Barla Lahikası 192. Mektup

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden
    Diğer diller:

    (Zekâi’nin fıkrasıdır.)

    Aziz Üstadım!

    Bu elîm hâdisat hususunda sabır ve tevekkülden bahsetmek bilirim ki zaiddir. Esasen bizim gibi hayatın cüz’î ızdırabından âh u enîn eden kemterlere, sabır ve tevekkül gibi define-i saadet ve necatın kıymetini siz öğrettiniz. Hamdolsun, günden güne bu kelimelerin mefhumunu daha iyi kavrıyoruz ve takdir edebiliyoruz. İlk zamanlarda yani Nurlara çok uzak olduğumuz gaflet zamanlara, hayatta, hâdisatta, her şeyde (sabır ve tevekkül) bizlere zâhiren acı ve kabil-i hazım değil gibi geliyordu, öyle görüyorduk. Fakat bu hususatı bihakkın telkin ve tenvir buyuran Üstadımızın irşadı, bizim nazarımızda sathî ve zâhirî şeyleri silmektedir. Bu fakirin ve günahkârın en ziyade medar-ı süruru olan bir şey varsa o da ancak akıl ve fikir ve bahr-i muhit-i kebirden bir katre nisbetinde kalp gözüyle hakiki nurları görüp muvakkat bir an ve zaman için mütelezziz olmasıdır.

    Sevgili Üstadım, hamdolsun kardeşlerimiz fikren ve ruhen hal-i terakkidedirler. İnşâallah, manen ve nazar-ı İlahîde de terakki ediyorlar. Yirmi Yedinci Mektup gittikçe coşan berrak bir şelale gibi çağlamaktadır. Yegâne arzum ve emelim tarîk-i selâmet sâliklerinin kesretini ve elimizdeki mecmua-i hakaikin daha çok kıymetli ve temiz ellerde dolaştığını görmektir. İnşâallah zaman bu mukteza-yı hak ve hakikati icra edecektir. Âcizleri bu ümit ve intizar ile hayırlı âkıbeti Cenab-ı Hak’tan temenni ediyor ve şimdilik gayyur, sadık, müttaki ağabeylerim ve kardeşlerimin meziyetleriyle ve temiz kalpleriyle ve hüsn-ü niyetleriyle iftihar ediyorum.

    Nurlarla, projektörlerle, semavî yıldızlarla ezelî bir iman gibi manevî toplarla mücehhez olan sefine-i maneviyemizin şu zamanın dalgalarından, kasırgalarından âzade kalmasını Cenab-ı Hallak-ı âlem’den yalvarırken müteveccih olduğumuz, hilkat-i âlemlere bâis ve bâdî olan iki cihan serveri, âcizlerin senedi Cenab-ı Peygamber aleyhissalâtü vesselâm Efendimizin ve etbaı ervahının sefinemizin erkân ve etbaıyla müttefik olduğu ümit ve imanını besliyorum.

    Âcizleri ise manen her an zarar ve ziyan içinde bir taraftan ıslah-ı hal edememiş, hasara uğrayan mukaddes bilgilerin tashih ve takviyesine muhtaç, diğer taraftan nefsin hücumuna maruz ve huzuzatına müptela, öbür taraftan günahlarına mukabil olmayan cüz’î bir ubudiyetin saadet-i ebediyeyi bihakkın temine kâfi gelemeyeceğinden korkup kusurlarımın cezasının tahayyülünden an be-an müzmahilim. Bizler kendi ubudiyetimiz ve bu nâkıs hizmetimizle bize delil bir mürşid ve bir şefî olmadıkça saadet-i ebediyeye vâsıl olmak ne kadar uzak. Heyhat! Hayat-ı dünyeviye dümdüz değil. Hissiyat-ı beşeriye tebeddüle pek müstaid.

    Aziz Üstadım! Mademki bizi talebeliğinize ve kardeşliğinize, hattâ kabule lâyık olmayan vatandaşlarınızı ve mecruhları huzurunuza ve arkadaşlığınıza kabul buyurdunuz. Ve bizim yaralarımıza deva olacak semavî eczahane-i kudsiyeden ilaçları bize gösteriyor ve istimal ediyorsunuz. Lütfen şu âciz talebelerinizin feryatlarına acıyarak bir an evvel bizi tedavi edin de yaralarımız kabuklansın, kurusun. Ondan sonra esas mühim vazifelerimizi îfa etmeye başlayalım. Bizim yaralarımıza deva olacak iksirler ve tiryaklar sizde mevcud iken, şifayı ve delâlet-i âliyelerini zat-ı fâzılanelerinden umarız.

    Sefine-i maneviyenizin ilanat müvezzii talebeniz

    Zekâi



    Barla Lahikası 191. Mektup ⇐ | Barla Lahikası | ⇒ Barla Lahikası 193. Mektup