Kastamonu Lahikası 23. Mektup

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden
    Diğer diller:
    • Türkçe

    بِاس۟مِهٖ مَن۟ تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّب۟عُ وَال۟اَر۟ضُ وَمَن۟ فٖيهِنَّ وَ اِن۟ مِن۟ شَى۟ءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَم۟دِهٖ

    اَلسَّلَامُ عَلَي۟كُم۟ وَ رَح۟مَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ عَاشِرَاتِ دَقَائِقِ اَيَّامِ ال۟فِرَاقِ

    Aziz, sıddık, vefadar, sebatkâr kardeşlerim!

    Cenab-ı Hakk’a yüz binler şükür ve hamdolsun; sizin gibi sadık, ciddi, faal zatları Risale-i Nur’un etrafında toplayıp bağlamış; iman ve Kur’an hizmetinde kuvvetli ve nurlu kalemlerini çalıştırtıyor.

    Kardeşlerim! Bu defa irsalatınız o kadar beni memnun ve minnettar etti ki her bir sahifesi bir kıymettar hediye ve güzel bir mektup hükmünde göründü. Hüzünlerimi, gamlarımı izale edip ve kalbimi sürur ve sevinç ile doldurdu. Cenab-ı Erhamü’r-Râhimîn onların hurufları adedince size rahmet etsin ve sizden razı olsun.

    Hâfız Ali Kardeşim! Bir zaman Barla’da cuma gecesinde dua ederken, senin âmin sesini iki defa sarîhan işittim. Arkama baktım. Dedim: “Hâfız Ali ne vakit gelmiş?” Dediler: “O burada yoktur.” Ben şimdi o vakıadan diyebilirim ki üç dört saat mesafeden duama âminini işittirmesi, otuz günlük mesafeden buradaki zayıf davet ve duama kuvvetli ve tesirli bir âmin hükmünde olan yazıların imdadıma yetişmesi çok manidar bir tevafuktur.

    Sıddık Sabri! Senin cisminde (ayağında) kardeşliğimin sikkesini gördüğüm zaman bir hiss-i kable’l-vuku ile kalbime geldi: Bu zat mühim bir vakitte bana çok ehemmiyetli bir kardeşlik edecek. Ve muvaffak oldun, yaptın. Allah senden ebeden razı olsun.

    Abdülmecid’e, Beşinci Şuâ’yı haber vermiştim, cevap gelmedi. Belki ihtiyaten sükût ettiler, göndermedim. Siz, evvelce muhabere ediniz sonra gönderebilirsiniz. Eğer Hastalar Risalesi’ni bana gönderirseniz, İhtiyarlar Risalesi de beraber olsa daha iyi olur. Mektubunuzda selâm gönderen vefadar kardeşlerime binler selâm.

    Bugünlerde, manevî bir muhaverede bir sual ve cevabı dinledim. Size bir kısa hülâsasını beyan edeyim:

    Biri dedi: Risale-i Nur’un iman ve tevhid için büyük tahşidatları ve küllî teçhizatları gittikçe çoğalıyor. Ve en muannid bir dinsizi susturmak için yüzde birisi kâfi iken neden bu derece hararetle daha yeni tahşidat yapıyor?

    Ona cevaben dediler:

    “Risale-i Nur, yalnız bir cüz’î tahribatı, bir küçük haneyi tamir etmiyor. Belki küllî bir tahribatı ve İslâmiyet’i içine alan, dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhit kaleyi tamir ediyor. Ve yalnız hususi bir kalbi ve has bir vicdanı ıslaha çalışmıyor, belki bin seneden beri tedarik ve teraküm edilen müfsid âletler ile dehşetli rahnelenen kalb-i umumî ve efkâr-ı âmmeyi ve umumun bâhusus avam-ı mü’minînin istinadgâhları olan İslâmî esaslar ve cereyanlar ve şeairler kırılması ile bozulmaya yüz tutan vicdan-ı umumîyi, Kur’an’ın i’cazıyla o geniş yaralarını Kur’an’ın ve imanın ilaçları ile tedavi etmeye çalışıyor. Elbette böyle küllî ve dehşetli rahnelere ve yaralara, hakkalyakîn derecesinde ve dağlar kuvvetinde hüccetler, cihazlar ve bin tiryak hâsiyetinde mücerreb ilaçlar, hadsiz edviyeler bulunmak gerektir ki bu zamanda Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın i’caz-ı manevîsinden çıkan Risale-i Nur o vazifeyi görmekle beraber, imanın hadsiz mertebelerinde terakkiyat ve inkişafata medardır.” diyerek uzun bir mükâleme cereyan etti. Ben de tamamen işittim, hadsiz şükrettim. Kısa kesiyorum.

    Bu hâdise münasebetiyle yine bugünlerde hatırıma gelen bir vakıayı beyan ediyorum:

    Ben namaz tesbihatının âhirinde, otuz üç defa kelime-i tevhidi zikrederken birden kalbime geldi ki: Hadîs-i şerifte “Bazen bir saat tefekkür, bir sene ibadet hükmüne geçer.” Risale-i Nur’da o saat var; çalış, o saati bul, ihtar edildi. Âdeta ihtiyarsız bir surette, Kur’an’ın âyetü’l-kübrasının iki tefsiri olan iki Âyet-i Kübra Risalelerinden mülahhas tefekkürî bir tekellüm, tam bir saat devam etti. Baktım; size gönderdiğim Âyetü’l-Kübra Risalesi’nin Birinci Makamı’nın hülâsasından müntehab güzel bir sırrını hülâsa ile Yirmi Dokuzuncu Lem’a-i Arabiye’den müstahrec nurlu, tatlı fıkralardan terekküp ediyor. Ben kemal-i lezzetle, her gün tefekkürle okumaya başladım.

    Birkaç gün sonra hatırıma geldi ki: Madem Risale-i Nur bu zamanın bir mürşididir, talebelerine bir vird-i ekber olabilir diye kaleme aldım.

    Ve bütün risalelerin hususi menbaları, madenleri olan binden ziyade âyât-ı Kur’aniyeyi, kendi Kur’an’ımda evvelce işaretler koyup bir Hizb-i A’zam-ı Kur’anî yapmak niyet etmiştim.

    Şimdi bu hizb-i a’zam ve bu vird-i ekber, Risale-i Nur mensuplarına bazı eyyam-ı mübarekede okunması için bir zaman size de göndermek hakkınız var. İnşâallah bir zaman sonra size gönderilecek. Bazı kelimelerini tercüme ve bir kısım kayıtlarını tefhim için vakit bulsam gayet kısa hâşiye gibi bir şeyi yazacağım.

    Umum kardeşlerime ve hizmet-i Kur’aniyede bütün arkadaşlarıma hasret ve iştiyak ile binler selâm…

    Dualarınıza muhtaç

    Said Nursî


    Kastamonu Lahikası 22. Mektup ⇐ | Kastamonu Lahikası | ⇒ Kastamonu Lahikası 24. Mektup