Barla Lahikası 261. Mektup

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden
    21.18, 21 Kasım 2023 tarihinde FuzzyBot (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 34264 numaralı sürüm (Kaynak sayfanın yeni sürümü ile eşleme için güncelleniyor)
    (fark) ← Önceki sürüm | Güncel sürüm (fark) | Sonraki sürüm → (fark)
    Diğer diller:

    (5 Şubat 1934)

    بِاس۟مِهٖ وَ اِن۟ مِن۟ شَى۟ءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَم۟دِهٖ

    اَلسَّلَامُ عَلَي۟كُم۟ وَ رَح۟مَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

    Aziz, sıddık, müdakkik, müştak kardeşim Re’fet Bey!

    Sen benimle ne kadar konuşmayı arzu ediyorsan belki ondan ziyade ben arzu ediyorum. Fakat maatteessüf müteaddid esbab tahtında sıkıntılı bir vaziyetteyim. Hattâ bir iki saatte bulduğum bir fırsat, yedi sekiz mektubu yazmaya çalışıyorum. Ara sıra benim yanıma gelen Galib dahi men’edildi. Yalnız bîçare Şamlı kaldı, o da her vakit gelemiyor.

    Hem bu yılanları yaralandırıp bize canavarcasına saldırıyorlar. Her fırsattan sıkıntı vermeye çalışıyorlar. Zaten ben mebuslardan hayır beklemiyordum. Bunlara iliştiler, kaldırmadılar, bütün bütün düşman ettiler. İşte maatteessüf bunlar dünyayı hatırıma getirdikleri için tulûat-ı kalbiye tevakkuf ediyor. Başlarını yesin, bu ehl-i dünyanın dünyasını düşünmek bana zehir oluyor. Ben dünyanıza karışmıyorum, buna mukabil o pis dünyanızı bana düşündürmeyiniz, dediğim halde olamıyor.

    Ben de Cenab-ı Hakk’a niyaz ettim ki bana kuvvetli bir sabır, bir tecrid-i zihin ihsan etsin ki düşünmeyeyim. Lillahi’l-hamd kalbime bu esas geldi ki: “Bu hizmet-i Kur’aniyede başa ne gelirse gelsin, hattâ her günde birer başım olsa da kesilse yine o hizmetin kudsiyetindeki lezzet-i ruhaniye mukabil geliyor ve kâfidir.” diye kemal-i teslim ile kazaya rıza, kadere teslim ve Cenab-ı Hakk’a tefviz-i umûr düsturunu rehber ittihaz ettim.

    Nuh’a yazdığım gibi size de diyorum ki: Eskide bir zat, haksız bir mesleği hak zannederek, ondan aldığı bir muhabbet ile diri iken derisinin soyulduğuna tahammül ederek, kahramanane bir tavır gösterdiği gibi; acaba ayn-ı hak ve mahz-ı hakikat ve bütün envar-ı hakaikin menba ve madeni olan hakikat-i Kur’aniyeye hizmetimizdeki kudsî lezzet, bu mülhidlerin muvakkat, ehemmiyetsiz iz’açlarına ve kalbimizde açtıkları yaralara tiryak ve merhem olamaz mı? Elbette olur ve olmuş ve oluyor.

    Sâniyen: Yemen imamı olan Zeydîler Seyyidi hakkındaki sualiniz hakikaten ehemmiyetli ve yümünlüdür. Fakat meymenetsiz bir zamana rast geldi. Hem zihnim kapalı hem hal müsait değil hem ve hem… Yalnız bu kadar var ki meşhur “İmam-ı Zeyd” sâdat-ı azîmeden ve eimme-i Âl-i Beyt’tendir. Ve müfrit Şîaları reddeden ve اِذ۟هَبُوا اَن۟تُمُ الرَّوَافِضُ deyip Hazret-i Ebubekir ve Hazret-i Ömer’den teberriyi kabul etmeyen ve o iki halife-i zîşanı hürmet edip kabul eden bir zattır. Onun etbaları, Şîaların en mutedili ve en sünnîsidir. Bunlar hem ehl-i insaf ve hem çabuk hakkı kabul eder bir taifedir. İnşâallah Vehhabîlerin tahribatını tamire sebep oldukları gibi Ehl-i Sünnet ve Cemaat’ten Zeydîlerin inhirafları dahi istikamet kesbedip Ehl-i Sünnet’e iltihak edip imtizaç edecekler. Bu âhir zaman çok çalkalanıyor, bu fitne-i âhir zaman acib şeyler doğuracağını ihsas ediyor.

    Risalelerle alâkadar arkadaşlara selâm ve Bedreddin ve hemşireme ve Hacı İbrahim’e dua ediyorum.

    اَل۟بَاقٖى هُوَ ال۟بَاقٖى

    Kardeşiniz

    Said Nursî



    Barla Lahikası 260. Mektup ⇐ | Barla Lahikası | ⇒ Barla Lahikası 262. Mektup