Emirdağ Lahikası 1. Kitap 29. Mektup

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden
    Diğer diller:
    • Türkçe

    Hiss-i Kable’l-vukuun Tetimmesi

    Aziz, sıddık kardeşlerim!

    Risale-i Nur’un zuhuru hiss-i kable’l-vuku ile küllî bir surette hissedilmesi gibi, Risale-i Nur’un has talebelerinin bir kısmının itirafıyla ve bir kısmının tarz-ı hayatı Risale-i Nur gibi bir hizmete namzetliğini gösterdiği cihetle bu tetimmeyi yazıyorum:

    Evet, hiss-i kable’l-vuku herkeste cüz’î küllî vardır, hattâ hayvanatta dahi vardır. Hattâ rüya-yı sadıkanın ehemmiyetli bir kısmı, bu hiss-i kable’l-vukuun nevindendir. Hattâ bazılarda hassasiyet cihetiyle keramet derecesine çıkar. Benim âsabımdaki hassasiyetle yağmurdan yirmi dört saat evvelki rutubet-i havaiye ile yağmurun gelmesini hissetmem, bir cihette hiss-i kable’l-vuku sayılabilir ve bir cihette sayılmaz.

    Ben, Risale-i Nur’a ehemmiyetli hizmet eden kardeşlerimin tarz-ı hayatlarına dikkat ettim, gördüm ki aynı benim güzeran-ı hayatım gibi Risale-i Nur gibi bir neticeye göre teçhiz edilip sevk edilmiş.

    Evet, Hüsrev, Feyzi, Hâfız Ali, Nazif gibi çok kardeşlerimizin geçen tarz-ı hayatları bu hizmet-i Nuriyeye göre bir vaziyet verildiğini onlar hissettikleri gibi; ben de çok has kardeşlerimde, hattâ burada aynen tarz-ı hayatım gibi böyle bir nurani meyveyi vermek için tanzim edilmiş görüyorum. Hissetmeyen kısmı, dikkat etseler hissedecekler. Ben kendim, bütün hayatımın hârika kısmını, evvelce Gavs-ı A’zam’ın bir silsile-i kerameti telakki ediyordum; şimdi Risale-i Nur’un bir silsile-i kerameti olduğu tebeyyün etti.

    Ezcümle: Ben, Hürriyet’ten evvel İstanbul’a gelirken yolda bir iki mühim, ilm-i kelâma ait kitaplar elime geçti. Dikkatle mütalaa ettim. İstanbul’a geldikten sonra, sebepsiz olarak hem ulemayı hem mektep muallimlerini münazaraya “Kim ne isterse benden sorsun!” diye ilan ettim. Medar-ı hayrettir ki münazaraya gelenlerin bütün sordukları sualler, yolda mütalaa ettiğim ve hâfızamda kaldığı meselelerdi.

    Hem feylesofların sordukları sualler, hâfızamda bulunan meselelerdi. Şimdi anlaşıldı ki o fevkalâde muvaffakiyet ve benim de haddimden çok ziyade o hodfüruşluk ve manasız izhar-ı fazilet ise ileride Risale-i Nur’un İstanbulca ve ulemaca makbuliyetine ve ehemmiyetine zemin hazır etmek imiş.

    İkincisi: Hattâ ben, fakir ve muhtaç olduğum ve zâhid ve sofi ve riyazetçi olmadığım ve büyük bir şeref ve haysiyet ve hanedanlık haysiyetinden, şan ve şerefinden hissedar olmadığım halde –tarihçe-i hayatımda yazıldığı gibi– küçükten beri halkların mallarını, hediyelerini kabul edemiyordum; ihtiyacımı izhara tenezzül edemiyordum. Beni bilenler gibi ben de çok hayret ederdim. Şimdi hâssaten birkaç sene zarfında anlaşıldı ki Risale-i Nur’un dehşetli bir mücahedesinde, tama’ ve mal yüzünden mağlup olmamak ve itiraz gelmemek için o halet-i ruhiye bize ihsan edilmişti. Yoksa düşmanlarım, o cihetten büyük bir darbe indirecektiler.

    Hem ezcümle: Eski Said siyasette çok ileri gittiği halde, Yeni Said de taraftar bulmak için çok muhtaç olduğu zamanda bütün insanları meşgul eden bu beş altı senedeki beşer tufanları, siyaset fırtınaları içinde kat’â ve aslâ beni meşgul etmedi ve merakla mağlup etmedi ve beş sene, bilmeyi merak etmedim.

    Beni bilenler gibi ben de bu hale çok hayret ederdim. Hattâ kendi kendime der idim: “Acaba ben mi divane olmuşum ki bütün dünyayı kendiyle meşgul eden bu hâdisata bakmıyorum, ehemmiyet vermiyorum. Yoksa insanlar mı divane olmuşlar?” diye hayret içinde idim.

    Şimdi hem manevî ihtarla hem mezkûr hiss-i kable’l-vuku ile hem meydandaki Risale-i Nur’un galebe ve serbestiyeti ile tahakkuk etti ki: Risale-i Nur’daki hakikat-i ihlas, rıza-yı İlahîden başka hiçbir şeye âlet ve tabi olamaz ve Kur’an’dan başka hiçbir nokta-i istinadı olmadığını ispat etmek için o acib halet-i ruhiye verilmiş.

    Said Nursî



    Emirdağ Lahikası 1. Kitap 28. Mektup ⇐ | Emirdağ Lahikası | ⇒ Emirdağ Lahikası 1. Kitap 30. Mektup