Barla Lahikası 103. Mektup
(Sabri’nin fıkrasıdır.)
On dördüncü asrın elli ikinci sâline yetişip ahkâm-ı kat’iyesiyle mü’mine beraet ve mücrime idam-ı ebedî kararının infaz ve icrası gününe kadar bâki kalacak olan kavanin-i ezeliye-i Sübhaniyeyi, bi’l-külliye hedm ve imha etmek âmâl-i bâtıla ve efkâr-ı münafıkanesine kapılan ehl-i dalalet, ilk hatvelerini atmak istedikleri sırada, keşf-i kable’l-vuku olarak, işbu çelik kale tabir ettiğimiz, Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın müfessir ve mümessili olan Nur deryası zâhiren otuz üç adet, manen otuz üç milyon elmas, inci ve mücevherat-ı mütenevvia ve müteaddideyi vücuda getirdikten sonra, asıl kalenin bu teşkilat-ı nuraniye ve mühimme dairesinde tanzim ve tarsini iktiza ettiği hengâmda, edna bir amele olarak, yüz bin defa haddimin fevkinde olan şu kudsî vazifeye, bu abd-i âciz de tayin ve kabul edilmekliğimdeki tevfikat-ı Sübhaniyeye karşı, secdegâh-ı Rabbaniyede mütalaa ve –riya olmasın– şu fâni vücudumu ârâmsız ifna etsem o mukaddes vazife dairesinde, bir dakika müşerrefiyetime mukabil ubudiyet etmiş olamayacağımdan اِلٰهٖى اَن۟تَ ذُو فَض۟لٍ وَ مَنٍّ وَ اِنّٖى ذُو خَطَايَا فَاع۟فُ عَنّٖى kaside-i şerifesiyle arz-ı ubudiyet etmekle iktifa ettim.
Hulusi-i Sânî
Sabri