64.902
düzenleme
Değişiklik özeti yok |
Değişiklik özeti yok |
||
1. satır: | 1. satır: | ||
<languages/> | |||
<translate> | |||
وَمِنَ اللّٰهِ التَّو۟فٖيقِ لِأَق۟وَمِ الطَّرٖيقِ | |||
= Onuncu Risale = | = Onuncu Risale = | ||
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ | بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ | ||
66. satır: | 71. satır: | ||
Bunların izahı: | Bunların izahı: | ||
'''Birinci Hatve:''' İnsan, yaratılışında kendi nefsine muhib olarak yaratılmıştır. Hattâ bizzat nefsi kadar bir şeye sevgisi yoktur. Kendisini ancak Mabud’a lâyık senalar ile medhediyor. Nefsini bütün ayıplardan, kusurlardan tenzih etmekle, –haklı olsun haksız olsun– kemal-i şiddetle müdafaa ediyor. Hattâ Cenab-ı Hakk’ı hamd ü sena için kendisinde yaratılan cihazatı, kendi nefsine hamd ü sena için sarf ediyor ve | '''Birinci Hatve:''' İnsan, yaratılışında kendi nefsine muhib olarak yaratılmıştır. Hattâ bizzat nefsi kadar bir şeye sevgisi yoktur. Kendisini ancak Mabud’a lâyık senalar ile medhediyor. Nefsini bütün ayıplardan, kusurlardan tenzih etmekle, –haklı olsun haksız olsun– kemal-i şiddetle müdafaa ediyor. Hattâ Cenab-ı Hakk’ı hamd ü sena için kendisinde yaratılan cihazatı, kendi nefsine hamd ü sena için sarf ediyor ve مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُ deki مَن۟ şümulüne dâhil oluyor. Bu mertebede nefsin tezkiyesi ancak adem-i tezkiyesiyle olur. | ||
مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُ deki مَن۟ şümulüne dâhil oluyor. Bu mertebede nefsin tezkiyesi ancak adem-i tezkiyesiyle olur. | |||
'''İkinci Hatve:''' Nefis hizmet zamanında geri kaçar. Ücret vaktinde ileri safa hücum ediyor. Bu mertebede onun tezkiyesi, yaptığı fiili aksetmekle olur. Yani işe, hizmete ileriye sevk edilmeli; ücret tevziinde geriye bırakılmalıdır. | '''İkinci Hatve:''' Nefis hizmet zamanında geri kaçar. Ücret vaktinde ileri safa hücum ediyor. Bu mertebede onun tezkiyesi, yaptığı fiili aksetmekle olur. Yani işe, hizmete ileriye sevk edilmeli; ücret tevziinde geriye bırakılmalıdır. | ||
74. satır: | 77. satır: | ||
'''Üçüncü Hatve:''' Kendi nefsinde, torbasında; kusur, naks, acz, fakrdan maada bir şeyi bırakmamalıdır. Bütün mehasin, iyilikler, Fâtır-ı Hakîm tarafından in’am edilen nimetler olup hamdi iktiza eder. Fahri istilzam etmediklerini itikad ve telakki edilmelidir. Bu mertebede onun tezkiyesi; kemalinin adem-i kemalinde, kudretinin aczinde, gınasının fakrında olduğunu bilmekten ibarettir. | '''Üçüncü Hatve:''' Kendi nefsinde, torbasında; kusur, naks, acz, fakrdan maada bir şeyi bırakmamalıdır. Bütün mehasin, iyilikler, Fâtır-ı Hakîm tarafından in’am edilen nimetler olup hamdi iktiza eder. Fahri istilzam etmediklerini itikad ve telakki edilmelidir. Bu mertebede onun tezkiyesi; kemalinin adem-i kemalinde, kudretinin aczinde, gınasının fakrında olduğunu bilmekten ibarettir. | ||
'''Dördüncü Hatve:''' Kendisi istiklaliyet halinde fâni, hâdis, ma’dum olduğunu ve esma-i İlahiyeye âyinedarlık ettiği halde şahit, meşhud, mevcud olduğunu bilmekten ibarettir. Bu mertebede onun tezkiyesi; vücudunda ademini, ademinde vücudunu bilmekle | '''Dördüncü Hatve:''' Kendisi istiklaliyet halinde fâni, hâdis, ma’dum olduğunu ve esma-i İlahiyeye âyinedarlık ettiği halde şahit, meşhud, mevcud olduğunu bilmekten ibarettir. Bu mertebede onun tezkiyesi; vücudunda ademini, ademinde vücudunu bilmekle لَهُ ال۟مُل۟كُ وَلَهُ ال۟حَم۟دُ yü kendisine vird ittihaz etmektir. | ||
لَهُ ال۟مُل۟كُ وَلَهُ ال۟حَم۟دُ yü kendisine vird ittihaz etmektir. | |||
'''Ve keza''' vahdetü’l-vücud ehli, kâinatı nefyetmekle idam ediyorlar. Vahdetü’ş-şuhud halkı ise bütün mevcudatı –kürek cezalılar gibi– nisyan zindanında ebedî hapse mahkûm ediyorlar. | '''Ve keza''' vahdetü’l-vücud ehli, kâinatı nefyetmekle idam ediyorlar. Vahdetü’ş-şuhud halkı ise bütün mevcudatı –kürek cezalılar gibi– nisyan zindanında ebedî hapse mahkûm ediyorlar. | ||
122. satır: | 123. satır: | ||
'''İ’lem eyyühe’l-aziz!''' Bir tarlaya zer’edilen bir tohum, manevî bir sur ve bir duvardır. O tarlayı tohum sahibine mal eder, başkasının tasarrufuna mani olur. Kezalik küre-i arz tarlasına zer’edilen nebatat, hayvanat tohumları manevî bir sur ve bir settir ki şirketi men’ediyor; gayrı, müdahaleden tard eder. | '''İ’lem eyyühe’l-aziz!''' Bir tarlaya zer’edilen bir tohum, manevî bir sur ve bir duvardır. O tarlayı tohum sahibine mal eder, başkasının tasarrufuna mani olur. Kezalik küre-i arz tarlasına zer’edilen nebatat, hayvanat tohumları manevî bir sur ve bir settir ki şirketi men’ediyor; gayrı, müdahaleden tard eder. | ||
'''İ’lem eyyühe’l-aziz!''' Tabiatları latîf, ince ve latîf sanatlara meftun bazı insanlar, bilhassa has bahçelerinde pek güzel hendesevari bir şekilde şekilleri, arkları, havuzları, şadırvanları yaptırmakla bahçelerine pek muntazam bir manzara verirler. Ve o letafetin, o güzelliğin derecesini göstermek için bazı çirkin kaya, kaba, gayr-ı muntazam –mağara ve dağ heykelleri gibi– şeyleri de ilâve ediyorlar ki onların çirkinliğiyle, adem-i intizamıyla bahçenin güzelliği, letafeti fazlaca parlasın. Çünkü | '''İ’lem eyyühe’l-aziz!''' Tabiatları latîf, ince ve latîf sanatlara meftun bazı insanlar, bilhassa has bahçelerinde pek güzel hendesevari bir şekilde şekilleri, arkları, havuzları, şadırvanları yaptırmakla bahçelerine pek muntazam bir manzara verirler. Ve o letafetin, o güzelliğin derecesini göstermek için bazı çirkin kaya, kaba, gayr-ı muntazam –mağara ve dağ heykelleri gibi– şeyleri de ilâve ediyorlar ki onların çirkinliğiyle, adem-i intizamıyla bahçenin güzelliği, letafeti fazlaca parlasın. Çünkü اِنَّمَا ال۟اَش۟يَاءُ تُع۟رَفُ بِاَض۟دَادِهَا Lâkin müdakkik bir kimse o ezdadı cem’eden bahçenin manzarasına baktığı zaman anlar ki o çirkin, kaba şeyler kasden yapılmıştır ki güzellik, intizam, letafet artsın. Zira güzelin güzelliğini arttıran, çirkinin çirkinliğidir. Demek bahçenin tam intizamını ikmal eden, o çirkinlerdir. Ve o çirkinlerin adem-i intizamı nisbetinde bahçenin intizamı artar. | ||
اِنَّمَا ال۟اَش۟يَاءُ تُع۟رَفُ بِاَض۟دَادِهَا Lâkin müdakkik bir kimse o ezdadı cem’eden bahçenin manzarasına baktığı zaman anlar ki o çirkin, kaba şeyler kasden yapılmıştır ki güzellik, intizam, letafet artsın. Zira güzelin güzelliğini arttıran, çirkinin çirkinliğidir. Demek bahçenin tam intizamını ikmal eden, o çirkinlerdir. Ve o çirkinlerin adem-i intizamı nisbetinde bahçenin intizamı artar. | |||
Kezalik dünya bahçesinde nizam ve intizamın son sisteminde bulunan mahlukat ve masnuat arasında –hayvanlarda olsun, nebatatta olsun, cemadatta olsun– bazı çirkin, intizamdan hariç şeyler bulunur. Bunların çirkinliği, intizamsızlıkları, dünya bahçesinin güzelliğine, intizamına bir ziynet, bir süs olmak üzere Sâni’-i Hakîm tarafından kasden yapılmış olduğunu, pek yüksek, geniş, şairane bir hayal ile dünyanın o bahçe manzarasını nazar altına alabilen adam görebilir. | Kezalik dünya bahçesinde nizam ve intizamın son sisteminde bulunan mahlukat ve masnuat arasında –hayvanlarda olsun, nebatatta olsun, cemadatta olsun– bazı çirkin, intizamdan hariç şeyler bulunur. Bunların çirkinliği, intizamsızlıkları, dünya bahçesinin güzelliğine, intizamına bir ziynet, bir süs olmak üzere Sâni’-i Hakîm tarafından kasden yapılmış olduğunu, pek yüksek, geniş, şairane bir hayal ile dünyanın o bahçe manzarasını nazar altına alabilen adam görebilir. | ||
176. satır: | 175. satır: | ||
Harf, gayrın manasını izah için bir âlet, bir hâdim olduğu gibi; şu mevcudat da esma-i hüsnanın tecelliyatını izhar, ifham, izah için birtakım İlahî mektuplardır ki içlerinde yazılı delail, berahin, havârık mu’cize-i kudrettir. Mevcudat bu vecihle nazara alınması; ilim, iman, hikmettir. Şayet isim gibi müstakil ve maksud-u bizzat cihetiyle bakılırsa küfran ve cehl-i mürekkeb olur. | Harf, gayrın manasını izah için bir âlet, bir hâdim olduğu gibi; şu mevcudat da esma-i hüsnanın tecelliyatını izhar, ifham, izah için birtakım İlahî mektuplardır ki içlerinde yazılı delail, berahin, havârık mu’cize-i kudrettir. Mevcudat bu vecihle nazara alınması; ilim, iman, hikmettir. Şayet isim gibi müstakil ve maksud-u bizzat cihetiyle bakılırsa küfran ve cehl-i mürekkeb olur. | ||
'''Ve keza''' mesail-i mantıkıyeden “küllî” ile “küll” arasındaki fark ile rububiyete dair çok meseleleri öğrenmiş bulunuyorum. Cemal ile ehadiyet كُلِّىٌّ ذُو جُز۟ئِيَّاتٍ şümulüne dâhildir. Celal ile vâhidiyet | '''Ve keza''' mesail-i mantıkıyeden “küllî” ile “küll” arasındaki fark ile rububiyete dair çok meseleleri öğrenmiş bulunuyorum. Cemal ile ehadiyet كُلِّىٌّ ذُو جُز۟ئِيَّاتٍ şümulüne dâhildir. Celal ile vâhidiyet كُلٌّ ذُو اَج۟زَاءٍ unvanına dâhildir. | ||
كُلٌّ ذُو اَج۟زَاءٍ unvanına dâhildir. | |||
'''İ’lem eyyühe’l-aziz!''' Dünya, âlem-i âhirete bir fihriste hükmündedir. Bu fihristede âlem-i âhiretin mühim meselelerine olan işaretlerden biri, cismanî olan rızıklardaki lezzetlerdir. Bu fâni, rezil, zelil dünyada bu kadar nimetleri ihsas ve ifaza etmek için insanın vücudunda yaratılan havass, hissiyat, cihazat, aza gibi âlât ve edevatından anlaşılır ki âlem-i âhirette de تَج۟رٖى مِن۟ تَح۟تِهَا ال۟اَن۟هَارُ kasırların altında, ebediyete lâyık cismanî ziyafetler olacaktır. | '''İ’lem eyyühe’l-aziz!''' Dünya, âlem-i âhirete bir fihriste hükmündedir. Bu fihristede âlem-i âhiretin mühim meselelerine olan işaretlerden biri, cismanî olan rızıklardaki lezzetlerdir. Bu fâni, rezil, zelil dünyada bu kadar nimetleri ihsas ve ifaza etmek için insanın vücudunda yaratılan havass, hissiyat, cihazat, aza gibi âlât ve edevatından anlaşılır ki âlem-i âhirette de تَج۟رٖى مِن۟ تَح۟تِهَا ال۟اَن۟هَارُ kasırların altında, ebediyete lâyık cismanî ziyafetler olacaktır. | ||
230. satır: | 227. satır: | ||
'''İ’lem eyyühe’l-aziz!''' Kur’an-ı Kerîm, bazen bir şeyin müteaddid gayelerinden insanlara ait bir gayeyi zikre tahsis eder. Bu, ihtar içindir, inhisar için değildir. Yani o şeyin gayeleri, zikredilen gayeye münhasır değildir. Ancak o şeyin nizam ve intizam ve sair faydalarına insanın nazar-ı dikkatini celbetmek için insanlara râci o faydayı zikrediyor. | '''İ’lem eyyühe’l-aziz!''' Kur’an-ı Kerîm, bazen bir şeyin müteaddid gayelerinden insanlara ait bir gayeyi zikre tahsis eder. Bu, ihtar içindir, inhisar için değildir. Yani o şeyin gayeleri, zikredilen gayeye münhasır değildir. Ancak o şeyin nizam ve intizam ve sair faydalarına insanın nazar-ı dikkatini celbetmek için insanlara râci o faydayı zikrediyor. | ||
Mesela | Mesela وَال۟قَمَرَ قَدَّر۟نَاهُ مَنَازِلَ لِتَع۟لَمُوا عَدَدَ السِّنٖينَ وَال۟حِسَابَ âyet-i kerîme ile zikredilen fayda, takdir-i kamerin binlerce faydalarından biridir. Yoksa takdir-i kamer bu faydaya münhasır değildir. Yani kamer, yalnız bu gaye için değildir. Bu gaye onun gayelerinden biridir. | ||
وَال۟قَمَرَ قَدَّر۟نَاهُ مَنَازِلَ لِتَع۟لَمُوا عَدَدَ السِّنٖينَ وَال۟حِسَابَ | |||
âyet-i kerîme ile zikredilen fayda, takdir-i kamerin binlerce faydalarından biridir. Yoksa takdir-i kamer bu faydaya münhasır değildir. Yani kamer, yalnız bu gaye için değildir. Bu gaye onun gayelerinden biridir. | |||
'''İ’lem eyyühe’l-aziz!''' Cenab-ı Hakk’a mahsus taklidi mümkün olmayan en bâhir tevhid sikke ve mühürlerinden biri, gayr-ı ma’dud muhtelif eşyayı basit bir şeyden halk etmektir. Evet, pek basit olan şu topraktan binlerce enva, muhtelif nebatat, gayr-ı mütenahî bir kudret ile bir ilim ile pek büyük bir itkan, bir suhuletle yaratılmakta olduğu tevhidin öyle bir bürhanıdır ki hem taklidi hem tenkidi imkân haricidir. | '''İ’lem eyyühe’l-aziz!''' Cenab-ı Hakk’a mahsus taklidi mümkün olmayan en bâhir tevhid sikke ve mühürlerinden biri, gayr-ı ma’dud muhtelif eşyayı basit bir şeyden halk etmektir. Evet, pek basit olan şu topraktan binlerce enva, muhtelif nebatat, gayr-ı mütenahî bir kudret ile bir ilim ile pek büyük bir itkan, bir suhuletle yaratılmakta olduğu tevhidin öyle bir bürhanıdır ki hem taklidi hem tenkidi imkân haricidir. | ||
248. satır: | 241. satır: | ||
O sarhoş herif, o zavallı adamcağıza diyor: “Yahu nedir o ilaçları, tılsımları saklıyorsun? Onları at, keyfine bak.” | O sarhoş herif, o zavallı adamcağıza diyor: “Yahu nedir o ilaçları, tılsımları saklıyorsun? Onları at, keyfine bak.” | ||
Adamcağız: “Yok baba! Bu ilaçlar ve tılsımların hıfz ve himayelerindeyim. Onlardan almakta olduğum haz, lezzet, keyif bana kâfidir. Fakat o arslan gibi parçalayıcı ölümü öldürebilirsen ve sehpayı kırmakla kabir ağzını kapatabilirsen ve hayatımın maruz kaldığı fena ve zeval yaralarını bir hayat-ı bâkiyeye tebdil etmekle tedavi edebilirsen, pekâlâ seninle beraber dans oynayalım. Ve illâ gözümün önünden def’ol git. Sen ancak kendin gibi sarhoşları kandırabilirsin. Ben sarhoş değilim. Dünyanıza, keyfinize ihtiyacım yok. Çünkü | Adamcağız: “Yok baba! Bu ilaçlar ve tılsımların hıfz ve himayelerindeyim. Onlardan almakta olduğum haz, lezzet, keyif bana kâfidir. Fakat o arslan gibi parçalayıcı ölümü öldürebilirsen ve sehpayı kırmakla kabir ağzını kapatabilirsen ve hayatımın maruz kaldığı fena ve zeval yaralarını bir hayat-ı bâkiyeye tebdil etmekle tedavi edebilirsen, pekâlâ seninle beraber dans oynayalım. Ve illâ gözümün önünden def’ol git. Sen ancak kendin gibi sarhoşları kandırabilirsin. Ben sarhoş değilim. Dünyanıza, keyfinize ihtiyacım yok. Çünkü حَس۟بُنَا اللّٰهُ وَنِع۟مَ ال۟وَكٖيلُ نِع۟مَ ال۟مَو۟لٰى وَنِع۟مَ النَّصٖيرُ bana yeter.” | ||
حَس۟بُنَا اللّٰهُ وَنِع۟مَ ال۟وَكٖيلُ نِع۟مَ ال۟مَو۟لٰى وَنِع۟مَ النَّصٖيرُ bana yeter.” | |||
'''İ’lem eyyühe’l-aziz!''' Felsefe talebesiyle medeniyet tilmizleri, Müslümanları ecnebi âdetlerine ittiba ile şeair-i İslâmiyeyi terk etmeye davet ettiklerinde, Kur’an Nurcuları böylece müdafaada bulunurlar: | '''İ’lem eyyühe’l-aziz!''' Felsefe talebesiyle medeniyet tilmizleri, Müslümanları ecnebi âdetlerine ittiba ile şeair-i İslâmiyeyi terk etmeye davet ettiklerinde, Kur’an Nurcuları böylece müdafaada bulunurlar: | ||
270. satır: | 261. satır: | ||
Ve keza insan, hayvan gibi yalnız zaman-ı hal ile müptela ve meşgul değildir. Belki müstakbelin korkusu ve mazinin hüzün ve kederi ile hal elemlerine maruzdur. Fakat kendisini şakî, dâll, ahmaklardan addetmeyen adam, Kur’an’ın şu beşaretini dinlesin: | Ve keza insan, hayvan gibi yalnız zaman-ı hal ile müptela ve meşgul değildir. Belki müstakbelin korkusu ve mazinin hüzün ve kederi ile hal elemlerine maruzdur. Fakat kendisini şakî, dâll, ahmaklardan addetmeyen adam, Kur’an’ın şu beşaretini dinlesin: | ||
اَلَٓا اِنَّ اَو۟لِيَٓاءَ اللّٰهِ لَا خَو۟فٌ عَلَي۟هِم۟ وَلَا هُم۟ يَح۟زَنُونَ | اَلَٓا اِنَّ اَو۟لِيَٓاءَ اللّٰهِ لَا خَو۟فٌ عَلَي۟هِم۟ وَلَا هُم۟ يَح۟زَنُونَ اَلَّذٖينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ لَهُمُ ال۟بُش۟رٰى فِى ال۟حَيٰوةِ الدُّن۟يَا وَفِى ال۟اٰخِرَةِ لَا تَب۟دٖيلَ لِكَلِمَاتِ اللّٰهِ ذٰلِكَ هُوَ ال۟فَو۟زُ ال۟عَظٖيمُ | ||
<nowiki>*</nowiki> * * | |||
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ | |||
وَ التّٖينِ وَ الزَّي۟تُونِ وَ طُورِ سٖينٖينَ … اِلٰى اٰخِرِ السُّورَةِ | وَ التّٖينِ وَ الزَّي۟تُونِ وَ طُورِ سٖينٖينَ … اِلٰى اٰخِرِ السُّورَةِ | ||
358. satır: | 347. satır: | ||
Kıyamette ise inkılab bir değildir. Pek çok ve büyük inkılablar olacağından köprüsü de pek garib, acib olması lâzım gelir. | Kıyamette ise inkılab bir değildir. Pek çok ve büyük inkılablar olacağından köprüsü de pek garib, acib olması lâzım gelir. | ||
'''İ’lem eyyühe’l-aziz!''' İnsanın ba’de’l-mevt Hâlık-ı Rahman ve Rahîm’e rücûu hakkında ilanat yapan şu | '''İ’lem eyyühe’l-aziz!''' İnsanın ba’de’l-mevt Hâlık-ı Rahman ve Rahîm’e rücûu hakkında ilanat yapan şu وَ اِلَي۟هِ تُر۟جَعُونَ وَ اِلَي۟هِ ال۟مَصٖيرُ وَ اِلَي۟هِ مَاٰبِ gibi âyetlerde büyük bir beşaret ve teselli olduğu gibi ehl-i isyana da büyük tehditleri îma vardır. | ||
وَ اِلَي۟هِ تُر۟جَعُونَ وَ اِلَي۟هِ ال۟مَصٖيرُ وَ اِلَي۟هِ مَاٰبِ | |||
gibi âyetlerde büyük bir beşaret ve teselli olduğu gibi ehl-i isyana da büyük tehditleri îma vardır. | |||
Evet, bu âyetlerin sarahatine göre: Ölüm; zeval, firak, adem kapısı ve zulümat kuyusu olmayıp ancak Sultan-ı ezel ve ebed’in huzuruna girmek için bir medhaldir. Bu beşaretin işaretiyle kalp adem-i mutlak korkusundan, eleminden kurtulur. | Evet, bu âyetlerin sarahatine göre: Ölüm; zeval, firak, adem kapısı ve zulümat kuyusu olmayıp ancak Sultan-ı ezel ve ebed’in huzuruna girmek için bir medhaldir. Bu beşaretin işaretiyle kalp adem-i mutlak korkusundan, eleminden kurtulur. | ||
415. satır: | 400. satır: | ||
<center> [[Şemme]] ⇐ | [[Mesnevi-i Nuriye]] | ⇒ [[On Dördüncü Reşha]] </center> | <center> [[Şemme]] ⇐ | [[Mesnevi-i Nuriye]] | ⇒ [[On Dördüncü Reşha]] </center> | ||
------ | ------ | ||
</translate> |
düzenleme