İçeriğe atla

İlk Hayatı: Revizyonlar arasındaki fark

düzenleme özeti yok
Değişiklik özeti yok
Değişiklik özeti yok
1.657. satır: 1.657. satır:
Sonra İmam-ı Rabbanî’nin Mektubat kitabını gördüm, elime aldım. Hâlis bir tefe’ül ederek açtım. Acayiptendir ki bütün Mektubat’ında yalnız iki yerde “Bediüzzaman” lafzı var. O iki mektup bana birden açıldı. Pederimin ismi Mirza olduğundan, o mektupların başında “Mirza Bediüzzaman’a Mektup” diye yazılı olarak gördüm. Fesübhanallah dedim, bu bana hitap ediyor. O zaman Eski Said’in bir lakabı “Bediüzzaman” idi. Halbuki hicretin üç yüz senesinde, Bediüzzaman-ı Hemedanî’den başka o lakapla iştihar etmiş zatları bilmiyordum. Demek İmam’ın zamanında dahi öyle bir adam vardı ki ona o iki mektubu yazmış. O zatın hali, benim halime benziyormuş ki o iki mektubu kendi derdime deva buldum.
Sonra İmam-ı Rabbanî’nin Mektubat kitabını gördüm, elime aldım. Hâlis bir tefe’ül ederek açtım. Acayiptendir ki bütün Mektubat’ında yalnız iki yerde “Bediüzzaman” lafzı var. O iki mektup bana birden açıldı. Pederimin ismi Mirza olduğundan, o mektupların başında “Mirza Bediüzzaman’a Mektup” diye yazılı olarak gördüm. Fesübhanallah dedim, bu bana hitap ediyor. O zaman Eski Said’in bir lakabı “Bediüzzaman” idi. Halbuki hicretin üç yüz senesinde, Bediüzzaman-ı Hemedanî’den başka o lakapla iştihar etmiş zatları bilmiyordum. Demek İmam’ın zamanında dahi öyle bir adam vardı ki ona o iki mektubu yazmış. O zatın hali, benim halime benziyormuş ki o iki mektubu kendi derdime deva buldum.


Yalnız İmam, o mektuplarında tavsiye ettiği gibi çok mektuplarında musırrane şunu tavsiye ediyor: “Tevhid-i kıble et.” Yani birini üstad tut, arkasından git, başkasıyla meşgul olma. Şu en mühim tavsiyesi, benim istidadıma ve ahval-i ruhiyeme muvafık gelmedi. Ne kadar düşündüm: “Bunun arkasından mı, yoksa ötekinin mi arkasından gideyim?” tahayyürde kaldım. Her birinde ayrı ayrı cazibedar hâsiyetler var. Biriyle iktifa edemiyordum. O tahayyürde iken Cenab-ı Hakk’ın rahmetiyle kalbime geldi ki: Bu muhtelif turukların başı ve şu cetvellerin menbaı ve şu seyyarelerin güneşi, Kur’an-ı Hakîm’dir. Hakiki tevhid-i kıble bunda olur. Öyle ise en a’lâ mürşid de ve en mukaddes üstad da odur. Ona yapıştım. (Hâşiye)37
Yalnız İmam, o mektuplarında tavsiye ettiği gibi çok mektuplarında musırrane şunu tavsiye ediyor: “Tevhid-i kıble et.” Yani birini üstad tut, arkasından git, başkasıyla meşgul olma. Şu en mühim tavsiyesi, benim istidadıma ve ahval-i ruhiyeme muvafık gelmedi. Ne kadar düşündüm: “Bunun arkasından mı, yoksa ötekinin mi arkasından gideyim?” tahayyürde kaldım. Her birinde ayrı ayrı cazibedar hâsiyetler var. Biriyle iktifa edemiyordum. O tahayyürde iken Cenab-ı Hakk’ın rahmetiyle kalbime geldi ki: Bu muhtelif turukların başı ve şu cetvellerin menbaı ve şu seyyarelerin güneşi, Kur’an-ı Hakîm’dir. Hakiki tevhid-i kıble bunda olur. Öyle ise en a’lâ mürşid de ve en mukaddes üstad da odur. Ona yapıştım. '''(Hâşiye'''<ref>'''Hâşiye:''' Yazının sonunda diyor: “Nâkıs ve perişan istidadım elbette lâyıkıyla o Mürşid-i Hakiki’nin âb-ı hayat hükmündeki feyzini massedip alamıyor fakat ehl-i kalp ve sahib-i halin derecatına göre o feyzi, o âb-ı hayatı yine onun feyziyle gösterebiliriz. Demek Kur’an’dan gelen o Sözler ve o Nurlar, yalnız aklî mesail-i ilmiye değil belki kalbî, ruhî, hâlî mesail-i imaniyedir ve pek yüksek ve kıymettar maarif-i İlahiye hükmündedirler.”</ref>''')'''


<nowiki>*</nowiki> * *
<nowiki>*</nowiki> * *
1.669. satır: 1.669. satır:
İstanbul’da İngilizler desiseleriyle Şeyhülislâmı ve diğer bazı ulemayı lehlerine çevirmeye çalışmalarına mukabil, Bediüzzaman “Hutuvat-ı Sitte” adlı eseri ve İstanbul’daki faaliyeti ile; İngiliz’in âlem-i İslâm ve Türkler aleyhindeki müstemlekecilik siyasetini ve entrikalarını, tarihî düşmanlığını etrafa neşrederek Anadolu’daki Millî Kurtuluş Hareketi’ni desteklemiş, bu hususta en büyük âmillerden birisi olmuştu.
İstanbul’da İngilizler desiseleriyle Şeyhülislâmı ve diğer bazı ulemayı lehlerine çevirmeye çalışmalarına mukabil, Bediüzzaman “Hutuvat-ı Sitte” adlı eseri ve İstanbul’daki faaliyeti ile; İngiliz’in âlem-i İslâm ve Türkler aleyhindeki müstemlekecilik siyasetini ve entrikalarını, tarihî düşmanlığını etrafa neşrederek Anadolu’daki Millî Kurtuluş Hareketi’ni desteklemiş, bu hususta en büyük âmillerden birisi olmuştu.


Bu hizmetine dair kendi ifadesinden bir parça:
'''Bu hizmetine dair kendi ifadesinden bir parça:'''


Bir zaman İngiliz Devleti, İstanbul Boğazı’nın toplarını tahrip ve İstanbul’u istila ettiği hengâmda; o devletin en büyük daire-i diniyesi olan Anglikan Kilisesinin Başpapazı tarafından Meşihat-ı İslâmiyeden dinî altı sual soruldu. Ben de o zaman Dârülhikmeti’l-İslâmiyenin azası idim. Bana dediler: “Bir cevap ver. Onlar altı suallerine, altı yüz kelime ile cevap istiyorlar.” Ben dedim: “Altı yüz kelime ile değil, altı kelime ile değil, hattâ bir kelime ile değil; belki bir tükürük ile cevap veriyorum! Çünkü o devlet, işte görüyorsunuz ayağını boğazımıza bastığı dakikada, onun papazı mağrurane üstümüzde sual sormasına karşı, yüzüne tükürmek lâzım geliyor. Tükürün o ehl-i zulmün o merhametsiz yüzüne!..” demiştim.
Bir zaman İngiliz Devleti, İstanbul Boğazı’nın toplarını tahrip ve İstanbul’u istila ettiği hengâmda; o devletin en büyük daire-i diniyesi olan Anglikan Kilisesinin Başpapazı tarafından Meşihat-ı İslâmiyeden dinî altı sual soruldu. Ben de o zaman Dârülhikmeti’l-İslâmiyenin azası idim. Bana dediler: “Bir cevap ver. Onlar altı suallerine, altı yüz kelime ile cevap istiyorlar.” Ben dedim: “Altı yüz kelime ile değil, altı kelime ile değil, hattâ bir kelime ile değil; belki bir tükürük ile cevap veriyorum! Çünkü o devlet, işte görüyorsunuz ayağını boğazımıza bastığı dakikada, onun papazı mağrurane üstümüzde sual sormasına karşı, yüzüne tükürmek lâzım geliyor. Tükürün o ehl-i zulmün o merhametsiz yüzüne!..” demiştim.
1.683. satır: 1.683. satır:
يَا اَيُّهَا ال۟مَب۟عُوثُونَ اِنَّكُم۟ لَمَب۟عُوثُونَ لِيَو۟مٍ عَظٖيمٍ
يَا اَيُّهَا ال۟مَب۟عُوثُونَ اِنَّكُم۟ لَمَب۟عُوثُونَ لِيَو۟مٍ عَظٖيمٍ


Ey mücahidîn-i İslâm ve ey ehl-i hall ü akd!..
'''Ey mücahidîn-i İslâm ve ey ehl-i hall ü akd!..'''


Bu fakirin, bir meselede on sözünü, birkaç nasihatini dinlemenizi rica ediyorum.
Bu fakirin, bir meselede on sözünü, birkaç nasihatini dinlemenizi rica ediyorum.


1- Şu muzafferiyetteki hârikulâde nimet-i İlahiye bir şükür ister ki devam etsin, ziyade olsun. Yoksa nimet böyle şükür görmezse gider. Mademki Kur’an’ı, Allah’ın tevfikiyle düşmanın hücumundan kurtardınız. Kur’an’ın en sarîh ve en kat’î emri olan salât gibi feraizi imtisal etmeniz lâzımdır. Tâ onun feyzi, böyle hârika suretinde üstünüzde tevali ve devam etsin.
'''1-''' Şu muzafferiyetteki hârikulâde nimet-i İlahiye bir şükür ister ki devam etsin, ziyade olsun. Yoksa nimet böyle şükür görmezse gider. Mademki Kur’an’ı, Allah’ın tevfikiyle düşmanın hücumundan kurtardınız. Kur’an’ın en sarîh ve en kat’î emri olan salât gibi feraizi imtisal etmeniz lâzımdır. Tâ onun feyzi, böyle hârika suretinde üstünüzde tevali ve devam etsin.


2- Âlem-i İslâm’ı mesrur ettiniz, muhabbet ve teveccühünü kazandınız. Lâkin o teveccüh ve muhabbetin idamesi, şeair-i İslâmiyeyi iltizam ile olur. Zira Müslümanlar, İslâmiyet hasebiyle sizi severler.
'''2-''' Âlem-i İslâm’ı mesrur ettiniz, muhabbet ve teveccühünü kazandınız. Lâkin o teveccüh ve muhabbetin idamesi, şeair-i İslâmiyeyi iltizam ile olur. Zira Müslümanlar, İslâmiyet hasebiyle sizi severler.


3- Bu âlemde, evliyaullah hükmünde olan gazi ve şühedalara kumandanlık ettiniz. Kur’an’ın evamir-i kat’îsine imtisal etmekle, öteki âlemde de o nurani güruha refik olmaya çalışmak, âlîhimmetlilerin şe’nidir. Yoksa burada kumandan iken orada bir neferden istimdad-ı nur etmeye muztar kalacaksınız. Bu dünya-yı deniyye, şan ve şerefiyle öyle bir meta değil ki aklı başındaki insanları işbâ etsin, tatmin etsin ve maksud-u bizzat olsun.
'''3-''' Bu âlemde, evliyaullah hükmünde olan gazi ve şühedalara kumandanlık ettiniz. Kur’an’ın evamir-i kat’îsine imtisal etmekle, öteki âlemde de o nurani güruha refik olmaya çalışmak, âlîhimmetlilerin şe’nidir. Yoksa burada kumandan iken orada bir neferden istimdad-ı nur etmeye muztar kalacaksınız. Bu dünya-yı deniyye, şan ve şerefiyle öyle bir meta değil ki aklı başındaki insanları işbâ etsin, tatmin etsin ve maksud-u bizzat olsun.


4- Bu millet-i İslâm’ın cemaatleri, her ne kadar bir cemaat namazsız kalsa hattâ fâsık da olsa yine başlarındakini mütedeyyin görmek ister. Hattâ umum Kürdistan’da, umum memurlara dair en evvel sordukları sual bu imiş: Acaba namaz kılıyorlar mı? derler, namaz kılarsa mutlak emniyet ederler; kılmazsa ne kadar muktedir olsa nazarlarında müttehemdir.
'''4-''' Bu millet-i İslâm’ın cemaatleri, her ne kadar bir cemaat namazsız kalsa hattâ fâsık da olsa yine başlarındakini mütedeyyin görmek ister. Hattâ umum Kürdistan’da, umum memurlara dair en evvel sordukları sual bu imiş: Acaba namaz kılıyorlar mı? derler, namaz kılarsa mutlak emniyet ederler; kılmazsa ne kadar muktedir olsa nazarlarında müttehemdir.


Bir zaman Beytüşşebab aşâirinde isyan vardı. Ben gittim sordum: “Sebep nedir?”
Bir zaman Beytüşşebab aşâirinde isyan vardı. Ben gittim sordum: “Sebep nedir?”
1.699. satır: 1.699. satır:
Dediler ki: “Kaymakamımız namaz kılmıyordu, öyle dinsizlere nasıl itaat edeceğiz?” Halbuki bu sözü söyleyenler de namazsız hem de eşkıya idiler.
Dediler ki: “Kaymakamımız namaz kılmıyordu, öyle dinsizlere nasıl itaat edeceğiz?” Halbuki bu sözü söyleyenler de namazsız hem de eşkıya idiler.


5- Enbiyanın ekseri Şark’ta ve hükemanın ağlebi Garp’ta gelmesi, kader-i ezelînin bir remzidir ki Şark’ı ayağa kaldıracak din ve kalptir; akıl ve felsefe değildir. Madem Şark’ı intibaha getirdiniz, fıtratına muvafık bir cereyan veriniz. Yoksa sa’yiniz ya hebaen mensura gider veya sathî kalır.
'''5-''' Enbiyanın ekseri Şark’ta ve hükemanın ağlebi Garp’ta gelmesi, kader-i ezelînin bir remzidir ki Şark’ı ayağa kaldıracak din ve kalptir; akıl ve felsefe değildir. Madem Şark’ı intibaha getirdiniz, fıtratına muvafık bir cereyan veriniz. Yoksa sa’yiniz ya hebaen mensura gider veya sathî kalır.


6- Hasmınız ve İslâmiyet düşmanı İngiliz, dindeki kayıtsızlığınızdan pek fazla istifade ettiler ve ediyorlar. Hattâ diyebilirim ki Yunan kadar İslâm’a zarar veren, dinde ihmalinizden istifade eden insanlardır. Maslahat-ı İslâmiye ve selâmet-i millet namına bu ihmali, a’male tebdil etmeniz gerektir.
'''6-''' Hasmınız ve İslâmiyet düşmanı İngiliz, dindeki kayıtsızlığınızdan pek fazla istifade ettiler ve ediyorlar. Hattâ diyebilirim ki Yunan kadar İslâm’a zarar veren, dinde ihmalinizden istifade eden insanlardır. Maslahat-ı İslâmiye ve selâmet-i millet namına bu ihmali, a’male tebdil etmeniz gerektir.


Görülüyor ki İttihatçıların o kadar azim ve sebat ve fedakârlıklarıyla; hattâ İslâm’ın şu intibahına da sebep oldukları halde, bir kısmı dinde lâübalilik tavrını gösterdikleri için dâhildeki milletten nefret ve tezyif gördüler. Hariçteki İslâmlar, dindeki ihmallerini görmedikleri için onlara takdir ve hürmet verdiler ve veriyorlar.
Görülüyor ki İttihatçıların o kadar azim ve sebat ve fedakârlıklarıyla; hattâ İslâm’ın şu intibahına da sebep oldukları halde, bir kısmı dinde lâübalilik tavrını gösterdikleri için dâhildeki milletten nefret ve tezyif gördüler. Hariçteki İslâmlar, dindeki ihmallerini görmedikleri için onlara takdir ve hürmet verdiler ve veriyorlar.


7- Âlem-i küfür; bütün vesaitiyle ve medeniyetiyle, felsefesiyle, fünunuyla, misyonerleriyle âlem-i İslâm’a hücum ve maddeten uzun zamandan beri galebe ettikleri halde âlem-i İslâm’a dinen galebe edemedi. Ve dâhilî bütün fırak-ı dâlle-i İslâmiye, birer kemiye-i kalile-i muzırra suretinde mahkûm kaldığı ve İslâmiyet, metanetini ve salabetini sünnet ve cemaatle muhafaza eylediği bir zamanda, laubaliyane, Avrupa medeniyet-i habîsesinden süzülen bir cereyan-ı bid’akârane sinesinde yer tutamaz. Demek, âlem-i İslâm içinde mühim ve inkılabvari bir iş görmek; İslâmiyet’in desatirine inkıyad ile olabilir, başka olamaz. Hem olmamış, olmuş ise çabuk ölüp sönmüş.
'''7-''' Âlem-i küfür; bütün vesaitiyle ve medeniyetiyle, felsefesiyle, fünunuyla, misyonerleriyle âlem-i İslâm’a hücum ve maddeten uzun zamandan beri galebe ettikleri halde âlem-i İslâm’a dinen galebe edemedi. Ve dâhilî bütün fırak-ı dâlle-i İslâmiye, birer kemiye-i kalile-i muzırra suretinde mahkûm kaldığı ve İslâmiyet, metanetini ve salabetini sünnet ve cemaatle muhafaza eylediği bir zamanda, laubaliyane, Avrupa medeniyet-i habîsesinden süzülen bir cereyan-ı bid’akârane sinesinde yer tutamaz. Demek, âlem-i İslâm içinde mühim ve inkılabvari bir iş görmek; İslâmiyet’in desatirine inkıyad ile olabilir, başka olamaz. Hem olmamış, olmuş ise çabuk ölüp sönmüş.


8- Zaaf-ı dine sebep olan Avrupa medeniyet-i sefihanesi yırtılmaya yüz tuttuğu bir zamanda ve medeniyet-i Kur’an’ın zaman-ı zuhuru geldiği bir anda, lâkaydane ve ihmalkârane müsbet bir iş görülmez. Menfîce, tahripkârane iş ise bu kadar rahnelere maruz kalan İslâm, zaten muhtaç değildir.
'''8-''' Zaaf-ı dine sebep olan Avrupa medeniyet-i sefihanesi yırtılmaya yüz tuttuğu bir zamanda ve medeniyet-i Kur’an’ın zaman-ı zuhuru geldiği bir anda, lâkaydane ve ihmalkârane müsbet bir iş görülmez. Menfîce, tahripkârane iş ise bu kadar rahnelere maruz kalan İslâm, zaten muhtaç değildir.


9- Sizin muzafferiyetinizi ve hizmetinizi takdir eden ve sizi seven, cumhur-u mü’minîndir ve bilhassa tabaka-i avamdır ki sağlam Müslümanlardır. Sizi ciddi sever ve tutar ve size minnettardır ve fedakârlığınızı takdir ederler ve intibaha gelmiş en cesîm ve müthiş bir kuvveti size takdim ederler. Siz dahi evamir-i Kur’aniyeyi imtisal ile onlara ittisal ve istinad etmeniz, maslahat-ı İslâm namına zarurîdir. Yoksa İslâmiyet’ten tecerrüd eden bedbaht, milliyetsiz, Avrupa meftunu, Frenk mukallidlerini avam-ı müslimîne tercih etmek, maslahat-ı İslâm’a münafî olduğundan âlem-i İslâm, nazarını başka tarafa çevirecek ve başkasından istimdad edecektir.
'''9-''' Sizin muzafferiyetinizi ve hizmetinizi takdir eden ve sizi seven, cumhur-u mü’minîndir ve bilhassa tabaka-i avamdır ki sağlam Müslümanlardır. Sizi ciddi sever ve tutar ve size minnettardır ve fedakârlığınızı takdir ederler ve intibaha gelmiş en cesîm ve müthiş bir kuvveti size takdim ederler. Siz dahi evamir-i Kur’aniyeyi imtisal ile onlara ittisal ve istinad etmeniz, maslahat-ı İslâm namına zarurîdir. Yoksa İslâmiyet’ten tecerrüd eden bedbaht, milliyetsiz, Avrupa meftunu, Frenk mukallidlerini avam-ı müslimîne tercih etmek, maslahat-ı İslâm’a münafî olduğundan âlem-i İslâm, nazarını başka tarafa çevirecek ve başkasından istimdad edecektir.


10- Bir yolda dokuz ihtimal-i helâket, tek bir ihtimal-i necat varsa hayatından vazgeçmiş mecnun bir cesur lâzım ki o yola sülûk etsin. Şimdi yirmi dört saatten bir saati işgal eden namaz gibi zaruriyat-ı diniyenin imtisalinde, yüzde doksan dokuz ihtimal-i necat var; yalnız gaflet, tembellik haysiyetiyle, bir ihtimal zarar-ı dünyevî olabilir. Halbuki feraizin terkinde, doksan dokuz ihtimal-i zarar var. Yalnız gaflete, dalalete istinad eden tek bir ihtimal-i necat olabilir.
'''10-''' Bir yolda dokuz ihtimal-i helâket, tek bir ihtimal-i necat varsa hayatından vazgeçmiş mecnun bir cesur lâzım ki o yola sülûk etsin. Şimdi yirmi dört saatten bir saati işgal eden namaz gibi zaruriyat-ı diniyenin imtisalinde, yüzde doksan dokuz ihtimal-i necat var; yalnız gaflet, tembellik haysiyetiyle, bir ihtimal zarar-ı dünyevî olabilir. Halbuki feraizin terkinde, doksan dokuz ihtimal-i zarar var. Yalnız gaflete, dalalete istinad eden tek bir ihtimal-i necat olabilir.


Acaba dine ve dünyaya zarar olan ihmal ve feraizin terkine ne bahane bulunabilir? Hamiyet nasıl müsaade eder? Bâhusus bu mücahidîn kumandanlar ve büyük meclis taklit edilir. Kusurlarını, millet ya taklit veya tenkit edecek. İkisi de zarardır. Demek onlarda hukukullah, hukuk-u ibadı da tazammun ediyor. Sırr-ı tevatür ve icmaı tazammun eden hadsiz ihbaratı ve delaili dinlemeyen ve safsata-i nefis ve vesvese-i şeytandan gelen bir vehmi kabul eden adamlarla, hakiki ve ciddi iş görülmez. Şu inkılab-ı azîmin temel taşları sağlam gerek…
Acaba dine ve dünyaya zarar olan ihmal ve feraizin terkine ne bahane bulunabilir? Hamiyet nasıl müsaade eder? Bâhusus bu mücahidîn kumandanlar ve büyük meclis taklit edilir. Kusurlarını, millet ya taklit veya tenkit edecek. İkisi de zarardır. Demek onlarda hukukullah, hukuk-u ibadı da tazammun ediyor. Sırr-ı tevatür ve icmaı tazammun eden hadsiz ihbaratı ve delaili dinlemeyen ve safsata-i nefis ve vesvese-i şeytandan gelen bir vehmi kabul eden adamlarla, hakiki ve ciddi iş görülmez. Şu inkılab-ı azîmin temel taşları sağlam gerek…
1.797. satır: 1.797. satır:
<nowiki>*</nowiki> * *
<nowiki>*</nowiki> * *


(Üstad Bediüzzaman Hazretleri Birinci Cihan Harbi’nin sonlarında)
'''(Üstad Bediüzzaman Hazretleri Birinci Cihan Harbi’nin sonlarında)'''


Ankara’daki hayatına dair Risale-i Nur’dan bir parça
== Ankara’daki hayatına dair Risale-i Nur’dan bir parça ==
 
'''(Yirmi Üçüncü Lem’a “Tabiat Risalesi”nden)'''
(Yirmi Üçüncü Lem’a “Tabiat Risalesi”nden)


1338’de Ankara’ya gittim. İslâm ordusunun Yunan’a galebesinden neşe alan ehl-i imanın kuvvetli efkârı içinde, gayet müthiş bir zındıka fikri, içine girmek ve bozmak ve zehirlendirmek için dessasane çalıştığını gördüm. Eyvah dedim, bu ejderha imanın erkânına ilişecek! O vakit, şu âyet-i kerîmenin bedahet derecesinde vücud ve vahdaniyeti ifham ettiği cihetle ondan istimdad edip o zındıkanın başını dağıtacak derecede Kur’an-ı Hakîm’den alınan kuvvetli bir bürhanı, Arabî bir risalede yazdım. Ankara’da, Yeni Gün Matbaasında tabettirmiştim. Fakat maatteessüf Arabî bilen az ve ehemmiyetle bakanlar da nadir olmakla beraber, gayet muhtasar ve mücmel bir surette o kuvvetli bürhan tesirini göstermedi. Maatteessüf, o dinsizlik fikri hem inkişaf etti hem kuvvet buldu…
1338’de Ankara’ya gittim. İslâm ordusunun Yunan’a galebesinden neşe alan ehl-i imanın kuvvetli efkârı içinde, gayet müthiş bir zındıka fikri, içine girmek ve bozmak ve zehirlendirmek için dessasane çalıştığını gördüm. Eyvah dedim, bu ejderha imanın erkânına ilişecek! O vakit, şu âyet-i kerîmenin bedahet derecesinde vücud ve vahdaniyeti ifham ettiği cihetle ondan istimdad edip o zındıkanın başını dağıtacak derecede Kur’an-ı Hakîm’den alınan kuvvetli bir bürhanı, Arabî bir risalede yazdım. Ankara’da, Yeni Gün Matbaasında tabettirmiştim. Fakat maatteessüf Arabî bilen az ve ehemmiyetle bakanlar da nadir olmakla beraber, gayet muhtasar ve mücmel bir surette o kuvvetli bürhan tesirini göstermedi. Maatteessüf, o dinsizlik fikri hem inkişaf etti hem kuvvet buldu…
1.807. satır: 1.806. satır:
<nowiki>*</nowiki> * *
<nowiki>*</nowiki> * *


(Bediüzzaman, kendisine tevdi edilen mebusluğu ve teklif edilen Diyanet’teki Müşavere Azalığını ve Şark Vilayetleri Umumî Vaizliğini kabul etmeyerek
'''(Bediüzzaman, kendisine tevdi edilen mebusluğu ve teklif edilen Diyanet’teki Müşavere Azalığını ve Şark Vilayetleri Umumî Vaizliğini kabul etmeyerek'''


Ankara’dan Van’a giderken Eski Said’i Yeni Said’e götüren tren bileti)
'''Ankara’dan Van’a giderken Eski Said’i Yeni Said’e götüren tren bileti)'''