İçeriğe atla

On Yedinci Söz: Revizyonlar arasındaki fark

düzenleme özeti yok
("On Yedinci Söz ﷽ اِنَّا جَعَل۟نَا مَا عَلَى ال۟اَر۟ضِ زٖينَةً لَهَا لِنَب۟لُوَهُم۟ اَيُّهُم۟ اَح۟سَنُ عَمَلًا ۝ وَاِنَّا لَجَاعِلُونَ مَا عَلَي۟هَا صَعٖيدًا جُرُزًا ۝ وَمَا ال۟حَيٰوةُ الدُّن۟يَٓا اِلَّا لَعِبٌ وَلَه۟وٌ ۝ Bu söz, iki âlî makam ve bir parlak zeylden ibaret..." içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu)
 
Değişiklik özeti yok
1. satır: 1. satır:
On Yedinci Söz
= On Yedinci Söz =
 


اِنَّا جَعَل۟نَا مَا عَلَى ال۟اَر۟ضِ زٖينَةً لَهَا لِنَب۟لُوَهُم۟ اَيُّهُم۟ اَح۟سَنُ عَمَلًا ۝ وَاِنَّا لَجَاعِلُونَ مَا عَلَي۟هَا صَعٖيدًا جُرُزًا ۝ وَمَا ال۟حَيٰوةُ الدُّن۟يَٓا اِلَّا لَعِبٌ وَلَه۟وٌ ۝
اِنَّا جَعَل۟نَا مَا عَلَى ال۟اَر۟ضِ زٖينَةً لَهَا لِنَب۟لُوَهُم۟ اَيُّهُم۟ اَح۟سَنُ عَمَلًا ۝ وَاِنَّا لَجَاعِلُونَ مَا عَلَي۟هَا صَعٖيدًا جُرُزًا ۝ وَمَا ال۟حَيٰوةُ الدُّن۟يَٓا اِلَّا لَعِبٌ وَلَه۟وٌ ۝


Bu söz, iki âlî makam ve bir parlak zeylden ibarettir.
'''Bu söz, iki âlî makam ve bir parlak zeylden ibarettir.'''


Hâlık-ı Rahîm ve Rezzak-ı Kerîm ve Sâni’-i Hakîm; şu dünyayı, âlem-i ervah ve ruhaniyat için bir bayram, bir şehrâyin suretinde yapıp bütün esmasının garaib-i nukuşuyla süslendirip küçük büyük, ulvi süflî her bir ruha, ona münasip ve o bayramdaki ayrı ayrı hesapsız mehasin ve in’amattan istifade etmeye muvafık ve havas ile mücehhez bir ceset giydirir, bir vücud-u cismanî verir, bir defa o temaşagâha gönderir.
Hâlık-ı Rahîm ve Rezzak-ı Kerîm ve Sâni’-i Hakîm; şu dünyayı, âlem-i ervah ve ruhaniyat için bir bayram, bir şehrâyin suretinde yapıp bütün esmasının garaib-i nukuşuyla süslendirip küçük büyük, ulvi süflî her bir ruha, ona münasip ve o bayramdaki ayrı ayrı hesapsız mehasin ve in’amattan istifade etmeye muvafık ve havas ile mücehhez bir ceset giydirir, bir vücud-u cismanî verir, bir defa o temaşagâha gönderir.
25. satır: 24. satır:
Lâkin zîruhların en eşrefi ve şu bayramlarda kemiyet ve keyfiyet cihetiyle en ziyade istifade eden insan, dünyaya pek çok meftun ve müptela olduğu halde, dünyadan nefret ve âlem-i bekaya geçmek için eser-i rahmet olarak iştiyak-engiz bir halet verir. Kendi insaniyeti dalalette boğulmayan insan, o haletten istifade eder. Rahat-ı kalp ile gider. Şimdi, o haleti intac eden vecihlerden numune olarak beşini beyan edeceğiz.
Lâkin zîruhların en eşrefi ve şu bayramlarda kemiyet ve keyfiyet cihetiyle en ziyade istifade eden insan, dünyaya pek çok meftun ve müptela olduğu halde, dünyadan nefret ve âlem-i bekaya geçmek için eser-i rahmet olarak iştiyak-engiz bir halet verir. Kendi insaniyeti dalalette boğulmayan insan, o haletten istifade eder. Rahat-ı kalp ile gider. Şimdi, o haleti intac eden vecihlerden numune olarak beşini beyan edeceğiz.


Birincisi: İhtiyarlık mevsimiyle dünyevî, güzel ve cazibedar şeyler üstünde fena ve zevalin damgasını ve acı manasını göstererek o insanı dünyadan ürkütüp o fâniye bedel, bir bâki matlubu arattırıyor.
'''Birincisi:''' İhtiyarlık mevsimiyle dünyevî, güzel ve cazibedar şeyler üstünde fena ve zevalin damgasını ve acı manasını göstererek o insanı dünyadan ürkütüp o fâniye bedel, bir bâki matlubu arattırıyor.


İkincisi: İnsanın alâka peyda ettiği bütün ahbaplardan yüzde doksan dokuzu, dünyadan gidip diğer bir âleme yerleştikleri için o ciddi muhabbet sâikasıyla o ahbabın gittiği yere bir iştiyak ihsan edip mevt ve eceli mesrurane karşılattırıyor.
'''İkincisi:''' İnsanın alâka peyda ettiği bütün ahbaplardan yüzde doksan dokuzu, dünyadan gidip diğer bir âleme yerleştikleri için o ciddi muhabbet sâikasıyla o ahbabın gittiği yere bir iştiyak ihsan edip mevt ve eceli mesrurane karşılattırıyor.


Üçüncüsü: İnsandaki nihayetsiz zayıflık ve âcizliği, bazı şeylerle ihsas ettirip hayat yükü ve yaşamak tekâlifi ne kadar ağır olduğunu anlattırıp istirahate ciddi bir arzu ve bir diyar-ı âhere gitmeye samimi bir şevk veriyor.
'''Üçüncüsü:''' İnsandaki nihayetsiz zayıflık ve âcizliği, bazı şeylerle ihsas ettirip hayat yükü ve yaşamak tekâlifi ne kadar ağır olduğunu anlattırıp istirahate ciddi bir arzu ve bir diyar-ı âhere gitmeye samimi bir şevk veriyor.


Dördüncüsü: İnsan-ı mü’mine nur-u iman ile gösterir ki mevt, idam değil; tebdil-i mekândır. Kabir ise zulümatlı bir kuyu ağzı değil, nuraniyetli âlemlerin kapısıdır. Dünya ise bütün şaşaasıyla âhirete nisbeten bir zindan hükmündedir. Elbette zindan-ı dünyadan bostan-ı cinana çıkmak ve müz’iç dağdağa-i hayat-ı cismaniyeden âlem-i rahata ve meydan-ı tayeran-ı ervaha geçmek ve mahlukatın sıkıntılı gürültüsünden sıyrılıp huzur-u Rahman’a gitmek; bin can ile arzu edilir bir seyahattir, belki bir saadettir.
'''Dördüncüsü:''' İnsan-ı mü’mine nur-u iman ile gösterir ki mevt, idam değil; tebdil-i mekândır. Kabir ise zulümatlı bir kuyu ağzı değil, nuraniyetli âlemlerin kapısıdır. Dünya ise bütün şaşaasıyla âhirete nisbeten bir zindan hükmündedir. Elbette zindan-ı dünyadan bostan-ı cinana çıkmak ve müz’iç dağdağa-i hayat-ı cismaniyeden âlem-i rahata ve meydan-ı tayeran-ı ervaha geçmek ve mahlukatın sıkıntılı gürültüsünden sıyrılıp huzur-u Rahman’a gitmek; bin can ile arzu edilir bir seyahattir, belki bir saadettir.


Beşincisi: Kur’an’ı dinleyen insana, Kur’an’daki ilm-i hakikati ve nur-u hakikatle dünyanın mahiyetini bildirmekliğiyle, dünyaya aşk ve alâka pek manasız olduğunu anlatmaktır. Yani, insana der ve ispat eder ki:
'''Beşincisi:''' Kur’an’ı dinleyen insana, Kur’an’daki ilm-i hakikati ve nur-u hakikatle dünyanın mahiyetini bildirmekliğiyle, dünyaya aşk ve alâka pek manasız olduğunu anlatmaktır. Yani, insana der ve ispat eder ki:


“Dünya, bir kitab-ı Samedanîdir. Huruf ve kelimatı nefislerine değil belki başkasının zat ve sıfât ve esmasına delâlet ediyorlar. Öyle ise manasını bil, al; nukuşunu bırak git.
'''“Dünya, bir kitab-ı Samedanîdir.''' Huruf ve kelimatı nefislerine değil belki başkasının zat ve sıfât ve esmasına delâlet ediyorlar. Öyle ise manasını bil, al; nukuşunu bırak git.


Hem bir mezraadır, ek ve mahsulünü al, muhafaza et; muzahrefatını at, ehemmiyet verme.
'''Hem bir mezraadır,''' ek ve mahsulünü al, muhafaza et; muzahrefatını at, ehemmiyet verme.


Hem birbiri arkasında daim gelen geçen âyineler mecmuasıdır. Öyle ise onlarda tecelli edeni bil, envarını gör ve onlarda tezahür eden esmanın tecelliyatını anla ve müsemmalarını sev ve zevale ve kırılmaya mahkûm olan o cam parçalarından alâkanı kes.
'''Hem birbiri arkasında daim gelen geçen âyineler mecmuasıdır.''' Öyle ise onlarda tecelli edeni bil, envarını gör ve onlarda tezahür eden esmanın tecelliyatını anla ve müsemmalarını sev ve zevale ve kırılmaya mahkûm olan o cam parçalarından alâkanı kes.


Hem seyyar bir ticaretgâhtır. Öyle ise alışverişini yap, gel ve senden kaçan ve sana iltifat etmeyen kafilelerin arkalarından beyhude koşma, yorulma.
'''Hem seyyar bir ticaretgâhtır.''' Öyle ise alışverişini yap, gel ve senden kaçan ve sana iltifat etmeyen kafilelerin arkalarından beyhude koşma, yorulma.


Hem muvakkat bir seyrangâhtır. Öyle ise nazar-ı ibretle bak ve zâhirî çirkin yüzüne değil; belki Cemil-i Bâki’ye bakan gizli, güzel yüzüne dikkat et, hoş ve faydalı bir tenezzüh yap, dön ve o güzel manzaraları irae eden ve güzelleri gösteren perdelerin kapanmasıyla akılsız çocuk gibi ağlama, merak etme.
'''Hem muvakkat bir seyrangâhtır.''' Öyle ise nazar-ı ibretle bak ve zâhirî çirkin yüzüne değil; belki Cemil-i Bâki’ye bakan gizli, güzel yüzüne dikkat et, hoş ve faydalı bir tenezzüh yap, dön ve o güzel manzaraları irae eden ve güzelleri gösteren perdelerin kapanmasıyla akılsız çocuk gibi ağlama, merak etme.


Hem bir misafirhanedir. Öyle ise onu yapan Mihmandar-ı Kerîm’in izni dairesinde ye, iç, şükret. Kanunu dairesinde işle, hareket et. Sonra arkana bakma; çık, git. Herzekârane fuzulî bir surette karışma. Senden ayrılan ve sana ait olmayan şeylerle manasız uğraşma ve geçici işlerine bağlanıp boğulma.” gibi zâhir hakikatlerle dünyanın içyüzündeki esrarı gösterip dünyadan müfarakatı gayet hafifleştirir belki hüşyar olanlara sevdirir ve rahmetinin her şeyde ve her şe’ninde bir izi bulunduğunu gösterir.
'''Hem bir misafirhanedir.''' Öyle ise onu yapan Mihmandar-ı Kerîm’in izni dairesinde ye, iç, şükret. Kanunu dairesinde işle, hareket et. Sonra arkana bakma; çık, git. Herzekârane fuzulî bir surette karışma. Senden ayrılan ve sana ait olmayan şeylerle manasız uğraşma ve geçici işlerine bağlanıp boğulma.” gibi zâhir hakikatlerle dünyanın içyüzündeki esrarı gösterip dünyadan müfarakatı gayet hafifleştirir belki hüşyar olanlara sevdirir ve rahmetinin her şeyde ve her şe’ninde bir izi bulunduğunu gösterir.


İşte Kur’an, şu beş veche işaret ettiği gibi başka hususi vecihlere dahi âyât-ı Kur’aniye işaret ediyor.
İşte Kur’an, şu '''beş veche''' işaret ettiği gibi başka hususi vecihlere dahi âyât-ı Kur’aniye işaret ediyor.


Veyl o kimseye ki şu beş vecihten bir hissesi olmaya…
'''Veyl o kimseye ki şu beş vecihten bir hissesi olmaya…'''


<nowiki>*</nowiki> * *
'''<nowiki>*</nowiki> * *'''
 
On Yedinci Söz’ün İkinci Makamı


== On Yedinci Söz’ün İkinci Makamı ==
(Hâşiye)35
(Hâşiye)35


95. satır: 93. satır:
<nowiki>*</nowiki> * *
<nowiki>*</nowiki> * *


Siyah Dutun Bir Meyvesi
=== Siyah Dutun Bir Meyvesi ===
 
(O mübarek dut başında Eski Said, Yeni Said lisanıyla söylemiştir.)
(O mübarek dut başında Eski Said, Yeni Said lisanıyla söylemiştir.)


153. satır: 150. satır:
<nowiki>*</nowiki> * *
<nowiki>*</nowiki> * *


Kalbe Farisî Olarak Tahattur Eden
=== Kalbe Farisî Olarak Tahattur Eden ===
 
Bir Münâcat


=== Bir Münâcat ===
هٰذِهِ ال۟مُنَاجَاةُ تَخَطَّرَت۟ فِى ال۟قَل۟بِ هٰكَذَا بِال۟بَيَانِ ال۟فَارِسٖى
هٰذِهِ ال۟مُنَاجَاةُ تَخَطَّرَت۟ فِى ال۟قَل۟بِ هٰكَذَا بِال۟بَيَانِ ال۟فَارِسٖى


Yani bu münâcat, kalbe Farisî olarak tahattur ettiğinden Farisî yazılmıştır. Evvelce matbu olan Hubab Risalesi’nde dercedilmişti.
'''Yani bu münâcat, kalbe Farisî olarak tahattur ettiğinden Farisî yazılmıştır. Evvelce matbu olan Hubab Risalesi’nde dercedilmişti.'''


يَارَب۟ بَشَش۟ جِهَت۟ نَظَر۟ مٖيكَر۟دَم۟ دَر۟دِ خُود۟رَا دَر۟مَان۟ نَمٖى دٖيدَم۟
يَارَب۟ بَشَش۟ جِهَت۟ نَظَر۟ مٖيكَر۟دَم۟ دَر۟دِ خُود۟رَا دَر۟مَان۟ نَمٖى دٖيدَم۟


Yâ Rab! Tevekkülsüz, gafletle, iktidar ve ihtiyarıma dayanıp derdime derman aramak için cihat-ı sitte denilen altı cihette nazar gezdirdim. Maatteessüf derdime derman bulamadım. Manen bana denildi ki: “Yetmez mi dert, derman sana.”
Yâ Rab! Tevekkülsüz, gafletle, iktidar ve ihtiyarıma dayanıp derdime derman aramak için cihat-ı sitte denilen altı cihette nazar gezdirdim. Maatteessüf derdime derman bulamadım. Manen bana denildi ki: '''“Yetmez mi dert, derman sana.”'''


دَر۟رَاس۟ت۟ مٖى دٖيدَم۟ كِه دٖى رُوز۟ مَزَارِ پَدَرِ مَنَس۟ت۟
دَر۟رَاس۟ت۟ مٖى دٖيدَم۟ كِه دٖى رُوز۟ مَزَارِ پَدَرِ مَنَس۟ت۟
269. satır: 265. satır:
پَس۟ دَر۟ رَاهِ تُو اَز۟ اٖين۟ جُز۟ء۟ نٖيز۟ بَاز۟ مٖى گُذَش۟تَن۟ چَارَۀِ مَن۟ اَس۟ت۟
پَس۟ دَر۟ رَاهِ تُو اَز۟ اٖين۟ جُز۟ء۟ نٖيز۟ بَاز۟ مٖى گُذَش۟تَن۟ چَارَۀِ مَن۟ اَس۟ت۟


O çare ise şudur ki o cüz-i ihtiyarîden dahi vazgeçip, irade-i İlahiyeye işini bırakıp, kendi havl ve kuvvetinden teberri edip, Cenab-ı Hakk’ın havl ve kuvvetine iltica ederek hakikat-i tevekküle yapışmaktır. Yâ Rab! Madem çare-i necat budur. Senin yolunda o cüz-i ihtiyarîden vazgeçiyorum ve enaniyetimden teberri ediyorum.
O çare ise şudur ki o cüz-i ihtiyarîden dahi vazgeçip, irade-i İlahiyeye işini bırakıp, kendi havl ve kuvvetinden teberri edip, Cenab-ı Hakk’ın havl ve kuvvetine iltica ederek hakikat-i tevekküle yapışmaktır. '''Yâ Rab! Madem çare-i necat budur. Senin yolunda o cüz-i ihtiyarîden vazgeçiyorum ve enaniyetimden teberri ediyorum.'''


تَا عِنَايَتِ تُو دَس۟ت۟گٖيرِ مَن۟ شَوَد۟ رَح۟مَتِ بٖى نِهَايَتِ تُو پَنَاهِ مَن۟ اَس۟ت۟
تَا عِنَايَتِ تُو دَس۟ت۟گٖيرِ مَن۟ شَوَد۟ رَح۟مَتِ بٖى نِهَايَتِ تُو پَنَاهِ مَن۟ اَس۟ت۟


Tâ senin inayetin, acz ve zaafıma merhameten elimi tutsun. Hem tâ senin rahmetin, fakr u ihtiyacıma şefkat edip bana istinadgâh olabilsin, kendi kapısını bana açsın.
'''Tâ senin inayetin, acz ve zaafıma merhameten elimi tutsun. Hem tâ senin rahmetin, fakr u ihtiyacıma şefkat edip bana istinadgâh olabilsin, kendi kapısını bana açsın.'''


اٰن۟ كَس۟ كِه بَح۟رِ بٖى نِهَايَتِ رَح۟مَت۟ يَاف۟ت۟ اَس۟ت۟
اٰن۟ كَس۟ كِه بَح۟رِ بٖى نِهَايَتِ رَح۟مَت۟ يَاف۟ت۟ اَس۟ت۟
285. satır: 281. satır:
وٖين۟ عُم۟رِ بٖى بُن۟يَاد۟ هَم۟ چُو بَادَس۟ت۟
وٖين۟ عُم۟رِ بٖى بُن۟يَاد۟ هَم۟ چُو بَادَس۟ت۟


Eyvah! Aldandık. Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik. O zan sebebiyle bütün bütün zayi ettik. Evet, şu güzeran-ı hayat bir uykudur, bir rüya gibi geçti. Şu temelsiz ömür dahi bir rüzgâr gibi uçar gider.
'''Eyvah! Aldandık. Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik. O zan sebebiyle bütün bütün zayi ettik. Evet, şu güzeran-ı hayat bir uykudur, bir rüya gibi geçti. Şu temelsiz ömür dahi bir rüzgâr gibi uçar gider.'''


اِن۟سَان۟ بَزَوَال۟ دُن۟يَا بَفَنَا اَس۟ت۟ اٰمَال۟ بٖى بَقَا اٰلَام۟ بَبَقَا اَس۟ت۟
اِن۟سَان۟ بَزَوَال۟ دُن۟يَا بَفَنَا اَس۟ت۟ اٰمَال۟ بٖى بَقَا اٰلَام۟ بَبَقَا اَس۟ت۟
327. satır: 323. satır:
نَمٖى زٖيبَاس۟ت۟ اُفُول۟دَه گُم۟ شُدَن۟ مَح۟بُوب۟
نَمٖى زٖيبَاس۟ت۟ اُفُول۟دَه گُم۟ شُدَن۟ مَح۟بُوب۟


Güzel değil batmakla gaib olan bir mahbub. Çünkü zevale mahkûm, hakiki güzel olamaz. Aşk-ı ebedî için yaratılan ve âyine-i Samed olan kalp ile sevilmez ve sevilmemeli.
'''Güzel değil batmakla gaib olan bir mahbub. Çünkü zevale mahkûm, hakiki güzel olamaz. Aşk-ı ebedî için yaratılan ve âyine-i Samed olan kalp ile sevilmez ve sevilmemeli.'''


نَمٖى اَر۟زَد۟ غُرُوب۟دَه غَي۟ب۟ شُدَن۟ مَط۟لُوب۟
نَمٖى اَر۟زَد۟ غُرُوب۟دَه غَي۟ب۟ شُدَن۟ مَط۟لُوب۟
403. satır: 399. satır:
demiştir. (Hâşiye)38
demiştir. (Hâşiye)38


1 - Yani yalnız biri iste, başkaları istenmeye değmiyor.
1 - Yani yalnız '''biri iste,''' başkaları istenmeye değmiyor.


2 - Biri çağır, başkaları imdada gelmiyor.
2 - '''Biri çağır,''' başkaları imdada gelmiyor.


3 - Biri talep et, başkalar lâyık değiller.
3 - '''Biri talep et,''' başkalar lâyık değiller.


4 - Biri gör, başkalar her vakit görünmüyorlar, zeval perdesinde saklanıyorlar.
4 - '''Biri gör,''' başkalar her vakit görünmüyorlar, zeval perdesinde saklanıyorlar.


5 - Biri bil, marifetine yardım etmeyen başka bilmekler faydasızdır.
5 - '''Biri bil,''' marifetine yardım etmeyen başka bilmekler faydasızdır.


6 - Biri söyle, ona ait olmayan sözler malayani sayılabilir.
6 - '''Biri söyle,''' ona ait olmayan sözler malayani sayılabilir.


نَعَم۟ صَدَق۟تَ اَى۟ جَامٖى
نَعَم۟ صَدَق۟تَ اَى۟ جَامٖى
431. satır: 427. satır:
Yirmi Üçüncü Söz’ün âhirine ilhak edilmişti. Makam münasebetiyle buraya alındı.
Yirmi Üçüncü Söz’ün âhirine ilhak edilmişti. Makam münasebetiyle buraya alındı.


Birinci Levha
=== Birinci Levha ===
 
'''Ehl-i gaflet dünyasının hakikatini tasvir eder levhadır.'''
Ehl-i gaflet dünyasının hakikatini tasvir eder levhadır.


Beni dünyaya çağırma Ona geldim fena gördüm.
Beni dünyaya çağırma Ona geldim fena gördüm.
531. satır: 526. satır:
Ey nefsim! Kalbim gibi ağla ve bağır ve de ki:
Ey nefsim! Kalbim gibi ağla ve bağır ve de ki:


“Fâniyim, fâni olanı istemem.
'''“Fâniyim, fâni olanı istemem.'''


Âcizim, âciz olanı istemem.
'''Âcizim, âciz olanı istemem.'''


Ruhumu Rahman’a teslim eyledim, gayr istemem.
'''Ruhumu Rahman’a teslim eyledim, gayr istemem.'''


İsterim fakat bir yâr-ı bâki isterim.
'''İsterim fakat bir yâr-ı bâki isterim.'''


Zerreyim fakat bir şems-i sermed isterim.
'''Zerreyim fakat bir şems-i sermed isterim.'''


Hiç-ender hiçim fakat bu mevcudatı umumen isterim.”
'''Hiç-ender hiçim fakat bu mevcudatı umumen isterim.”'''


<nowiki>*</nowiki> * *
<nowiki>*</nowiki> * *


Barla Yaylası Çam, Katran, Ardıç,
=== Barla Yaylası Çam, Katran, Ardıç, ===
 
Karakavağın Bir Meyvesidir


=== Karakavağın Bir Meyvesidir ===
(Makam münasebetiyle buraya alınmış, On Birinci
(Makam münasebetiyle buraya alınmış, On Birinci


643. satır: 637. satır:
نَف۟س۟ مٖيخٰواهَد۟ دَر۟ اٖين۟ وَل۟وَلَهَا زَل۟زَلَهَا ذَو۟قِ بَاقٖى دَر۟ فَنَاىِ دُن۟يَا بَازٖى
نَف۟س۟ مٖيخٰواهَد۟ دَر۟ اٖين۟ وَل۟وَلَهَا زَل۟زَلَهَا ذَو۟قِ بَاقٖى دَر۟ فَنَاىِ دُن۟يَا بَازٖى


Nefis ise şu vaziyeti gördükçe, bütün rûy-i zemin, velvele-âlûd bir zelzele-i firakta yuvarlanıyor gibi gördü, bir zevk-i bâki aradı. “Dünya-perestliğin terkinde bulacaksın.” manasını aldı.
Nefis ise şu vaziyeti gördükçe, bütün rûy-i zemin, velvele-âlûd bir zelzele-i firakta yuvarlanıyor gibi gördü, bir zevk-i bâki aradı. '''“Dünya-perestliğin terkinde bulacaksın.”''' manasını aldı.


عَق۟ل۟ مٖيبٖينَد۟ اَزٖين۟ زَم۟زَمَهَا دَم۟دَمَهَا نَظ۟مِ خِل۟قَت۟ نَق۟شِ حِك۟مَت۟ كَن۟زِ رَازٖى
عَق۟ل۟ مٖيبٖينَد۟ اَزٖين۟ زَم۟زَمَهَا دَم۟دَمَهَا نَظ۟مِ خِل۟قَت۟ نَق۟شِ حِك۟مَت۟ كَن۟زِ رَازٖى
681. satır: 675. satır:
Dördüncü Mektup ile Otuz İkinci Söz’ün Birinci Mevkıfı’nın âhirinden alınmıştır.
Dördüncü Mektup ile Otuz İkinci Söz’ün Birinci Mevkıfı’nın âhirinden alınmıştır.


Yıldızları Konuşturan
=== Yıldızları Konuşturan Bir Yıldızname ===
 
Bir Yıldızname
 
Dinle de yıldızları şu hutbe-i şirinine
Dinle de yıldızları şu hutbe-i şirinine