Sikke-i Tasdik-i Gaybi 65. Mektup: Revizyonlar arasındaki fark
("'''Aziz, sıddık kardeşlerim!''' Risale-i Nur’un hakkaniyetine ve ehemmiyetine dair bir imza-yı gaybî hükmünde bu mecmuanın gösterdiği kıymet Risale-i Nur’da bulunduğunu, bu zamanın dehşetli fırtınaları ispat ediyor. Evet kardeşlerim, Hazret-i İsa aleyhisselâm İncil-i Şerif’te demiş ki: “Ben gidiyorum tâ size tesellici gelsin.” Yani Hazret-i Ahmed aleyhissalâtü vesselâm gelsin, demesiyle Kur’an’ın beşere gayet..." içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu) |
Değişiklik özeti yok |
||
22. satır: | 22. satır: | ||
'''Said Nursî''' | '''Said Nursî''' | ||
------ | |||
<center> [[Sikke-i Tasdik-i Gaybi 64. Mektup]] ⇐ | [[Sikke-i Tasdik-i Gaybi]] | ⇒ [[Sikke-i Tasdik-i Gaybi 66. Mektup]] </center> | |||
------ |
20.37, 26 Ekim 2023 itibarı ile sayfanın şu anki hâli
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Risale-i Nur’un hakkaniyetine ve ehemmiyetine dair bir imza-yı gaybî hükmünde bu mecmuanın gösterdiği kıymet Risale-i Nur’da bulunduğunu, bu zamanın dehşetli fırtınaları ispat ediyor.
Evet kardeşlerim, Hazret-i İsa aleyhisselâm İncil-i Şerif’te demiş ki: “Ben gidiyorum tâ size tesellici gelsin.” Yani Hazret-i Ahmed aleyhissalâtü vesselâm gelsin, demesiyle Kur’an’ın beşere gayet büyük bir neticesi, bir gayesi, bir hediyesi; tesellidir.
Evet, bu dehşetli kâinatın fırtınaları ve zeval tahribatları ve bu boşluk nihayetsiz fezada her şey ile alâkadar olan insan için teselliyi ve istimdad noktalarını Kur’an veriyor. En ziyade o teselliye muhtaç bu zamandır ve en ziyade kuvvetli bir surette o teselliyi ispat eden, gösteren Risale-i Nur’dur. Çünkü zulümat ve evhamın menbaı olan tabiatı o delmiş geçmiş, hakikat nuruna girmiş. Yirmi Dokuzuncu ve Otuzuncu ve On Altıncı Sözler gibi ekser parçalarında, hakaik-i imaniyenin yüzer tılsımlarını keşif ve izah edip aklı inkârdan, tereddütlerden kurtarmış.
İşte bu hakikat içindir ki bu çok usandırıcı zamanda, usandırmayacak bir tarzda, çok tekrar ile aklı başında olanları Risale-i Nur ile meşgul ediyor. Re’fet mektubunda demiş: “Ne vakit bir araya gelsek Sözler’den birisini açıp okuruz, tatlı tatlı istifade edip Üstadımızla görüşürüz. Hem Risale-i Nur’un en bâriz hâsiyeti, usandırmamaktır. Yüz defa okunsa yüz birincide yine zevk ile okunabilir.” demiş. Doğru söylemiş.
Yalnız Risale-i Nur’un tercümanı, hakiki vazifesinin haricinde dünyadaki istikbaliyata nadiren ara sıra bakması, zâhirî bir müşevveşiyet verir. Mesela, bundan otuz kırk sene evvel: “Bir nur gelecek, bir nur âlemi göreceğiz.” demiş ve o manayı, geniş bir dairede ve siyasette tasavvur etmiş.
Hem bundan on dört on beş sene evvel “Dinsizliği çevirenler müthiş semavî tokatlar yiyecekler.” diye büyük, geniş, küre-i arz dairesindeki hâdiseyi, dar bir memlekette ve mahdud insanlarda tasavvur etmiş. Halbuki istikbal, o iki ihbar-ı gaybîyi tasavvurun pek fevkinde tefsir ve tabir eyledi.
Eski Said’in “Bir nur âlemi göreceğiz.” demesi, Risale-i Nur’un dairesinin manasını hissetmiş; geniş bir daire-i siyasiye tasavvur ettiği gibi Sırr-ı İnna A’tayna’da, on üç on dört sene sonra “Dinsizliği, zındıkayı neşredenler, müthiş tokatlar yiyecekler.” deyip geniş bir hakikati dar bir dairede tasavvur etmiş. İstikbal, o iki hakikati tabir ve tefsir eyledi.
Başta Isparta olarak Risale-i Nur dairesi, evvelki hakikati pek parlak ve güzel bir surette gösterdiği gibi ikinci hakikati de medeniyet-i sefihenin tuğyanının ve maddiyyunluk (Hâşiye[1]) taununun aşılamasını çeviren ve idare eden ervah-ı habîsenin başlarına gelen bu dehşetli semavî tokatlar, geniş bir dairede, Sırr-ı İnna A’tayna’nın hakikatini, tam tamına ispat etmiş.
Sual: “Risale-i Nur kat’î bürhanlara istinaden hükümleri aynı aynına, tevilsiz, tabirsiz hakikat çıkması ve yalnız işaret-i tevafukiye ve sünuhat-ı kalbiyeye itimaden beyanatı, böyle dünyevî olan mesail-i istikbaliyede neden tabire ve tevile muhtaç oluyor?” diye hatırıma geldi.
Böyle bir cevap ihtar edildi ki: Gaybî istikbal-i dünyevîde başa gelen hâdisatı bildirmemekte; Cenab-ı Erhamü’r-Râhimîn’in çok büyük bir rahmeti saklandığı ve gaybı gizlemekte çok ehemmiyetli bir hikmeti bulunduğu cihetle, gaybî şeyleri haber vermekten yasak edip yalnız mübhem ve mücmel bir surette, ya ilham veya ihtar ile bir emareyi vesile ederek, keşfiyatta ve rüya-yı sadıkada bir kısım gaybî hakikatlerini ihsas eder. Ve o hakikatlerin hususi suretleri, vukuundan sonra bilinir.
Said Nursî
- ↑ Hâşiye: Evet, maddiyyunluk taununun hastalığı nev-i beşere bu dehşetli sıtmayı ve küre-i arza bu titremeyi vermiştir.