Kastamonu Lahikası 110. Mektup: Revizyonlar arasındaki fark

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden
    Değişiklik özeti yok
    (Bu sürüm çeviri için işaretlendi)
     
    1. satır: 1. satır:
    <languages/>
    <languages/>
    <translate>
    <translate>
    <!--T:1-->
    '''Aziz, sıddık kardeşlerim!'''
    '''Aziz, sıddık kardeşlerim!'''


    <!--T:2-->
    Bu ramazan-ı şerifte âfaka bakmamak ve dünyayı unutmaya çok muhtaç olduğum halde maatteessüf, dünyaya ara sıra bakmaya bizi mecbur ediyorlar. İnşâallah, bu bakmakta niyetimiz hizmet-i imaniye olduğundan o da bir nevi ibadet sayılır.
    Bu ramazan-ı şerifte âfaka bakmamak ve dünyayı unutmaya çok muhtaç olduğum halde maatteessüf, dünyaya ara sıra bakmaya bizi mecbur ediyorlar. İnşâallah, bu bakmakta niyetimiz hizmet-i imaniye olduğundan o da bir nevi ibadet sayılır.


    <!--T:3-->
    Evet, size iliştikleri gibi bize de ayrı ayrı suretlerde tecavüzlerini ihsas ediyorlar. Fakat Cenab-ı Hakk’a şükür ki onların tecavüzleri aksü’l-amel nevinde, Risale-i Nur’un fütuhatına yardım ediyor. İstanbul’daki ihtiyar adamın itirazı münasebetiyle kahraman Nazif yazıyor ki o itiraz, Risale-i Nur’un İstanbul’da fütuhat yapmaya ve parlamaya vesile oldu. Ve bize karşı başka cihetlerde küçücük tecavüzler de öyle netice veriyor. Fakat şimdi bîçare bazı hocaları ve sofuları Risale-i Nur’a karşı bir çekinmek, bir soğukluk vermek için hiç hatıra gelmeyen bir vesileyi bulmuşlar. Şöyle ki:
    Evet, size iliştikleri gibi bize de ayrı ayrı suretlerde tecavüzlerini ihsas ediyorlar. Fakat Cenab-ı Hakk’a şükür ki onların tecavüzleri aksü’l-amel nevinde, Risale-i Nur’un fütuhatına yardım ediyor. İstanbul’daki ihtiyar adamın itirazı münasebetiyle kahraman Nazif yazıyor ki o itiraz, Risale-i Nur’un İstanbul’da fütuhat yapmaya ve parlamaya vesile oldu. Ve bize karşı başka cihetlerde küçücük tecavüzler de öyle netice veriyor. Fakat şimdi bîçare bazı hocaları ve sofuları Risale-i Nur’a karşı bir çekinmek, bir soğukluk vermek için hiç hatıra gelmeyen bir vesileyi bulmuşlar. Şöyle ki:


    <!--T:4-->
    '''Diyorlar:''' “Said, yanında başka kitapları bulundurmuyor. Demek onları beğenmiyor. Ve İmam-ı Gazalî’yi de (ra) tam beğenmiyor ki eserlerini yanına getirmiyor.” İşte bu acib, manasız sözlerle bir bulantı veriyorlar. Bu nevi hileleri yapan, perde altında ehl-i zındıkadır fakat safdil hocaları ve bazı sofuları vasıta yapıyorlar.
    '''Diyorlar:''' “Said, yanında başka kitapları bulundurmuyor. Demek onları beğenmiyor. Ve İmam-ı Gazalî’yi de (ra) tam beğenmiyor ki eserlerini yanına getirmiyor.” İşte bu acib, manasız sözlerle bir bulantı veriyorlar. Bu nevi hileleri yapan, perde altında ehl-i zındıkadır fakat safdil hocaları ve bazı sofuları vasıta yapıyorlar.


    <!--T:5-->
    Buna karşı '''deriz ki:''' Hâşâ, yüz defa hâşâ!.. Risale-i Nur ve şakirdlerinin bir üstadı olan Hüccetü’l-İslâm İmam-ı Gazalî ve beni Hazret-i Ali ile bağlayan yegâne üstadımı beğenmemek değil belki bütün kuvvetleriyle onların takip ettiği mesleği, ehl-i dalaletin hücumundan kurtarmak ve muhafaza etmektir.
    Buna karşı '''deriz ki:''' Hâşâ, yüz defa hâşâ!.. Risale-i Nur ve şakirdlerinin bir üstadı olan Hüccetü’l-İslâm İmam-ı Gazalî ve beni Hazret-i Ali ile bağlayan yegâne üstadımı beğenmemek değil belki bütün kuvvetleriyle onların takip ettiği mesleği, ehl-i dalaletin hücumundan kurtarmak ve muhafaza etmektir.


    <!--T:6-->
    Fakat onların zamanında bu dehşetli zındıka hücumu, erkân-ı imaniyeyi sarsmıyordu. O muhakkik ve allâme ve müçtehid zatların asırlarına göre münazara-i ilmiyede ve diniyede istimal ettikleri silahlar hem geç elde edilir hem bu zaman düşmanlarına birden galebe edemediğinden; Risale-i Nur, Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’dan hem çabuk hem keskin hem tam düşmanların başını dağıtacak silahları bulduğu için o mübarek ve kudsî zatların tezgâhlarına müracaat etmiyor. Çünkü umum onların mercileri ve menbaları ve üstadları olan Kur’an, Risale-i Nur’a tam mükemmel bir üstad olmuştur. Ve hem vakit dar hem bizler az olduğumuz için vakit bulamıyoruz ki o nurani eserlerden de istifade etsek.
    Fakat onların zamanında bu dehşetli zındıka hücumu, erkân-ı imaniyeyi sarsmıyordu. O muhakkik ve allâme ve müçtehid zatların asırlarına göre münazara-i ilmiyede ve diniyede istimal ettikleri silahlar hem geç elde edilir hem bu zaman düşmanlarına birden galebe edemediğinden; Risale-i Nur, Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’dan hem çabuk hem keskin hem tam düşmanların başını dağıtacak silahları bulduğu için o mübarek ve kudsî zatların tezgâhlarına müracaat etmiyor. Çünkü umum onların mercileri ve menbaları ve üstadları olan Kur’an, Risale-i Nur’a tam mükemmel bir üstad olmuştur. Ve hem vakit dar hem bizler az olduğumuz için vakit bulamıyoruz ki o nurani eserlerden de istifade etsek.


    <!--T:7-->
    Hem Risale-i Nur şakirdlerinin yüz mislinden ziyade zatlar, o kitaplarla meşguldürler ve o vazifeyi yapıyorlar. Biz de o vazifeyi onlara bırakmışız. Yoksa hâşâ ve kellâ! O kudsî üstadlarımızın mübarek eserlerini ruh u canımız kadar severiz. Fakat her birimizin birer kafası, birer eli, birer dili var; karşımızda da binler mütecaviz var. Vaktimiz dar. '''En son silah, mitralyöz gibi Risale-i Nur bürhanlarını gördüğümüzden, mecburiyetle ona sarılıp iktifa ediyoruz.'''
    Hem Risale-i Nur şakirdlerinin yüz mislinden ziyade zatlar, o kitaplarla meşguldürler ve o vazifeyi yapıyorlar. Biz de o vazifeyi onlara bırakmışız. Yoksa hâşâ ve kellâ! O kudsî üstadlarımızın mübarek eserlerini ruh u canımız kadar severiz. Fakat her birimizin birer kafası, birer eli, birer dili var; karşımızda da binler mütecaviz var. Vaktimiz dar. '''En son silah, mitralyöz gibi Risale-i Nur bürhanlarını gördüğümüzden, mecburiyetle ona sarılıp iktifa ediyoruz.'''


    <!--T:8-->
    '''Latîf bir tevafuk:''' Bu mektubu başta بِعَدَدِ عَاشِرَاتِ دَقَائِقِ شَه۟رِ رَمَضَانَ deyip müteaddid işler meydana geldi, daha yazamadık. Tâ mübarek Âtıf’ın mübarek mektubu geldi. Başında بِعَدَدِ عَاشِرَاتِ دَقَائِقِ شَه۟رِ رَمَضَانَ kelimeleri mektubumuzun başına tevafuk etmek için bizi beklettirdi. O kerametkâr kalemiyle bu memlekete evvelce gönderdiği parlak yazıları Risale-i Nur’u, bu havalide imdadımıza göndermek niyeti, pek büyük bir hizmet-i nuriye olarak bir fedakârlıktır fakat kendine de çok lâzımdır.
    '''Latîf bir tevafuk:''' Bu mektubu başta بِعَدَدِ عَاشِرَاتِ دَقَائِقِ شَه۟رِ رَمَضَانَ deyip müteaddid işler meydana geldi, daha yazamadık. Tâ mübarek Âtıf’ın mübarek mektubu geldi. Başında بِعَدَدِ عَاشِرَاتِ دَقَائِقِ شَه۟رِ رَمَضَانَ kelimeleri mektubumuzun başına tevafuk etmek için bizi beklettirdi. O kerametkâr kalemiyle bu memlekete evvelce gönderdiği parlak yazıları Risale-i Nur’u, bu havalide imdadımıza göndermek niyeti, pek büyük bir hizmet-i nuriye olarak bir fedakârlıktır fakat kendine de çok lâzımdır.


    <!--T:9-->
    Şimdiden, buradaki Risale-i Nur şakirdleri namına ona binler teşekkür ve o hizmette onu tebrik ediyoruz. Ve onun kerametli kalemi, cazibedar esrar-ı tevafukiyeden yüzünü çevirip doğrudan doğruya Risale-i Nur’un neşrine sarılması, bizi çok minnettar ve mesrur eyledi. Cenab-ı Hak onun gibi hâlis, muhlis talebeleri çoğaltsın, âmin!
    Şimdiden, buradaki Risale-i Nur şakirdleri namına ona binler teşekkür ve o hizmette onu tebrik ediyoruz. Ve onun kerametli kalemi, cazibedar esrar-ı tevafukiyeden yüzünü çevirip doğrudan doğruya Risale-i Nur’un neşrine sarılması, bizi çok minnettar ve mesrur eyledi. Cenab-ı Hak onun gibi hâlis, muhlis talebeleri çoğaltsın, âmin!


    <!--T:10-->
    Mektuplarınızda ara sıra Sıddık Süleyman’ın, eski zamanda hararetli sadakati ve alâkadarlığı ve kuvvetli şakirdliği ile bahsi geçiyor. O zat, ben ölünceye kadar onun sadakati ve selâmet-i kalbini ve bana ve Risale-i Nur’a hâlisane hizmetini unutamıyorum.
    Mektuplarınızda ara sıra Sıddık Süleyman’ın, eski zamanda hararetli sadakati ve alâkadarlığı ve kuvvetli şakirdliği ile bahsi geçiyor. O zat, ben ölünceye kadar onun sadakati ve selâmet-i kalbini ve bana ve Risale-i Nur’a hâlisane hizmetini unutamıyorum.


    <!--T:11-->
    ------
    ------
    <center> [[Kastamonu Lahikası 109. Mektup]] ⇐ | [[Kastamonu Lahikası]] | ⇒ [[Kastamonu Lahikası 111. Mektup]] </center>
    <center> [[Kastamonu Lahikası 109. Mektup]] ⇐ | [[Kastamonu Lahikası]] | ⇒ [[Kastamonu Lahikası 111. Mektup]] </center>
    ------
    ------
    </translate>
    </translate>

    21.45, 24 Kasım 2023 itibarı ile sayfanın şu anki hâli

    Diğer diller:
    • Türkçe

    Aziz, sıddık kardeşlerim!

    Bu ramazan-ı şerifte âfaka bakmamak ve dünyayı unutmaya çok muhtaç olduğum halde maatteessüf, dünyaya ara sıra bakmaya bizi mecbur ediyorlar. İnşâallah, bu bakmakta niyetimiz hizmet-i imaniye olduğundan o da bir nevi ibadet sayılır.

    Evet, size iliştikleri gibi bize de ayrı ayrı suretlerde tecavüzlerini ihsas ediyorlar. Fakat Cenab-ı Hakk’a şükür ki onların tecavüzleri aksü’l-amel nevinde, Risale-i Nur’un fütuhatına yardım ediyor. İstanbul’daki ihtiyar adamın itirazı münasebetiyle kahraman Nazif yazıyor ki o itiraz, Risale-i Nur’un İstanbul’da fütuhat yapmaya ve parlamaya vesile oldu. Ve bize karşı başka cihetlerde küçücük tecavüzler de öyle netice veriyor. Fakat şimdi bîçare bazı hocaları ve sofuları Risale-i Nur’a karşı bir çekinmek, bir soğukluk vermek için hiç hatıra gelmeyen bir vesileyi bulmuşlar. Şöyle ki:

    Diyorlar: “Said, yanında başka kitapları bulundurmuyor. Demek onları beğenmiyor. Ve İmam-ı Gazalî’yi de (ra) tam beğenmiyor ki eserlerini yanına getirmiyor.” İşte bu acib, manasız sözlerle bir bulantı veriyorlar. Bu nevi hileleri yapan, perde altında ehl-i zındıkadır fakat safdil hocaları ve bazı sofuları vasıta yapıyorlar.

    Buna karşı deriz ki: Hâşâ, yüz defa hâşâ!.. Risale-i Nur ve şakirdlerinin bir üstadı olan Hüccetü’l-İslâm İmam-ı Gazalî ve beni Hazret-i Ali ile bağlayan yegâne üstadımı beğenmemek değil belki bütün kuvvetleriyle onların takip ettiği mesleği, ehl-i dalaletin hücumundan kurtarmak ve muhafaza etmektir.

    Fakat onların zamanında bu dehşetli zındıka hücumu, erkân-ı imaniyeyi sarsmıyordu. O muhakkik ve allâme ve müçtehid zatların asırlarına göre münazara-i ilmiyede ve diniyede istimal ettikleri silahlar hem geç elde edilir hem bu zaman düşmanlarına birden galebe edemediğinden; Risale-i Nur, Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’dan hem çabuk hem keskin hem tam düşmanların başını dağıtacak silahları bulduğu için o mübarek ve kudsî zatların tezgâhlarına müracaat etmiyor. Çünkü umum onların mercileri ve menbaları ve üstadları olan Kur’an, Risale-i Nur’a tam mükemmel bir üstad olmuştur. Ve hem vakit dar hem bizler az olduğumuz için vakit bulamıyoruz ki o nurani eserlerden de istifade etsek.

    Hem Risale-i Nur şakirdlerinin yüz mislinden ziyade zatlar, o kitaplarla meşguldürler ve o vazifeyi yapıyorlar. Biz de o vazifeyi onlara bırakmışız. Yoksa hâşâ ve kellâ! O kudsî üstadlarımızın mübarek eserlerini ruh u canımız kadar severiz. Fakat her birimizin birer kafası, birer eli, birer dili var; karşımızda da binler mütecaviz var. Vaktimiz dar. En son silah, mitralyöz gibi Risale-i Nur bürhanlarını gördüğümüzden, mecburiyetle ona sarılıp iktifa ediyoruz.

    Latîf bir tevafuk: Bu mektubu başta بِعَدَدِ عَاشِرَاتِ دَقَائِقِ شَه۟رِ رَمَضَانَ deyip müteaddid işler meydana geldi, daha yazamadık. Tâ mübarek Âtıf’ın mübarek mektubu geldi. Başında بِعَدَدِ عَاشِرَاتِ دَقَائِقِ شَه۟رِ رَمَضَانَ kelimeleri mektubumuzun başına tevafuk etmek için bizi beklettirdi. O kerametkâr kalemiyle bu memlekete evvelce gönderdiği parlak yazıları Risale-i Nur’u, bu havalide imdadımıza göndermek niyeti, pek büyük bir hizmet-i nuriye olarak bir fedakârlıktır fakat kendine de çok lâzımdır.

    Şimdiden, buradaki Risale-i Nur şakirdleri namına ona binler teşekkür ve o hizmette onu tebrik ediyoruz. Ve onun kerametli kalemi, cazibedar esrar-ı tevafukiyeden yüzünü çevirip doğrudan doğruya Risale-i Nur’un neşrine sarılması, bizi çok minnettar ve mesrur eyledi. Cenab-ı Hak onun gibi hâlis, muhlis talebeleri çoğaltsın, âmin!

    Mektuplarınızda ara sıra Sıddık Süleyman’ın, eski zamanda hararetli sadakati ve alâkadarlığı ve kuvvetli şakirdliği ile bahsi geçiyor. O zat, ben ölünceye kadar onun sadakati ve selâmet-i kalbini ve bana ve Risale-i Nur’a hâlisane hizmetini unutamıyorum.


    Kastamonu Lahikası 109. Mektup ⇐ | Kastamonu Lahikası | ⇒ Kastamonu Lahikası 111. Mektup