Sikke-i Tasdik-i Gaybi 8. Mektup

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden

    Risale-i Nur bereketine ait yağmur hâdisesini teyid eden Muhacir Hâfız Ahmed, Süleyman, Mustafa Çavuş ve Bekir Bey ve Şem’î’nin (r. aleyhim) bir fıkrasıdır

    (Isparta’daki kardeşlerinin fıkrasındaki davayı ispat eden kuvvetli iki delili gösteriyor.)

    Re’fet Bey ve Hüsrev gibi kardeşlerimizin hârika bir surette yağan umumî yağmur içinde Risale-i Nur bereketine hususi baktığına, kanaatimiz geliyor. Çünkü gözümüzle yağmur hâdisesinin hususi bir şekilde hizmet-i Kur’an ve Risale-i Nur’a baktığını iki suretle gördük.

    Birinci Suret: Risale-i Nur’un vasıta-i neşri olan Üstadımızın camii seddedildi. Risale-i Nur’u yazacak hariçteki talebelerinin yanına gelmeleri men’edildiği hengâmda kuraklık başladı. Yağmura ihtiyac-ı şedit oldu. Sonra yağmur başladı, her tarafta yağdı. Yalnız Karaca Ahmed Sultan’dan itibaren, bir daire içinde kalan Barla mıntıkasına yağmur gelmedi. Üstadımız bundan pek müteessir olarak dua ediyordu. Sonra dedi ki: “Kur’an’ın hizmetine set çekildi, bu köydeki mescidimiz kapandı. Bunda bir eser-i itab var ki yağmur gelmiyor. Öyle ise madem Kur’an’ın itabı var. Yâsin Suresi’ni şefaatçi yapıp Kur’an’ın feyzini ve bereketini isteyeceğiz.”

    Üstadımız, Muhacir Hâfız Ahmed Efendi’ye dedi ki: “Sen kırk bir Yâsin-i Şerif oku.” Muhacir Hâfız Ahmed Efendi (rh) bir kamışa okudu. O kamışı suya koydular. Daha yağmur alâmeti görünmezken, ikindi namazı vaktinde, Üstadımız daima itimat ettiği bir hatırasına binaen Muhacir Hâfız Ahmed Efendi’ye (rh) söyledi ki: “Yâsinler tılsımı açtı, yağmur gelecek.”

    Aynı gecede evvelce yağmadığı Barla dairesi içine öyle yağdı ki Üstadımızın odasının altındaki Çoban Ahmed’in bahçesindeki duvar yağmurdan yıkıldı. Halbuki Karaca Ahmed Sultan’ın arkasında ve deniz kenarında balık avlamakla meşgul olan Şem’î ile arkadaşları bir damla yağmur görmediler.

    İşte bu hâdise kat’iyen delâlet ediyor ki o yağmur, hizmet-i Kur’an ile münasebettardır. O rahmet-i âmme içinde bir hususiyet var. Sure-i Yâsin anahtar ve şefaatçi oldu ve yağmur kâfi miktarda yağdı.

    İkinci Suret: Kuraklık zamanında, yirmi otuz gün içinde yağmur Barla’ya yağmamışken, Yokuşbaşı Çeşmesi yapıldığı bir zamanda menbaına yakın Üstadımız ve biz (yani Süleyman, Mustafa Çavuş, Ahmed Çavuş, Abbas Mehmed... filan) beraber cemaatle namaz kıldık. Tesbihattan sonra dua için elimizi kaldırdık, Üstadımız yağmur duası etti. Kur’an’ı şefaatçi yaptı. Birden o güneş altında, her birimizin ellerine yedi sekiz damla yağmur düştü. Elimizi indirdik, yağmur kesildi. Cümlemiz bu hale hayret ettik. O vakte kadar yirmi otuz gündür yağmur gelmemişti. Yalnız o yağmur duası anında dua eden her ele, yedi sekiz damla düşmesi gösteriyor ki bunda bir sır var. Üstadımız dedi ki: “Bu bir işaret-i İlahiyedir. Cenab-ı Hak manen diyor ki: Ben duayı kabul ediyorum fakat şimdi yağmur vermiyorum.” Demek sonra Sure-i Yâsin şefaat edecek. Ve nitekim de öyle olmuştur.

    Elhasıl: Isparta’daki kardeşlerimizin umumî rahmet içindeki Risale-i Nur’un bereketine dair dava ettikleri hususiyeti, şu iki kuvvetli delil ile tasdik ediyoruz.

    Şem’î, Mustafa Çavuş, Bekir Bey, Muhacir Hâfız Ahmed, Süleyman (r. aleyhim)


    Sikke-i Tasdik-i Gaybi 7. Mektup ⇐ | Sikke-i Tasdik-i Gaybi | ⇒ Sikke-i Tasdik-i Gaybi 9. Mektup