Kastamonu Lahikası 166. Mektup

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden
    Diğer diller:
    • Türkçe

    بِس۟مِ اللّٰهِ الرَّح۟مٰنِ الرَّحٖيمِ

    اَل۟حَم۟دُ لِلّٰهِ عَلٰى نَع۟مَائِهٖ

    Risale-i Nur’un silsile-i keramatından Mu’cizat-ı Ahmediye ve kerametli Yirmi Dokuzuncu Söz ve İşaratü’l-İ’caz’ın himayetkârane ve mu’cizane yeni bir kerametleri şudur ki:

    Bu ramazan-ı şerifin başında doktorun ihbarıyla ve kuvvetli emarelerin delâletiyle ve birden hararet kırk dereceden geçmesiyle tebeyyün eden, zehirlemekten gelen şiddetli hastalık hengâmında, kardeşimiz Âtıf’ın habbe gibi hâdisesini, hariç valiler kubbe yaparak buranın hem adliye hem zabıta hem vilayete şifrelerle Risale-i Nur aleyhine sevk edildiği aynı zamanda, iki saat evvel Mu’cizat-ı Ahmediye İstanbul’dan koşup imdada gelmiş. Masada iken Yirmi Dokuzuncu Söz ve kerametli İşaratü’l-İ’caz, Tosya kasabasından imdada gelmiş gibi aynı vakitte yaldızlı ciltleriyle masa üzerinde dururken, onların müsadere endişesi ve elliden ziyade sair risalelerin de namazsız ellerin zaptına geçmek ihtimali ve şiddetli hastalığın konuşturmamak vaziyetiyle beraber; Risale-i Nur’un o üç kerametli risaleleri, öyle hârika bir himayet ve muhafazaya vesile ve o zehirlendirmeye panzehir ve tiryak oldu ki bu hale muttali olan bizler şimdi de hayretteyiz. Güya hiçbir hastalık yokmuş gibi gayet kuvvetli hem şiddetli tokatlar vurarak o düşmanlık vaziyeti dostluğa çevrildi.

    Hem adliyenin büyük memurları ve taharri komiserleri, şiddetli taharri ve müsadere için geldikleri halde; elliden ziyade kitaplardan hiçbirine el uzatmadan, yalnız o risalelerin kerametlerini kısmen dinleyerek onların manevî himayeti altında risaleler muhafaza edildi. Yalnız Müdafaat ve On Altıncı Mektup ve Ramazaniye Risalesi’ni mütalaa etmek için biz verdik.

    Üçüncü günde, daha şiddetli arama ve taharri etmek, zabıtanın siyasî komiseri bir taharri komiseriyle geldiği vakitten iki üç saat evvel, üç kerametli risalelerin kumandasında bütün risaleler kendilerini ellere vermemek için ortada görünmediler. Bütün iki saat o taharri neticesinde, Ankara’dan gelen bir ramazan tebriğiyle, bir Ramazaniye Risalesi’ni elde ettiler. Mütalaadan sonra iade etmek vaadiyle aldılar.

    Bütün bu hâlât, yüksekte duran Mu’cizatlı Kur’an-ı Azîmüşşan ile beraber, i’cazlı Hizb-i Kur’anî’nin nüshaları ve Hizb-i Nurî’nin risaleleri bu hârika vaziyeti gösterdiler. Cenab-ı Hakk’a onların hurufatı adedince ve şehr-i ramazanın dakikalarının âşireleri sayısınca hamd ü sena ediyoruz. اَل۟حَم۟دُ لِلّٰهِ عَلٰى كُلِّ حَالٍ

    Hem hastalıktan gelen teessür ve Âtıf’ın hâdisesiyle kalbime gelen teellüm ve onlara acımak ve Isparta’ya sirayet etmek endişesinden neş’et eden sıkıntı ve bu mübarek şehirde Risale-i Nur’un سِرًّا تَنَوَّرَت۟ perdesi altına girmesi ve üçüncü günde o iki taharriden sonra, akşama kadar gelen ve gidenlerin mütemadiyen tarassud edilmesi ve Emin’in hanesi de bir şey bulunmadan taharri edilmesi cihetiyle ziyade muzdarip ve müteellim iken Cenab-ı Erhamü’r-Râhimîn’in rahmetiyle, şimdiye kadar devam eden inayet-i İlahiye himayeti ve rıza, teslim, tevekkül ve ihlasın verdikleri teselli, bütün o müz’iç şeyleri akîm bıraktı. Kemal-i ferah ve istirahatle

    “Görelim Mevla neyler

    Neylerse güzel eyler.”

    deyip kemal-i teslimiyetle müsterih olduk. Siz de öyle olunuz, fütur getirmeyiniz.

    Umum kardeşlerimize birer birer selâm ve dua ederiz.

    Hastalık devam ediyor fakat tahammül haricinde değil. O musibet de Risale-i Nur’un parlak neşriyatına tevakkuf vermek için idi.

    Kardeşiniz

    Said Nursî


    Kastamonu Lahikası 165. Mektup ⇐ | Kastamonu Lahikası |