Kastamonu Lahikası 160. Mektup

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden
    Diğer diller:
    • Türkçe

    Aziz, sıddık, mübarek, fedakâr kardeşlerim!

    Dün altı ehemmiyetli mektuplarınızı aldım. Her mektubunuza uzun bir mektup yazmak cidden arzu ederdim hem de hakkınızdır. Fakat bu hurufatı yazan Feyzi şahittir ki altı gecedir, altı saat yatamadım. Yalnız bu altıncı gece, bir buçuk saat kadar yatabildim. Onun için bu ehemmiyetli mektuplara kısacık birer cümle ile iktifa ediyorum.

    Evvela: Risale-i Nur santralı ve Hulusi, Hakkı, Süleyman’ı temsil eden Sabri kardeşim! Öşür, şer’î zekâttır. Zekât ise müstahaklaradır.

    Sâniyen: Gül Fabrikası gülistanlarını ve merhum bedevî bülbüllerini konuşturan Hüsrev kardeş! Risale-i Nur, Isparta’yı âfat-ı semaviye ve arziyeden muhafazasına sebep olduğunu çok hâdisatla beraber, bu yeni zelzele hâdisesi ve muarız hocanın dolularla başının tokatlanması, yeni bir hücceti oluyor. Ve Mu’cizat-ı Kur’aniye lâhikasını sizin isabetli fikrinize havale ediyoruz. Hem siz yazdığınız miktarı gönderiniz. Biz burada tekmil eder, size de sonra haber veririz.

    Sâlisen: Nur Fabrikasının sahibi Hâfız Ali kardeş! Senin Risale-i Nur’a karşı hârika ihlas ve irtibat ve itikadın, inşâallah o nurları o havalide daima parlattıracak. Senin, o büyük zelzelenin gürültüsünü işitmemen ve zelzeleyi hissetmemen; tokadını yiyen hoca gibi Risale-i Nur’un bir nevi kerametidir. Demek değil şakirdlere zarar vermek belki inayetkârane, vücudunu da bazı haslara bildirmiyor, korkutmuyor.

    Râbian: Bizi ve Kastamonu şakirdlerini kıyamete kadar minnettar eden ve müstesna kalemiyle Risale-i Nur’un hemen umumunu bu havaliye yetiştiren ve evlat ve peder ve valideleri ve refikasıyla Risale-i Nur’a hizmet eden kahraman Tahirî kardeşim! Cenab-ı Hak hanenizdeki hemşireme hem bana şifa ihsan eylesin. Hastalığıma ait bir parça size geliyor. Peder ve validenize de benim tarafımdan deyiniz ki: “Tahirî gibi kahraman bir şakirdi Risale-i Nur’a yetiştiren ve o vasıta ile defter-i a’mallerine daima hasenat yazdıran bir şakirdi bize kardeş veren o mübarek zatlar, inşâallah bu saadeti daima idame ettirecekler. Dünyanın cam parçalarını, o elmaslara tercih etmeyecekler. Onlar, hususi dualarımızda dâhildirler.”

    Hâmisen: Mücahidlerin üstadı ve efelerin hakiki bir nâsihi ve Risale-i Nur’un hâlis muhlis bir şakirdi olan Hasan Âtıf kardeşim! Senin uzun ve tesirli ve ehemmiyetli mektubun içindeki edibane, gayet ince hissiyatın ve sana mahsus latîf tabiratın hoşuma gitti. Kardeşim, mübtedi’lerin ve hodfüruşların ve mülhidlerin ilişmelerinden teessüratın beni, senin hesabına müteessir etti. Evvelce size yazdığım mektup, inşâallah o teessüratı izale eder.

    Risale-i Nur’un mesleği ise: Vazifesini yapar, Cenab-ı Hakk’ın vazifesine karışmaz. Vazifesi, tebliğdir. Kabul ettirmek, Cenab-ı Hakk’ın vazifesidir.

    Hem kemiyete ehemmiyet verilmez. Sen o havalide bir tek Âtıf’ı bulsan yüzü bulmuş gibidir. Merak etme.

    Hem mümkün olduğu kadar hariçten gelen küçük ilişmelere ehemmiyet verme fakat ihtiyat eyle. Bu atalet mevsimi ve gaflet zamanı ve derd-i maişet ibtilası zamanında, cüz’î bir iştigal de ehemmiyetlidir. Tevakkuf değil, muvaffakiyetsiz mağlubiyet yok! Risale-i Nur’un her tarafta galibane fütuhatı var.

    Sâdisen: Eski dost ve kardeş ve Risale-i Nur’un o zamanda ciddi bir talebesi ve Isparta hayatımda bana hüsn-ü hizmetle samimi bir arkadaş ve himmeti uzun, eli kısa aziz kardeşim Mehmed Celal!

    Seni o zamandan beri unutmadım. Çok zaman Risale-i Nur dairesinde kalemiyle çalışanlar içinde isminle hissedar oluyordun. Senin yüksek istidadını ve ulüvv-ü himmetini Risale-i Nur’da istimal etmek arzuluyordum. Demek derd-i maişet, sizi bir derece kayıt altına aldı. Başta mübarek baban, hanenizde bulunanlara bi’l-mukabele selâm ediyorum. Ve bilhassa Mehmed Seyranî Hayyat’a çok selâm ile beraber; eğer benim orada iken tanıdığım ve Hüsrev sisteminde telakki ettiğim Mehmed Seyranî ise onun bin selâmına selâmla mukabele edip; o Seyranî o zamandan beri Risale-i Nur’un bir cüzüne bahsi girdiği ve silinmediği gibi hatırımda da silinmemiş. Çok defa bekliyordum ki Seyranî, Hüsrev’in arkasında koşup çalışsın. Demek onu da derd-i maişet bağlamış.

    Sâbian: Risale-i Nur’un erkân-ı mühimmesinden Halil İbrahim’in on dört yaşındaki evlad-ı manevîsi, Risale-i Nur dairesindeki masum şakirdlerin dairesinde inşâallah ehemmiyetli mevki alacak. Ve o küçük şahsiyette parlak, büyük bir şakird ruhu görünüyor. Mektubunda çocukça konuşmamış, gayet müdakkikane büyük bir âlim gibi konuşması bizi çok sevindirdi. Mâşâallah, bârekellah dedirdi.

    Sâminen: Evvelce haber aldığınız hastalığıma dair bir noksan parça, dualarınıza ve geçen ramazan gibi manen yardımlarınıza vesile olmak için o hastalık münasebetiyle yanımıza gelen bazı zatlara söylediğim ve noksan kalmış bir fıkrayı yazıyorum. Şöyle ki:

    Halimi soranlara dedim ki: Hem nazar hem ervah-ı gayr-ı tayyibe cihetinden başıma gelen bu musibet, rahmet-i İlahiye ile on adetten bire indi; dokuzu, nimet oldu. Bâki kalan birisi de dokuz menfaati oldu:

    Birinci menfaati: Hastalıkta her saat ibadeti, dokuz saat ibadet hükmüne getirdi.

    İkinci faydası: On beş Hasta Risalesi’ni, tam zevk ile tashih etmek ve bu hastalık zamanında hastalara ve muhtaç olanlara çabuk yetiştirmeye sebep oldu.

    Üçüncü faydası: Eski Said’i Yeni Said’e kalbeden eski bir hastalık gibi şimdi de Risale-i Nur’un parlak bir tarzda intişarı, Yeni Said’i de dünya ile bir derece alâkadar ettiği cihetle, o halin zararından kurtulmaya sebep oldu.

    Dördüncüsü: Bu mübarek aylarda, pek çok iştiyak ve ihtiyaç ile fazla a’mal-i uhreviyede bulunmak arzusuyla beraber; mevsim ve bazı esbab cihetiyle muvaffak olamayarak fazla müteessir idim. Bu hastalık, tam bu aylara lâyık bir tarzda, hastalıktan gelen ihlas ve kesret-i sevap cihetiyle azîm bir menfaati oldu. Beni gündüzde dağ ve bağları gezmekten men’ettiği gibi gece, uyku ve gafletten kurtarıp kemal-i tazarru ve niyaz ile geceleri ihyaya sebep oldu.

    Beşincisi: Geçenki ramazandaki hastalık gibi bu hastalık dahi fedakâr kardeşlerimin şefkatlerini heyecana getirip benim hesabıma a’mal-i uhreviyelerinin bir nevi zekâtını vermek; nâkıs, kusurlu sermayemi, birden ona belki yüze ve bine çıkarmaya sebep olmasıdır.

    Altıncı faydası: Hastalara yirmi beş deva-i imanî veren risalenin ilaçlarını nefsimde tatbik ederek ayn-ı hakikat olduğunu tasdik edip, âsab ve sinirden gelen ziyade hassasiyetimden kıymetsiz fâni işleri, lüzumsuz ve endişeli meraktan ve faydasız ve zararlı alâkadan bir derece kurtulmaya sebep olmasıdır.

    Umum kardeşler ve hemşirelerimize birer birer selâm ve selâmetlerine dua ve dualarını rica eden kardeşiniz

    Said Nursî


    Kastamonu Lahikası 159. Mektup ⇐ | Kastamonu Lahikası | ⇒ Kastamonu Lahikası 161. Mektup