İçeriğe atla

Yirmi Beşinci Lem'a/en: Revizyonlar arasındaki fark

"------ <center> The Twenty-Fourth Flash ⇐ | The Flashes | ⇒ The Twenty-Sixth Flash </center> ------" içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu
("It is a means of entering their true homeland and eternal abodes of happiness." içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu)
Etiketler: Mobil değişiklik Mobil ağ değişikliği
("------ <center> The Twenty-Fourth Flash ⇐ | The Flashes | ⇒ The Twenty-Sixth Flash </center> ------" içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu)
 
(Aynı kullanıcının aradaki diğer 18 değişikliği gösterilmiyor)
170. satır: 170. satır:
==THIRTEENTH REMEDY==
==THIRTEENTH REMEDY==


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
O unhappy person who complains at illness! For some people illness is a rich treasury, a precious divine gift. Every sick person can think of his illness in this way.
Ey hastalıktan şekva eden bîçare adam! Hastalık bazılara ehemmiyetli bir definedir, gayet kıymettar bir hediye-i İlahiyedir. Her hasta, kendi hastalığını o neviden tasavvur edebilir.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
The appointed hour is not known: in order to deliver man from absolute despair and absolute heedlessness, and to hold him between hope and fear and so preserve both this  world and the hereafter, in His wisdom Almighty God has concealed the appointed hour; it may come at any time. If it captures man in heedlessness, it may cause grievous harm to eternal life.Illness, however, dispels the heedlessness; it makes a person think of the hereafter; it recalls death, so he may prepare himself. Some illnesses are so profitable as to gain for a person in twenty days a rank they could not otherwise have risen to in twenty years.
Madem ecel vakti muayyen değil; Cenab-ı Hak, insanı yeis-i mutlak ve gaflet-i mutlaktan kurtarmak için havf ve reca ortasında ve hem dünya ve hem âhireti muhafaza etmek noktasında tutmak için hikmetiyle eceli gizlemiş. Madem her vakit ecel gelebilir, eğer insanı gaflet içinde yakalasa ebedî hayatına çok zarar verebilir. '''Hastalık gafleti dağıtır, âhireti düşündürür, ölümü tahattur ettirir, öylece hazırlanır.''' Bazı öyle bir kazancı olur ki yirmi senede kazanamadığı bir mertebeyi yirmi günde kazanıyor.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
For instance, among my friends were two youths, may God have mercy on them. One was Sabri from the village of ‹lema, the other Vezirzâde Mustafa from ‹slâmköy. I used to note  with  amazement that although these two could not write they were among the foremost in regard to sincerity and the service of belief. I did not know the reason for this. After their deaths I understood that each had suffered from a serious illness. Due  to  the  guidance of the illness, they had considerable  fear of God, performed highly valuable service, and  attained a state beneficial to the hereafter, unlike other youths who  heedlessly gave up  obligatory worship. God willing, the distress of two years’ illness allowed them to attain the happiness of millions of years of eternal life. I understand now that the prayers I sometimes offered for their health were maledictions in respect of this world. God willing, they were accepted for their well-being in the hereafter.
Ezcümle: Arkadaşlarımızdan –Allah rahmet etsin– iki genç vardı. Biri İlamalı Sabri, diğeri İslâmköylü Vezirzade Mustafa. Bu iki zat, talebelerim içinde kalemsiz oldukları halde, samimiyette ve iman hizmetinde en ileri safta olduklarını hayretle görüyordum. Hikmetini bilmedim. Vefatlarından sonra anladım ki her ikisinde de ehemmiyetli bir hastalık vardı. O hastalık irşadıyla, sair gafil ve feraizi terk eden gençlere bedel, en mühim bir takva ve en kıymettar bir hizmette ve âhirete nâfi’ bir vaziyette bulundular. İnşâallah iki senelik hastalık zahmeti, milyonlar sene hayat-ı ebediyenin saadetine medar oldu. Ben onların sıhhati için bazı ettiğim duayı, şimdi anlıyorum dünya itibarıyla beddua olmuş. İnşâallah o duam, sıhhat-i uhreviye için kabul olunmuştur.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
Thus, according to my belief, the two gained profit equal to that which may be gained through ten years’ fear of God. If like some young people, they had relied on their youth and  good health and thrown themselves into heedlessness and vice, and stalking them, death had grabbed them right in the midst of the filth of their sins, they would have made their graves  into nests of scorpions and snakes, instead of that treasury of lights.
İşte bu iki zat, benim itikadımca, on senelik bir takva ile elde edilecek bir kazanç kadar bir kâr buldular. Eğer ikisi, bir kısım gençler gibi sıhhat ve gençliğine güvenip gaflet ve sefahete atılsaydılar, ölüm de onları tarassud edip tam günahlarının pislikleri içinde yakalasaydı o nurlar definesi yerine, kabirlerini akrepler ve yılanlar yuvası yapacaklardı.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
Since illnesses contain such benefits, they should be not complained about but borne with patience, relying on God, indeed, thanking God and having confidence in His mercy.
Madem hastalıkların böyle menfaati var, ondan şekva değil; tevekkül, sabır ile belki şükredip rahmet-i İlahiyeye itimat etmektir.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
<span id="On_Dördüncü_Deva"></span>
== On Dördüncü Deva ==
==FOURTEENTH REMEDY==
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
O sick person whose eyes have developed cataracts! If you knew what a light and spiritual eye is to be found beneath the cataract that may cover a believer’s eyes, you would exclaim: “A hundred thousand thanks to my Compassionate Sustainer!” I shall recount an incident to explain this salve. It is as follows:
Ey gözüne perde gelen hasta! Eğer ehl-i imanın gözüne gelen perdenin altında nasıl bir nur ve manevî bir göz olduğunu bilsen “Yüz bin şükür Rabb-i Rahîm’ime!” dersin. Bu merhemi izah için bir hâdise söyleyeceğim. Şöyle ki:
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
One time, the aunt of Süleyman from Barla, who served me for eight years with complete loyalty and willingness, became blind. Owing to her good opinion of me, which was a hundred times better than I deserved, the righteous woman caught me by the door of the mosque and asked me to pray for her sight to be restored. So I made the blessed woman’s righteousness the  intercessor for my supplication, and beseeching Almighty God, I prayed: “O Lord! Restore her sight out of respect for her righteousness.” Two days later, an  oculist from Burdur came and removed the cataract. Forty days later she again lost her sight. I was most upset and prayed fervently for her. God willing, the prayer was accepted for her life in the hereafter, otherwise that prayer of mine would have been a mistaken malediction for her. For forty days had remained till her death; forty days later she died – May God have mercy on her.
Bana sekiz sene kemal-i sadakatle hiç gücendirmeden hizmet eden Barlalı Süleyman’ın halasının, bir vakit gözü kapandı. O saliha kadın, bana karşı haddimden yüz derece fazla hüsn-ü zan ederek “Gözümün açılması için dua et.” diyerek, cami kapısında beni yakaladı. Ben de o mübarek ve meczube kadının salahatini duama şefaatçi yapıp “Yâ Rabbî, onun salahati hürmetine onun gözünü aç.” diye yalvardım. İkinci gün Burdurlu bir göz hekimi geldi, gözünü açtı. Kırk gün sonra yine gözü kapandı. Ben çok müteessir oldum, çok dua ettim. İnşâallah o dua, âhireti için kabul olmuştur. Yoksa benim o duam, onun hakkında gayet yanlış bir beddua olurdu. Çünkü eceli kırk gün kalmıştı. Kırk gün sonra –Allah rahmet etsin– vefat eyledi.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
Thus, rather than gazing sorrowfully at the gardens of Barla with the eye of old age, she profited in her grave by being able to gaze for forty thousand days on the gardens of Paradise. For her belief was strong and she was completely righteous.
İşte o merhume, kırk gün Barla’nın hazînane bağlarına rikkatli ihtiyarlık gözüyle bakmasına bedel; kabrinde, cennet bağlarını kırk bin günlerde seyredeceğini kazandı. Çünkü imanı kuvvetli, salahati şiddetli idi.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
Yes, if a believer loses his sight and enters the grave blind, in accordance with his degree he may gaze on the world of light to an extent much greater than other dead in their graves. Just as we see many things in this world that blind believers do not see, if the blind  depart with belief, they see to  a greater extent than other dead in their graves. They can behold the gardens of Paradise and watch them like the cinema as though looking through the most powerful telescopes, according to their degree.
Evet bir mü’min, gözüne perde çekilse ve gözü kapalı kabre girse, derecesine göre, ehl-i kuburdan çok ziyade o âlem-i nuru temaşa edebilir. Bu dünyada nasıl çok şeyleri biz görüyoruz, kör olan mü’minler görmüyorlar. Kabirde o körler, iman ile gitmiş ise o derece ehl-i kuburdan ziyade görür. En uzak gösteren dürbünlerle bakar nevinde, kabrinde derecesine göre cennet bağlarını sinema gibi görüp temaşa ederler.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
Thus, through thanks and patience you may find beneath the veil on your present eye an eye which is thus light-filled, and with which while beneath the earth you may see and observe  Paradise above the skies. That which will raise the veil from your eye, the eye doctor that will allow you to look with that eye, is the All-Wise Qur’an.
İşte böyle gayet nurlu ve toprak altında iken göklerin üstündeki cenneti görecek ve seyredecek bir gözü, bu gözündeki perde altında şükür ile sabır ile bulabilirsin. İşte o perdeyi senin gözünden kaldıracak, o gözle seni baktıracak göz hekimi, Kur’an-ı Hakîm’dir.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
<span id="On_Beşinci_Deva"></span>
== On Beşinci Deva ==
==FIFTEENTH REMEDY==
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
O sick person who sighs and laments! Do not look at the outward aspect of illness and sigh,  consider its meaning and be pleased. If in meaning illness had not been good, the All-Compassionate Creator would not have given it to the servants He loves most. For there is a Hadith the meaning of which is, “Those afflicted with the severest trials are the prophets, then  the saints and those like them.”(*<ref>*al-Munawi, Fayd al-Qadir, i, 519, no: 1056; al-Hakim, al-Mustadrak, iii, 343; Bukhari, Marda,3; Tirmidhi, Zuhd, 57; Ibn Maja, Fitan, 23; Darimi, Riqaq, 67; Musnad, i, 172, 174, 180, 185; vi, 369.</ref>)That is, “Those most afflicted  with tribulations and  difficulties are the best of  men, the most perfect.”Foremost the Prophet Job (Peace be upon him) and the other prophets, then the saints, then the righteous, have regarded the illnesses they have suffered as sincere worship, as gifts of the Most Merciful; they have offered thanks in patience. They have seen them as surgical operations performed by the All-Compassionate Creator’s mercy.
Ey âh ü enîn eden hasta! Hastalığın suretine bakıp âh eyleme! Manasına bak oh de! Eğer hastalığın manası güzel bir şey olmasa idi, Hâlık-ı Rahîm en sevdiği ibadına hastalıkları vermezdi. Halbuki hadîs-i sahihte vardır ki اَشَدُّ النَّاسِ بَلَاءً اَل۟اَن۟بِيَاءُ ثُمَّ ال۟اَو۟لِيَاءُ اَل۟اَم۟ثَلُ فَال۟اَم۟ثَلُ – اَو۟ كَمَا قَالَ – yani '''“En ziyade musibet ve meşakkate giriftar olanlar, insanların en iyisi, en kâmilleridirler.”''' Başta Hazret-i Eyyüb aleyhisselâm, enbiyalar sonra evliyalar ve sonra ehl-i salahat çektikleri hastalıklara birer ibadet-i hâlisa, birer hediye-i Rahmaniye nazarıyla bakmışlar; sabır içinde şükretmişler. Hâlık-ı Rahîm’in rahmetinden gelen bir ameliyat-ı cerrahiye nevinden görmüşler.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
O you who cries out and laments! If you want to join this luminous caravan, offer thanks in patience. For if you complain, they will not accept you. You will fall into the pits of the people of misguidance, and travel a dark road.
Sen ey âh u fîzar eden hasta! Bu nurani kafileye iltihak etmek istersen sabır içinde şükret. Yoksa şekva etsen onlar seni kafilelerine almayacaklar. Ehl-i gafletin çukurlarına düşersin! Karanlıklı bir yolda gideceksin.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
Yes, there are some illnesses which if they lead to death, are a sort of martyrdom; they result in a similar degree of sainthood. For example, people become martyrs who die from the  illnesses accompanying childbirth(*<ref>*The period this martyrdom may be won through illness is around the forty days of ‘lying-in.’            </ref>)and pains of the abdomen, and by drowning, burning, and plague. There are also many blessed illnesses which gain the degree of sainthood for those who die from them.
Evet, hastalıkların bir kısmı var ki eğer ölümle neticelense manevî şehit hükmünde şehadet gibi bir velayet derecesine sebebiyet verir. Ezcümle: Çocuk doğurmaktan gelen hastalıklar '''(Hâşiye<ref>'''Hâşiye:''' Bu hastalığın manevî şehadeti kazandırması, lohusa zamanı olan kırk güne kadardır.</ref>)''' ve karın sancısıyla, gark ve hark ve taun ile vefat eden, şehid-i manevî olduğu gibi çok mübarek hastalıklar var ki velayet derecesini ölümle kazandırır.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
Moreover, since illness lessens love of the world and  attachment to it, it lightens parting from the world through death, which for the worldly is extremely grievous and painful, and it sometimes even makes it desirable.
Hem hastalık, dünya aşkını ve alâkasını hafifleştirdiğinden vefat ile dünyadan, ehl-i dünya için gayet elîm ve acı olan müfarakatı tahfif eder; bazen de sevdirir.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
<span id="On_Altıncı_Deva"></span>
== On Altıncı Deva ==
==SIXTEENTH REMEDY==
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
O sick person who complains at his distress! Illness  prompts respect and compassion, which are most important and good in human social life. For it saves man from self-sufficiency, which drives him to unsociableness and unkindness.
Ey sıkıntıdan şekva eden hasta! '''Hastalık, hayat-ı içtimaiye-i insaniyede en mühim ve gayet güzel olan hürmet ve merhameti telkin eder.''' Çünkü insanı vahşete ve merhametsizliğe sevk eden istiğnadan kurtarıyor.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
For according to the meaning of the verse, Indeed man transgresses all bounds * In that he looks upon himself as self- sufficient,(96:6-7) an evil-commanding soul which feels self-sufficient due to good health and well- being, does not feel respect towards his brothers in many instances, who are deserving of it. And he does not feel compassion towards the sick and those smitten by disaster, although they deserve kindness and pity.
Çünkü اِنَّ ال۟اِن۟سَانَ لَيَط۟غٰى ۝ اَن۟ رَاٰهُ اس۟تَغ۟نٰى sırrıyla, sıhhat ve âfiyetten gelen istiğnada bulunan bir nefs-i emmare, şâyan-ı hürmet çok uhuvvetlere karşı hürmeti hissetmez. Ve şâyan-ı merhamet ve şefkat olan musibetzedelere ve hastalıklılara merhameti duymaz.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
Whenever he is ill, he understands his own powerlessness and want and he has respect towards his brothers who are worthy of it. He feels respect towards his believing brothers who visit him or assist him. He feels human kindness, which arises from  fellow-feeling, and compassion for those struck by disaster, a most important Islamic characteristic. And comparing them to himself, he pities them in the true meaning of the  word  and feels compassion for them. He does what he can to help them, and at the very least prays for them and goes to visit them to ask them how they are, which is Sunna according to  the Shari‘a, and thus earns reward.
Ne vakit hasta olsa o hastalıkta aczini ve fakrını anlar, lâyık-ı hürmet olan ihvanlarına ihtiram eder. Ziyaretine gelen veya ona yardım eden mü’min kardeşlerine karşı hürmeti hisseder. Ve rikkat-i cinsiyeden gelen şefkat-i insaniye ve en mühim bir haslet-i İslâmiye olan musibetzedelere karşı merhameti hissedip, onları nefsine kıyas ederek, onlara tam manasıyla acır, şefkat eder, elinden gelse muavenet eder, hiç olmazsa dua eder, hiç olmazsa şer’an sünnet olan keyfini sormak için ziyaretine gider, sevap kazanır.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
<span id="On_Yedinci_Deva"></span>
== On Yedinci Deva ==
==SEVENTEENTH REMEDY==
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
O sick person who complains at not being able to perform good works due to illness! Offer thanks! It is illness that opens to you the door of the sincerest of good works. In addition to continuously gaining reward for the sick person and for those who look after  him  for God’s sake, illness is a most important means for the acceptance of supplications.
Ey hastalık vasıtasıyla hayrat yapamamaktan şekva eden hasta! Şükret, hayratın en hâlisinin kapısını sana açan, hastalıktır. Hastalık mütemadiyen hastaya ve lillah için hastaya bakıcılara sevap kazandırmakla beraber, duanın makbuliyetine en mühim bir vesiledir.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
Indeed, there is significant reward for believers looking after the sick. Inquiring after their health and visiting the sick – on condition it does not tax them – is Sunna(*<ref>*al-Munawi, Fayd al-Qadir, ii, 45, No: 1285.</ref>)and also atonement for sins. There is an Hadith which says, “Receive the prayers of the sick, for they are acceptable.”(*<ref>*Ibn Maja, Jana’iz, 1; Daylami, Musnad al-Firdaws, i, 280.</ref>)
Evet, hastalara bakmak ehl-i iman için mühim sevabı vardır. Hastaların keyfini sormak fakat hastayı sıkmamak şartıyla ziyaret etmek, sünnet-i seniyedir; keffaretü’z-zünub olur. Hadîste vardır ki: “Hastaların duasını alınız, onların duası makbuldür.” Bâhusus hasta, akrabadan olsa hususan peder ve valide olsa onlara hizmet mühim bir ibadettir, mühim bir sevaptır. Hastaların kalbini hoşnut etmek, teselli vermek, mühim bir sadaka hükmüne geçer.
To look after the sick, especially if they are relations, or parents in particular, is important  worship, yielding significant reward. To please a sick person’s heart and console him, is a sort of significant alms-giving.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
Fortunate is the person who pleases the easily touched hearts of father and mother at a time of illness and receives their prayer. Even the angels applaud, exclaiming: “Ma’shallah! Barekallah!” before loyal scenes of those good offspring who respond with perfect respect and filial kindness at the time of their parents’ illness showing the exaltedness of humanity – for they are the most worthy of respect in the life of society.
Bahtiyardır o evlat ki peder ve validesinin hastalık zamanında, onların seriü’t-teessür olan kalplerini memnun edip hayır dualarını alır. Evet, hayat-ı içtimaiyede en muhterem bir hakikat olan peder ve validesinin şefkatlerine mukabil, hastalıkları zamanında kemal-i hürmet ve şefkat-i ferzendane ile mukabele eden o iyi evladın vaziyetini ve insaniyetin ulviyetini gösteren o vefadar levhaya karşı, hattâ melâikeler dahi “Mâşâallah, bârekellah” deyip alkışlıyorlar.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
Yes, pleasures  are  experienced  at  the  time  of  illness  which  arise  from  the kindness, pity, and compassion of those around, and are most pleasant and agreeable and reduce the pains of illness to nothing.
Evet hastalık zamanında, hastalık elemini hiçe indirecek gayet hoş ve ferahlı, etrafında tezahür eden şefkatlerden ve acımak ve merhametlerden gelen lezzetler var.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
The acceptability of the prayers of the sick is an important matter. For the past thirty or forty years, I myself have prayed to be cured from the illness of lumbago from which I suffer. However, I understood that the illness had been given for prayer. Since prayer cannot be removed by prayer; that is, since prayer cannot remove itself, I understood that the results of prayer pertain to the hereafter,(*<ref>*Yes, while certain illnesses are the reason for the existence of supplication, if the supplication is the cause of the illness’ non-existence, the existence of the supplication would be the cause of its own
Hastanın duasının makbuliyeti, ehemmiyetli bir meseledir. Ben otuz kırk seneden beri, bendeki kulunç denilen bir hastalıktan şifa için dua ederdim. Ben anladım ki hastalık dua için verilmiş. Dua ile duayı, yani dua kendi kendini kaldırmadığından anladım ki duanın neticesi uhrevîdir '''(Hâşiye<ref>'''Hâşiye:''' Evet, bir kısım hastalık duanın sebeb-i vücudu iken, dua hastalığın ademine sebep olsa duanın vücudu kendi ademine sebep olur; bu da olamaz.</ref>)''' kendisi de bir nevi ibadettir ve hastalık ile aczini anlayıp dergâh-ı İlahiyeye iltica eder. Onun için otuz senedir şifa duasını ettiğim halde, duam zâhirî kabul olmadığından duayı terk etmek kalbime gelmedi.
non-existence, and this could not be the case.</ref>) and that it is a sort of worship, for through illness one understands one’s impotence and seeks refuge at the divine court. Therefore, although for thirty years I have offered supplications to be healed and  apparently my prayer has not been accepted, it has not occurred to me to give it up.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
For illness is the time for supplication. To be  cured is not the result of the supplication. If the All-Wise and Compassionate One bestows healing, He bestows it out of His abundant grace.
'''Zira hastalık, duanın vaktidir; şifa, duanın neticesi değil. Belki Cenab-ı Hakîm-i Rahîm şifa verse fazlından verir.'''
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
Furthermore, if supplications are not accepted in the form we wish, it should not be said that they have not been accepted. The All-Wise Creator knows better than us; He gives whatever is in our interests. Sometimes he directs our prayers for this world towards the hereafter, and accepts them in that way.
Hem dua, istediğimiz tarzda kabul olmazsa makbul olmadı denilmez. Hâlık-ı Hakîm daha iyi biliyor, menfaatimize hayırlı ne ise onu verir. Bazen dünyaya ait dualarımızı, menfaatimiz için âhiretimize çevirir, öyle kabul eder. Her ne ise…
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
In any event, a supplication that acquires sincerity due to illness and arises from weakness, impotence, humility and need, is very close to being acceptable. Illness makes supplication sincere. Both the sick who are religious, and believers who look after the sick, should take advantage of this supplication.
Hastalık sırrıyla hulusiyet kazanan, hususan zaaf ve aczden ve tezellül ve ihtiyaçtan gelen bir dua, kabule çok yakındır. Hastalık böyle hâlis bir duanın medarıdır. Hem dindar olan hasta hem hastaya bakan mü’minler de bu duadan istifade etmelidirler.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
<span id="On_Sekizinci_Deva"></span>
== On Sekizinci Deva ==
==EIGHTEENTH REMEDY==
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
O sick person who gives up offering thanks and takes up complaining! Complaint arises from a right, and none of your rights have been lost that you should complain. Indeed, there are numerous thanks which are an obligation for you, a right over you, and these you have not performed. Without Almighty God giving you the right, you are complaining as though demanding rights in a manner which is not rightful. You cannot look at others superior to you in degree who are healthy, and complain. You are rather charged with looking at the sick who from the point of view of health are at a degree lower than yourself, and should offer thanks. If your hand is broken, look at theirs, which is severed. If you have only one eye, look at the blind, who lack both eyes, and offer thanks to God!
Ey şükrü bırakıp şekvaya giren hasta! Şekva, bir haktan gelir. Senin bir hakkın zayi olmamış ki şekva ediyorsun. Belki senin üstünde hak olan çok şükürler var, yapmadın. Cenab-ı Hakk’ın hakkını vermeden haksız bir surette hak istiyorsun gibi şekva ediyorsun. Sen, kendinden yukarı mertebelerdeki sıhhatli olanlara bakıp şekva edemezsin. Belki sen, kendinden sıhhat noktasında aşağı derecelerde bulunan bîçare hastalara bakıp şükretmekle mükellefsin. Senin elin kırık ise kesilmiş ellere bak! Bir gözün yoksa iki gözü de olmayan âmâlara bak! Allah’a şükret.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
For sure, no one has the right to look to those superior to him in regard to bounties and complain. Concerning tribulations, it is everyone’s right to look to those above themselves in that regard, so that they should offer thanks. This mystery has been explained  in a number of places in the Risale-i Nur with a  comparison; a summary of it is as follows:
Evet, nimette kendinden yukarıya bakıp şekva etmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Ve musibette herkesin hakkı, kendinden musibet noktasında daha yukarı olanlara bakmaktır ki şükretsin. Bu sır bazı risalelerde bir temsil ile izah edilmiş. İcmali şudur ki:
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
A person takes a wretched man to the top of a minaret. On every step he gives him a  different  gift, a different bounty. Right at the top he gives him the largest present. Although he wants thanks and gratitude in return for all those various gifts, the peevish man forgets the presents he has received on each of the stairs, or considers them to be of no  importance, and offering no thanks, looks above him and starts to complain, saying, “If only the minaret had been higher, I could have climbed even further. Why isn’t it as tall as that mountain over there or that other minaret?” What great ingratitude it would be if he begins to complain like this, what a wrong!
Bir zat, bir bîçareyi, bir minarenin başına çıkarıyor. Minarenin her basamağında ayrı ayrı birer ihsan, birer hediye veriyor. Tam minarenin başında da en büyük bir hediyeyi veriyor. O mütenevvi hediyelere karşı ondan teşekkür ve minnettarlık istediği halde; o hırçın adam, bütün o basamaklarda gördüğü hediyeleri unutup veyahut hiçe sayıp şükretmeyerek yukarıya bakar. Keşke bu minare daha uzun olsaydı, daha yukarıya çıksaydım; ne için o dağ gibi veyahut öteki minare gibi çok yüksek değil deyip şekvaya başlarsa ne kadar bir küfran-ı nimettir, bir haksızlıktır.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
In just the same way, man comes into existence from nothing, not as a rock or a tree  or  an  animal, but  as  a  human  being  and  a  Muslim, and  most  of  the time experiences good  health and acquires a high level of bounties. Despite all this, to complain and display impatience because he is not worthy of some bounties, or because he loses them through wrong choices or abuse, or because he could not obtain  them, and  to  criticize divine dominicality saying “What have I done that this has happened to me?”, is a state of mind and spiritual sickness more  calamitous than the physical one. Like fighting with a broken hand, complaint makes his illness worse.
Öyle de bir insan hiçlikten vücuda gelip, taş olmayarak, ağaç olmayıp, hayvan kalmayarak, insan olup, Müslüman olarak, çok zaman sıhhat ve âfiyet görüp, yüksek bir derece-i nimet kazandığı halde, bazı arızalarla, sıhhat ve âfiyet gibi bazı nimetlere lâyık olmadığı veya sû-i ihtiyarıyla veya sû-i istimaliyle elinden kaçırdığı veyahut eli yetişmediği için şekva etmek, sabırsızlık göstermek “Aman ne yaptım, böyle başıma geldi?” diye rububiyet-i İlahiyeyi tenkit etmek gibi bir halet; maddî hastalıktan daha musibetli, manevî bir hastalıktır. Kırılmış el ile dövüşmek gibi şikâyetiyle hastalığını ziyadeleştirir.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
Sensible is the person who in accordance with the meaning of the verse,Those who when struck by calamity say: To God do we belong, and to God is our return(2:156)submits and is patient, so that the illness may complete its duty, then depart.
Âkıl odur ki لِكُلِّ مُصٖيبَةٍ اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَي۟هِ رَاجِعُونَ sırrıyla teslim olup sabretsin; tâ o hastalık, vazifesini bitirsin gitsin.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
<span id="On_Dokuzuncu_Deva"></span>
== On Dokuzuncu Deva ==
==NINETEENTH REMEDY==
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
As the  attribute  of  the  Eternally Besought  One,  “the  most  beautiful  names” indicates, all the All-Beauteous One of Glory’s names are beautiful. Among beings, life is the most  subtle, the most beautiful, and the most comprehensive mirror of Eternal Besoughtedness. The mirror to the beautiful becomes beautiful. The mirror that displays the virtues of beauty becomes beautiful. Just as whatever is done to the mirror by such beauty is good and  beautiful, whatever befalls life too, in respect of reality, is good. For it displays the beautiful impresses of the most beautiful names, which are good and beautiful.
Cemil-i Zülcelal’in bütün isimleri esmaü’l-hüsna tabir-i Samedanîsiyle gösteriyor ki güzeldirler. Mevcudat içinde en latîf, en güzel, en câmi’ âyine-i samediyet de hayattır. Güzelin âyinesi güzeldir. Güzelin mehasinlerini gösteren âyine güzelleşir. O âyinenin başına o güzelden ne gelse, güzel olduğu gibi; hayatın başına dahi ne gelse, hakikat noktasında güzeldir. Çünkü güzel olan o esmaü’l-hüsnanın güzel nakışlarını gösterir.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
Life becomes a deficient mirror if it passes monotonously with permanent health and well-being. In one respect, it suggests non-existence, non-being, and nothingness, and causes  weariness. It reduces the life’s value and transforms the pleasure of life into distress. For  thinking he will pass his time quickly, out of boredom a person throws  himself  either  into  vice  or  into  amusements. He  becomes  hostile  to  his valuable life and wants to kill it and make it pass quickly as though it were a prison sentence.
Hayat, daima sıhhat ve âfiyette yeknesak gitse, nâkıs bir âyine olur. Belki bir cihette adem ve yokluğu ve hiçliği ihsas edip sıkıntı verir. Hayatın kıymetini tenzil eder. Ömrün lezzetini sıkıntıya kalbeder. Çabuk vaktimi geçireceğim diye sıkıntıdan ya sefahete ya eğlenceye atılır. Hapis müddeti gibi kıymettar ömrüne adâvet edip, çabuk öldürüp geçirmek istiyor.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
But when it revolves in change and action and different states, life makes its value felt, and its importance and pleasure. Such a person does not want his life to pass quickly, even if it is in hardship and tribulation. He does not complain wearily, saying, “Alas! The sun hasn’t set yet,” or, “it is still nighttime.”
Fakat tahavvülde ve harekette ve ayrı ayrı tavırlar içinde yuvarlanmakta olan bir hayat, kıymetini ihsas ediyor, ömrün ehemmiyetini ve lezzetini bildiriyor. Meşakkatte ve musibette dahi olsa ömrün geçmesini istemiyor. “Aman güneş batmadı, ya gece bitmedi.” diye sıkıntısından of! of! etmiyor.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
Yes, ask a fine gentleman who is rich and idle and living in the lap of luxury, “How are you?” You are bound to hear a pathetic reply like: “The time never passes. Let’s have a game of backgammon. Or let’s find some amusement to pass the time.” Or else you will hear complaints arising from worldly ambition, like: “I haven’t got that; if only I had done such-and-such.”
Evet gayet zengin ve işsiz, istirahat döşeğinde her şeyi mükemmel bir efendiden sor “Ne haldesin?” Elbette “Aman vakit geçmiyor, gel bir şeşbeş oynayalım.” veyahut “Vakti geçirmek için bir eğlence bulalım.” gibi müteellimane sözleri ondan işiteceksin veyahut tûl-i emelden gelen “Bu şeyim eksik, keşke şu işi yapsaydım.” gibi şekvaları işiteceksin.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
Then ask someone struck by disaster or a worker or poor man living in penury: “How are you?” If he is sensible, he will reply: “All thanks be to God, I am working. If only the evening did not come so quickly, I could have finished this work! Time passes so  quickly, and so does life; they flash by. For sure things are hard for me, but that will pass too. Everything passes quickly.” He in effect says how valuable life is and how regretful he is at its passing.
Sen bir musibetzede veya işçi ve meşakkatli bir halde olan bir fakirden sor “Ne haldesin?” Aklı başında ise diyecek ki “Şükürler olsun Rabb’ime, iyiyim, çalışıyorum. Keşke çabuk güneş gitmeseydi, bu işi de bitirseydim. Vakit çabuk geçiyor, ömür durmuyor gidiyor. Vakıâ zahmet çekiyorum fakat bu da geçer, her şey böyle çabuk geçiyor.” diye manen ömür ne kadar kıymettar olduğunu, geçmesindeki teessüfle bildiriyor.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
That means he perceives the pleasure and value of life through hardship and labour. As for ease and health, they make life bitter and make one hope for its speedy passing.
Demek, meşakkat ve çalışmakla, ömrün lezzetini ve hayatın kıymetini anlıyor. İstirahat ve sıhhat ise ömrü acılaştırıyor ki geçmesini arzu ediyor.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
My brother who is sick! Know that non-existence is the origin and leaven of calamities and evils, and even of sins, is, as is proved decisively and in detail in other parts of the Risale-i Nur. As for non-existence, it is evil. Monotonous states like ease, silence, tranquillity, and arrest are close to  non-existence  and nothingness, and therefore make felt the darkness of non-existence and cause distress. As for action and change, they are existence and make existence felt. And existence is pure good; it is light.
Ey hasta kardeş! Bil ki başka risalelerde tafsilatıyla kat’î bir surette ispat edildiği gibi; musibetlerin, şerlerin, hattâ günahların aslı ve mâyesi ademdir. Adem ise şerdir, karanlıktır. Yeknesak istirahat, sükût, sükûnet, tevakkuf gibi haletler ademe, hiçliğe yakınlığı içindir ki ademdeki karanlığı ihsas edip sıkıntı veriyor. Hareket ve tahavvül ise vücuddur, vücudu ihsas eder. Vücud ise hâlis hayırdır, nurdur.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
Since the reality is thus, your illness has been sent to your being as a guest to perform  many duties such as purifying your valuable life, and strengthening it and making it progress, and inducing the other human faculties in your being to turn in assistance towards your sick member, and to display various of the All-Wise Maker’s names. God willing, it will  carry out its duties quickly and depart, and will say to good health: “Come, and stay permanently in my place, and carry out your duties. This house is yours. Remain here in good health.
Madem hakikat budur; sendeki hastalık, kıymettar hayatı safileştirmek, kuvvetleştirmek, terakki ettirmek ve vücudundaki sair cihazat-ı insaniyeyi o hastalıklı uzvun etrafına muavenettarane müteveccih etmek ve Sâni’-i Hakîm’in ayrı ayrı isimlerinin nakışlarını göstermek gibi çok vazifeler için o hastalık senin vücuduna misafir olarak gönderilmiştir. İnşâallah çabuk vazifesini bitirir gider. Ve âfiyete der ki sen gel, benim yerimde daimî kal, vazifeni gör, bu hane senindir, âfiyetle kal.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
<span id="Yirminci_Deva"></span>
== Yirminci Deva ==
==TWENTIETH REMEDY==
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
O sick person who is searching for a remedy for his ills! Illness is of two sorts. One sort is real, the other, imaginary. As for the real sort, the All-Wise and Glorious Healer has stored up in His mighty pharmacy of the earth a cure for every illness. It is licit to obtain medicines  and use them as treatment, but one should know that their effect and the cure are from Almighty God. He both gives the ailment and provides the cure.
Ey derdine derman arayan hasta! Hastalık iki kısımdır. Bir kısmı hakiki, bir kısmı vehmîdir. Hakiki kısmı ise Şâfî-i Hakîm-i Zülcelal, küre-i arz olan eczahane-i kübrasında, her derde bir deva istif etmiş. O devalar ise dertleri isterler. Her derde bir derman halk etmiştir. '''Tedavi için ilaçları almak, istimal etmek meşrudur. Fakat tesiri ve şifayı, Ce­nab-ı Hak’tan bilmek gerektir.''' Dermanı o verdiği gibi şifayı da o veriyor.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
Following the recommendations of skilful, God-fearing doctors is an effective medicine.  For  most illnesses  arise  from abuses, lack of abstinence,  wastefulness, mistakes, dissipation, and lack of care. A religious doctor will certainly give advice and instructions within the bounds of the lawful. He will forbid abuses and excesses, and give consolation. The sick person has confidence in his advice and consolation, and his illness lessens; it produces as easiness for him in place of distress.
Hâzık mütedeyyin hekimlerin tavsiyelerini tutmak, ehemmiyetli bir ilaçtır. Çünkü ekser hastalıklar sû-i istimalattan, perhizsizlikten ve israftan ve hatîattan ve sefahetten ve dikkatsizlikten geliyor. Mütedeyyin hekim, elbette meşru bir dairede nasihat eder ve vesayada bulunur. Sû-i istimalattan, israfattan men’eder, teselli verir. Hasta o vesaya ve o teselliye itimat edip hastalığı hafifleşir, sıkıntı yerinde bir ferahlık verir.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
But when it comes to imaginary illness, the most effective medicine is to give it no importance. The more importance is given to it, the more it grows and swells. If it is disregarded, it lessens and disperses. The more bees are upset the more they swarm around a person’s head, but they disperse if no attention is paid to them. Similarly, the more importance one pays to a piece of string waving in front of one’s eyes in the darkness and to the apprehension it causes one, the more it grows and makes one flee like a madman. While if one pays it no importance, one sees that it is an ordinary bit of string and not a snake, and  laughs at one’s fright and anxiety.
Amma vehmî hastalık kısmı ise onun en müessir ilacı, ehemmiyet vermemektir. Ehemmiyet verdikçe o büyür, şişer. Ehemmiyet vermezse küçülür, dağılır. Nasıl ki arılara iliştikçe insanın başına üşüşürler, aldırmazsan dağılır. Hem karanlıkta gözüne sallanan bir ipten gelen bir hayale ehemmiyet verdikçe büyür. Hattâ bazen onu divane gibi kaçırır. Ehemmiyet vermezse âdi bir ipin yılan olmadığını görür, başındaki telaşına güler.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
If hypochondria is chronic, it is transformed into reality. It is a serious illness afflicting the nervous and those given to imaginings; such people make mountains out of molehills  and  their morale  is  destroyed. Then  if they encounter unkind  ‘half’ doctors or unfair doctors, it further provokes their hypochondria. If they are rich, they lose their wealth, or they lose their wits, or their health.
Bu vehmî hastalık çok devam etse hakikate inkılab eder. Vehham ve asabî insanlarda fena bir hastalıktır. Habbeyi kubbe yapar; kuvve-i maneviyesi kırılır. Hususan merhametsiz yarım hekimlere veyahut insafsız doktorlara rast gelse, evhamını daha ziyade tahrik eder. Zengin ise malı gider, yoksa ya aklı gider veya sıhhati gider.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
<span id="Yirmi_Birinci_Deva"></span>
== Yirmi Birinci Deva ==
==TWENTY-FIRST REMEDY==
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
My sick brother! Your illness is accompanied by physical pain. However, you are surrounded by a significant spiritual pleasure that will remove its effect. For if your father, mother, and relations are with you, their most pleasurable compassion which you have  forgotten since childhood will be reawakened and you will see again the kind looks you received in childhood. In addition, friendships envelop you that had remained secret and hidden; these too look towards you with love through the attraction of illness. In  the face of these, your physical pain is reduced to insignificance.
Ey hasta kardeş! Senin hastalığında maddî elem var fakat o maddî elemin tesirini izale edecek ehemmiyetli bir manevî lezzet seni ihata ediyor. Çünkü peder ve validen ve akraban varsa, çoktan beri unuttuğun gayet lezzetli o eski şefkatleri senin etrafında yeniden uyanıp çocukluk zamanında gördüğün o şirin nazarları yine görmekle beraber; çok gizli perdeli kalan etrafındaki dostluklar, hastalığın cazibesiyle yine sana karşı muhabbettarane baktıklarından elbette onlara karşı senin bu maddî elemin pek ucuz düşer.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
Also, you have become a master of the masters since those whom you used to serve proudly now serve you kindly at the decree of illness. Moreover, you have attracted towards yourself the fellow-feeling and human kindness in people, and so have found numerous helpful friends and kind companions. And again, you have received the order from your illness to rest from many taxing duties and are taking a rest.
Hem sen müftehirane hizmet ettiğin ve iltifatlarını kazanmasına çalıştığın zatlar, hastalığın hükmüyle sana merhametkârane hizmetkârlık ettiklerinden, efendilerine efendi oldun. Hem insanlardaki rikkat-i cinsiyeyi ve şefkat-i neviyeyi kendine celbettiğinden, hiçten çok yardımcı ahbap ve şefkatli dost buldun. Hem çok meşakkatli hizmetlerden paydos emrini yine hastalıktan aldın, istirahat ediyorsun.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
For sure, in the face of these immaterial pleasures, your minor pain should drive you to thanks, not complaint.
Elbette senin cüz’î elemin, bu manevî lezzetlere karşı seni şekvaya değil, teşekküre sevk etmelidir.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
<span id="Yirmi_İkinci_Deva"></span>
== Yirmi İkinci Deva ==
==TWENTY-SECOND REMEDY==
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
My brother who suffers from a severe illness like apoplexy! Firstly I give you the good news that for believers apoplexy is considered blessed. A long time ago I used to hear this  from holy men and I did not know the reason. Now, one reason for it occurs to me, as follows:
Ey nüzul gibi ağır hastalıklara müptela olan kardeş! Evvela sana müjde ediyorum ki mü’min için nüzul mübarek sayılıyor. Bunu çoktan ehl-i velayetten işitiyordum. Sırrını bilmezdim. Bir sırrı şöyle kalbime geliyor ki:
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
In order to attain union with Almighty God, be saved from the spiritual perils of this world, and to win eternal happiness, the people of God have chosen to follow two principles:
Ehlullah, Cenab-ı Hakk’a vâsıl olmak ve dünyanın azîm manevî tehlikelerinden kurtulmak ve saadet-i ebediyeyi temin etmek için iki esası ihtiyaren takip etmişler:
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
'''The First''' is contemplation of death. Thinking that both the world is transiory, and they themselves are temporary guests charged with duties, they work for eternal life in this way.
'''Birisi:''' Rabıta-i mevttir. Yani dünya fâni olduğu gibi kendisi de içinde vazifedar fâni bir misafir olduğunu düşünmekle, hayat-ı ebediyesine o suretle çalışmışlar.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
'''The Second:''' Through fasting, religious exercises and asceticism, they try to kill the evil-commanding  soul and so be saved from its dangers and from the blind emotions.
'''İkincisi:''' Nefs-i emmarenin ve kör hissiyatın tehlikelerinden kurtulmak için çileler ile riyazetlerle nefs-i emmarenin öldürülmesine çalışmışlar.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
And you, my brother who has lost the health of half his body! Without choosing it, you have been given these two principles, which are short and easy and the cause of happiness.  Thus, the state of your being perpetually warns  you of the fleeting nature of the world and that man is transient. The world can no longer drown you, nor heedlessness close your eyes. And for sure, the evil-commanding soul cannot deceive with lowly lust and animal appetites someone in the state of half a man; he is quickly saved from the trials of the soul.
Sizler ey yarı vücudunun sıhhatini kaybeden kardeş! Sen ihtiyarsız kısa ve kolay ve sebeb-i saadet olan iki esas sana verilmiş ki daima senin vücudunun vaziyeti, dünyanın zevalini ve insanın fâni olduğunu ihtar ediyor. Daha dünya seni boğamıyor, gaflet senin gözünü kapayamıyor. Ve yarım insan vaziyetinde bir zata, nefs-i emmare elbette hevesat-ı rezile ile ve nefsanî müştehiyat ile onu aldatamaz, çabuk o nefsin belasından kurtulur.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
Thus, through the mystery of belief in God and submission to Him and reliance on Him, a believer can benefit in a brief time from a severe illness like apoplexy, resembling the severe trials of the saints. A severe illness such as that thus becomes exceedingly cheap.
İşte mü’min sırr-ı iman ile ve teslimiyet ve tevekkül ile o ağır nüzul gibi hastalıktan az bir zamanda, ehl-i velayetin çileleri gibi istifade edebilir. O vakit o ağır hastalık çok ucuz düşer.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
<span id="Yirmi_Üçüncü_Deva"></span>
== Yirmi Üçüncü Deva ==
==TWENTY-THIRD REMEDY==
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
Unhappy ill person who is alone and a stranger! Even if your aloneness and exile together with your illness were to arouse sympathy towards you in the hardest hearts and  attract kindness and compassion, could  it be a substitute for your All- Compassionate Creator? For He presents Himself to us at the start of all the Qur’an’s Suras with the attributes of “the Merciful and the Compassionate,” and with one flash of His  compassion makes all mothers nurture their young with  that wonderful tenderness, and with one manifestation of His mercy every spring fills the face of the earth with bounties. Eternal life in Paradise  together with all its wonders is but a single manifestation of His mercy. Then surely your relation to Him through belief, your recognizing Him and beseeching Him through the tongue of impotence, arising from your illness and the affliction of your loneliness in exile, will attract the glance of His mercy towards you, which takes the place of everything. Since He exists and He looks to you, everything exists for you. Those who are truly alone and in exile are those who are not connected with Him through belief and submission, or attach no importance to that relation.
Ey kimsesiz, garib, bîçare hasta! Hastalığınla beraber kimsesizlik ve gurbet, sana karşı en katı kalpleri rikkate getirirse ve nazar-ı şefkati celbederse; acaba Kur’an’ın bütün surelerinin başlarında kendini Rahmanu’r-Rahîm sıfatıyla bize takdim eden ve bir lem’a-i şefkatiyle umum yavrulara karşı umum valideleri, o hârika şefkatiyle terbiye ettiren ve her baharda bir cilve-i rahmetiyle zemin yüzünü nimetlerle dolduran ve ebedî bir hayattaki cennet, bütün mehasiniyle bir cilve-i rahmeti olan senin Hâlık-ı Rahîm’ine iman ile intisabın ve onu tanıyıp hastalığın lisan-ı acziyle niyazın, elbette senin bu gurbetteki kimsesizlik hastalığın, her şeye bedel onun nazar-ı rahmetini sana celbeder. '''Madem o var, sana bakar, sana her şey var. Asıl gurbette, kimsesizlikte kalan odur ki iman ve teslimiyetle ona intisap etmesin veya intisabına ehemmiyet vermesin.'''
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
<span id="Yirmi_Dördüncü_Deva"></span>
== Yirmi Dördüncü Deva ==
==TWENTY-FOURTH REMEDY==
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
O you who look after innocent sick children or the  elderly, who resemble innocent children! You have before you important trade for the hereafter. So procure it through your enthusiasm and effort!
Ey masum hasta çocuklara ve masum çocuklar hükmünde olan ihtiyarlara hizmet eden hasta bakıcılar! Sizin önünüzde mühim bir ticaret-i uhreviye var. Şevk ve gayret ile o ticareti kazanınız.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
It is established by the people of reality that the illnesses of innocent children are like training for their delicate bodies, and injections and dominical training to allow them to withstand in the future the upheavals of the world; that in addition to many instances of wisdom pertaining to the child’s worldly life, instead of the atonement for sins in adults which looks to spiritual life and is the means to  purifying  life, illnesses are  like  injections  ensuring the child’s  spiritual progress in the future or in the hereafter; and that  the merits accruing from such illnesses pass to the book of good works of the parents, and particularly of the mother who through the mystery of compassion prefers the health of her  child to her own health.
Masum çocukların hastalıklarını, o nazik vücudlara bir idman, bir riyazet ve ileride dünyanın dağdağalarına mukavemet verdirmek için bir şırınga ve bir terbiye-i Rabbaniye gibi çocuğun hayat-ı dünyeviyesine ait çok hikmetlerle beraber ve hayat-ı ruhiyesine ve tasaffi-i hayatına medar olacak büyüklerdeki keffaretü’z-zünub yerine, manevî ve ileride veyahut âhirette terakkiyat-ı maneviyesine medar şırıngalar nevindeki hastalıklardan gelen sevap, peder ve validelerinin defter-i a’maline, bilhassa sırr-ı şefkatle çocuğun sıhhatini kendi sıhhatine tercih eden validesinin sahife-i hasenatına girdiği, ehl-i hakikatçe sabittir.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
As for looking after the elderly, it is established in sound narrations and many historical events that together with receiving huge reward, to receive the prayers of the elderly and especially of parents, and to make happy their hearts and serve them loyally, leads to happiness in both this world and the next. And it is established by many events that a fortunate child who obeys to the letter his elderly parents will be treated similarly by his children, but if a wretched child wounds his parents he will be punished by means of many disasters in this world and in the hereafter.
İhtiyarlara bakmak ise hem azîm sevap almakla beraber, o ihtiyarların ve bilhassa peder ve valide ise dualarını almak ve kalplerini hoşnut etmek ve vefakârane hizmet etmek hem bu dünyadaki saadete hem âhiretin saadetine medar olduğu rivayat-ı sahiha ile ve çok vukuat-ı tarihiye ile sabittir. İhtiyar peder ve validesine tam itaat eden bahtiyar bir veled, evladından aynı vaziyeti gördüğü gibi; bedbaht bir veled eğer ebeveynini rencide etse azab-ı uhrevîden başka, dünyada çok felaketlerle cezasını gördüğü, çok vukuatla sabittir.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
Yes, Islam requires that one looks after not only relatives who are elderly or innocents, but also elderly believers if one encounters them – through the mystery of the true brotherhood of belief – and that one serves to one’s utmost ability the venerable sick elderly if they are in need of it.
Evet ihtiyarlara, masumlara, yalnız akrabasına bakmak değil belki ehl-i iman (madem sırr-ı imanla uhuvvet-i hakikiye var) onlara rast gelse, muhterem hasta ihtiyar ona muhtaç olsa ruh u canla ona hizmet etmek İslâmiyet’in muktezasıdır.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
<span id="Yirmi_Beşinci_Deva"></span>
== Yirmi Beşinci Deva ==
==TWENTY-FIFTH REMEDY==
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
My sick brothers! If you want a most beneficial and truly pleasurable sacred cure, strengthen and develop your belief! That is, make use of belief, that sacred cure, and of the medicine which arises from belief through repentance and seeking forgiveness, and the five daily prayers and worship.
Ey hasta kardeşler! '''Siz gayet nâfi’ ve her derde deva ve hakiki lezzetli kudsî bir tiryak isterseniz imanınızı inkişaf ettiriniz. Yani tövbe ve istiğfar ile ve namaz ve ubudiyetle, o tiryak-ı kudsî olan imanı ve imandan gelen ilacı istimal ediniz.'''
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
You as though possess a sick immaterial being as large as the world due to love of this world and attachment to it, like the heedless. We have proved in many parts of the  Risale-i Nur that belief at once heals that immaterial being of yours, which is bruised and  battered by the blows of death and separation, and saves it from the wounds and truly heals it. But I cut short the discussion here so as not to weary you.
Evet, dünyaya muhabbet ve alâka yüzünden güya âdeta ehl-i gafletin dünya gibi büyük, hasta, manevî bir vücudu vardır. İman ise o dünya gibi zeval ve firak darbelerine, yara ve bere içinde olan o manevî vücuduna birden şifa verip, yaralardan kurtarıp, hakiki şifa verdiğini pek çok risalelerde kat’î ispat etmişiz. Başınızı ağrıtmamak için kısa kesiyorum.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
As for the medicine of belief, it shows its effect  when  you  carry out  your religious obligations as far as is possible. Heedlessness, vice, the lusts of the soul, and illicit amusements reduce its effectiveness. Illness  dispels  heedlessness, cuts the appetites, is an obstacle to illicit pleasures, so take advantage of it. Make use of the sacred medicines and lights of belief through repentance and seeking forgiveness, and prayer and supplication.
'''İman ilacı ise feraizi mümkün oldukça yerine getirmekle tesirini gösteriyor. Gaflet ve sefahet ve hevesat-ı nefsaniye ve lehviyat-ı gayr-ı meşrua, o tiryakın tesirini men’eder.''' Hastalık madem gafleti kaldırıyor, iştihayı kesiyor, gayr-ı meşru keyiflere gitmeye mani oluyor; ondan istifade ediniz. Hakiki imanın kudsî ilaçlarından ve nurlarından tövbe ve istiğfar ile dua ve niyaz ile istimal ediniz.
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
May Almighty God restore you to health and make your illnesses atonement for your  sins. Amen. Amen. Amen.
Cenab-ı Hak sizlere şifa versin, hastalıklarınızı keffaretü’z-zünub yapsın, âmin âmin âmin!
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
And they say: All praise be to God Who has guided us to this; never could we have found guidance if it had not for been the guidance of God; indeed, the Messengers of our Sustainer did bring the truth.(7:43)
اَل۟حَم۟دُ لِلّٰهِ الَّذٖى هَدٰينَا لِهٰذَا وَمَا كُنَّا لِنَه۟تَدِىَ لَو۟لَٓا اَن۟ هَدٰينَا اللّٰهُ لَقَد۟ جَٓاءَت۟ رُسُلُ رَبِّنَا بِال۟حَقِّ
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
Glory be unto You! We have no knowledge save that which You have taught us; indeed, You are All-Knowing, All-Wise.(2:32)
سُب۟حَانَكَ لَا عِل۟مَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّم۟تَنَٓا اِنَّكَ اَن۟تَ ال۟عَلٖيمُ ال۟حَكٖيمُ
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
O God! Grant blessings to our master Muhammad, the medicine for our hearts and their remedy, the good health of our bodies and their healing, the light of our eyes and their radiance, and to his Family and Companions, and grant them peace.
اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ طِبِّ ال۟قُلُوبِ وَ دَوَائِهَا وَ عَافِيَةِ ال۟اَب۟دَانِ وَ شِفَائِهَا وَ نُورِ ال۟اَب۟صَارِ وَ ضِيَائِهَا وَ عَلٰى اٰلِهٖ وَ صَح۟بِهٖ وَ سَلِّم۟
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
== وَهُوَ لِكُلِّ دَاءٍ دَوَاءٌ ==
== وَهُوَ لِكُلِّ دَاءٍ دَوَاءٌ ==
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
488. satır: 350. satır:
</div>
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
<span id="Yirmi_Beşinci_Lem’a’nın_Zeyli"></span>
== Yirmi Beşinci Lem’a’nın Zeyli ==
==Addendum to the Twenty-Fifth Flash==
</div>


<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
This is the Seventeenth Letter, which having been included in the Mektûbat (Letters 1928-1932), has not been included here.
On Yedinci Mektup olup Mektubat mecmuasına idhal edildiğinden buraya dercedilmedi.
</div>




<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
------
------
<center> [[Yirmi Dördüncü Lem'a]] ⇐ [[Lem'alar]] | ⇒ [[Yirmi Altıncı Lem'a]] </center>
<center> [[Yirmi Dördüncü Lem'a/en|The Twenty-Fourth Flash]] ⇐ | [[Lem'alar/en|The Flashes]] | ⇒ [[Yirmi Altıncı Lem'a/en|The Twenty-Sixth Flash]] </center>
------
------
</div>