İçeriğe atla

On Dokuzuncu Mektup: Revizyonlar arasındaki fark

düzenleme özeti yok
Değişiklik özeti yok
Değişiklik özeti yok
1.799. satır: 1.799. satır:
'''Evet, dünyaya manen reis olacak (Hâşiye)11ve dünyanın manevî şeklini değiştirecek ve dünyayı âhirete mezraa yapacak ve dünyanın mahlukatının kıymetlerini ilan edecek ve cin ve inse saadet-i ebediyeye yol gösterecek ve fâni cin ve insi idam-ı ebedîden kurtaracak ve dünyanın hikmet-i hilkatini ve tılsım-ı muğlakını ve muammasını açacak ve Hâlık-ı kâinat’ın makasıdını bilecek ve bildirecek ve o Hâlık’ı tanıyıp umuma tanıttıracak bir zat; elbette o daha gelmeden her şey her nevi her taife onun geleceğini sevecek ve bekleyecek ve hüsn-ü istikbal edecek ve alkışlayacak ve Hâlık’ı tarafından bildirilirse o da bildirecek. Nasıl ki sâbık işaretlerde ve misallerde gördük ki her bir nev-i mahlukat, onu hüsn-ü istikbal ediyor gibi mu’cizatını gösteriyorlar; mu’cize lisanıyla nübüvvetini tasdik ediyorlar.'''
'''Evet, dünyaya manen reis olacak (Hâşiye)11ve dünyanın manevî şeklini değiştirecek ve dünyayı âhirete mezraa yapacak ve dünyanın mahlukatının kıymetlerini ilan edecek ve cin ve inse saadet-i ebediyeye yol gösterecek ve fâni cin ve insi idam-ı ebedîden kurtaracak ve dünyanın hikmet-i hilkatini ve tılsım-ı muğlakını ve muammasını açacak ve Hâlık-ı kâinat’ın makasıdını bilecek ve bildirecek ve o Hâlık’ı tanıyıp umuma tanıttıracak bir zat; elbette o daha gelmeden her şey her nevi her taife onun geleceğini sevecek ve bekleyecek ve hüsn-ü istikbal edecek ve alkışlayacak ve Hâlık’ı tarafından bildirilirse o da bildirecek. Nasıl ki sâbık işaretlerde ve misallerde gördük ki her bir nev-i mahlukat, onu hüsn-ü istikbal ediyor gibi mu’cizatını gösteriyorlar; mu’cize lisanıyla nübüvvetini tasdik ediyorlar.'''


=== On Yedinci İşaret ===
== On Yedinci İşaret ==
Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın Kur’an’dan sonra en büyük mu’cizesi, kendi zatıdır. Yani onda içtima etmiş ahlâk-ı âliyedir ki her bir haslette en yüksek tabakada olduğuna, dost ve düşman ittifak ediyorlar. Hattâ şecaat kahramanı Hazret-i Ali, mükerreren diyordu: “Harbin dehşetlendiği vakit, biz Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın arkasına iltica edip tahassun ediyorduk.” Ve hâkeza… Bütün ahlâk-ı hamîdede en yüksek ve yetişilmeyecek bir dereceye mâlik idi. Şu mu’cize-i ekberi, Allâme-i Mağrib Kadı İyaz’ın Şifa-i Şerif’ine havale ediyoruz. Elhak o zat, o mu’cize-i ahlâk-ı hamîdeyi pek güzel beyan edip ispat etmiştir.
Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın Kur’an’dan sonra en büyük mu’cizesi, kendi zatıdır. Yani onda içtima etmiş ahlâk-ı âliyedir ki her bir haslette en yüksek tabakada olduğuna, dost ve düşman ittifak ediyorlar. Hattâ şecaat kahramanı Hazret-i Ali, mükerreren diyordu: “Harbin dehşetlendiği vakit, biz Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın arkasına iltica edip tahassun ediyorduk.” Ve hâkeza… Bütün ahlâk-ı hamîdede en yüksek ve yetişilmeyecek bir dereceye mâlik idi. Şu mu’cize-i ekberi, Allâme-i Mağrib Kadı İyaz’ın Şifa-i Şerif’ine havale ediyoruz. Elhak o zat, o mu’cize-i ahlâk-ı hamîdeyi pek güzel beyan edip ispat etmiştir.


1.824. satır: 1.824. satır:
'''İşte Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmın bir tek sözünün tasdiki için koca arz vazifesini terk eder, koca güneş şahit olur. Böyle bir zatı tasdik etmeyen ve emrini tutmayanın ne derece bedbaht olduğunu ve onu tasdik edip emrine سَمِع۟نَا وَ اَطَع۟نَا diyenlerin ne kadar bahtiyar olduklarını anla اَل۟حَم۟دُ لِلّٰهِ عَلَى ال۟اٖيمَانِ وَ ال۟اِس۟لَامِ de.'''
'''İşte Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmın bir tek sözünün tasdiki için koca arz vazifesini terk eder, koca güneş şahit olur. Böyle bir zatı tasdik etmeyen ve emrini tutmayanın ne derece bedbaht olduğunu ve onu tasdik edip emrine سَمِع۟نَا وَ اَطَع۟نَا diyenlerin ne kadar bahtiyar olduklarını anla اَل۟حَم۟دُ لِلّٰهِ عَلَى ال۟اٖيمَانِ وَ ال۟اِس۟لَامِ de.'''


=== On Sekizinci İşaret ===
== On Sekizinci İşaret ==
Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın en büyük ve ebedî ve yüzer delail-i nübüvveti câmi’ ve kırk vecihle i’cazı ispat edilmiş bir mu’cizesi dahi Kur’an-ı Hakîm’dir.
Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın en büyük ve ebedî ve yüzer delail-i nübüvveti câmi’ ve kırk vecihle i’cazı ispat edilmiş bir mu’cizesi dahi Kur’an-ı Hakîm’dir.


İşte şu mu’cize-i ekberin beyanına dair Yirmi Beşinci Söz takriben yüz elli sahifede, kırk vech-i i’cazını icmalen beyan ve ispat etmiştir. Öyle ise şu mahzen-i mu’cizat olan mu’cize-i a’zamı o Söz’e havale ederek yalnız iki üç nükteyi beyan edeceğiz:
İşte şu mu’cize-i ekberin beyanına dair Yirmi Beşinci Söz takriben yüz elli sahifede, kırk vech-i i’cazını icmalen beyan ve ispat etmiştir. Öyle ise şu mahzen-i mu’cizat olan mu’cize-i a’zamı o Söz’e havale ederek yalnız iki üç nükteyi beyan edeceğiz:


BİRİNCİ NÜKTE
=== BİRİNCİ NÜKTE ===
'''Eğer denilse:''' İ’caz-ı Kur’an belâgattadır. Halbuki umum tabakatın hakları var ki i’cazında hisseleri bulunsun. Halbuki belâgattaki i’cazı, binde ancak bir muhakkik âlim anlayabilir?


Eğer denilse: İ’caz-ı Kur’an belâgattadır. Halbuki umum tabakatın hakları var ki i’cazında hisseleri bulunsun. Halbuki belâgattaki i’cazı, binde ancak bir muhakkik âlim anlayabilir?
'''Elcevap:''' Kur’an-ı Hakîm’in her tabakaya karşı bir nevi i’cazı vardır. Ve bir tarzda, i’cazının vücudunu ihsas eder.
 
Elcevap: Kur’an-ı Hakîm’in her tabakaya karşı bir nevi i’cazı vardır. Ve bir tarzda, i’cazının vücudunu ihsas eder.


Mesela, ehl-i belâgat ve fesahat tabakasına karşı, hârikulâde belâgattaki i’cazını gösterir.
Mesela, ehl-i belâgat ve fesahat tabakasına karşı, hârikulâde belâgattaki i’cazını gösterir.
1.853. satır: 1.852. satır:
Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan meydana çıktığı vakit bütün âleme meydan okudu ve insanlarda iki şiddetli his uyandırdı:
Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan meydana çıktığı vakit bütün âleme meydan okudu ve insanlarda iki şiddetli his uyandırdı:


Birisi: Dostlarında hiss-i taklidi, yani sevgili Kur’an’ın üslubuna karşı benzemeklik arzusu ve onun gibi konuşmak hissi…
'''Birisi:''' Dostlarında hiss-i taklidi, yani sevgili Kur’an’ın üslubuna karşı benzemeklik arzusu ve onun gibi konuşmak hissi…


İkincisi: Düşmanlarda bir hiss-i tenkit ve muaraza, yani Kur’an üslubuna mukabele etmekle dava-yı i’cazı kırmak hissi…
'''İkincisi:''' Düşmanlarda bir hiss-i tenkit ve muaraza, yani Kur’an üslubuna mukabele etmekle dava-yı i’cazı kırmak hissi…


İşte bu iki hiss-i şedit ile milyonlar Arabî kitaplar yazılmışlar, meydandadır. Şimdi bütün bu kitapların en beliğleri, en fasihleri Kur’an’la beraber okunduğu vakit, her kim dinlese kat’iyen diyecek ki Kur’an bunların hiçbirisine benzemiyor. Demek Kur’an, umum bu kitapların derecesinde değildir. Öyle ise herhalde, ya Kur’an umumunun altında olacak; o ise yüz derece muhal olmakla beraber, hiç kimse hattâ şeytan bile olsa diyemez. (Hâşiye)12Öyle ise Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan, yazılan umum kitapların fevkindedir.
İşte bu iki hiss-i şedit ile milyonlar Arabî kitaplar yazılmışlar, meydandadır. Şimdi bütün bu kitapların en beliğleri, en fasihleri Kur’an’la beraber okunduğu vakit, her kim dinlese kat’iyen diyecek ki Kur’an bunların hiçbirisine benzemiyor. Demek Kur’an, umum bu kitapların derecesinde değildir. Öyle ise herhalde, ya Kur’an umumunun altında olacak; o ise yüz derece muhal olmakla beraber, hiç kimse hattâ şeytan bile olsa diyemez. (Hâşiye)12Öyle ise Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan, yazılan umum kitapların fevkindedir.
1.865. satır: 1.864. satır:
Hattâ az sözden ve gürültüden müteessir olan hastalara ve sekeratta olanlara karşı Kur’an’ın zemzemesi ve sadâsı; zemzem suyu gibi onlara hoş ve tatlı geldiği cihetle, bir nevi i’cazını onlara da ihsas eder.
Hattâ az sözden ve gürültüden müteessir olan hastalara ve sekeratta olanlara karşı Kur’an’ın zemzemesi ve sadâsı; zemzem suyu gibi onlara hoş ve tatlı geldiği cihetle, bir nevi i’cazını onlara da ihsas eder.


Elhasıl: Kırk muhtelif tabakata ve ayrı ayrı insanlara, kırk vecihle Kur’an-ı Hakîm i’cazını gösterir veya i’cazının vücudunu ihsas eder. Kimseyi mahrum bırakmaz.
'''Elhasıl:''' Kırk muhtelif tabakata ve ayrı ayrı insanlara, kırk vecihle Kur’an-ı Hakîm i’cazını gösterir veya i’cazının vücudunu ihsas eder. Kimseyi mahrum bırakmaz.


Hattâ yalnız gözü bulunan (Hâşiye)13kulaksız, kalpsiz, ilimsiz tabakasına karşı da Kur’an’ın bir nevi alâmet-i i’cazı vardır. Şöyle ki:
Hattâ yalnız gözü bulunan (Hâşiye)13kulaksız, kalpsiz, ilimsiz tabakasına karşı da Kur’an’ın bir nevi alâmet-i i’cazı vardır. Şöyle ki:
1.885. satır: 1.884. satır:
Hem Kur’an’ın Medine’de nâzil olan mutavassıt ve uzun surelerinin her bir sahifesinde “lafzullah” pek bedî’ bir tarzda tekrar edilmiş. Ağleben ya beş ya altı ya yedi ya sekiz ya dokuz ya on bir adet tekrar ile beraber bir yaprağın iki yüzünde ve karşı karşıya gelen sahifede güzel ve manidar bir münasebet-i adediye gösterir. (Hâşiye 1, 2, 3, 4)14
Hem Kur’an’ın Medine’de nâzil olan mutavassıt ve uzun surelerinin her bir sahifesinde “lafzullah” pek bedî’ bir tarzda tekrar edilmiş. Ağleben ya beş ya altı ya yedi ya sekiz ya dokuz ya on bir adet tekrar ile beraber bir yaprağın iki yüzünde ve karşı karşıya gelen sahifede güzel ve manidar bir münasebet-i adediye gösterir. (Hâşiye 1, 2, 3, 4)14


İKİNCİ NÜKTE
=== İKİNCİ NÜKTE ===
 
Hazret-i Musa aleyhisselâmın zamanında sihrin revacı olduğundan mühim mu’cizatı, ona benzer bir tarzda geldiği ve Hazret-i İsa aleyhisselâmın zamanında ilm-i tıp revaçta olduğundan mu’cizatının galibi, o cinsten geldiği gibi Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın dahi zamanında Ceziretü’l-Arap’ta en ziyade revaçta dört şey idi:
Hazret-i Musa aleyhisselâmın zamanında sihrin revacı olduğundan mühim mu’cizatı, ona benzer bir tarzda geldiği ve Hazret-i İsa aleyhisselâmın zamanında ilm-i tıp revaçta olduğundan mu’cizatının galibi, o cinsten geldiği gibi Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın dahi zamanında Ceziretü’l-Arap’ta en ziyade revaçta dört şey idi:


Birincisi: Belâgat ve fesahat.
'''Birincisi:''' Belâgat ve fesahat.


İkincisi: Şiir ve hitabet.
'''İkincisi:''' Şiir ve hitabet.


Üçüncüsü: Kâhinlik ve gaibden haber vermek.
'''Üçüncüsü:''' Kâhinlik ve gaibden haber vermek.


Dördüncüsü: Hâdisat-ı maziyeyi ve vakıat-ı kevniyeyi bilmek idi.
'''Dördüncüsü:''' Hâdisat-ı maziyeyi ve vakıat-ı kevniyeyi bilmek idi.


İşte Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan geldiği zaman, bu dört nevi malûmat sahiplerine karşı meydan okudu:
İşte Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan geldiği zaman, bu dört nevi malûmat sahiplerine karşı meydan okudu:
1.909. satır: 1.907. satır:
İşte bu dört tabaka, Kur’an’a karşı kemal-i hayret ve hürmetle onun önüne diz çökerek şakird oldular. Hiçbirisi, hiçbir vakit bir tek sureyle muarazaya kalkışamadılar.
İşte bu dört tabaka, Kur’an’a karşı kemal-i hayret ve hürmetle onun önüne diz çökerek şakird oldular. Hiçbirisi, hiçbir vakit bir tek sureyle muarazaya kalkışamadılar.


Eğer denilse: Nasıl biliyoruz ki kimse muaraza edemedi ve muaraza kabil değil?
'''Eğer denilse:''' Nasıl biliyoruz ki kimse muaraza edemedi ve muaraza kabil değil?


Elcevap: Eğer muaraza mümkün olsaydı herhalde teşebbüs edilecekti. Çünkü muarazaya ihtiyaç şedit idi. Zira dinleri, malları, canları, iyalleri tehlikeye düşüyor. Muaraza edilseydi kurtulurlardı. Eğer muaraza mümkün olsaydı herhalde muaraza edecektiler. Eğer muaraza edilseydi muaraza taraftarları kâfirler, münafıklar çok hem pek çok olduğundan herhalde muarazaya taraftar çıkıp iltizam ederek herkese neşredeceklerdi. (Nasıl ki İslâmiyet’in aleyhinde her şeyi neşretmişler.) Eğer neşretseydiler ve muaraza olsaydı herhalde tarihlere, kitaplara şaşaalı bir surette geçecekti.
'''Elcevap:''' Eğer muaraza mümkün olsaydı herhalde teşebbüs edilecekti. Çünkü muarazaya ihtiyaç şedit idi. Zira dinleri, malları, canları, iyalleri tehlikeye düşüyor. Muaraza edilseydi kurtulurlardı. Eğer muaraza mümkün olsaydı herhalde muaraza edecektiler. Eğer muaraza edilseydi muaraza taraftarları kâfirler, münafıklar çok hem pek çok olduğundan herhalde muarazaya taraftar çıkıp iltizam ederek herkese neşredeceklerdi. (Nasıl ki İslâmiyet’in aleyhinde her şeyi neşretmişler.) Eğer neşretseydiler ve muaraza olsaydı herhalde tarihlere, kitaplara şaşaalı bir surette geçecekti.


İşte meydanda bütün tarihler, kitaplar; hiçbirisinde Müseylime-i Kezzab’ın birkaç fıkrasından başka yoktur. Halbuki Kur’an-ı Hakîm, yirmi üç sene mütemadiyen damarlara dokunduracak ve inadı tahrik edecek bir tarzda meydan okudu. Ve der idi ki:
İşte meydanda bütün tarihler, kitaplar; hiçbirisinde Müseylime-i Kezzab’ın birkaç fıkrasından başka yoktur. Halbuki Kur’an-ı Hakîm, yirmi üç sene mütemadiyen damarlara dokunduracak ve inadı tahrik edecek bir tarzda meydan okudu. Ve der idi ki:


Şu Kur’an’ın Muhammedü’l-Emin gibi bir ümmiden nazirini yapınız ve gösteriniz.
'''Şu Kur’an’ın Muhammedü’l-Emin gibi bir ümmiden nazirini yapınız ve gösteriniz.'''


Haydi bunu yapamıyorsunuz; o zat ümmi olmasın, gayet âlim ve kâtip olsun.
'''Haydi bunu yapamıyorsunuz; o zat ümmi olmasın, gayet âlim ve kâtip olsun.'''


Haydi bunu da getiremiyorsunuz; bir tek zat olmasın, bütün âlimleriniz, beliğleriniz toplansın, birbirine yardım etsin hattâ güvendiğiniz âliheleriniz size yardım etsin.
'''Haydi bunu da getiremiyorsunuz; bir tek zat olmasın, bütün âlimleriniz, beliğleriniz toplansın, birbirine yardım etsin hattâ güvendiğiniz âliheleriniz size yardım etsin.'''


Haydi bununla da yapamayacaksınız; eskiden yazılmış beliğ eserlerden de istifade edip hattâ gelecekleri de yardıma çağırıp Kur’an’ın nazirini gösteriniz, yapınız.
'''Haydi bununla da yapamayacaksınız; eskiden yazılmış beliğ eserlerden de istifade edip hattâ gelecekleri de yardıma çağırıp Kur’an’ın nazirini gösteriniz, yapınız.'''


Haydi bunu da yapamıyorsunuz; Kur’an’ın mecmuuna olmasın da yalnız on suresinin nazirini getiriniz.
'''Haydi bunu da yapamıyorsunuz; Kur’an’ın mecmuuna olmasın da yalnız on suresinin nazirini getiriniz.'''


Haydi on suresine mukabil hakiki doğru olarak bir nazire getiremiyorsunuz; haydi hikâyelerden, asılsız kıssalardan terkip ediniz. Yalnız nazmına ve belâgatına nazire olsun getiriniz.
'''Haydi on suresine mukabil hakiki doğru olarak bir nazire getiremiyorsunuz; haydi hikâyelerden, asılsız kıssalardan terkip ediniz. Yalnız nazmına ve belâgatına nazire olsun getiriniz.'''


Haydi bunu da yapamıyorsunuz, bir tek suresinin nazirini getiriniz.
'''Haydi bunu da yapamıyorsunuz, bir tek suresinin nazirini getiriniz.'''


Haydi sure uzun olmasın, kısa bir sure olsun nazirini getiriniz. Yoksa din, can, mal, iyalleriniz; dünyada da âhirette de tehlikeye düşecektir!
'''Haydi sure uzun olmasın, kısa bir sure olsun nazirini getiriniz. Yoksa din, can, mal, iyalleriniz; dünyada da âhirette de tehlikeye düşecektir!'''


İşte sekiz tabakada, ilzam suretinde, Kur’an-ı Hakîm yirmi üç senede değil belki bin üç yüz senede bütün ins ve cinne karşı bu meydanı okumuş ve okuyor. Halbuki evvelki zamanda o kâfirler can, mal ve iyalini tehlikeye atıp en dehşetli yol olan harp yolunu ihtiyar ederek en kolay ve en kısa olan muaraza yolunu terk ettiler. Demek, muaraza yolu mümkün değildi.
İşte sekiz tabakada, ilzam suretinde, Kur’an-ı Hakîm yirmi üç senede değil belki bin üç yüz senede bütün ins ve cinne karşı bu meydanı okumuş ve okuyor. Halbuki evvelki zamanda o kâfirler can, mal ve iyalini tehlikeye atıp en dehşetli yol olan harp yolunu ihtiyar ederek en kolay ve en kısa olan muaraza yolunu terk ettiler. Demek, muaraza yolu mümkün değildi.
1.935. satır: 1.933. satır:
İşte hiçbir âkıl, hususan o zamanda Ceziretü’l-Arap’taki adamlar, hususan Kureyşîler gibi zeki adamlar; bir tek edibleri, Kur’an’ın bir tek suresine nazire yapıp Kur’an’ın hücumundan kurtulmasını temin ederek kısa ve kolay yolu terk edip can, mal, iyalini tehlikeye atıp en müşkülatlı yola sülûk eder mi?
İşte hiçbir âkıl, hususan o zamanda Ceziretü’l-Arap’taki adamlar, hususan Kureyşîler gibi zeki adamlar; bir tek edibleri, Kur’an’ın bir tek suresine nazire yapıp Kur’an’ın hücumundan kurtulmasını temin ederek kısa ve kolay yolu terk edip can, mal, iyalini tehlikeye atıp en müşkülatlı yola sülûk eder mi?


Elhasıl, meşhur Cahız’ın dediği gibi: “Muaraza-i bi’l-huruf mümkün olmadı, muharebe-i bi’s-süyufa mecbur oldular.”
'''Elhasıl,''' meşhur Cahız’ın dediği gibi: '''“Muaraza-i bi’l-huruf mümkün olmadı, muharebe-i bi’s-süyufa mecbur oldular.”'''


Eğer denilse: Bazı muhakkik ulema demişler ki: “Kur’an’ın bir suresine değil, bir tek âyetine hattâ bir tek cümlesine hattâ bir tek kelimesine muaraza edilmez ve edilmemiş.” Bu sözler mübalağa görünüyor ve akıl kabul etmiyor. Çünkü beşerin sözlerinde Kur’an cümlelerine benzeyen çok cümleler var. Bu sözün sırr-ı hikmeti nedir?
'''Eğer denilse:''' Bazı muhakkik ulema demişler ki: “Kur’an’ın bir suresine değil, bir tek âyetine hattâ bir tek cümlesine hattâ bir tek kelimesine muaraza edilmez ve edilmemiş.” Bu sözler mübalağa görünüyor ve akıl kabul etmiyor. Çünkü beşerin sözlerinde Kur’an cümlelerine benzeyen çok cümleler var. Bu sözün sırr-ı hikmeti nedir?


Elcevap: İ’caz-ı Kur’an’da iki mezhep var.
'''Elcevap:''' İ’caz-ı Kur’an’da iki mezhep var.


Mezheb-i ekser ve râcih odur ki Kur’an’daki letaif-i belâgat ve mezaya-yı maânî, kudret-i beşerin fevkindedir.
Mezheb-i ekser ve râcih odur ki Kur’an’daki letaif-i belâgat ve mezaya-yı maânî, kudret-i beşerin fevkindedir.
1.959. satır: 1.957. satır:
İşte insanın sözlerinde, Kur’an’ın kelimeleri gibi kelimeler, belki cümleler, âyetler bulunabilir. Fakat Kur’an’da, çok münasebat gözetilerek bir tarz ile yerleştirildiği yerde; bir ilm-i muhit lâzım ki öyle yerli yerine yerleşsin.
İşte insanın sözlerinde, Kur’an’ın kelimeleri gibi kelimeler, belki cümleler, âyetler bulunabilir. Fakat Kur’an’da, çok münasebat gözetilerek bir tarz ile yerleştirildiği yerde; bir ilm-i muhit lâzım ki öyle yerli yerine yerleşsin.


ÜÇÜNCÜ NÜKTE
=== ÜÇÜNCÜ NÜKTE ===
 
Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın hülâsatü’l-hülâsa bir icmal-i mahiyeti için bir vakit Arabî ibare ile bir tefekkür-ü hakikiyi, Cenab-ı Hak benim kalbime ihsan etmişti. Şimdi aynen o tefekkürü, Arabî olarak yazacağız, sonra manasını beyan edeceğiz. İşte:
Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın hülâsatü’l-hülâsa bir icmal-i mahiyeti için bir vakit Arabî ibare ile bir tefekkür-ü hakikiyi, Cenab-ı Hak benim kalbime ihsan etmişti. Şimdi aynen o tefekkürü, Arabî olarak yazacağız, sonra manasını beyan edeceğiz. İşte:


1.967. satır: 1.964. satır:
İşte şu tefekkür-ü Arabînin tercümesi ve meali şudur ki:
İşte şu tefekkür-ü Arabînin tercümesi ve meali şudur ki:


Yani Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın altı ciheti parlaktır ve nurludur. Evham ve şübehat içine giremez. Çünkü arkası arşa dayanıyor, o cihette nur-u vahiy var. Önünde ve hedefinde saadet-i dâreyn var. Ebede, âhirete el atmış; cennet ve saadet nuru var. Üstünde sikke-i i’caz parlıyor. Altında bürhan ve delil direkleri var. İçi hâlis hidayet. Sağı
Yani '''Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın altı ciheti parlaktır ve nurludur. Evham ve şübehat içine giremez. Çünkü arkası arşa dayanıyor, o cihette nur-u vahiy var. Önünde ve hedefinde saadet-i dâreyn var. Ebede, âhirete el atmış; cennet ve saadet nuru var. Üstünde sikke-i i’caz parlıyor. Altında bürhan ve delil direkleri var. İçi hâlis hidayet. Sağı'''


اَفَلَا يَع۟قِلُونَ ler ile ukûlü istintakla “Sadakte” dedirtiyor. Solunda; kalplere ezvak-ı ruhanî vermekle, vicdanları istişhad ederek “Bârekellah” dediren Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’a hangi köşeden, hangi cihetten evham ve şübehatın hırsızları girebilir?
'''اَفَلَا يَع۟قِلُونَ ler ile ukûlü istintakla “Sadakte” dedirtiyor. Solunda; kalplere ezvak-ı ruhanî vermekle, vicdanları istişhad ederek “Bârekellah” dediren Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’a hangi köşeden, hangi cihetten evham ve şübehatın hırsızları girebilir?'''


Evet, Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan asırları, meşrepleri, meslekleri muhtelif olan enbiyanın, evliyanın, muvahhidînin kitaplarının sırr-ı icmaını câmi’dir. Yani bütün o ehl-i kalp ve akıl, Kur’an-ı Hakîm’in mücmel ahkâmını ve esasatını tasdik eder bir surette, o esasatı kitaplarında zikredip kabul etmişler. Demek onlar, Kur’an şecere-i semavîsinin kökleri hükmündedirler.
Evet, Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan asırları, meşrepleri, meslekleri muhtelif olan enbiyanın, evliyanın, muvahhidînin kitaplarının sırr-ı icmaını câmi’dir. Yani bütün o ehl-i kalp ve akıl, Kur’an-ı Hakîm’in mücmel ahkâmını ve esasatını tasdik eder bir surette, o esasatı kitaplarında zikredip kabul etmişler. Demek onlar, Kur’an şecere-i semavîsinin kökleri hükmündedirler.
2.001. satır: 1.998. satır:
اَللّٰهُمَّ نَوِّر۟ قُلُوبَنَا وَ قُبُورَنَا بِنُورِ ال۟اٖيمَانِ وَ ال۟قُر۟اٰنِ وَ نَوِّر۟ بُر۟هَانَ ال۟قُر۟اٰنِ بِحَقِّ وَ بِحُر۟مَةِ مَن۟ اُن۟زِلَ عَلَي۟هِ ال۟قُر۟اٰنُ عَلَي۟هِ وَ عَلٰى اٰلِهِ الصَّلَاةُ وَ السَّلَامُ مِنَ الرَّح۟مٰنِ ال۟حَنَّانِ اٰمٖينَ
اَللّٰهُمَّ نَوِّر۟ قُلُوبَنَا وَ قُبُورَنَا بِنُورِ ال۟اٖيمَانِ وَ ال۟قُر۟اٰنِ وَ نَوِّر۟ بُر۟هَانَ ال۟قُر۟اٰنِ بِحَقِّ وَ بِحُر۟مَةِ مَن۟ اُن۟زِلَ عَلَي۟هِ ال۟قُر۟اٰنُ عَلَي۟هِ وَ عَلٰى اٰلِهِ الصَّلَاةُ وَ السَّلَامُ مِنَ الرَّح۟مٰنِ ال۟حَنَّانِ اٰمٖينَ


On Dokuzuncu Nükteli İşaret
== On Dokuzuncu Nükteli İşaret ==
 
Sâbık işaretlerde, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm Cenab-ı Hakk’ın resulü olduğu gayet kat’î ve şüphesiz bir surette ispat edildi. İşte risaleti binler delail-i kat’iye ile sabit olan Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâm, vahdaniyet-i İlahiyenin ve saadet-i ebediyenin en parlak bir delili ve en kat’î bir bürhanıdır.
Sâbık işaretlerde, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm Cenab-ı Hakk’ın resulü olduğu gayet kat’î ve şüphesiz bir surette ispat edildi. İşte risaleti binler delail-i kat’iye ile sabit olan Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâm, vahdaniyet-i İlahiyenin ve saadet-i ebediyenin en parlak bir delili ve en kat’î bir bürhanıdır.