İçeriğe atla

Habbe: Revizyonlar arasındaki fark

düzenleme özeti yok
Değişiklik özeti yok
Değişiklik özeti yok
1. satır: 1. satır:
<languages/>
<translate>
'''Cennet-i Kur’aniyenin semeratından bir semerenin ihtiva ettiği'''
'''Cennet-i Kur’aniyenin semeratından bir semerenin ihtiva ettiği'''


= Habbe =
= Habbe =
حَبَّه مٖى گُويَد۟
حَبَّه مٖى گُويَد۟


8. satır: 11. satır:
يَك۟ شَب۟نَمَم۟ اَز۟ يَم۟ پُر۟ اَز۟ لُؤ۟لُؤِ تَم۟جٖيد۟
يَك۟ شَب۟نَمَم۟ اَز۟ يَم۟ پُر۟ اَز۟ لُؤ۟لُؤِ تَم۟جٖيد۟


اَل۟حَم۟دُ لِلّٰهِ عَلٰى دٖينِ ال۟اِس۟لَامِ وَ كَمَالِ ال۟اٖيمَانِ وَالصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ


عَلٰى مُحَمَّدٍ نِ الَّذٖى هُوَ مَر۟كَزُ دَائِرَةِ ال۟اِس۟لَامِ وَ مَن۟بَعُ اَن۟وَارِ ال۟اٖيمَانِ
اَل۟حَم۟دُ لِلّٰهِ عَلٰى دٖينِ ال۟اِس۟لَامِ وَ كَمَالِ ال۟اٖيمَانِ وَالصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلٰى مُحَمَّدٍ نِ الَّذٖى هُوَ مَر۟كَزُ دَائِرَةِ ال۟اِس۟لَامِ وَ مَن۟بَعُ اَن۟وَارِ ال۟اٖيمَانِ وَعَلٰى اٰلِهٖ وَ صَح۟بِهٖ اَج۟مَعٖينَ مَا دَامَ ال۟مَلَوَانِ وَمَا دَارَ ال۟قَمَرَانِ
 
وَعَلٰى اٰلِهٖ وَ صَح۟بِهٖ اَج۟مَعٖينَ مَا دَامَ ال۟مَلَوَانِ وَمَا دَارَ ال۟قَمَرَانِ


'''İ’lem eyyühe’l-aziz!''' Şu gördüğün büyük âleme büyük bir kitap nazarıyla bakılırsa Nur-u Muhammedî (asm) o kitabın kâtibinin kaleminin mürekkebidir.
'''İ’lem eyyühe’l-aziz!''' Şu gördüğün büyük âleme büyük bir kitap nazarıyla bakılırsa Nur-u Muhammedî (asm) o kitabın kâtibinin kaleminin mürekkebidir.
92. satır: 93. satır:
'''Mesela'''
'''Mesela'''


اَنَّ السَّمٰوَاتِ وَال۟اَر۟ضَ كَانَتَا رَت۟قًا فَفَتَق۟نَاهُمَا
اَنَّ السَّمٰوَاتِ وَال۟اَر۟ضَ كَانَتَا رَت۟قًا فَفَتَق۟نَاهُمَا âyet-i kerîmesi, beşerin birinci tabakasına şu manayı ifham ve ifade ediyor:
 
âyet-i kerîmesi, beşerin birinci tabakasına şu manayı ifham ve ifade ediyor:


Semavat; ayaz, bulutsuz, yağmuru yağdıracak bir kabiliyette olmadığı gibi arz da kupkuru, nebatatı yetiştirecek bir şekilde değildir. Sonra ikisinin de ratkanlığını yani yapışıklıklarını izale ve fetk ettik. Birisinden sular inmeye, ötekisinden nebatat çıkmaya başladı.
Semavat; ayaz, bulutsuz, yağmuru yağdıracak bir kabiliyette olmadığı gibi arz da kupkuru, nebatatı yetiştirecek bir şekilde değildir. Sonra ikisinin de ratkanlığını yani yapışıklıklarını izale ve fetk ettik. Birisinden sular inmeye, ötekisinden nebatat çıkmaya başladı.


Mezkûr âyetin ifade ettiği şu manaya delâlet eden
Mezkûr âyetin ifade ettiği şu manaya delâlet eden وَ جَعَل۟نَا مِنَ ال۟مَٓاءِ كُلَّ شَى۟ءٍ حَىٍّ âyet-i kerîmesidir. Çünkü hayvanî ve nebatî olan hayatları koruyan gıdalar ancak arz ile semanın izdivacından tevellüd edebilir.


وَ جَعَل۟نَا مِنَ ال۟مَٓاءِ كُلَّ شَى۟ءٍ حَىٍّ âyet-i kerîmesidir. Çünkü hayvanî ve nebatî olan hayatları koruyan gıdalar ancak arz ile semanın izdivacından tevellüd edebilir.
Mezkûr âyetin tabaka-i avama ait safhasının arkasında şöyle bir safha da vardır ki: Nur-u Muhammediyeden (asm) yaratılan madde-i aciniyeden, seyyarat ile şemsin o nurun macun ve hamurundan infisal ettirilmesine işarettir. Bu safhayı, delâletiyle teyid eden اَوَّلُ مَا خَلَقَ اللّٰهُ نُورٖى olan hadîs-i şeriftir.
 
Mezkûr âyetin tabaka-i avama ait safhasının arkasında şöyle bir safha da vardır ki: Nur-u Muhammediyeden (asm) yaratılan madde-i aciniyeden, seyyarat ile şemsin o nurun macun ve hamurundan infisal ettirilmesine işarettir. Bu safhayı, delâletiyle teyid eden
 
اَوَّلُ مَا خَلَقَ اللّٰهُ نُورٖى olan hadîs-i şeriftir.


'''İkinci misal:'''
'''İkinci misal:'''


اَفَعَيٖينَا بِال۟خَل۟قِ ال۟اَوَّلِ بَل۟ هُم۟ فٖى لَب۟سٍ مِن۟ خَل۟قٍ جَدٖيدٍ
اَفَعَيٖينَا بِال۟خَل۟قِ ال۟اَوَّلِ بَل۟ هُم۟ فٖى لَب۟سٍ مِن۟ خَل۟قٍ جَدٖيدٍ olan âyet-i kerîmenin tabaka-i avama ait safhasında şu mana vardır:
 
olan âyet-i kerîmenin tabaka-i avama ait safhasında şu mana vardır:


“Onlar, daha acib olan birinci yaratılışlarını şehadetle ikrar ettikleri halde, daha ehven, daha kolay ikinci yaratılışlarını uzak görüyorlar.” Şu safhanın arkasında haşir ve neşrin pek kolay olduğunu tenvir eden büyük bir bürhan vardır.
“Onlar, daha acib olan birinci yaratılışlarını şehadetle ikrar ettikleri halde, daha ehven, daha kolay ikinci yaratılışlarını uzak görüyorlar.” Şu safhanın arkasında haşir ve neşrin pek kolay olduğunu tenvir eden büyük bir bürhan vardır.
176. satır: 169. satır:
Fesübhanallah, Cenab-ı Hakk’ın insanlara fazl u keremi o kadar büyüktür ki insana vedia olarak verdiği malı, büyük bir semeni ile insandan satın alır, ibka ve himaye eder. Eğer insan o malı temellük edip Allah’a satmazsa büyük bir belaya düşer. Çünkü o malı uhdesine almış oluyor. Halbuki kudreti taahhüde kâfi gelmiyor. Çünkü arkasına alırsa beli kırılır; eli ile tutarsa kaçar, tutulmaz. En-nihayet meccanen fena olur gider, yalnız günahları miras kalır.
Fesübhanallah, Cenab-ı Hakk’ın insanlara fazl u keremi o kadar büyüktür ki insana vedia olarak verdiği malı, büyük bir semeni ile insandan satın alır, ibka ve himaye eder. Eğer insan o malı temellük edip Allah’a satmazsa büyük bir belaya düşer. Çünkü o malı uhdesine almış oluyor. Halbuki kudreti taahhüde kâfi gelmiyor. Çünkü arkasına alırsa beli kırılır; eli ile tutarsa kaçar, tutulmaz. En-nihayet meccanen fena olur gider, yalnız günahları miras kalır.


'''İ’lem eyyühe’l-aziz!''' Geceye benzeyen gençliğim zamanında gözlerim uyumuş idi ancak ihtiyarlık sabahıyla uyandım, mealinde olan
'''İ’lem eyyühe’l-aziz!''' Geceye benzeyen gençliğim zamanında gözlerim uyumuş idi ancak ihtiyarlık sabahıyla uyandım, mealinde olan وَ عَي۟نٖى قَد۟ نَامَت۟ بِلَي۟لِ شَبٖيبَتٖى وَ لَم۟ تَن۟تَبِه۟ اِلَّا بِصُب۟حِ مَشٖيبِ şiirin şümulüne dâhilim. Çünkü gençliğimde en yüksek bir intibah şâhikasına çıktığımı sanıyordum. Şimdi anlıyorum ki o intibah, intibah değilmiş. Ancak uykunun en derin kuyusunda bulunmaktan ibaret imiş. Binaenaleyh medenilerin iftihar ile dem vurdukları tenevvür-ü intibahları, benim gençlik zamanımdaki intibah kabilesinden olsa gerektir.
 
وَ عَي۟نٖى قَد۟ نَامَت۟ بِلَي۟لِ شَبٖيبَتٖى وَ لَم۟ تَن۟تَبِه۟ اِلَّا بِصُب۟حِ مَشٖيبِ
 
şiirin şümulüne dâhilim. Çünkü gençliğimde en yüksek bir intibah şâhikasına çıktığımı sanıyordum. Şimdi anlıyorum ki o intibah, intibah değilmiş. Ancak uykunun en derin kuyusunda bulunmaktan ibaret imiş. Binaenaleyh medenilerin iftihar ile dem vurdukları tenevvür-ü intibahları, benim gençlik zamanımdaki intibah kabilesinden olsa gerektir.


Onların misali, rüyasında güya uyanıp rüyasını halka hikâye eden nâim meselidir. Halbuki rüyasında onun o intibahı, uykunun hafif perdesinden derin ve kalın bir perdeye intikal ettiğine işarettir. Böyle bir nâim ölü gibidir. Yarı buçuk uykuda bulunan insanları nasıl ikaz edebilir?
Onların misali, rüyasında güya uyanıp rüyasını halka hikâye eden nâim meselidir. Halbuki rüyasında onun o intibahı, uykunun hafif perdesinden derin ve kalın bir perdeye intikal ettiğine işarettir. Böyle bir nâim ölü gibidir. Yarı buçuk uykuda bulunan insanları nasıl ikaz edebilir?
238. satır: 227. satır:
Ve aynı zamanda “Âlemde adem-i mutlak yoktur. Ancak terekküp ve inhilal vardır.” diye ifrat ve hata etmiştir. Çünkü âlemde Cenab-ı Hakk’ın sun’uyla terkip vardır. Allah’ın izniyle tahlil vardır. Allah’ın emriyle icad ve idam vardır.
Ve aynı zamanda “Âlemde adem-i mutlak yoktur. Ancak terekküp ve inhilal vardır.” diye ifrat ve hata etmiştir. Çünkü âlemde Cenab-ı Hakk’ın sun’uyla terkip vardır. Allah’ın izniyle tahlil vardır. Allah’ın emriyle icad ve idam vardır.


'''يَف۟عَلُ اللّٰهُ مَا يَشَٓاءُ'''
يَف۟عَلُ اللّٰهُ مَا يَشَٓاءُ وَ يَح۟كُمُ مَا يُرٖيدُ
 
'''وَ يَح۟كُمُ مَا يُرٖيدُ'''


'''İ’lem eyyühe’l-aziz!''' Kabir, âlem-i âhirete açılmış bir kapıdır. Arka ciheti rahmettir, ön ciheti ise azaptır. Bütün dost ve sevgililer o kapının arka cihetinde duruyorlar. Senin de onlara iltihak zamanın gelmedi mi? Ve onlara gidip onları ziyaret etmeye iştiyakın yok mudur? Evet, vakit yaklaştı. Dünya kazuratından temizlenmek üzere bir gusül lâzımdır. Yoksa onlar istikzar ile ikrah edeceklerdir.
'''İ’lem eyyühe’l-aziz!''' Kabir, âlem-i âhirete açılmış bir kapıdır. Arka ciheti rahmettir, ön ciheti ise azaptır. Bütün dost ve sevgililer o kapının arka cihetinde duruyorlar. Senin de onlara iltihak zamanın gelmedi mi? Ve onlara gidip onları ziyaret etmeye iştiyakın yok mudur? Evet, vakit yaklaştı. Dünya kazuratından temizlenmek üzere bir gusül lâzımdır. Yoksa onlar istikzar ile ikrah edeceklerdir.
327. satır: 314. satır:
<center> [[Zeylû'l-Hubâb]] ⇐ | [[Mesnevi-i Nuriye]] | ⇒ [[Zeylü'l-Habbe]] </center>
<center> [[Zeylû'l-Hubâb]] ⇐ | [[Mesnevi-i Nuriye]] | ⇒ [[Zeylü'l-Habbe]] </center>
------
------
</translate>