67.774
düzenleme
Değişiklik özeti yok |
|||
1. satır: | 1. satır: | ||
= Fihrist = | <languages/> | ||
<translate> | |||
== Fihrist == | |||
Âyât-ı Kur’aniyenin bir nevi tefsiri olan Risale-i Nur eczalarından “Sözler mecmuası”nın mücmel bir fihristesidir. | Âyât-ı Kur’aniyenin bir nevi tefsiri olan Risale-i Nur eczalarından “Sözler mecmuası”nın mücmel bir fihristesidir. | ||
== [[Birinci Söz|BİRİNCİ SÖZ:]] == | == [[Birinci Söz|BİRİNCİ SÖZ:]] == | ||
بِس۟مِ اللّٰهِ الرَّح۟مٰنِ الرَّحٖيمِ in çok esrar-ı mühimmesinden bir sırrını güzel bir temsil ile tefsir eder. Ve “Bismillah” ne kadar kıymettar bir şeair-i İslâmiye olduğunu gösteriyor. | بِس۟مِ اللّٰهِ الرَّح۟مٰنِ الرَّحٖيمِ in çok esrar-ı mühimmesinden bir sırrını güzel bir temsil ile tefsir eder. Ve “Bismillah” ne kadar kıymettar bir şeair-i İslâmiye olduğunu gösteriyor. | ||
12. satır: | 17. satır: | ||
== [[İkinci Söz|İKİNCİ SÖZ:]] == | == [[İkinci Söz|İKİNCİ SÖZ:]] == | ||
اَلَّذٖينَ يُؤ۟مِنُونَ بِال۟غَي۟بِ mealinde ve iman hakkındaki âyetlerin mühim bir sırrını, gayet makul bir temsil ile tefsir eder. | اَلَّذٖينَ يُؤ۟مِنُونَ بِال۟غَي۟بِ mealinde ve iman hakkındaki âyetlerin mühim bir sırrını, gayet makul bir temsil ile tefsir eder. | ||
== [[Üçüncü Söz|ÜÇÜNCÜ SÖZ:]] == | == [[Üçüncü Söz|ÜÇÜNCÜ SÖZ:]] == | ||
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اع۟بُدُوا âyetinin mealinde ve ubudiyet hakkındaki âyetlerin mühim bir hakikatini, mantıkî bir temsil ile tefsir ediyor. | يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اع۟بُدُوا âyetinin mealinde ve ubudiyet hakkındaki âyetlerin mühim bir hakikatini, mantıkî bir temsil ile tefsir ediyor. | ||
== [[Dördüncü Söz|DÖRDÜNCÜ SÖZ:]] == | == [[Dördüncü Söz|DÖRDÜNCÜ SÖZ:]] == | ||
اِنَّ الصَّلٰوةَ كَانَت۟ عَلَى ال۟مُؤ۟مِنٖينَ كِتَابًا مَو۟قُوتًا | اِنَّ الصَّلٰوةَ كَانَت۟ عَلَى ال۟مُؤ۟مِنٖينَ كِتَابًا مَو۟قُوتًا | ||
23. satır: | 31. satır: | ||
== [[Beşinci Söz|BEŞİNCİ SÖZ:]] == | == [[Beşinci Söz|BEŞİNCİ SÖZ:]] == | ||
اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الَّذٖينَ اتَّقَو۟ا وَالَّذٖينَ هُم۟ مُح۟سِنُونَ | اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الَّذٖينَ اتَّقَو۟ا وَالَّذٖينَ هُم۟ مُح۟سِنُونَ | ||
33. satır: | 42. satır: | ||
== [[Yedinci Söz|YEDİNCİ SÖZ:]] == | == [[Yedinci Söz|YEDİNCİ SÖZ:]] == | ||
يُؤ۟مِنُونَ بِاللّٰهِ وَ ال۟يَو۟مِ ال۟اٰخِرِ اِنَّ وَع۟دَ اللّٰهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ ال۟حَيٰوةُ الدُّن۟يَا وَلَا يَغُرَّنَّكُم۟ بِاللّٰهِ ال۟غَرُورُ | يُؤ۟مِنُونَ بِاللّٰهِ وَ ال۟يَو۟مِ ال۟اٰخِرِ اِنَّ وَع۟دَ اللّٰهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ ال۟حَيٰوةُ الدُّن۟يَا وَلَا يَغُرَّنَّكُم۟ بِاللّٰهِ ال۟غَرُورُ | ||
38. satır: | 48. satır: | ||
== [[Sekizinci Söz|SEKİZİNCİ SÖZ:]] == | == [[Sekizinci Söz|SEKİZİNCİ SÖZ:]] == | ||
اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ ال۟حَىُّ ال۟قَيُّومُ ve اِنَّ الدّٖينَ عِن۟دَ اللّٰهِ ال۟اِس۟لَامُ âyetlerinin mealinde mahiyet-i dünya ve dünyada mahiyet-i insan ve insanda mahiyet-i din hakkındaki âyâtın mühim bir sırrını (Suhuf-u İbrahim’de aslı bulunan) güzel ve parlak bir temsil ile tefsir etmekle beraber, dünyanın mahiyetini ve dünyadaki ruh-u insanı ve insandaki dinin kıymetini göstermekle beraber, dinsiz insan en bedbaht mahluk olduğunu ispat etmekle ve şu âlemin tılsımını açan ve ruh-u beşeri zulümattan kurtarmak çarelerini göstermekle beraber, gayet latîf ve güzel bir muvazene ile fâsık olan bedbaht adamın müthiş vaziyetini, salih olan bahtiyar adamın saadetli vaziyetini gösteriyor. | اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ ال۟حَىُّ ال۟قَيُّومُ ve اِنَّ الدّٖينَ عِن۟دَ اللّٰهِ ال۟اِس۟لَامُ âyetlerinin mealinde mahiyet-i dünya ve dünyada mahiyet-i insan ve insanda mahiyet-i din hakkındaki âyâtın mühim bir sırrını (Suhuf-u İbrahim’de aslı bulunan) güzel ve parlak bir temsil ile tefsir etmekle beraber, dünyanın mahiyetini ve dünyadaki ruh-u insanı ve insandaki dinin kıymetini göstermekle beraber, dinsiz insan en bedbaht mahluk olduğunu ispat etmekle ve şu âlemin tılsımını açan ve ruh-u beşeri zulümattan kurtarmak çarelerini göstermekle beraber, gayet latîf ve güzel bir muvazene ile fâsık olan bedbaht adamın müthiş vaziyetini, salih olan bahtiyar adamın saadetli vaziyetini gösteriyor. | ||
== [[Dokuzuncu Söz|DOKUZUNCU SÖZ:]] == | == [[Dokuzuncu Söz|DOKUZUNCU SÖZ:]] == | ||
فِى السَّمٰوَاتِ وَال۟اَر۟ضِ وَعَشِيًّا وَحٖينَ تُظ۟هِرُونَ | فَسُب۟حَانَ اللّٰهِ حٖينَ تُم۟سُونَ وَحٖينَ تُص۟بِحُونَ وَلَهُ ال۟حَم۟دُ فِى السَّمٰوَاتِ وَال۟اَر۟ضِ وَعَشِيًّا وَحٖينَ تُظ۟هِرُونَ | ||
âyetinin mealinde ve beş vakit namaz hakkındaki âyâtın gayet mühim bir sırrını beş nükte ile tefsir etmekle beraber, malûm olan beş vakit namazın o vakitlere hikmet-i tahsisini o kadar güzel ve şirin bir tarzda beyan ediyor ki zerre miktar şuuru bulunan bir insan, bu cazibedar hikmet ve parlak hakikate karşı teslime mecbur olur. Ve cesed-i insan havaya, suya, gıdaya muhtaç olduğu gibi ruh-u insan da namaza muhtaç bulunduğunu gayet kat’î bir surette beyan eder. | âyetinin mealinde ve beş vakit namaz hakkındaki âyâtın gayet mühim bir sırrını beş nükte ile tefsir etmekle beraber, malûm olan beş vakit namazın o vakitlere hikmet-i tahsisini o kadar güzel ve şirin bir tarzda beyan ediyor ki zerre miktar şuuru bulunan bir insan, bu cazibedar hikmet ve parlak hakikate karşı teslime mecbur olur. Ve cesed-i insan havaya, suya, gıdaya muhtaç olduğu gibi ruh-u insan da namaza muhtaç bulunduğunu gayet kat’î bir surette beyan eder. | ||
== [[Onuncu Söz|ONUNCU SÖZ:]] == | == [[Onuncu Söz|ONUNCU SÖZ:]] == | ||
اِنَّ ذٰلِكَ لَمُح۟يِى ال۟مَو۟تٰى وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَى۟ءٍ قَدٖيرٌ | فَان۟ظُر۟ اِلٰٓى اٰثَارِ رَح۟مَتِ اللّٰهِ كَي۟فَ يُح۟يِى ال۟اَر۟ضَ بَع۟دَ مَو۟تِهَا اِنَّ ذٰلِكَ لَمُح۟يِى ال۟مَو۟تٰى وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَى۟ءٍ قَدٖيرٌ | ||
âyetinin mealinde ve haşir ve âhiret hakkındaki âyâtın mühim bir hakikatini, on iki mantıkî ve makul suret-i temsiliye ile ve on iki hakaik-i kātıa-i bâhire ile tefsir etmekle beraber, iman-ı bi’l-âhireti o kadar kuvvetli bir surette ispat eder ki bütün bütün kalbi ölmemiş ve bütün bütün aklı sönmemiş bir insan, o ispata karşı teslim olur. İzn-i İlahî ile imana gelir. İmana gelmezse de inkârdan vazgeçmeye mecbur olur. | âyetinin mealinde ve haşir ve âhiret hakkındaki âyâtın mühim bir hakikatini, on iki mantıkî ve makul suret-i temsiliye ile ve on iki hakaik-i kātıa-i bâhire ile tefsir etmekle beraber, iman-ı bi’l-âhireti o kadar kuvvetli bir surette ispat eder ki bütün bütün kalbi ölmemiş ve bütün bütün aklı sönmemiş bir insan, o ispata karşı teslim olur. İzn-i İlahî ile imana gelir. İmana gelmezse de inkârdan vazgeçmeye mecbur olur. | ||
== [[On Birinci Söz|ON BİRİNCİ SÖZ:]] == | == [[On Birinci Söz|ON BİRİNCİ SÖZ:]] == | ||
قَد۟ اَف۟لَحَ مَن۟ زَكّٰيهَا وَ قَد۟ خَابَ مَن۟ دَسّٰيهَا | وَالشَّم۟سِ وَضُحٰيهَا وَال۟قَمَرِ اِذَا تَلٰيهَا وَالنَّهَارِ اِذَا جَلّٰيهَا وَ الَّي۟لِ اِذَا يَغ۟شٰيهَا وَ السَّمَٓاءِ وَمَا بَنٰيهَا وَ ال۟اَر۟ضِ وَمَا طَحٰيهَا وَ نَف۟سٍ وَمَا سَوّٰيهَا فَاَل۟هَمَهَا فُجُورَهَا وَ تَق۟وٰيهَا قَد۟ اَف۟لَحَ مَن۟ زَكّٰيهَا وَ قَد۟ خَابَ مَن۟ دَسّٰيهَا وَ مَا خَلَق۟تُ ال۟جِنَّ وَال۟اِن۟سَ اِلَّا لِيَع۟بُدُونِ | ||
âyetlerinin yüksek ve geniş bir hakikatini Sure-i Şems’in mu’cizane işaret ettiği ve kâinatı muntazam bir saray suretinde gösterdiği ulvi ve vüs’atli bir temsil ile tefsir etmekle beraber, mahiyet-i insaniyedeki vezaif-i ubudiyet ve cihazat-ı insaniyeyi ve rububiyet-i İlahiyenin enva-ı tecelliyatına karşı ubudiyet-i insaniyenin mukabelelerini o kadar güzel bir surette ispat ediyor ki Sure-i Ve’ş-şems’in mu’cizane olan işaretini hârika bir surette ve en azîm bir dairede a’zam bir rububiyeti, ekmel bir ubudiyetle karşılaştırıyor. | âyetlerinin yüksek ve geniş bir hakikatini Sure-i Şems’in mu’cizane işaret ettiği ve kâinatı muntazam bir saray suretinde gösterdiği ulvi ve vüs’atli bir temsil ile tefsir etmekle beraber, mahiyet-i insaniyedeki vezaif-i ubudiyet ve cihazat-ı insaniyeyi ve rububiyet-i İlahiyenin enva-ı tecelliyatına karşı ubudiyet-i insaniyenin mukabelelerini o kadar güzel bir surette ispat ediyor ki Sure-i Ve’ş-şems’in mu’cizane olan işaretini hârika bir surette ve en azîm bir dairede a’zam bir rububiyeti, ekmel bir ubudiyetle karşılaştırıyor. | ||
== [[On İkinci Söz|ON İKİNCİ SÖZ:]] == | == [[On İkinci Söz|ON İKİNCİ SÖZ:]] == | ||
وَمَن۟ يُؤ۟تَ ال۟حِك۟مَةَ فَقَد۟ اُوتِىَ خَي۟رًا كَثٖيرًا وَ بِال۟حَقِّ اَن۟زَل۟نَاهُ وَ بِال۟حَقِّ نَزَلَ | وَمَن۟ يُؤ۟تَ ال۟حِك۟مَةَ فَقَد۟ اُوتِىَ خَي۟رًا كَثٖيرًا وَ بِال۟حَقِّ اَن۟زَل۟نَاهُ وَ بِال۟حَقِّ نَزَلَ | ||
71. satır: | 76. satır: | ||
== [[On Üçüncü Söz|ON ÜÇÜNCÜ SÖZ:]] == | == [[On Üçüncü Söz|ON ÜÇÜNCÜ SÖZ:]] == | ||
'''İki makam'''dır. | '''İki makam'''dır. | ||
92. satır: | 98. satır: | ||
== [[On Dördüncü Söz|ON DÖRDÜNCÜ SÖZ:]] == | == [[On Dördüncü Söz|ON DÖRDÜNCÜ SÖZ:]] == | ||
خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَال۟اَر۟ضَ فٖى سِتَّةِ اَيَّامٍ وَلَا رَط۟بٍ وَلَا يَابِسٍ اِلَّا فٖى كِتَابٍ مُبٖينٍ وَ السَّمٰوَاتُ مَط۟وِيَّاتٌ بِيَمٖينِهٖ اِنَّمَٓا اَم۟رُهُٓ اِذَٓا اَرَادَ شَي۟ئًا اَن۟ يَقُولَ لَهُ كُن۟ فَيَكُونُ وَمَٓا اَم۟رُ السَّاعَةِ اِلَّا كَلَم۟حِ ال۟بَصَرِ | Dar akıllara sığışmayan yüksek ve geniş bir kısım hakaik-i Kur’aniyeyi göze görünen emsal ve nazireleriyle fehme takrib ediyor. Mesela خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَال۟اَر۟ضَ فٖى سِتَّةِ اَيَّامٍ وَلَا رَط۟بٍ وَلَا يَابِسٍ اِلَّا فٖى كِتَابٍ مُبٖينٍ وَ السَّمٰوَاتُ مَط۟وِيَّاتٌ بِيَمٖينِهٖ اِنَّمَٓا اَم۟رُهُٓ اِذَٓا اَرَادَ شَي۟ئًا اَن۟ يَقُولَ لَهُ كُن۟ فَيَكُونُ وَمَٓا اَم۟رُ السَّاعَةِ اِلَّا كَلَم۟حِ ال۟بَصَرِ âyetlerinin gayet yüksek ve gayet geniş hakikatlerini temsil ve tanzir ile akla kabul ettirir ve kalbi ikna eder bir tarzda beyan ediyor. Âhirinde, nefs-i emmareye müessir bir sille-i ikaz var. Nefse esir olan, onu okusa ve kabul etse esaretten kurtulur. | ||
âyetlerinin gayet yüksek ve gayet geniş hakikatlerini temsil ve tanzir ile akla kabul ettirir ve kalbi ikna eder bir tarzda beyan ediyor. Âhirinde, nefs-i emmareye müessir bir sille-i ikaz var. Nefse esir olan, onu okusa ve kabul etse esaretten kurtulur. | |||
ON DÖRDÜNCÜ SÖZ’ÜN HÂTİMESİ: | ON DÖRDÜNCÜ SÖZ’ÜN HÂTİMESİ: | ||
107. satır: | 110. satır: | ||
== [[On Beşinci Söz|ON BEŞİNCİ SÖZ:]] == | == [[On Beşinci Söz|ON BEŞİNCİ SÖZ:]] == | ||
وَلَقَد۟ زَيَّنَّا السَّمَٓا٦َ الدُّن۟يَا بِمَصَابٖيحَ وَجَعَل۟نَاهَا رُجُومًا لِلشَّيَاطٖينِ | وَلَقَد۟ زَيَّنَّا السَّمَٓا٦َ الدُّن۟يَا بِمَصَابٖيحَ وَجَعَل۟نَاهَا رُجُومًا لِلشَّيَاطٖينِ | ||
116. satır: | 120. satır: | ||
== [[On Altıncı Söz|ON ALTINCI SÖZ:]] == | == [[On Altıncı Söz|ON ALTINCI SÖZ:]] == | ||
اِنَّمَٓا اَم۟رُهُٓ اِذَٓا اَرَادَ شَي۟ئًا اَن۟ يَقُولَ لَهُ كُن۟ فَيَكُونُ فَسُب۟حَانَ الَّذٖى بِيَدِهٖ مَلَكُوتُ كُلِّ شَى۟ءٍ وَاِلَي۟هِ تُر۟جَعُونَ | اِنَّمَٓا اَم۟رُهُٓ اِذَٓا اَرَادَ شَي۟ئًا اَن۟ يَقُولَ لَهُ كُن۟ فَيَكُونُ فَسُب۟حَانَ الَّذٖى بِيَدِهٖ مَلَكُوتُ كُلِّ شَى۟ءٍ وَاِلَي۟هِ تُر۟جَعُونَ | ||
121. satır: | 126. satır: | ||
== [[On Yedinci Söz|ON YEDİNCİ SÖZ:]] == | == [[On Yedinci Söz|ON YEDİNCİ SÖZ:]] == | ||
اِنَّا جَعَل۟نَا مَا عَلَى ال۟اَر۟ضِ زٖينَةً لَهَا لِنَب۟لُوَهُم۟ اَيُّهُم۟ اَح۟سَنُ عَمَلًا وَاِنَّا لَجَاعِلُونَ مَا عَلَي۟هَا صَعٖيدًا جُرُزًا وَمَا ال۟حَيٰوةُ الدُّن۟يَٓا اِلَّا لَعِبٌ وَلَه۟وٌ | اِنَّا جَعَل۟نَا مَا عَلَى ال۟اَر۟ضِ زٖينَةً لَهَا لِنَب۟لُوَهُم۟ اَيُّهُم۟ اَح۟سَنُ عَمَلًا وَاِنَّا لَجَاعِلُونَ مَا عَلَي۟هَا صَعٖيدًا جُرُزًا وَمَا ال۟حَيٰوةُ الدُّن۟يَٓا اِلَّا لَعِبٌ وَلَه۟وٌ | ||
142. satır: | 148. satır: | ||
== [[On Sekizinci Söz|ON SEKİZİNCİ SÖZ:]] == | == [[On Sekizinci Söz|ON SEKİZİNCİ SÖZ:]] == | ||
Bu söz, '''iki makam'''dır. | Bu söz, '''iki makam'''dır. | ||
İkinci makamı yazılmamış. Birinci makamı '''üç nokta'''dır. | İkinci makamı yazılmamış. Birinci makamı '''üç nokta'''dır. | ||
'''Birincisi:''' | '''Birincisi:''' لَا تَح۟سَبَنَّ الَّذٖينَ يَف۟رَحُونَ بِمَٓا اَتَو۟ا وَيُحِبُّونَ اَن۟ يُح۟مَدُوا بِمَا لَم۟ يَف۟عَلُوا âyetinin fahre meftun, şöhrete müptela, medhe düşkün, hodbin nefs-i emmarenin kafasına sille-i te’dibi vuran bir sırrını, | ||
'''İkincisi:''' اَح۟سَنَ كُلَّ شَى۟ءٍ خَلَقَهُ nun, çirkin ve bahsi hilaf-ı edep görünen şeylerin güzel cihetlerini gösteren bir sırrını, | |||
âyetinin | '''Üçüncüsü:''' اِن۟ كُن۟تُم۟ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُونٖى يُح۟بِب۟كُمُ اللّٰهُ âyetinin risalet-i Ahmediyeye (asm) dair ince fakat kuvvetli bir delilini gösteren bir sırrını tefsir eder. | ||
== [[On Dokuzuncu Söz|ON DOKUZUNCU SÖZ:]] == | |||
يٰسٓ وَال۟قُر۟اٰنِ ال۟حَكٖيمِ اِنَّكَ لَمِنَ ال۟مُر۟سَلٖينَ | يٰسٓ وَال۟قُر۟اٰنِ ال۟حَكٖيمِ اِنَّكَ لَمِنَ ال۟مُر۟سَلٖينَ | ||
168. satır: | 166. satır: | ||
== [[Yirminci Söz|YİRMİNCİ SÖZ:]] == | == [[Yirminci Söz|YİRMİNCİ SÖZ:]] == | ||
'''İki makam'''dır. | '''İki makam'''dır. | ||
175. satır: | 174. satır: | ||
== [[Yirmi Birinci Söz|YİRMİ BİRİNCİ SÖZ:]] == | == [[Yirmi Birinci Söz|YİRMİ BİRİNCİ SÖZ:]] == | ||
'''İki makam'''dır. | '''İki makam'''dır. | ||
182. satır: | 182. satır: | ||
== [[Yirmi İkinci Söz|YİRMİ İKİNCİ SÖZ:]] == | == [[Yirmi İkinci Söz|YİRMİ İKİNCİ SÖZ:]] == | ||
فَاع۟لَم۟ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ اَللّٰهُ خَالِقُ كُلِّ شَى۟ءٍ | فَاع۟لَم۟ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ اَللّٰهُ خَالِقُ كُلِّ شَى۟ءٍ | ||
191. satır: | 192. satır: | ||
== [[Yirmi Üçüncü Söz|YİRMİ ÜÇÜNCÜ SÖZ:]] == | == [[Yirmi Üçüncü Söz|YİRMİ ÜÇÜNCÜ SÖZ:]] == | ||
لَقَد۟ خَلَق۟نَا ال۟اِن۟سَانَ فٖٓى اَح۟سَنِ تَق۟وٖيمٍ ثُمَّ رَدَد۟نَاهُ اَس۟فَلَ سَافِلٖينَ اِلَّا الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَ عَمِلُوا الصَّالِحَاتِ | لَقَد۟ خَلَق۟نَا ال۟اِن۟سَانَ فٖٓى اَح۟سَنِ تَق۟وٖيمٍ ثُمَّ رَدَد۟نَاهُ اَس۟فَلَ سَافِلٖينَ اِلَّا الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَ عَمِلُوا الصَّالِحَاتِ | ||
198. satır: | 200. satır: | ||
== [[Yirmi Dördüncü Söz|YİRMİ DÖRDÜNCÜ SÖZ:]] == | == [[Yirmi Dördüncü Söz|YİRMİ DÖRDÜNCÜ SÖZ:]] == | ||
اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ لَهُ ال۟اَس۟مَٓاءُ ال۟حُس۟نٰى | اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ لَهُ ال۟اَس۟مَٓاءُ ال۟حُس۟نٰى | ||
213. satır: | 216. satır: | ||
== [[Yirmi Beşinci Söz|YİRMİ BEŞİNCİ SÖZ:]] == | == [[Yirmi Beşinci Söz|YİRMİ BEŞİNCİ SÖZ:]] == | ||
قُل۟ لَئِنِ اج۟تَمَعَتِ ال۟اِن۟سُ وَال۟جِنُّ عَلٰٓى اَن۟ يَا۟تُوا بِمِث۟لِ هٰذَا ال۟قُر۟اٰنِ لَا يَا۟تُونَ بِمِث۟لِهٖ وَلَو۟ كَانَ بَع۟ضُهُم۟ لِبَع۟ضٍ ظَهٖيرًا | قُل۟ لَئِنِ اج۟تَمَعَتِ ال۟اِن۟سُ وَال۟جِنُّ عَلٰٓى اَن۟ يَا۟تُوا بِمِث۟لِ هٰذَا ال۟قُر۟اٰنِ لَا يَا۟تُونَ بِمِث۟لِهٖ وَلَو۟ كَانَ بَع۟ضُهُم۟ لِبَع۟ضٍ ظَهٖيرًا | ||
218. satır: | 222. satır: | ||
== [[Yirmi Altıncı Söz|YİRMİ ALTINCI SÖZ:]] == | == [[Yirmi Altıncı Söz|YİRMİ ALTINCI SÖZ:]] == | ||
وَ اِن۟ مِن۟ شَى۟ءٍ اِلَّا عِن۟دَنَا خَزَٓائِنُهُ وَمَا نُنَزِّلُهُٓ اِلَّا بِقَدَرٍ مَع۟لُومٍ وَ كُلَّ شَى۟ءٍ اَح۟صَي۟نَاهُ فٖٓى اِمَامٍ مُبٖينٍ | وَ اِن۟ مِن۟ شَى۟ءٍ اِلَّا عِن۟دَنَا خَزَٓائِنُهُ وَمَا نُنَزِّلُهُٓ اِلَّا بِقَدَرٍ مَع۟لُومٍ وَ كُلَّ شَى۟ءٍ اَح۟صَي۟نَاهُ فٖٓى اِمَامٍ مُبٖينٍ | ||
227. satır: | 232. satır: | ||
== [[Yirmi Yedinci Söz|YİRMİ YEDİNCİ SÖZ:]] == | == [[Yirmi Yedinci Söz|YİRMİ YEDİNCİ SÖZ:]] == | ||
وَلَو۟ رَدُّوهُ اِلَى الرَّسُولِ وَ اِلٰٓى اُولِى ال۟اَم۟رِ مِن۟هُم۟ لَعَلِمَهُ الَّذٖينَ يَس۟تَن۟بِطُونَهُ مِن۟هُم۟ وَ لَو۟لَا فَض۟لُ اللّٰهِ عَلَي۟كُم۟ وَ رَح۟مَتُهُ لَاتَّبَع۟تُمُ الشَّي۟طَانَ اِلَّا قَلٖيلًا | وَلَو۟ رَدُّوهُ اِلَى الرَّسُولِ وَ اِلٰٓى اُولِى ال۟اَم۟رِ مِن۟هُم۟ لَعَلِمَهُ الَّذٖينَ يَس۟تَن۟بِطُونَهُ مِن۟هُم۟ وَ لَو۟لَا فَض۟لُ اللّٰهِ عَلَي۟كُم۟ وَ رَح۟مَتُهُ لَاتَّبَع۟تُمُ الشَّي۟طَانَ اِلَّا قَلٖيلًا | ||
234. satır: | 240. satır: | ||
== [[Yirmi Sekizinci Söz|YİRMİ SEKİZİNCİ SÖZ:]] == | == [[Yirmi Sekizinci Söz|YİRMİ SEKİZİNCİ SÖZ:]] == | ||
وَهُم۟ فٖيهَا خَالِدُونَ | وَبَشِّرِ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ اَنَّ لَهُم۟ جَنَّاتٍ تَج۟رٖى مِن۟ تَح۟تِهَا ال۟اَن۟هَارُ كُلَّمَا رُزِقُوا مِن۟هَا مِن۟ ثَمَرَةٍ رِز۟قًا قَالُوا هٰذَا الَّذٖى رُزِق۟نَا مِن۟ قَب۟لُ وَ اُتُوا بِهٖ مُتَشَابِهًا وَ لَهُم۟ فٖيهَٓا اَز۟وَاجٌ مُطَهَّرَةٌ وَهُم۟ فٖيهَا خَالِدُونَ | ||
âyetinin cennete ve saadet-i ebediyeye dair hakikatini teyid eden yüzer âyâtın mühim bir hakikatini iki makamla tefsir eder. | âyetinin cennete ve saadet-i ebediyeye dair hakikatini teyid eden yüzer âyâtın mühim bir hakikatini iki makamla tefsir eder. | ||
245. satır: | 250. satır: | ||
== [[Yirmi Dokuzuncu Söz|YİRMİ DOKUZUNCU SÖZ:]] == | == [[Yirmi Dokuzuncu Söz|YİRMİ DOKUZUNCU SÖZ:]] == | ||
قُلِ الرُّوحُ مِن۟ اَم۟رِ رَبّٖى | قُلِ الرُّوحُ مِن۟ اَم۟رِ رَبّٖى | ||
وَ ال۟مُؤ۟مِنُونَ يُؤ۟مِنُونَ بِاللّٰهِ وَ مَلٰٓئِكَتِهٖ | وَ ال۟مُؤ۟مِنُونَ يُؤ۟مِنُونَ بِاللّٰهِ وَ مَلٰٓئِكَتِهٖ | ||
وَ مَٓا اَم۟رُ السَّاعَةِ اِلَّا كَلَم۟حِ ال۟بَصَرِ اَو۟ هُوَ اَق۟رَبُ | وَ مَٓا اَم۟رُ السَّاعَةِ اِلَّا كَلَم۟حِ ال۟بَصَرِ اَو۟ هُوَ اَق۟رَبُ | ||
مَا خَل۟قُكُم۟ وَلَا بَع۟ثُكُم۟ اِلَّا كَنَف۟سٍ وَاحِدَةٍ | مَا خَل۟قُكُم۟ وَلَا بَع۟ثُكُم۟ اِلَّا كَنَف۟سٍ وَاحِدَةٍ | ||
256. satır: | 259. satır: | ||
== [[Otuzuncu Söz|OTUZUNCU SÖZ:]] == | == [[Otuzuncu Söz|OTUZUNCU SÖZ:]] == | ||
قَد۟ اَف۟لَحَ مَن۟ زَكّٰيهَا وَ قَد۟ خَابَ مَن۟ دَسّٰيهَا | قَد۟ اَف۟لَحَ مَن۟ زَكّٰيهَا وَ قَد۟ خَابَ مَن۟ دَسّٰيهَا | ||
عَالِمِ ال۟غَي۟بِ لَا يَع۟زُبُ عَن۟هُ مِث۟قَالُ ذَرَّةٍ فِى السَّمٰوَاتِ وَلَا فِى | عَالِمِ ال۟غَي۟بِ لَا يَع۟زُبُ عَن۟هُ مِث۟قَالُ ذَرَّةٍ فِى السَّمٰوَاتِ وَلَا فِى | ||
ال۟اَر۟ضِ وَلَٓا اَص۟غَرُ مِن۟ ذٰلِكَ وَلَٓا اَك۟بَرُ اِلَّا فٖى كِتَابٍ مُبٖينٍ | ال۟اَر۟ضِ وَلَٓا اَص۟غَرُ مِن۟ ذٰلِكَ وَلَٓا اَك۟بَرُ اِلَّا فٖى كِتَابٍ مُبٖينٍ | ||
271. satır: | 273. satır: | ||
== [[Otuz Birinci Söz|OTUZBİRİNCİ SÖZ:]] == | == [[Otuz Birinci Söz|OTUZBİRİNCİ SÖZ:]] == | ||
اِلَى ال۟مَس۟جِدِ ال۟اَق۟صَى الَّذٖى وَ النَّج۟مِ اِذَا هَوٰى | سُب۟حَانَ الَّذٖٓى اَس۟رٰٓى بِعَب۟دِهٖ لَي۟لًا مِنَ ال۟مَس۟جِدِ ال۟حَرَامِ اِلَى ال۟مَس۟جِدِ ال۟اَق۟صَى الَّذٖى وَ النَّج۟مِ اِذَا هَوٰى | ||
âyetlerinin hakikatini teyid eden âyâtın en mühim bir hakikati olan mi’rac-ı Ahmediyeyi (asm) ve o mi’rac içinde kemalât-ı Muhammediyeyi (asm) ve o kemalât içinde risalet-i Ahmediyeyi (asm) ve o risalet içinde çok esrar-ı rububiyeti tefsir eder ve kat’î delillerle ispat eder bir risaledir. Muhtelif tabakattan olan insanlardan bu risaleyi kim görmüşse karşısında hayran olup, akıldan uzak mesele-i mi’racı en zâhir ve vâcib ve lâzım bir tarzda gösterdiğini kabul ediyorlar. Hususan o şecere-i nuraniye-i mi’racın âhirlerinde beş yüz meyveden beş meyvesini o kadar güzel tasvir eder ki zerre miktar zevki, şuuru bulunan onlara meftun olur. | âyetlerinin hakikatini teyid eden âyâtın en mühim bir hakikati olan mi’rac-ı Ahmediyeyi (asm) ve o mi’rac içinde kemalât-ı Muhammediyeyi (asm) ve o kemalât içinde risalet-i Ahmediyeyi (asm) ve o risalet içinde çok esrar-ı rububiyeti tefsir eder ve kat’î delillerle ispat eder bir risaledir. Muhtelif tabakattan olan insanlardan bu risaleyi kim görmüşse karşısında hayran olup, akıldan uzak mesele-i mi’racı en zâhir ve vâcib ve lâzım bir tarzda gösterdiğini kabul ediyorlar. Hususan o şecere-i nuraniye-i mi’racın âhirlerinde beş yüz meyveden beş meyvesini o kadar güzel tasvir eder ki zerre miktar zevki, şuuru bulunan onlara meftun olur. | ||
282. satır: | 283. satır: | ||
== [[Otuz İkinci Söz|OTUZ İKİNCİ SÖZ:]] == | == [[Otuz İkinci Söz|OTUZ İKİNCİ SÖZ:]] == | ||
'''Üç mevkıf'''tır. | '''Üç mevkıf'''tır. | ||
'''Birinci Mevkıf:''' | '''Birinci Mevkıf:''' لَو۟ كَانَ فٖيهِمَٓا اٰلِهَةٌ اِلَّا اللّٰهُ لَفَسَدَتَا âyetinin mealindeki yüzer âyâtın vahdaniyete dair en mühim hakikatini öyle bir surette ispat eder ki şirk ve küfür yolunu muhal ve mümteni gösterir. Kâinatın etrafından küfür ve şirki tard eder. Zerrat adedince vahdaniyetin delilleri bulunduğunu beyan eder. Gayet latîf ve yüksek ve mantıkî bir muhavere-i temsiliye suretinde, hadsiz geniş mesaili o temsil içinde dercedip gösterir. Ve zeylinde gayet latîf birkaç mesele var ki hakikat oldukları halde şiirin en parlak ve geniş hayalinden daha parlak, daha geniştir. | ||
'''İkinci Mevkıf:''' قُل۟ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌ اَللّٰهُ الصَّمَدُ in hakikatine dair sırr-ı ehadiyete ve vahdete gelen teşkikat ve evhamı izale eder. Ehl-i dalaletin ehl-i tevhide karşı ettikleri itirazatı kat’î bir surette reddediyor. Birinci Mevkıf’tan daha kuvvetli, âyât-ı Kur’aniyenin vahdaniyete dair mu’cizane ispatlarını gösterir. Ehadiyet-i Zatiye ile bütün eşyayı birden bir anda tedbir ve terbiye etmek olan hakikat-i muazzama-i Kur’aniyeyi gayet güzel ve vâzıh bir temsil ile ispat eder. Aklı ikna ve kalbi teslime mecbur eder. | |||
'''İkinci Mevkıf:''' | |||
قُل۟ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌ اَللّٰهُ الصَّمَدُ in hakikatine dair sırr-ı ehadiyete ve vahdete gelen teşkikat ve evhamı izale eder. Ehl-i dalaletin ehl-i tevhide karşı ettikleri itirazatı kat’î bir surette reddediyor. Birinci Mevkıf’tan daha kuvvetli, âyât-ı Kur’aniyenin vahdaniyete dair mu’cizane ispatlarını gösterir. Ehadiyet-i Zatiye ile bütün eşyayı birden bir anda tedbir ve terbiye etmek olan hakikat-i muazzama-i Kur’aniyeyi gayet güzel ve vâzıh bir temsil ile ispat eder. Aklı ikna ve kalbi teslime mecbur eder. | |||
Ve bilhassa bu İkinci Mevkıf’ın hâtimesinden evvel ikinci temsilin neticesinde Zat-ı Akdes-i İlahiye’den hiçbir şey saklanmadığını ve hiçbir şey ondan gizlenemediğini, hiçbir fert ondan uzak kalmadığını, hiçbir şahıs külliyet-i kudsiye kesbetmeden ona yanaşamadığını ve rububiyetinde ve tasarrufunda bir iş, bir işe mani olmadığını ve hiçbir yer onun huzurundan hâlî kalmadığını, her şeyde bakar ve işitir sem’ ve basarının cilvesi bulunduğunu, silsile-i eşya emirlerinin sürat-i cereyanlarına birer tel, birer damar hükmüne geçtiğini, esbab ve vesait sırf zâhirî bir perde olduğunu, hiçbir yerde bulunmadığı halde her yerde ilim ve kudretiyle bulunduğunu, hiçbir tahayyüz ve temekküne muhtaç olmadığını ve uzaklık ve güçlük ve tabakat-ı vücudun perdeleri onun kurbiyetine ve tasarrufuna ve şuhuduna mani olmadığını ve maddîlerin, mümkinlerin, kesiflerin, kesîrlerin, mahdudların hâssaları onun dâmen-i izzetine yanaşamadığını ve tagayyür ve tebeddül ve tahayyüz ve tecezzi gibi emirlerden mücerred, münezzeh, müberra ve mukaddes olduğunu gayet güzel bir surette ispat eder. | Ve bilhassa bu İkinci Mevkıf’ın hâtimesinden evvel ikinci temsilin neticesinde Zat-ı Akdes-i İlahiye’den hiçbir şey saklanmadığını ve hiçbir şey ondan gizlenemediğini, hiçbir fert ondan uzak kalmadığını, hiçbir şahıs külliyet-i kudsiye kesbetmeden ona yanaşamadığını ve rububiyetinde ve tasarrufunda bir iş, bir işe mani olmadığını ve hiçbir yer onun huzurundan hâlî kalmadığını, her şeyde bakar ve işitir sem’ ve basarının cilvesi bulunduğunu, silsile-i eşya emirlerinin sürat-i cereyanlarına birer tel, birer damar hükmüne geçtiğini, esbab ve vesait sırf zâhirî bir perde olduğunu, hiçbir yerde bulunmadığı halde her yerde ilim ve kudretiyle bulunduğunu, hiçbir tahayyüz ve temekküne muhtaç olmadığını ve uzaklık ve güçlük ve tabakat-ı vücudun perdeleri onun kurbiyetine ve tasarrufuna ve şuhuduna mani olmadığını ve maddîlerin, mümkinlerin, kesiflerin, kesîrlerin, mahdudların hâssaları onun dâmen-i izzetine yanaşamadığını ve tagayyür ve tebeddül ve tahayyüz ve tecezzi gibi emirlerden mücerred, münezzeh, müberra ve mukaddes olduğunu gayet güzel bir surette ispat eder. | ||
296. satır: | 294. satır: | ||
Bu İkinci Mevkıf’ın hâtimesinde sırr-ı ehadiyete dair Arabiyyü’l-ibare gayet mühim bir parça tercümesiyle beraber gayet parlak bir surette çok mesail-i mühimmeyi ifade eder. Hususan insanın muhasebe-i a’mali için haşir ve neşri yapmak, koca kâinatı tağyir ve tebdil ve tahrip ve tamir etmek sırrını beyan eder. | Bu İkinci Mevkıf’ın hâtimesinde sırr-ı ehadiyete dair Arabiyyü’l-ibare gayet mühim bir parça tercümesiyle beraber gayet parlak bir surette çok mesail-i mühimmeyi ifade eder. Hususan insanın muhasebe-i a’mali için haşir ve neşri yapmak, koca kâinatı tağyir ve tebdil ve tahrip ve tamir etmek sırrını beyan eder. | ||
'''Üçüncü Mevkıf:''' | '''Üçüncü Mevkıf:''' وَمَا ال۟حَيٰوةُ الدُّن۟يَٓا اِلَّا مَتَاعُ ال۟غُرُورِ وَ اِنَّ الدَّارَ ال۟اٰخِرَةَ لَهِىَ ال۟حَيَوَانُ âyetlerinin mealindeki yüzer âyâtın mühim bir hakikatini gayet mühim bir muvazene ile beyan eder. Ehl-i dalalet hakkında hayat-ı dünyeviye ne kadar müthiş neticeler getirdiğini ve ehl-i hidayet hakkında ne kadar güzel neticeler ve gayeler verdiğini gösterir. Hususan, muhabbet hakkındaki semerat-ı dünyeviye ve uhreviye; ehl-i dalalet için ne kadar elîm, ehl-i hidayet için ne kadar hoş olduğunu gösterir. Bu Üçüncü Mevkıf hakkında bazı müdakkik kardeşlerimiz demişler ki: “Sair risaleler yıldızlar olsa bu güneştir.” Diğer biri ona mukabil demiş: “Her bir risale, kendi âleminde ve kendine mahsus sema-i hakikatte birer güneştir. Uzak olanlara yıldız, yakın olanlara şemstirler.” | ||
وَمَا ال۟حَيٰوةُ الدُّن۟يَٓا اِلَّا مَتَاعُ ال۟غُرُورِ وَ اِنَّ الدَّارَ ال۟اٰخِرَةَ لَهِىَ ال۟حَيَوَانُ | |||
âyetlerinin mealindeki yüzer âyâtın mühim bir hakikatini gayet mühim bir muvazene ile beyan eder. Ehl-i dalalet hakkında hayat-ı dünyeviye ne kadar müthiş neticeler getirdiğini ve ehl-i hidayet hakkında ne kadar güzel neticeler ve gayeler verdiğini gösterir. Hususan, muhabbet hakkındaki semerat-ı dünyeviye ve uhreviye; ehl-i dalalet için ne kadar elîm, ehl-i hidayet için ne kadar hoş olduğunu gösterir. Bu Üçüncü Mevkıf hakkında bazı müdakkik kardeşlerimiz demişler ki: “Sair risaleler yıldızlar olsa bu güneştir.” Diğer biri ona mukabil demiş: “Her bir risale, kendi âleminde ve kendine mahsus sema-i hakikatte birer güneştir. Uzak olanlara yıldız, yakın olanlara şemstirler.” | |||
== [[Otuz Üçüncü Söz|OTUZ ÜÇÜNCÜ SÖZ:]] == | == [[Otuz Üçüncü Söz|OTUZ ÜÇÜNCÜ SÖZ:]] == | ||
اَنَّهُ ال۟حَقُّ اَوَلَم۟ يَك۟فِ بِرَبِّكَ اَنَّهُ عَلٰى كُلِّ شَى۟ءٍ شَهٖيدٌ | سَنُرٖيهِم۟ اٰيَاتِنَا فِى ال۟اٰفَاقِ وَفٖٓى اَن۟فُسِهِم۟ حَتّٰى يَتَبَيَّنَ لَهُم۟ اَنَّهُ ال۟حَقُّ اَوَلَم۟ يَك۟فِ بِرَبِّكَ اَنَّهُ عَلٰى كُلِّ شَى۟ءٍ شَهٖيدٌ | ||
Otuz üç âyetin birer hakikatlerini tefsir eden '''otuz üç pencere'''dir. Otuz üç risale olmaya lâyık iken gayet müsta’cel bir zamanda yazıldığı için bir veya yarım sahifelik pencereleri birer risale kuvvetinde ve birer risaleyi tazammun eden mahiyetinde olduğunu gösterir. Fakat maatteessüf baştaki pencereler gayet mücmel ve muhtasar kalmış, lâkin gittikçe inbisat ederek nısf-ı âhirdeki pencereler vâzıh düşmüştür. | Otuz üç âyetin birer hakikatlerini tefsir eden '''otuz üç pencere'''dir. Otuz üç risale olmaya lâyık iken gayet müsta’cel bir zamanda yazıldığı için bir veya yarım sahifelik pencereleri birer risale kuvvetinde ve birer risaleyi tazammun eden mahiyetinde olduğunu gösterir. Fakat maatteessüf baştaki pencereler gayet mücmel ve muhtasar kalmış, lâkin gittikçe inbisat ederek nısf-ı âhirdeki pencereler vâzıh düşmüştür. | ||
== [[Lemaat|LEMAAT:]] == | == [[Lemaat|LEMAAT:]] == | ||
Risale-i Nur şakirdlerine küçük bir mesnevî ve imanî bir divandır. | Risale-i Nur şakirdlerine küçük bir mesnevî ve imanî bir divandır. | ||
320. satır: | 314. satır: | ||
<center> [[Konferans]] ⇐ | [[Sözler]] | </center> | <center> [[Konferans]] ⇐ | [[Sözler]] | </center> | ||
------ | ------ | ||
</translate> |
düzenleme