Barla Lahikası 109. Mektup: Revizyonlar arasındaki fark

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden
    ("=== YİRMİ YEDİNCİ MEKTUP’UN ÜÇÜNCÜ KISMI VE ÜÇÜNCÜ ZEYLİN NİHAYETİDİR === ''(İkinci Sabri ve İkinci Hüsrev ve Birinci Ali’nin fıkrasıdır.)'' '''Ey Yüce Üstad!''' Cenab-ı Erhamü’r-Râhimîn’e çok şükürler ki size, o muazzam Ki­tab-ı Mübin’in hazine-i hakaikinin miftahını, rahmetiyle ihsan buyurmuş. O hakaik-i azîme ki bütün dünya halkının eşedd-i ihtiyaç ve atş ile, sabırsızlıkla, mütereddid, m..." içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu)
     
    (Bu sürüm çeviri için işaretlendi)
     
    (Aynı kullanıcının aradaki diğer 2 değişikliği gösterilmiyor)
    1. satır: 1. satır:
    === YİRMİ YEDİNCİ MEKTUP’UN ÜÇÜNCÜ KISMI VE ÜÇÜNCÜ ZEYLİN NİHAYETİDİR ===
    <languages/>
    <translate>
    === YİRMİ YEDİNCİ MEKTUP’UN ÜÇÜNCÜ KISMI VE ÜÇÜNCÜ ZEYLİN NİHAYETİDİR === <!--T:1-->
     
    <!--T:2-->
    ''(İkinci Sabri ve İkinci Hüsrev ve Birinci Ali’nin fıkrasıdır.)''
    ''(İkinci Sabri ve İkinci Hüsrev ve Birinci Ali’nin fıkrasıdır.)''


    <!--T:3-->
    '''Ey Yüce Üstad!'''
    '''Ey Yüce Üstad!'''


    <!--T:4-->
    Cenab-ı Erhamü’r-Râhimîn’e çok şükürler ki size, o muazzam Ki­tab-ı Mübin’in hazine-i hakaikinin miftahını, rahmetiyle ihsan buyurmuş. O hakaik-i azîme ki bütün dünya halkının eşedd-i ihtiyaç ve atş ile, sabırsızlıkla, mütereddid, mütehayyir “Acaba bir âb-ı hayat bulacak mıyız?” diye bir halette iken, o mahfuz ve mestûr zemzeme-i azîmenin musluklarını açarak, her meşrep ehlinin müracaatlarında içirilmemek kabil olmayan bir tarzda, cüz’î küllî hattâ pek âmî olanlar bile bir damla ile hararetini kestirecek derecede vazife-i âliyenizde münteşir, tekellüfsüz, tasannusuz, çok cihetlerle kanaat-i kâmile ile şahit olabildiğimiz bu vazife ile muvazzaf ve ancak ilm-i bînihayeden lemean eden, arş-ı Hudâ’ya nazar ile âleme rahmete vesile olduğunuz hengâmda ne diyebilmek mümkün ve ne cesaret!
    Cenab-ı Erhamü’r-Râhimîn’e çok şükürler ki size, o muazzam Ki­tab-ı Mübin’in hazine-i hakaikinin miftahını, rahmetiyle ihsan buyurmuş. O hakaik-i azîme ki bütün dünya halkının eşedd-i ihtiyaç ve atş ile, sabırsızlıkla, mütereddid, mütehayyir “Acaba bir âb-ı hayat bulacak mıyız?” diye bir halette iken, o mahfuz ve mestûr zemzeme-i azîmenin musluklarını açarak, her meşrep ehlinin müracaatlarında içirilmemek kabil olmayan bir tarzda, cüz’î küllî hattâ pek âmî olanlar bile bir damla ile hararetini kestirecek derecede vazife-i âliyenizde münteşir, tekellüfsüz, tasannusuz, çok cihetlerle kanaat-i kâmile ile şahit olabildiğimiz bu vazife ile muvazzaf ve ancak ilm-i bînihayeden lemean eden, arş-ı Hudâ’ya nazar ile âleme rahmete vesile olduğunuz hengâmda ne diyebilmek mümkün ve ne cesaret!


    <!--T:5-->
    Hem bütün mümkinatla alâkadar, o muhit ve ehass-ı havassın bile tam faik derecesinde massedebilmesi bence baîd diyebileceğim serâser nur olan eserlere, fakir gibi her hususta nısıf değil hiçin hiçi olanların, bu hususta mütalaa değil, elime kalem alıp o mübarek fikr-i âlînin içine müşevveş fikrimi karıştırmaktan korkuyorum ve cesaret edemiyorum. Gaye-i maksat olan, yalnız üstadım, her hususta muvaffakiyete kısa nazarım ile bakıyorum. Muvaffakiyetler neticesi, bizim için bir eyyam-ı mübareke uzaktan uzağa görünüyor. İnşâallah o yevm-i mev’udu, duanız himmetiyle göreceğiz ve biz görmezsek fütuhat-ı azîmeye nâil olan eserleriniz, pek bâlâ bir mevkide kahramanane müşahede edecekleri şüphesizdir. Cenab-ı Hak sizden ebedî razı olsun, dua-yı âciziyeden başka bir mütalaa dermeyan edemeyeceğimden o hususu fikr-i âlî, kalb-i safi kardeşlerime havale edip el ve eteklerinize yüzlerim sürerek, kırık dökük sözlerimden affınızı dilerim.
    Hem bütün mümkinatla alâkadar, o muhit ve ehass-ı havassın bile tam faik derecesinde massedebilmesi bence baîd diyebileceğim serâser nur olan eserlere, fakir gibi her hususta nısıf değil hiçin hiçi olanların, bu hususta mütalaa değil, elime kalem alıp o mübarek fikr-i âlînin içine müşevveş fikrimi karıştırmaktan korkuyorum ve cesaret edemiyorum. Gaye-i maksat olan, yalnız üstadım, her hususta muvaffakiyete kısa nazarım ile bakıyorum. Muvaffakiyetler neticesi, bizim için bir eyyam-ı mübareke uzaktan uzağa görünüyor. İnşâallah o yevm-i mev’udu, duanız himmetiyle göreceğiz ve biz görmezsek fütuhat-ı azîmeye nâil olan eserleriniz, pek bâlâ bir mevkide kahramanane müşahede edecekleri şüphesizdir. Cenab-ı Hak sizden ebedî razı olsun, dua-yı âciziyeden başka bir mütalaa dermeyan edemeyeceğimden o hususu fikr-i âlî, kalb-i safi kardeşlerime havale edip el ve eteklerinize yüzlerim sürerek, kırık dökük sözlerimden affınızı dilerim.


    <!--T:6-->
    Üstadım, bu Üçüncü Nükte-i Kenziyeyi mütalaa ettim. Sure-i Alak-ı mübareğin hurufatının îma ettiği sırlar karşısında hayretimden gayr-ı ihtiyarî “Allah, Allah” lafz-ı celali ağzımdan çıkmakla öz ve gözlerim hazîn hazîn yaşarıyordu ve şöyle düşünüyordum: Evet, nasıl ki kâinatın her zerresi Hâlık-ı kâinat’a şehadet ve gülümseyerek haber veriyorlar. Öyle de kâinatın haritası olan Kur’an-ı Hakîm’in vücudunu teşkil eden harfleri de hâdisat-ı kevniyenin mazi, hal ve müstakbeline lisan-ı halleriyle şehadet edecekleri bedihîdir diyorum. Bu düşüncemin izahını nihayetteki ihtarında buldum, elhamdülillah dedim.
    Üstadım, bu Üçüncü Nükte-i Kenziyeyi mütalaa ettim. Sure-i Alak-ı mübareğin hurufatının îma ettiği sırlar karşısında hayretimden gayr-ı ihtiyarî “Allah, Allah” lafz-ı celali ağzımdan çıkmakla öz ve gözlerim hazîn hazîn yaşarıyordu ve şöyle düşünüyordum: Evet, nasıl ki kâinatın her zerresi Hâlık-ı kâinat’a şehadet ve gülümseyerek haber veriyorlar. Öyle de kâinatın haritası olan Kur’an-ı Hakîm’in vücudunu teşkil eden harfleri de hâdisat-ı kevniyenin mazi, hal ve müstakbeline lisan-ı halleriyle şehadet edecekleri bedihîdir diyorum. Bu düşüncemin izahını nihayetteki ihtarında buldum, elhamdülillah dedim.


    <!--T:7-->
    Hele mübarek Sure-i Rahman, şu zamanın efkâr-ı bâtıla ve firavun-meşrep kafalara yıldırım-misal sâıka ile pek sarîh bir surette, her işi Rahmanu’r-Rahîm’in diye ispat ve otuz bir defa bir cümle tekrar ile çör çöpten ibaret olan tabiiyyun ve maddiyyun tahassungâhlarını, o kudsî harflerinin remziyle zîr ü zeber ediyor. Zaten Üstadım, çok yerlerde beyan buyurduğunuz gibi bu kâinat kitabını açan Kadîr-i Zülcelal ve Hakîm-i Zülkemal, o kitabı kapayıncaya kadar, o kitabın sahife, satır, harf ve noktalarını hakkıyla izah edecek ve hikmetini gösterecek bir müfessir, bir muarrifini ve o muarrifin verese-i hakikisini rahmeti muktezası ile eksik etmeyecek.
    Hele mübarek Sure-i Rahman, şu zamanın efkâr-ı bâtıla ve firavun-meşrep kafalara yıldırım-misal sâıka ile pek sarîh bir surette, her işi Rahmanu’r-Rahîm’in diye ispat ve otuz bir defa bir cümle tekrar ile çör çöpten ibaret olan tabiiyyun ve maddiyyun tahassungâhlarını, o kudsî harflerinin remziyle zîr ü zeber ediyor. Zaten Üstadım, çok yerlerde beyan buyurduğunuz gibi bu kâinat kitabını açan Kadîr-i Zülcelal ve Hakîm-i Zülkemal, o kitabı kapayıncaya kadar, o kitabın sahife, satır, harf ve noktalarını hakkıyla izah edecek ve hikmetini gösterecek bir müfessir, bir muarrifini ve o muarrifin verese-i hakikisini rahmeti muktezası ile eksik etmeyecek.


    <!--T:8-->
    اَل۟حَم۟دُ لِلّٰهِ هٰذَا مِن۟ فَض۟لِ رَبّٖى
    اَل۟حَم۟دُ لِلّٰهِ هٰذَا مِن۟ فَض۟لِ رَبّٖى


    <!--T:9-->
    Evet Üstadım! Şahidim ki çok yorgunsunuz ve yoruluyorsunuz. Fakat o vazifenin kudsiyeti yorgunluğa değil, her şeye tercih edileceğini buyuruyorsunuz. Madem şu zamanda iki mühim cereyan-ı azîmenin birisinin kumandasını Cenab-ı Hak size tahmil etmiş oluyor ki bütün dünya Kur’an’ın beyan ve esrarından manen sizi dinliyor, inşâallah her vakit dinleyecek. Bu manevî muharebe zamanında netice-i muharebe yalnız insanların izmihlaline değil belki bütün mevcudatın netice-i tahribini taşıyan ve istimal eden muharriblerledir. Öyle ise siz yalnız bize değil, ilâ yevmi’l-kıyam bâki kalacak Müslüman yavrularının yaralanmaması için zırh; ve bir endahtta dünyayı sarsan, güruh-u hazeleyi boğucu dumanlar içinde bırakan, Kur’an-ı Hakîm’in son sistem malzeme-i mübarekelerini icada vesilesiniz. Var ol ey sevgili Üstadım! Hemen, Rabb’im yorgunluğunuza bedel bin ehl-i gazâ sevabı ihsan buyursun, âmin!
    Evet Üstadım! Şahidim ki çok yorgunsunuz ve yoruluyorsunuz. Fakat o vazifenin kudsiyeti yorgunluğa değil, her şeye tercih edileceğini buyuruyorsunuz. Madem şu zamanda iki mühim cereyan-ı azîmenin birisinin kumandasını Cenab-ı Hak size tahmil etmiş oluyor ki bütün dünya Kur’an’ın beyan ve esrarından manen sizi dinliyor, inşâallah her vakit dinleyecek. Bu manevî muharebe zamanında netice-i muharebe yalnız insanların izmihlaline değil belki bütün mevcudatın netice-i tahribini taşıyan ve istimal eden muharriblerledir. Öyle ise siz yalnız bize değil, ilâ yevmi’l-kıyam bâki kalacak Müslüman yavrularının yaralanmaması için zırh; ve bir endahtta dünyayı sarsan, güruh-u hazeleyi boğucu dumanlar içinde bırakan, Kur’an-ı Hakîm’in son sistem malzeme-i mübarekelerini icada vesilesiniz. Var ol ey sevgili Üstadım! Hemen, Rabb’im yorgunluğunuza bedel bin ehl-i gazâ sevabı ihsan buyursun, âmin!


    <!--T:10-->
    Affınıza mağruren şunu diyeceğim ki: Madem manevî cihad zamanıdır, muvazzaf askeriz ve askerlikten lezzet aldığımızı söylüyoruz; düşman hem dessas hem surî kuvvetlicedir. “Kılınç hasma göre çekilir.” düsturuyla, sizin telaşsız ve ârâmsız sa’yiniz göz önünde iken cephemize hile tuzağı addedilen hubb-u câh ve sermaye-i dünya gibi çok cazibedar şeylerle bizi aldattıklarını bilmeliyiz. Ve cepheyi bırakıp âfil şeylere aldanıp çok mübarek ve mukaddes şeylerin ayak altında kalmasına sebebiyet vermemek için ancak ve ancak Cenab-ı Kibriya’nın azamet ve kudretinden ve şümullü rahmetinden ve Şah-ı Levlâk’in himmet-i âmmesinden ve Zat-ı Üstadanelerinin makbul ed’iyelerinden gece ve gündüz hissemend olmamızı niyaz ediyorum ve böyle imanım var ve her dakika ârâmsız bekliyorum.
    Affınıza mağruren şunu diyeceğim ki: Madem manevî cihad zamanıdır, muvazzaf askeriz ve askerlikten lezzet aldığımızı söylüyoruz; düşman hem dessas hem surî kuvvetlicedir. “Kılınç hasma göre çekilir.” düsturuyla, sizin telaşsız ve ârâmsız sa’yiniz göz önünde iken cephemize hile tuzağı addedilen hubb-u câh ve sermaye-i dünya gibi çok cazibedar şeylerle bizi aldattıklarını bilmeliyiz. Ve cepheyi bırakıp âfil şeylere aldanıp çok mübarek ve mukaddes şeylerin ayak altında kalmasına sebebiyet vermemek için ancak ve ancak Cenab-ı Kibriya’nın azamet ve kudretinden ve şümullü rahmetinden ve Şah-ı Levlâk’in himmet-i âmmesinden ve Zat-ı Üstadanelerinin makbul ed’iyelerinden gece ve gündüz hissemend olmamızı niyaz ediyorum ve böyle imanım var ve her dakika ârâmsız bekliyorum.


    <!--T:11-->
    '''Hâfız Ali'''
    '''Hâfız Ali'''


    <!--T:12-->
    (rahmetullahi aleyh)
    (rahmetullahi aleyh)
    <!--T:13-->
    ------
    <center> [[Barla Lahikası 108. Mektup]] ⇐ | [[Barla Lahikası]] | ⇒ [[Barla Lahikası 110. Mektup]] </center>
    ------
    </translate>

    11.07, 20 Kasım 2023 itibarı ile sayfanın şu anki hâli

    Diğer diller:
    • Türkçe

    YİRMİ YEDİNCİ MEKTUP’UN ÜÇÜNCÜ KISMI VE ÜÇÜNCÜ ZEYLİN NİHAYETİDİR

    (İkinci Sabri ve İkinci Hüsrev ve Birinci Ali’nin fıkrasıdır.)

    Ey Yüce Üstad!

    Cenab-ı Erhamü’r-Râhimîn’e çok şükürler ki size, o muazzam Ki­tab-ı Mübin’in hazine-i hakaikinin miftahını, rahmetiyle ihsan buyurmuş. O hakaik-i azîme ki bütün dünya halkının eşedd-i ihtiyaç ve atş ile, sabırsızlıkla, mütereddid, mütehayyir “Acaba bir âb-ı hayat bulacak mıyız?” diye bir halette iken, o mahfuz ve mestûr zemzeme-i azîmenin musluklarını açarak, her meşrep ehlinin müracaatlarında içirilmemek kabil olmayan bir tarzda, cüz’î küllî hattâ pek âmî olanlar bile bir damla ile hararetini kestirecek derecede vazife-i âliyenizde münteşir, tekellüfsüz, tasannusuz, çok cihetlerle kanaat-i kâmile ile şahit olabildiğimiz bu vazife ile muvazzaf ve ancak ilm-i bînihayeden lemean eden, arş-ı Hudâ’ya nazar ile âleme rahmete vesile olduğunuz hengâmda ne diyebilmek mümkün ve ne cesaret!

    Hem bütün mümkinatla alâkadar, o muhit ve ehass-ı havassın bile tam faik derecesinde massedebilmesi bence baîd diyebileceğim serâser nur olan eserlere, fakir gibi her hususta nısıf değil hiçin hiçi olanların, bu hususta mütalaa değil, elime kalem alıp o mübarek fikr-i âlînin içine müşevveş fikrimi karıştırmaktan korkuyorum ve cesaret edemiyorum. Gaye-i maksat olan, yalnız üstadım, her hususta muvaffakiyete kısa nazarım ile bakıyorum. Muvaffakiyetler neticesi, bizim için bir eyyam-ı mübareke uzaktan uzağa görünüyor. İnşâallah o yevm-i mev’udu, duanız himmetiyle göreceğiz ve biz görmezsek fütuhat-ı azîmeye nâil olan eserleriniz, pek bâlâ bir mevkide kahramanane müşahede edecekleri şüphesizdir. Cenab-ı Hak sizden ebedî razı olsun, dua-yı âciziyeden başka bir mütalaa dermeyan edemeyeceğimden o hususu fikr-i âlî, kalb-i safi kardeşlerime havale edip el ve eteklerinize yüzlerim sürerek, kırık dökük sözlerimden affınızı dilerim.

    Üstadım, bu Üçüncü Nükte-i Kenziyeyi mütalaa ettim. Sure-i Alak-ı mübareğin hurufatının îma ettiği sırlar karşısında hayretimden gayr-ı ihtiyarî “Allah, Allah” lafz-ı celali ağzımdan çıkmakla öz ve gözlerim hazîn hazîn yaşarıyordu ve şöyle düşünüyordum: Evet, nasıl ki kâinatın her zerresi Hâlık-ı kâinat’a şehadet ve gülümseyerek haber veriyorlar. Öyle de kâinatın haritası olan Kur’an-ı Hakîm’in vücudunu teşkil eden harfleri de hâdisat-ı kevniyenin mazi, hal ve müstakbeline lisan-ı halleriyle şehadet edecekleri bedihîdir diyorum. Bu düşüncemin izahını nihayetteki ihtarında buldum, elhamdülillah dedim.

    Hele mübarek Sure-i Rahman, şu zamanın efkâr-ı bâtıla ve firavun-meşrep kafalara yıldırım-misal sâıka ile pek sarîh bir surette, her işi Rahmanu’r-Rahîm’in diye ispat ve otuz bir defa bir cümle tekrar ile çör çöpten ibaret olan tabiiyyun ve maddiyyun tahassungâhlarını, o kudsî harflerinin remziyle zîr ü zeber ediyor. Zaten Üstadım, çok yerlerde beyan buyurduğunuz gibi bu kâinat kitabını açan Kadîr-i Zülcelal ve Hakîm-i Zülkemal, o kitabı kapayıncaya kadar, o kitabın sahife, satır, harf ve noktalarını hakkıyla izah edecek ve hikmetini gösterecek bir müfessir, bir muarrifini ve o muarrifin verese-i hakikisini rahmeti muktezası ile eksik etmeyecek.

    اَل۟حَم۟دُ لِلّٰهِ هٰذَا مِن۟ فَض۟لِ رَبّٖى

    Evet Üstadım! Şahidim ki çok yorgunsunuz ve yoruluyorsunuz. Fakat o vazifenin kudsiyeti yorgunluğa değil, her şeye tercih edileceğini buyuruyorsunuz. Madem şu zamanda iki mühim cereyan-ı azîmenin birisinin kumandasını Cenab-ı Hak size tahmil etmiş oluyor ki bütün dünya Kur’an’ın beyan ve esrarından manen sizi dinliyor, inşâallah her vakit dinleyecek. Bu manevî muharebe zamanında netice-i muharebe yalnız insanların izmihlaline değil belki bütün mevcudatın netice-i tahribini taşıyan ve istimal eden muharriblerledir. Öyle ise siz yalnız bize değil, ilâ yevmi’l-kıyam bâki kalacak Müslüman yavrularının yaralanmaması için zırh; ve bir endahtta dünyayı sarsan, güruh-u hazeleyi boğucu dumanlar içinde bırakan, Kur’an-ı Hakîm’in son sistem malzeme-i mübarekelerini icada vesilesiniz. Var ol ey sevgili Üstadım! Hemen, Rabb’im yorgunluğunuza bedel bin ehl-i gazâ sevabı ihsan buyursun, âmin!

    Affınıza mağruren şunu diyeceğim ki: Madem manevî cihad zamanıdır, muvazzaf askeriz ve askerlikten lezzet aldığımızı söylüyoruz; düşman hem dessas hem surî kuvvetlicedir. “Kılınç hasma göre çekilir.” düsturuyla, sizin telaşsız ve ârâmsız sa’yiniz göz önünde iken cephemize hile tuzağı addedilen hubb-u câh ve sermaye-i dünya gibi çok cazibedar şeylerle bizi aldattıklarını bilmeliyiz. Ve cepheyi bırakıp âfil şeylere aldanıp çok mübarek ve mukaddes şeylerin ayak altında kalmasına sebebiyet vermemek için ancak ve ancak Cenab-ı Kibriya’nın azamet ve kudretinden ve şümullü rahmetinden ve Şah-ı Levlâk’in himmet-i âmmesinden ve Zat-ı Üstadanelerinin makbul ed’iyelerinden gece ve gündüz hissemend olmamızı niyaz ediyorum ve böyle imanım var ve her dakika ârâmsız bekliyorum.

    Hâfız Ali

    (rahmetullahi aleyh)



    Barla Lahikası 108. Mektup ⇐ | Barla Lahikası | ⇒ Barla Lahikası 110. Mektup