ve tarihî bir hâdise-i cüz’iyeyi beyan ile gelen ve her asırda efradı bulunan o gibi ve ona benzeyen hâdiseleri ihtar ve tabakat-ı işariyeden her bir tabakaya göre bir manayı ifade etmek, umum asırlarda umum nev-i beşerle konuşan Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın belâgatının muktezası olmasından bu kudsî sure bu asrımıza da bakıyor, ders veriyor, fenaları tokatlıyor. Mana-yı işarî tabakasında, bu asrın en büyük hâdisesini haber vermekle beraber; dünyayı her cihetle dine tercih etmek ve dalalette gitmenin cezası olarak cifir ve hesab-ı ebced ile üç cümlesi, aynı hâdisenin zamanına tetabuk edip işaret ediyor.

    Birinci cümlesi: Kâbe-i Muazzama’ya hücum eden Ebrehe askerlerinin başlarına ebabil tayyareleriyle semavî bombalar yağdırmasını ifade eden تَر۟مٖيهِم۟ بِحِجَارَةٍ cümle-i kudsiyesi, bin üç yüz elli dokuz (1359) edip dünyayı dine tercih eden ve nev-i beşeri yoldan çıkaran medeniyetçilerin başlarına semavî bombalar ve taşlar yağdırmasına tevafukla işaret ediyor.

    İkinci cümlesi: اَلَم۟ يَج۟عَل۟ كَي۟دَهُم۟ فٖى تَض۟لٖيلٍ kelime-i kudsiyesi, eski zaman hâdisesindeki Kâbe’nin nurunu söndürmek için hileler ile hücum edenlerin kendileri yokluk, zulümat, dalalette aksü’l-amel ile aleyhlerine dönmesiyle tokat yedikleri gibi; bu asrın aynen hileler ile desiseler ile edyan-ı semaviye Kâbesini, kıblegâhını dalalet hesabına tahribe çalışan cebbar, mağrur ehl-i dalaletin tadlil ve idlâllerine semavî bombalar tokadıyla cezalanmasına, aynı tarihi فٖى تَض۟لٖيلٍ kelime-i kudsiyesi bin üç yüz altmış (1360) makam-ı cifrîsiyle tevafuk edip işaret ediyor.

    Üçüncüsü: اَلَم۟ تَرَ كَي۟فَ فَعَلَ رَبُّكَ بِاَص۟حَابِ ال۟فٖيلِ cümle-i kudsiyesi Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâma hitaben: “Senin mübarek vatanın ve kıblegâhın olan Mekke-i Mükerreme’yi ve Kâbe-i Muazzama’yı hârikulâde bir surette düşmanlardan kurtarmasını ve o düşmanları nasıl bir tokat yediklerini görmüyor musun?” diye mana-yı sarîhiyle ifade ettiği gibi bu asra dahi hitap eden o cümle-i kudsiye mana-yı işarîsiyle der ki:

    “Senin dinin ve İslâmiyet’in ve Kur’an’ın ve ehl-i hak ve hakikatin cebbar düşmanları olan dünya-perest ve dünyanın menfaati için mukaddesatı çiğneyen o ashab-ı dünyaya senin Rabb’in nasıl tokatlarla cezalarını verdiğini görmüyor musun? Gör, bak!” diye mana-yı işarîsiyle, bu cümle aynen makam-ı cifrîsiyle tam bin üç yüz elli dokuz (1359) tarihiyle aynen âfat-ı semaviye nevinde semavî tokatlarla İslâmiyet’e ihanet cezası olarak diye mana-yı işarî ifade ediyor. Yalnız “ashabi’l-fil” yerinde “ashabi’d-dünya” gelir. “Fil” kalkar “dünya” gelir. (Hâşiye[1])

    Tahlil:

    تَر۟مٖيهِم۟ بِحِجَارَةٍ : İki ت sekiz yüz. İki ر dört yüz. İki م , bir ب , bir ح , bir ى yüz. Tenvin vakıf olmadığından ن dur, elli. Bir ه , bir ج , bir elif dokuz. Mecmuu, bin üç yüz elli dokuz (1359).

    فٖى تَض۟لٖيلٍ :i ض sekiz yüz. ت dört yüz. ف seksen. İki ى yirmi. İki ل altmış. Tenvin vakfa rast gelmiş, sayılmaz. Yekûnü, bin üç yüz altmış (1360).

    اَلَم۟ تَرَ كَي۟فَ فَعَلَ رَبُّكَ بِاَص۟حَابِ ال۟فٖيلِ : İki ر , bir ت sekiz yüz. İki ف ,

    iki ك iki yüz. İki ل , bir م yüz. Bir ع , bir ص yüz altmış. Dört ب , üç elif, bir ى , bir ح yirmi dokuz. اَل۟فٖيلِ yerine gelen اَلدُّن۟يَا daki iki د , bir elif dokuz. Bir ن elli. Bir ى , bir elif. Bu yekûn, bin üç yüz elli dokuz (1359), okunmayan elif sayılmazsa bin üç yüz elli sekiz (1358) eder. Hem Arabî hem Rumî tarihiyle bu semavî tokatların ayrı ayrı çeşitlerinin zamanlarına tevafukla parmak basıyor. (Hâşiye[2])


    Sikke-i Tasdik-i Gaybi 31. Mektup ⇐ | Sikke-i Tasdik-i Gaybi | ⇒ Sikke-i Tasdik-i Gaybi 33. Mektup

    1. Hâşiye: Bu “Fil” lafzı kalkmasının sırrı: Eski zamanda dehşetli Fil-i Mahmudî azametine, heybetine dayanmış, hücum etmişler. Şimdi ise dünya servetine ve malına ve o servetle havada ve denizde filolar teşkil edip o fil gibi filolarla nev-i beşeri esaret altına almış. Ve Avrupa medeniyetçileri medeniyetin mehasiniyle, iyilikleriyle, menfaatleriyle değil belki medeniyetin seyyiatıyla ve sefahetiyle ve dinsizliğiyle üç yüz elli milyon Müslümanların her tarafta hâkimiyetlerini imha edip istibdadına serfürû etmiş ve bu musibet-i semaviyeye sebebiyet vermiş. Ve dünya-perest gaddar zalimlere, zulümlerine ceza olarak tokatlar gelmeye ve fakir ve masumlar ve mazlumlara, fâni mallarını ve hayatlarını âhiretlerine çevirmek ve kıymettar eylemek ve dünyadaki günahlarına keffaretü’z-zünub etmeye kader-i İlahîye fetva verdiler.
      Şimdi yedi senedir dünya-perestlerin bu musibette vaziyetlerini ve safahatlarını ve Harb-i Umumî sahifelerini kat’iyen bilemiyorum. Fakat iki sene evvelki vaziyetleri, bu sure-i kudsiyenin mana-yı işarî tabakasından gelen tokatlar, tamı tamına onların başlarına iniyorlar ve surenin bir mana-yı işarîsini tam tefsir ediyor.
    2. Hâşiye: Evet bu tokattan, pür-şer beşer şirkten şükre girmezse ve Kur’an’a tarziye vermezse melâike elleriyle de ahcar-ı semaviye başlarına yağacağını bu sure bir mana-yı işariyle tehdit ediyor.
      Kardeşiniz
      Said Nursî