Kastamonu Lahikası 125. Mektup

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden
    Diğer diller:
    • Türkçe

    Risale-i Nur şakirdleri tarafından sorulan suale cevaptır

    Sual: Geçen sene sizden sormuştuk ki elli gündür merak edip dünya cereyanlarına bakmadınız ve sormadınız, o zaman bize bir cevap verdiniz. Gerçi o cevap hakikattir ve kâfidir. Fakat Risale-i Nur’un intişarı ve hizmeti ve âlem-i İslâmiyet’in menfaati noktasında bir derece bakmanız lâzım iken, şimdi on üç ay oluyor aynı hal devam ediyor. Merak edip hiç sormuyorsunuz.

    Elcevap: اِنَّ ال۟اِن۟سَانَ لَظَلُومٌ âyetine en a’zam bir tarzda şimdiki boğuşan insanlar mazhar olmalarından, onlara değil taraftar olmak veya merakla o cereyanları takip etmek ve onların yalan, aldatıcı propagandalarını dinlemek ve müteessirane mücadelelerini seyretmek, belki o acib zulümlere bakmak da caiz değil. Çünkü zulme rıza zulümdür, taraftar olsa zalim olur. Meyletse وَلَا تَر۟كَنُٓوا اِلَى الَّذٖينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ âyetine mazhar olur.

    Evet, hak ve hakikat ve din ve adalet hesabına olmadığına ve belki inat ve asabiyet-i milliye ve menfaat-i cinsiye ve nefsin enaniyetine dayanan, dünyada emsali vuku bulmayan gaddarane bir zulüm hesabına olduğuna kat’î bir delil şudur ki:

    Bin masum çoluk çocuk, ihtiyar, hasta bulunan bir yerde, bir iki düşman askeri bulunmak bahanesiyle, bombalarla onları mahvetmek ve tabakat-ı beşer cereyanları içinde, burjuvaların en dehşetli müstebitleri ve sosyalistlerin ve Bolşeviklerin en müfritleri olan anarşistlerle ittifak etmek ve binler, milyonlar masumların kanlarını heder etmek ve bütün insanlara zarar olan bu harbi idame ve sulhu reddetmektir.

    İşte böyle hiçbir kanun-u adalete ve insaniyete ve hiçbir düstur-u hakikate ve hukuka muvafık gelmeyen boğuşmalardan, elbette âlem-i İslâm ve Kur’an teberri eder. Yardımcılıklarına tenezzül edip tezellül etmez. Çünkü onlarda öyle dehşetli bir firavunluk bir hodgâmlık hükmediyor; değil Kur’an’a, İslâm’a yardım belki kendine tabi ve âlet etmekle elini uzatır. Öyle zalimlerin kılınçlarına dayanmak, hakkaniyet-i Kur’aniye elbette tenezzül etmez. Ve milyonlarla masumların kanıyla yoğrulmuş bir kuvvet yerine, Hâlık-ı kâinat’ın kudret ve rahmetine dayanmak, ehl-i Kur’an’a farz ve vâcibdir.

    Gerçi zındıka ve dinsizlik, o boğuşanların birisine dayanıp ehl-i diyaneti ezer. O zındıkanın tazyikinden kurtulmak, onun aksi cereyanına taraftar olmak bir çaredir. Fakat şimdiye kadar o taraftarlık, bir menfaat vermeyerek çok zararları dokunmuş.

    Hem zındıka, nifak hâsiyetiyle her tarafa döner. Senin dostunu kendine dost edip sana düşman eder. Senin taraftarlık cihetiyle kazandığın günahlar, faydasız boynunda kalır.

    Risale-i Nur şakirdlerinin vazifeleri iman olduğundan hayat meseleleri onları çok alâkadar etmez ve merakla baktırmaz. İşte bu hakikate binaen, değil on üç ay belki on üç sene (Hâşiye[1]) dahi bakmasam hakkım var. Sizler baktınız, günahlardan başka ne kazandınız? Ben bakmadım, ne kaybettim?

    İkinci Sual: İşarat-ı Kur’aniye Risalesi’nde, Fatiha’nın âhirinde sırat-ı müstakim ashabı ki اَلَّذٖينَ اَن۟عَم۟تَ عَلَي۟هِم۟ âyetiyle tarif edilen taife içinde hem لَا تَزَالُ طَائِفَةٌ مِن۟ اُمَّتٖى ... الخ hadîsinin âhir zamanda gösterdikleri mücahidler içinde ve hem Ve’l-Asrı Suresi’nin اِلَّا الَّذٖينَ اٰمَنُوا dan başlayan üç cümlenin mana-yı işarîsinde hususi bir surette bir ferdi, Risale-i Nur’un has şakirdleri olduğuna sebep nedir ve vech-i tahsisi nedir?

    Elcevap: Sebebi ise Risale-i Nur, yüze yakın din tılsımlarını ve hakaik-i Kur’aniyenin muammalarını hall ve keşfetmiştir ki her bir tılsımın bilinmemesinden çok insanlar şübehata ve şükûke düşüp tereddütlerden kurtulamayıp bazen imanını kaybederdi. Şimdi bütün dinsizler toplansalar o tılsımların keşfinden sonra galebe edemezler. Yirmi Sekizinci Mektup’taki İnayat-ı Seb’a’da bir kısmına işaret edilmiş. İnşâallah bir zaman o tılsımlar, müstakil bir risalede cem’edilecek.


    Kastamonu Lahikası 124. Mektup ⇐ | Kastamonu Lahikası | ⇒ Kastamonu Lahikası 126. Mektup

    1. Hâşiye: Hem tam yedi senedir aynı hal devam etti. Ne merak etti ve ne de sordu ve ne de bildi.