Translations:Otuzuncu Lem'a/20/tr
Eğer her biri birer bürhan-ı bâhir-i vahdaniyet olan o yüzer geniş fiillerden tek birisi Vâhid-i Ehad’e verilmezse yüzer vecihte muhaller lâzım gelir. Mesela, onlardan değil hikmet, inayet, rahmet, iaşe, ihya gibi bedihî hakikatler ve vahdanî deliller, belki yalnız tanzif fiili kâinat Hâlık’ına verilmezse o vakit ehl-i dalaletin o meslek-i küfrîsinde lâzım gelir ki: Ya tanzif ile alâkadar zerreden, sinekten tut tâ unsurlara, yıldızlara kadar bütün mahlukatın her biri koca kâinatın tezyinini ve tevzinini ve tanzimini ve tanzifini bilecek, düşünecek ve ona göre davranacak bir kabiliyette olacak veyahut Hâlık-ı âlem’in sıfât-ı kudsiyesi kendisinde bulunacak veyahut bu kâinatın tezyinat ve tanzifatı ve vâridat ve masarifinin muvazenelerini tanzim etmek için kâinat büyüklüğünde bir meclis-i meşveret bulundurulacak ve hadsiz zerreler, sinekler, yıldızlar o meclisin azaları olacak ve hâkeza... Bunlar gibi hurafeli, safsatalı yüzer muhaller bulunacak. Tâ ki her tarafta görünen ve müşahede olunan umumî ve ihatalı, ulvi tezyin ve tathir ve tanzif vücud bulabilsin. Bu ise bir muhal değil, belki yüz bin muhal ortaya girer.