64.902
düzenleme
Değişiklik özeti yok |
Değişiklik özeti yok |
||
1. satır: | 1. satır: | ||
<languages/> | |||
<translate> | |||
= Lâsiyyemalar = | = Lâsiyyemalar = | ||
'''(Onuncu Söz’ün bir cihette esası ve Yirmi Sekizinci Söz’ün Arabî ikinci makamıdır.)''' | '''(Onuncu Söz’ün bir cihette esası ve Yirmi Sekizinci Söz’ün Arabî ikinci makamıdır.)''' | ||
10. satır: | 13. satır: | ||
Maahâzâ bir semere, bir şecerenin bir misal-i musağğarıdır. Ve o semeredeki çekirdek, o şecerenin defter-i a’malidir. O ağacın tarih-i hayatı o çekirdekte yazılıdır. Bu itibar ile bir semere şecerenin tamamına, belki o şecerenin nevine, belki küre-i arza nâzırdır. Öyle ise bir semerenin sanatındaki azamet-i maneviyesi, arzın cesameti nisbetindedir. O zerreyi, sanatça hâvi olduğu o azamet-i maneviye ile bina eden, arzı haml ve bina etmekten âciz olmayacaktır. Acaba o kâfir münkir, kalbinde böyle bir küfrü taşımakla, akıl ve zekâ iddiasında bulunması kadar bir ahmaklık var mıdır? | Maahâzâ bir semere, bir şecerenin bir misal-i musağğarıdır. Ve o semeredeki çekirdek, o şecerenin defter-i a’malidir. O ağacın tarih-i hayatı o çekirdekte yazılıdır. Bu itibar ile bir semere şecerenin tamamına, belki o şecerenin nevine, belki küre-i arza nâzırdır. Öyle ise bir semerenin sanatındaki azamet-i maneviyesi, arzın cesameti nisbetindedir. O zerreyi, sanatça hâvi olduğu o azamet-i maneviye ile bina eden, arzı haml ve bina etmekten âciz olmayacaktır. Acaba o kâfir münkir, kalbinde böyle bir küfrü taşımakla, akıl ve zekâ iddiasında bulunması kadar bir ahmaklık var mıdır? | ||
'''Arkadaş! Her bir şey için iki suret ve şekil vardır:''' | |||
'''Biri:''' Maddiyedir ki âdeta bir gömlek gibi her şeyin vücuduna göre kaderin takdiriyle biçilmiş şu görünen suretlerdir. | '''Biri:''' Maddiyedir ki âdeta bir gömlek gibi her şeyin vücuduna göre kaderin takdiriyle biçilmiş şu görünen suretlerdir. | ||
63. satır: | 67. satır: | ||
Geçen fıkraların her birisinde, her şeyin tek bir Sâni’in sun’u ve sanatı olduğuna delâlet eden başka bir âyet daha vardır. Evet, sehavet ile kuvve-i iktisadiye arasında ve sürat ile mizanlı olmak arasında ve ucuzlukla kıymetli olmak arasında ve karışık olmakla mümtaz bulunmak arasında tezat vardır. Bu zıtları bir fiilinde cem etmek ancak kudreti hadsiz bir Sâni’-i Kadîr’e mahsustur. | Geçen fıkraların her birisinde, her şeyin tek bir Sâni’in sun’u ve sanatı olduğuna delâlet eden başka bir âyet daha vardır. Evet, sehavet ile kuvve-i iktisadiye arasında ve sürat ile mizanlı olmak arasında ve ucuzlukla kıymetli olmak arasında ve karışık olmakla mümtaz bulunmak arasında tezat vardır. Bu zıtları bir fiilinde cem etmek ancak kudreti hadsiz bir Sâni’-i Kadîr’e mahsustur. | ||
Hülâsa: Her bir fıkra, tek başına hâtem-i ehadiyeti izhara kâfi olduğu takdirde, fıkraların heyet-i içtimaiyesi pek zâhir bir tarîk-i evlâ ile hâtem-i ehadiyeti gösterir. İşte bu izahtan | Hülâsa: Her bir fıkra, tek başına hâtem-i ehadiyeti izhara kâfi olduğu takdirde, fıkraların heyet-i içtimaiyesi pek zâhir bir tarîk-i evlâ ile hâtem-i ehadiyeti gösterir. İşte bu izahtan وَلَئِن۟ سَاَل۟تَهُم۟ مَن۟ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَال۟اَر۟ضَ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُ âyet-i kerîmesinin sırrı zâhir oldu. Yani o inatlı münkire “Hâlık-ı semavat ve arz kimdir?” diye sorulduğu zaman çâr ü nâçâr “Allah’tır.” diyecektir. | ||
وَلَئِن۟ سَاَل۟تَهُم۟ مَن۟ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَال۟اَر۟ضَ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُ | |||
âyet-i kerîmesinin sırrı zâhir oldu. Yani o inatlı münkire “Hâlık-ı semavat ve arz kimdir?” diye sorulduğu zaman çâr ü nâçâr “Allah’tır.” diyecektir. | |||
'''Arkadaş! Uluhiyet, risalet, âhiret, kâinat arasında hakikatte telazum vardır.''' | '''Arkadaş! Uluhiyet, risalet, âhiret, kâinat arasında hakikatte telazum vardır.''' | ||
149. satır: | 149. satır: | ||
لَو۟لَاكَ لَو۟لَاكَ لَمَا خَلَق۟تُ ال۟اَف۟لَاكَ sırrına mazhar oldu, onun gibi ubudiyeti dahi öteki dâr-ı saadetin açılmasına sebebiyet verdi. | لَو۟لَاكَ لَو۟لَاكَ لَمَا خَلَق۟تُ ال۟اَف۟لَاكَ sırrına mazhar oldu, onun gibi ubudiyeti dahi öteki dâr-ı saadetin açılmasına sebebiyet verdi. | ||
اَللّٰهُمَّ صَلِّ وَ سَلِّم۟ عَلٰى ذٰلِكَ ال۟حَبٖيبِ الَّذٖى هُوَ سَيِّدُ ال۟كَو۟نَي۟نِ | اَللّٰهُمَّ صَلِّ وَ سَلِّم۟ عَلٰى ذٰلِكَ ال۟حَبٖيبِ الَّذٖى هُوَ سَيِّدُ ال۟كَو۟نَي۟نِ وَ فَخ۟رُ ال۟عَالَمَي۟نِ وَ حَيَاةُ الدَّارَي۟نِ وَ وَسٖيلَةُ السَّعَادَتَي۟نِ وَ ذُو ال۟جَنَاحَي۟نِ وَ رَسُولُ الثَّقَلَي۟نِ وَ عَلٰى اٰلِهٖ وَ صَح۟بِهٖ اَج۟مَعٖينَ وَ عَلٰى اِخ۟وَانِهٖ مِنَ النَّبِيّٖينَ وَ ال۟مُر۟سَلٖينَ اٰمٖينَ | ||
وَ فَخ۟رُ ال۟عَالَمَي۟نِ وَ حَيَاةُ الدَّارَي۟نِ وَ وَسٖيلَةُ السَّعَادَتَي۟نِ | |||
وَ ذُو ال۟جَنَاحَي۟نِ وَ رَسُولُ الثَّقَلَي۟نِ وَ عَلٰى اٰلِهٖ وَ صَح۟بِهٖ اَج۟مَعٖينَ | |||
وَ عَلٰى اِخ۟وَانِهٖ مِنَ النَّبِيّٖينَ وَ ال۟مُر۟سَلٖينَ اٰمٖينَ | |||
Ve keza bu âlemin geliş ve gidişatında ve bütün mahlukatın bir hedefe sevkinde ve semavî, süflî bütün ecramın bir kudrete bağlı ve musahhar olmasında pek büyük bir saltanat eseri görünüyor. Ve bundan anlaşılıyor ki bu mevcudatta tasarruf eden Sâni’in azîm rububiyetinde hârika bir saltanatı vardır. Halbuki bu dünya menzili tahavvülata, zevale maruzdur. Sanki misafirler için yapılmış bir handır ki daima dolup boşalıyor. Ne kendisinin sabit bir şekli vardır ve ne de içinde oturanların bir kararı vardır. Ve Sâni’-i âlem’in garib ve acib sanatlarının numunelerini teşhir ve ilan için tahavvülden hâlî kalmayan bir meşherdir. Bu itibarla o handa ve o meşherde içtima eden insanlar sabit kalacak değiller. Çünkü meskenleri sabit değildir. | Ve keza bu âlemin geliş ve gidişatında ve bütün mahlukatın bir hedefe sevkinde ve semavî, süflî bütün ecramın bir kudrete bağlı ve musahhar olmasında pek büyük bir saltanat eseri görünüyor. Ve bundan anlaşılıyor ki bu mevcudatta tasarruf eden Sâni’in azîm rububiyetinde hârika bir saltanatı vardır. Halbuki bu dünya menzili tahavvülata, zevale maruzdur. Sanki misafirler için yapılmış bir handır ki daima dolup boşalıyor. Ne kendisinin sabit bir şekli vardır ve ne de içinde oturanların bir kararı vardır. Ve Sâni’-i âlem’in garib ve acib sanatlarının numunelerini teşhir ve ilan için tahavvülden hâlî kalmayan bir meşherdir. Bu itibarla o handa ve o meşherde içtima eden insanlar sabit kalacak değiller. Çünkü meskenleri sabit değildir. | ||
193. satır: | 187. satır: | ||
Ezcümle: | Ezcümle: | ||
اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ لَيَج۟مَعَنَّكُم۟ اِلٰى يَو۟مِ ال۟قِيَامَةِ لَا رَي۟بَ فٖيهِ | اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ لَيَج۟مَعَنَّكُم۟ اِلٰى يَو۟مِ ال۟قِيَامَةِ لَا رَي۟بَ فٖيهِ وَ مَن۟ اَص۟دَقُ مِنَ اللّٰهِ حَدٖيثًا olan âyet-i kerîme, büyük bir şiddet ve kuvvetle haşrin icadına söz veriyor. Fakat bazı insan pek nankördür ki bütün mevcudat, sıdkına ve hak olduğuna delâlet ettiği o Mâlikü’l-mülk’ün sözlerini tasdik etmez, kendi hezeyanına ve ahmaklığına itimat eder. | ||
وَ مَن۟ اَص۟دَقُ مِنَ اللّٰهِ حَدٖيثًا | |||
olan âyet-i kerîme, büyük bir şiddet ve kuvvetle haşrin icadına söz veriyor. Fakat bazı insan pek nankördür ki bütün mevcudat, sıdkına ve hak olduğuna delâlet ettiği o Mâlikü’l-mülk’ün sözlerini tasdik etmez, kendi hezeyanına ve ahmaklığına itimat eder. | |||
Ve keza bu âlemde pek ihtişamlı bir rububiyet âsârıyla şaşaalı bir saltanatın şuâları görünmektedir. Evet görüyoruz ki: Koca arz –sekenesiyle beraber– ehlî, zelil, mutî bir hayvan gibi o rububiyetin emri altında beslenir. Güzde ölmesi, baharda dirilmesi ve bir Mevlevî gibi raks-ı hareketi ve sair bütün işleri o emre tabi olduğu gibi şemsin de seyyaratıyla tanzim ve teshiri ve sair vaziyetleri o emre bağlıdır. | Ve keza bu âlemde pek ihtişamlı bir rububiyet âsârıyla şaşaalı bir saltanatın şuâları görünmektedir. Evet görüyoruz ki: Koca arz –sekenesiyle beraber– ehlî, zelil, mutî bir hayvan gibi o rububiyetin emri altında beslenir. Güzde ölmesi, baharda dirilmesi ve bir Mevlevî gibi raks-ı hareketi ve sair bütün işleri o emre tabi olduğu gibi şemsin de seyyaratıyla tanzim ve teshiri ve sair vaziyetleri o emre bağlıdır. | ||
209. satır: | 199. satır: | ||
Ezcümle: Bahar mevsiminde, arzın sathında yapılan nebatî haşirlere dikkat lâzımdır. Evet altı gün zarfında, o karışık nebatatın tohumlarından ölmüş, çürümüş, kaybolmuş olan cesetleri galatsız, haltsız kema fi’s-sâbık inşa ve iade etmekle, arz meydanında nebatî haşirleri yapan kudret, semavat ve arzı altı günde halk etmesinden âciz değildir. Ve o kudrete nazaran göz işareti kadar kolay olan haşr-i insanîyi yapmamak imkânı var mıdır? Evet, haşr-i nebatîde kelimeleri, yazıları tamamen silinmiş üç yüz bin kadar sahifeleri; birlikte, bilâ-halt ve bilâ-galat kısa bir zamanda eski yazılarını iade eden bir kudrete, tek bir sahifeden ibaret bulunan haşr-i insanî ağır gelir mi? Hâşâ! | Ezcümle: Bahar mevsiminde, arzın sathında yapılan nebatî haşirlere dikkat lâzımdır. Evet altı gün zarfında, o karışık nebatatın tohumlarından ölmüş, çürümüş, kaybolmuş olan cesetleri galatsız, haltsız kema fi’s-sâbık inşa ve iade etmekle, arz meydanında nebatî haşirleri yapan kudret, semavat ve arzı altı günde halk etmesinden âciz değildir. Ve o kudrete nazaran göz işareti kadar kolay olan haşr-i insanîyi yapmamak imkânı var mıdır? Evet, haşr-i nebatîde kelimeleri, yazıları tamamen silinmiş üç yüz bin kadar sahifeleri; birlikte, bilâ-halt ve bilâ-galat kısa bir zamanda eski yazılarını iade eden bir kudrete, tek bir sahifeden ibaret bulunan haşr-i insanî ağır gelir mi? Hâşâ! | ||
İşte o kudret sahibi, lisan-ı Kur’an ile emrettiği | İşte o kudret sahibi, lisan-ı Kur’an ile emrettiği فَان۟ظُر۟ اِلٰٓى اٰثَارِ رَح۟مَتِ اللّٰهِ كَي۟فَ يُح۟يِى ال۟اَر۟ضَ بَع۟دَ مَو۟تِهَا اِنَّ ذٰلِكَ لَمُح۟يِى ال۟مَو۟تٰى وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَى۟ءٍ قَدٖيرٌ âyet-i kerîmesi bu meselenin hakikat olduğuna sarahat ile şehadet ediyor. | ||
فَان۟ظُر۟ اِلٰٓى اٰثَارِ رَح۟مَتِ اللّٰهِ كَي۟فَ يُح۟يِى ال۟اَر۟ضَ بَع۟دَ مَو۟تِهَا | |||
اِنَّ ذٰلِكَ لَمُح۟يِى ال۟مَو۟تٰى وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَى۟ءٍ قَدٖيرٌ | |||
âyet-i kerîmesi bu meselenin hakikat olduğuna sarahat ile şehadet ediyor. | |||
Ey aziz arkadaş! Cenab-ı Hakk’ın şu tasarrufatından ve şuunatından anlaşıldı ki arz meydanında yapılan nebatî haşirler ve neşirler ve sair içtima ve iftiraklar maksud-u bizzat değildir. Çünkü öteki âlemin meydan-ı kebirinde yapılan o büyük ve mühim ihtifaller ile kısa bir zamanda yapılan şu cüz’î, gayr-ı sabit bu semereler arasında münasebet yoktur. Ancak bu cüz’î semereler, birtakım misal ve numunelerdir ki bunların suret ve neticelerine o mecma-ı kebirde muameleler tatbik ve icra edilsin. Demek bu fâni şeylerin suretleri o âlemde bâki semereleri meyve verecektir. | Ey aziz arkadaş! Cenab-ı Hakk’ın şu tasarrufatından ve şuunatından anlaşıldı ki arz meydanında yapılan nebatî haşirler ve neşirler ve sair içtima ve iftiraklar maksud-u bizzat değildir. Çünkü öteki âlemin meydan-ı kebirinde yapılan o büyük ve mühim ihtifaller ile kısa bir zamanda yapılan şu cüz’î, gayr-ı sabit bu semereler arasında münasebet yoktur. Ancak bu cüz’î semereler, birtakım misal ve numunelerdir ki bunların suret ve neticelerine o mecma-ı kebirde muameleler tatbik ve icra edilsin. Demek bu fâni şeylerin suretleri o âlemde bâki semereleri meyve verecektir. | ||
237. satır: | 221. satır: | ||
<center> [[Reşhalar]] ⇐ | [[Mesnevi-i Nuriye]] | ⇒ [[Katre]] </center> | <center> [[Reşhalar]] ⇐ | [[Mesnevi-i Nuriye]] | ⇒ [[Katre]] </center> | ||
------ | ------ | ||
</translate> |
düzenleme