Emirdağ Lahikası 1. Kitap 196. Mektup

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden
    Diğer diller:

    Aziz, sıddık kardeşlerim!

    Evvela: Medresetü’z-Zehranın yirmi derslerini ve hediyesini aldım. Ona mukabil, Dârülhikmette vazife-i ilmiyede iken tayinatım olan, elime verilen ve o zaman tabettiğim risalelerin masrafından fazla kalan ve onunla hacca gitmek niyet ettiğim ve yirmi otuz seneye yakın bir zamanda benim ihtiyat erzakım bulunan doksan banknot ki nazarımda bin banknot kadar kıymeti vardı, Medresetü’z-Zehranın kudsî derslerine medar olmak için Nur’un ehemmiyetli bir nâşiri ve Hâfız Ali’nin (rh) çalışkan bir vârisi Hâfız Mustafa (rh) ile size gönderdim. Bu yeni derslerin fiyatı, aynı Siracünnur ve Sikke-i Gaybiye gibi benim hakkımda yedi buçuk lira olsun. Çünkü ben, çoklara hediye vermeye mecbur oluyorum. Bununla beraber, her bir ders ve nüshayı Medresetü’z-Zehranın erkânlarından bin hediye hükmünde kabul ediyorum.

    Sâniyen: Risale-i Nur, hacılarla hariç âlem-i İslâm’a yayılıyor, kendi kendini lâyık ellere yetiştiriyor. Ve Şam’a el yazısı ile gönderdiğimiz Asâ-yı Musa ve Zülfikar’ı, heyet-i ilmiye on beş gün tetkik etmiş, tam takdir etmelerine alâmet olarak demişler: “Biz, bunu mecmualar halinde kısım kısım tabedelim. Hem bunu birden tabetmeye çok para lâzım. Hem bunu şimdi birden Arabîye tercüme etmek uzun zaman lâzım, imkân olmuyor.” Onun için oradaki eski talebem ve yeni gönderdiğim şakird, kitabı onların elinden kurtarmaya çalışmışlar ki para kazanmak için tabetmesinler. O kardeşlerim, kendi ellerinde müştaklara okutturuyorlar. Halbuki ben, tabetmek için iznim yoktu. Şimdi zamanı değil. Hem Arabîye çevirmek, Mısır ulemasının iştirakiyle ehemmiyetli ve yüksek bir heyet-i ilmiye lâzım. Her ne ise acele edilmiş.

    Sâlisen: Harice göndermek için İstanbul’a gönderdiğimiz bir kısım nüshalar daha gönderilmemesinin sebebi, hacca gitmek için pek çoklar rağbet göstermediklerinden ve “Hududa fazla dikkat ediliyor ve bir bahane ile çevriliyor.” diye elinde olan emanet bulunan, hacca gidecek olan zat, bize yazmış ki: “Bunu posta ile doğrudan doğruya Mekke-i Mükerreme’de Mehmed Ali Mâlikî, Vaziye Mahalle-i Şamiye adresiyle gönderilsin.” diye münasip görmüş; onu, bahane ile huduttan çevrilmemek için beraber götürmemiş. Çok da isabet olmuş.

    Çünkü benim ve Nur şakirdlerinin namına şimdi bu mecmuaları göndermek, herhalde inkişafa başlayan İslâm birlik fikri ve ittihad-ı İslâm siyaseti, Risale-i Nur’u kendine bir kuvvet, bir âlet yapmaya çalışacaktı ve bizleri siyaset-i İslâmiyeye bakmaya mecbur edecekti. Halbuki Risale-i Nur’un mesleğindeki sırr-ı ihlas; iman, Kur’an hakikatlerinden başka hiçbir şeye âlet, tabi olmadığı…

    Hem müşterileri aramak değil belki müşteriler hakiki ihtiyacını hissedip ve yarasının tedavisi için Risale-i Nur’u aramasının lüzumu… Halbuki gönderilecek o mübarek merkezler, şimdilik Nurlara hakiki ihtiyacını değil belki âlem-i İslâm’ın hayat-ı dünyasına ait cihetleri düşünmeye mecbur olması…

    Hem Nur mesleğinde benlik ve gösteriş, bir nevi şöhret-perestlik merdud olduğundan, bu enaniyet zamanında insanlara kendini satmaya çalışmak ve beğendirmek, bir anda Nur şakirdleri böyle büyük bir imtiyaz gibi bu eserlerle meşhur mevkilere kendilerini göstermek bir nevi gösteriş olması cihetiyle, kader-i İlahî Nur şakirdlerini tam ihlasın muhafazası için şimdilik müsaade etmiyor.

    Hâmisen: Kahraman ve sadakatte hiç sarsılmadan ve kardeşiyle, masum evlatlarıyla ve az zamanda pek çok kıymettar hizmet eden Süleyman Rüşdü’nün dünyada, âhirette Cenab-ı Hak onu manevî ve maddî ticaretinde daima onu ihsanına mazhar eylesin, âmin!

    Sadisen: “Hüve Nüktesi” pek ince, gerçi çok mücmel ve muhtasar olmuş fakat herkes ondan pek kuvvetli bir nur-u imanî hissedebilir diye size gönderildi. Fakat o nüktenin âhirlerinde “Her zerre, cezbedarane hal diliyle لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ ۝ قُل۟ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌ deyip gezer.” cümlesine “hal diliyle ve mezkûr hakikatin şehadeti ve lisanıyla” kelimeleri ilâve edilecek.

    Bu “Hüve Nüktesi” ile Yirmi Dokuzuncu Mektup’un Beşinci Kısmı olan اَللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ âyeti münasebetiyle bir seyahat-i hayaliye ve yine Yirmi Dokuzuncu Mektup’un Birinci Kısmı’nda yalnız “Nun-u Na’büdü” kapısıyla cemaat sırrını gösteren seyahat-i hayaliye dahi beraber Sikke-i Gaybiye’nin âhirine veyahut münasip gördüğünüz yere konulsun. Eğer “İnayat” Sikke-i Gaybiye’ye konulmamış ise onun da bir hülâsasını dercedilmesini size havale ediyorum.


    Emirdağ Lahikası 1. Kitap 195. Mektup ⇐ | Emirdağ Lahikası | ⇒ Emirdağ Lahikası 1. Kitap 197. Mektup