Barla Lahikası 236. Mektup

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden
    Diğer diller:
    • Türkçe

    (Hulusi Bey’in mektubudur.)

    وَ اِن۟ مِن۟ شَى۟ءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَم۟دِهٖ

    اَلسَّلَامُ عَلَي۟كُم۟ وَ رَح۟مَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ مِنَ ال۟اَزَلِ اِلَى ال۟اَبَدِ بِلَا ان۟قِطَاعٍ

    Eyyühe’l-Üstadü’s-Said!

    Risale-i Nur şakirdlerinin şahsiyet-i maneviyelerinde en âciz, en zayıf ve en menfaatsiz bir uzuv olmakla beraber, bu intisabın verdiği kuvvetle, manevî efradının dualarının ve kudsî himayelerinin himmetine ve Rabb-i Rahîm’in kerem ve inayetine dayanarak, nâil olduğumuz son nurlu âsârın mütalaa ve zavallı muhitimizdeki neşrinden mütevellid hâlis sürurumuza ve nihayetsiz manevî duygularımıza tercüman ve lisan-ı acz ile hissiyatı izhara vasıta, başta muhterem ve çok müşfik ve aziz Üstada ve onun tevfik-i Hudâ ile en kıymetli muînleri ve Risale-i Nur şakirdlerinin manevî cisimlerinde daima faal ve nevvar nâkil ve nâşirleri olan kardeşlerimize şükran ve dua borcumuzu iblağ etmek emel ve niyeti ile şu arîzacığı yazmaya başlıyorum.

    Evvela ulvi ve gaybî kerametten bahsedeceğim: Mecmuatü’l-Ahzab’da Ercuze namındaki kaside-i mübareği, Fethi Bey’de buldum. Birçok yerlerini okudum. Fazla tetkik edemedim. Ancak Sekine namı verilen ve ism-i a’zamı tazammun eden altı isim فَر۟دٌ ، حَىٌّ ، قَيُّومٌ ، حَكَمٌ ، عَد۟لٌ ، قُدُّوسٌ جَلَّ جَلَالُهُ olarak buldum. Bu esma-i mübarekenin vird edilmesine müsaade ve ne suretle devam iktiza ettiğine emrinizi istirham ederim.

    Merhum ceddimin Hazret-i Ali radıyallahu anh Efendimiz Hazretlerine matuf ve evvelce arz ettiğim: كَرَامَاتُ ال۟اَو۟لِيَاءِ حَقٌّ düsturunu tasdik sadedindeki keramat hâdisesinin ifade edildiği bir zamanda, orada da bu mübarek eserin neşredilmiş olması; cidden hayreti mûcib olmakla beraber, işlerimizin tesadüfle alâkası olmadığını gösterecek küçük bir delil ve Risale-i Nur, Mu’cize-i Kübra-i Ahmediye (asm) olan Kur’an-ı Azîmüşşan’dan nebean ettiği için i’cazkâr hâdisat eksik olmayacağına işarettir.

    اَل۟حَم۟دُ لِلّٰهِ هٰذَا مِن۟ فَض۟لِ رَبّٖى

    Bu ulvi eserin sonuna Risale-i Nur şakirdleri namına bu âciz talebenizin ismini koymakla, sıddıkınızın yazılmış ve yazılacak bütün Risale-i Nur lemaatına karşı, tasdikte tereddüt etmeyeceğine işaret olduğunu, şükranla karşıladım.

    Sure-i Rahman’daki فَبِاَىِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ âyet-i celilesindeki tekrarlar gibi Risale-i Nur’un mebde-i neşrinden bu zamana kadar enva-ı keramat ve gaybî i’caz izhar edilmekte ve bu feyizli hâdisat, Risale-i Nur şakirdlerini gayrete ve himmete teşvik eylemekle beraber, onları manevî silahlarla teçhiz ederek, kuvve-i imanlarını tezyide vesile olmaktadır.

    Allahu Zülcelal Kur’an-ı Kerîm’inde, Peygamber-i Zîşan hadîs-i Nebevîlerinde, Cihar-ı Yâr-ı Güzin, Sahabe-i Kiram ve Âl-i Beyt namlarına, Hazret-i Ali ve evladından Hazret-i Gavs kaside-i mübarekelerinde, fitne-i âhir zamandaki en mühim ve Kur’anî harekete remiz, delâlet, işaret, belki sarahatle parmak bastıklarını Risale-i Nur nâşiri, bütün eserlerinde gösterir ve derslerinde tekrar tekrar söylerse tereddüt ve şüpheye zerre kadar mahal ve hak kalır mı? Aslâ ve kat’â. Allah’ın ihsanına yüz binler hamd ve şükürler olsun.

    Münasebet gelmişken tahdis-i nimet maksadıyla, mazhar olduğum, bütün acz ve noksanıma rağmen, gördürülmekte olan kudsî hizmetin şerefi, manevî vahdetteki ihlasın ikramı addedilmeye seza, gaybî himaye ve sıyaneti, Risale-i Nur şakirdleri kardeşlerime mücmelen arz ve iblağ edeyim.

    1- Allah’a malûm çok kusurlarımı bilmeyen büyük ve küçük bütün halkın hakkımdaki teveccühleri,

    2- İktiza ettikçe, soruldukça, münasebet geldikçe, pervasızca daima aldığım derslerden öğrendiğim hakikatleri söylediğim halde, bütün meslektaşlarımın hakkımda muhabbet göstermeleri ve cevap verememeleri,

    3- Ahkâm-ı diniyece gücüm yettiği kadar mutavaat gösterdiğimi bildiklerine ve gördüklerine rağmen, ekser meslek büyüklerimin hususiyet ve gidişlerini beğenmediğim halde, alenen takdirlerini izhar eylemeleri,

    4- Elaziz’de maddeten hayli uzakta bulunmaklığıma rağmen, Risale-i Nur feyiz menbaından nebean eden lemaatın, izn-i Hak’la arızasız gelebilmeleri,

    5- Eski hocalarımın âsâr-ı Nur’u bu âcizden dinlemeleri, vasıtamla okumaları,

    6- Elhamdülillah buraya gelen nurlu eserlerin, hususiyet ve mahremiyet kayıtlarına bir derece dikkat ederek intişarına çalıştığım halde, yüz bin kere şükür ve minnet ol Hâlık-ı Azîm’e, bir mani ve şer zuhur etmemesi ilh…

    Açık, zâhir, bâhir ve kat’î bir himaye ve sıyanet-i maneviye neticesi ve Risale-i Nur şakirdleri arasındaki hakiki ihlas ve tesanüdün parlak bir tecellisidir.

    Sun’î bir tevazu için değil, hakikati ifade için derim ki: Bundan evvel Sabri Efendi kardeşimize yazdığım küçük mektubumda da zikrettiğim vecihle, Risale-i Nur şakirdleri vücud-u manevîsinde ancak küçük bir ayak parmağı kadar bir kıymeti olan bu bîçare kardeşinizi, Hâlık’ımız bu günahkâr abdini nihayetsiz in’am ve ihsanına lâyık görmüş ki Risale-i Nur nâşirine bir talebe, Risale-i Nur şakirdlerine bir kardeş, Kur’an hâdimlerine bir arkadaş etmiştir. Arabî ve Farisî bilmeyen, ilim ve medrese görmeyen bir âsi abdine, hikmet-i Samedaniyesiyle böyle bir ikramda bulunuşu, elbette bir hikmete müsteniddir. O da herhalde Risale-i Nur’la alâkadar olanlar arasındaki safvet ve ihlas ile Risale-i Nur’un ind-i İlahîdeki derecesine ve hizmetin ulviyetine atfolunur.

    İşte Risale-i Nur şakirdlerinden en gayr-ı nâfi’ bir uzva, misal olarak zikredilen bu kadar açık himaye ve sıyanet-i İlahî vaki olursa diğer münevver unsurlara ne derece ikram ve inayet olacağı kıyas olunabilir.

    Allah’ın inayetine, Peygamberimiz Muhammed Mustafa sallallahu teâlâ aleyhi vesellem Efendimiz Hazretlerinin imdad ve ruhaniyetlerine istinad ederek Allah rızası için hizmete koşan, yekdiğerini manevî ve uhrevî kardeş tanıyan, başta müşfik Üstad, yani Risale-i Nur nâşiri ile onun şakirdlerini فَاِنَّ حِز۟بَ اللّٰهِ هُمُ ال۟غَالِبُونَ ۝ وَال۟عَاقِبَةُ لِل۟مُتَّقٖينَ âyetlerinin sırlarının tezahürü inşâallah karşılayacaktır.

    İktisat hakkındaki risale hem insanî hem içtimaî hem dinî hem dünyevî çok güzel ahlâkî, çok hoş imanî, çok değerli nurani bir nasihatnamedir. Buradaki kardeşlerimizden bazılarının, âsâr-ı Nur hakkındaki ihtiyarsız şu sözleri, ne kadar yerindedir. Diyorlar ki: Bu mübarek eserlerden biri okununca, içimizden “Bundan daha yüksek eser olamaz.” dediğimiz halde, ikincisini dinlediğimiz zaman bakıyoruz ki bu, evvelkinden daha ulvi ve nurludur.

    Ben de diyorum ki: Ey ihvan! Risale-i Nur’un bütün cüzlerinde öyle bir kuvvet var ki yalnız birini dinlemeye, okumaya veya yazmaya muvaffak olan kimse Allah tevfik verirse imanını kurtaracak hakikatleri onda bulur. Çünkü her cüzün diğerleri ile manen irtibatları vardır. Okuyana ve dinleyenlere sırran diyorlar ki: “Bu okuduğun kitapta bizdeki hakikatlerin de uçları, kokuları, işaretleri var. Dikkat edersen görürsün, çalışırsan anlarsın, cüz-i ihtiyarını bu emre sevk edersen Allah da muvaffakiyet verir. Bulur ve bilebilirsin.”

    İhlasa dair Yirminci, Yirmi Birinci Lem’alar: Yirminci Lem’a muhtelif meslek ve meşrepte mü’minler arasındaki rekabetkârane ihtilafların esbabını öyle bir teşrihtir ki tavsif edebilmek için bu mübarek eseri aynen nakleylemekten başka çare yoktur. Allah cümlemizi muhlis kullarından eylesin, âmin!

    En az on beş günde bir defa okunması emir buyrulan Yirmi Birinci Lem’a, evrad edinilecek kadar ehemmiyetlidir. Malûmdur ki kale içinden fetholunur. Bugünkü muvaffakiyete sebep olan ihlas kalkarsa maazallah o zaman çok vahim neticeler tevellüd eder. En büyük düşmanımız nefsimizdir. Onu susturmak için zannedersem şu ihtar kâfidir: “Ey nefs-i nâdan! Beni kandıramazsın. Mademki bir Peygamber-i Azîmü’l-Kadr ve bir Nebiyyullah olan Hazret-i Yusuf aleyhisselâm وَمَٓا اُبَرِّئُ نَف۟سٖٓى اِنَّ النَّف۟سَ لَاَمَّارَةٌ بِالسُّٓوءِ اِلَّا مَا رَحِمَ رَبّٖى demiştir. Aldatamazsın. Senden ve senin samimi yoldaşların cinnî ve insî şeytan, ehl-i bid’a ve ulemaü’s-sû şerlerinden Allah’a sığınırım.”

    Eski Said lisanıyla kaleme alınmış olan Yirmi İkinci Lem’a: Zaleme güruhunun hücumlarına pek mükemmel müdafaa ve elyak ve a’lâ bir cevaptır.

    فَاللّٰهُ خَي۟رٌ حَافِظًا وَهُوَ اَر۟حَمُ الرَّاحِمٖينَ

    Otuz Birinci Mektup’un Yirmi Beşinci Lem’a’sı: Maddî ve manevî bütün hastalıklara mükemmel devadır. Altıncı Deva’nın iki defa yazılmasına merak ettim, hatırıma geldi. Birden yirmi beşe kadar devaları topladım 325 oldu. Tekrar eden 6 numaralı devayı da zammedince 331 çıktı. Söylenişte ve yazılışta ekseriyetle hazfedilen bu rakamlardaki kaldırılmış 1000 sayısını nazar-ı dikkate alırsak 1325 ve 1331’de İslâm âleminin başına gelmiş olan musibetlere, bu Lem’a’da mahfî işaret bulunduğuna hükmeyledim. Basîretli ve nurlu arkadaşların daha mahfî hakaik çıkardıklarını ümit ediyorum.

    Eski talebenizden Hâfız Hüseyin Efendi’ye bu Lem’a’yı babasının vefatından birkaç gün sonra, arefe günü Hâfız Ömer Efendi ile evine gitmek suretiyle okumak nasib oldu. Maddî ve manevî hastalıklarına ilaç veren hekim-i hâzık aziz Üstada çok dua etti. Bu mübarek eserin bu zat üzerindeki tesirini şöyle telhis edebiliriz: Ehibba ve arkadaşlarından hastalığını soranlara “Çok mükemmel bir ilaç buldum. Doktorlara ilaç parası vermekten elhamdülillah kurtuldum. Günden güne iyi oluyorum.” diyormuş.

    (17 Zilhicce 1353)

    Uhrevî kardeşiniz ve âciz talebeniz

    Hulusi



    Barla Lahikası 235. Mektup ⇐ | Barla Lahikası | ⇒ Barla Lahikası 237. Mektup