Barla Lahikası 243. Mektup

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden
    Diğer diller:
    • Türkçe

    Yirmi Altıncı Mektup’un Dördüncü Mebhası’nın Birinci Mesele’sinin evveli ve âhiri

    بِاس۟مِهٖ وَ اِن۟ مِن۟ شَى۟ءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَم۟دِهٖ

    اَلسَّلَامُ عَلَي۟كُم۟ وَعَلٰى وَالِدَي۟كُم۟ وَعَلٰى اِخ۟وَانِكُم۟ وَ رَح۟مَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

    Aziz, sıddık ve sadık, muhlis ve hâlis kardeşim İbrahim Hulusi Bey!

    Mektubunda beyan ediyorsun ki Eğirdir gibi orada muvaffak olmuyorsun. Ondan telaş etme. Orada öyle esbab var ki bütün bütün tevakkuf ve tatil neticesini verebilirdi. Cenab-ı Hakk’a şükür yine tevakkuf değil, muvaffakiyet var.

    O manevî esbabdan biri şudur ki: Cinnî şeytandan ders alan insan şeytanları, dünyevî meşgaleleri ile seni bir çember içine alıp Nurlara hizmetini tahdid etmek için sezdirmeyerek perde altında çalışmışlar.

    Hem o havalide sâbıkan, müthiş ameliyat ve icraat olduğundan o muhitte bir ürkeklik hasıl olup senin kalbindeki gayet kuvvetli bir metanet olmasaydı o Nurlar orada hiç ışıklandırmayacaktı. Fakat orada az hizmet de çoktur, kıymettardır.

    Sâniyen:

    (Bu kısım, Yirmi Altıncı Mektup’un Dördüncü Mebhası’ndaki Dört Mesele’den Birincisi’nin “Sâniyen” kısmının sonuna ektir.)

    “Rabbü’l-âlemîn” tabirinden sonra “Rabbü’s-semavati ve’l-arz” zikri, icmalden tafsile geçmektir. Nasıl ki “Memleket-i İslâmiye hâkimi” tabirinden sonra; “Anadolu, Asya ve Afrika hâkimi” tabiri haşmet-i saltanatı mufassalan gösterir. Öyle de rububiyet-i mutlakadan sonra, haşmet-i rububiyeti mufassalan gösterir. Her ne ise… Şimdilik sualine tam cevap veremiyorum. Ona bedel Kur’an i’cazına ait iki küçük nükteyi söyleyeceğim.

    Sen şu iki nükteyi On Dokuzuncu Mektup’un beşinci cüzünün On Sekizinci İşaret’inin Birinci Nükte’sinin âhirine hâşiye olarak ilâve ediniz.

    İşte Birinci Nükte:

    (On Dokuzuncu Mektup’un On Sekizinci İşaret’inin Birinci Nükte’sinin âhirindeki Hâşiye 2’dir, şu kısım ona ektir.)

    Şu üç hakikate mukabil gelecek hangi hakikat var? Kimin haddine düşmüş ki bunları taklit etsin. Evet, nasıl ki bu tarz-ı ifade sun’î olamaz, öyle de taklit edilmez. Evet, kimin haddine düşmüş ki hadsiz derece haddinden tecavüz edip Hâlık-ı kâinat’ı bu surette konuştursun.

    İkinci Nükte: Kur’an-ı Hakîm’in umum sahifeleri âhirinde âyetler tamam oluyor, güzel bir kafiye ile nihayetleri hitam bulması hem lafzullah yaprağın iki sahifesinde veya karşı karşıya iki sahifesinde veya yakın sahifelerde ekseriya ya muvafakat-ı adediye veya münasebet-i adediye bulunması, bir emare-i i’cazdır. Ve bunun sırrı şudur ki:

    Âyâtın en büyüğü olan “Müdâyene” âyeti, sahifeleri için ve Sure-i İhlas ve Kevser satırları için bir vâhid-i kıyasî ittihaz edildiğinden Kur’an-ı Hakîm’in bu güzel meziyeti ve i’caz alâmeti görülmektedir. Demek bu hüner Kur’an’ındır. Yoksa Hâfız Osman gibi zatların değil. Çünkü bu vaziyet, âyetinden ve suresinden neş’et etmiştir.

    Sâlisen: Mektubunuzdan anladım ki sana gönderilen risaleleri kendin için istinsah ediyorsun, aslını Abdülmecid’e veriyorsun.

    Aziz kardeşim, çendan Abdülmecid benim nesebî kardeşim ve yirmi sene talebemdir. Fakat ne o ve ne hiçbirisi benim Hulusi’me yetişmiyor. O mektuplar –ekseriyet-i mutlaka– senin namınla yazılmış ve sana gönderiliyor. Abdülmecid ikinci derecede, kendine istinsah etmek veya mütalaa etmek için onu da teşrik et diye bir mektupta demiştim. Fakat eğer sen, o kardeşini kendi nefsine tercih edersen ve ona zahmet vermemek için zahmet çeksen ona karışmam. Senin peder ve validene ve Fethi gibi arkadaşlarına ve senin eski hocalarına selâm ve dua ederim, dualarını isterim.

    اَل۟بَاقٖى هُوَ ال۟بَاقٖى

    Kardeşiniz

    Said Nursî

    21 ramazan-ı şerif

    (Abdülmecid’e yazılan mektubu, senin mektubunun içine koydum, ona gönderiniz.)



    Barla Lahikası 242. Mektup ⇐ | Barla Lahikası | ⇒ Barla Lahikası 244. Mektup