Sikke-i Tasdik-i Gaybi 76. Mektup: Revizyonlar arasındaki fark

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden
    ("(Risale-i Nur’un has şakirdlerinden ve ehemmiyetli eski muallimlerden ve imanı kuvvetli olan büyük muallimleri temsil eden Hasan Feyzi’nin Sikke-i Tasdik-i Gaybî’den aldığı bir ilhamla Risale-i Nur hakkında ve o nurun menbaı ve esası olan nur-u Muhammedî (asm) ve hakikat-i Kur’an ve sırr-ı iman tarifinde bu kasideyi yazmış.) يُرٖيدُونَ لِيُط۟فِؤُا نُورَ اللّٰهِ بِاَف۟وَاهِهِم۟ وَ..." içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu)
     
    Değişiklik özeti yok
     
    486. satır: 486. satır:


    رَحِمَهُ اللّٰهُ بِعَدَدِ حُرُوفِ رَسَائِلِ ال۟مَك۟تُوبَةِ وَ ال۟مَق۟رُوئَةِ اٰمٖينَ
    رَحِمَهُ اللّٰهُ بِعَدَدِ حُرُوفِ رَسَائِلِ ال۟مَك۟تُوبَةِ وَ ال۟مَق۟رُوئَةِ اٰمٖينَ
    ------
    <center> [[Sikke-i Tasdik-i Gaybi 75. Mektup]] ⇐ | [[Sikke-i Tasdik-i Gaybi]] | ⇒ [[Sikke-i Tasdik-i Gaybi 77. Mektup]] </center>
    ------

    20.41, 26 Ekim 2023 itibarı ile sayfanın şu anki hâli

    (Risale-i Nur’un has şakirdlerinden ve ehemmiyetli eski muallimlerden ve imanı kuvvetli olan büyük muallimleri temsil eden Hasan Feyzi’nin Sikke-i Tasdik-i Gaybî’den aldığı bir ilhamla Risale-i Nur hakkında ve o nurun menbaı ve esası olan nur-u Muhammedî (asm) ve hakikat-i Kur’an ve sırr-ı iman tarifinde bu kasideyi yazmış.)

    يُرٖيدُونَ لِيُط۟فِؤُا نُورَ اللّٰهِ بِاَف۟وَاهِهِم۟ وَاللّٰهُ مُتِمُّ نُورِهٖ وَلَو۟ كَرِهَ ال۟كَافِرُونَ

    Ahmed yaratılmış o büyük nur-u Ehad’den

    Her zerrede nurdur o, ezelden hem ebedden

    Bir nur ki odur hem yüce hem lâyetenahî

    Ol Fahr-i Cihan Hazret-i Mahbub-u İlahî

    Parlattı cihanı bu güzel nur-u Muhammed (asm)

    Halk olmasa olmaz idi bir zerre ve bir fert

    Ol nuru ânın her yeri her zerreyi sarmış

    Baştan başa her dem bu kesif zulmeti yarmış

    Bir nur ki odur sade ve hem lâyetezelzel

    Ârî ve berî cümleden üstün ve mükemmel

    Bir nur ki bütün zerrede o nümayan

    Bir nur ki verir kalplere hem aşk ile iman

    Bir nur ki eğer olmasa ol nur hele bir an

    Baştan başa zulmette kalır hem de bu ekvan

    Bir nur ki değil öyle muhat hem dahi mahsur

    Bir nur ki eder kalbi de pür-nur, çeşmi de pür-nur

    Bir lem’adır ândan şu büyük şems ve kamerler

    Hep işte o nurdan bu acayip koca âlem

    Halk oldu o nurdan yine cennetle cehennem

    Şek yok ki o nurdur okunan Hazret-i Kur’an

    Ol nur-u ezel hem sebeb-i hilkat-i insan

    Her şeye odur mebde ve asıl ve esas hem

    Ondan görünür nev-i beşer böyle mükerrem

    Bir zerre değil, bahr-i muhit o bahr-i münirden

    Hem nasıl beşer hiç kalıyor hepsi de birden

    Şek yok ki cihan, katre-i nurundan o nurun

    Şek yok ki bu can, zerre-i nurundan o nurun

    Sönsün diye üflense o derya gibi kaynar

    Söndürmeye hem kimde aceb zerre mecal var

    Söndürmeye kalkmıştı asırlar dolu küffar

    Kahreyledi her hepsini ol Hazret-i Kahhar

    Hep sönmüş asırlar, yanıyor sönmeden ol

    Tarihe sorun, kimdir o nur hem kim imiş menfur

    Alnında yanan nur-u Muhammed’di Halil’in

    Yetmezdi gücü, bakmaya her çeşm-i alîlin

    Görseydi Resul’ün o güzel nurunu, Nemrut

    Yakmazdı o dem, nârını ol kâfir-i matrud

    Bir sivrisinek öldürüyor o şah-ı cihanı (!)

    Atmıştı Halil’i ateşe çünkü o cani

    Bir perde açıp söyledi Hak gizli kelâmdan

    Ol ateşe bahseyledi hem berd ü selâmdan

    “Dostum ve Resulüm yüce İbrahim’i ey nâr

    At âdetini, yakma bugün, sen onu zinhar!”

    Bir gizli hitap geldi de ol dem yine Hak’tan

    Bir abd-i mükerrem dahi kurtuldu bıçaktan

    Ol nurdan için Yunus’u hıfzeyledi ol hut

    Ol nur ile kahreyledi hem kavmini ol Lût

    Ol hüsn-ü cemal, eyledi âlemleri hayran

    Nerden onu bulmuş, acaba Yusuf-u Ken’an

    Hikmet nedir, ol dertlere sabreyledi Eyyüb

    Hem sırrı nedir, Yusuf için ağladı Yakub

    Öldükçe dirildikçe neden duymadı bir his

    Ol namlı nebi, şanlı şehit Hazret-i Cercis

    Hasretle neden ağladılar Âdem ve Havva

    Kimdendi bu yıllarca süren koskoca dava

    Hem âh, neden terk edilip ravza-i cennet

    Bir dâr-ı karar oldu neden âlem-i mihnet

    Nur şehri olan Tûr’da o dem Hazret-i Musa

    Esrar-ı kelâm hep çözülüp buldu tecella

    Bir parça Zebur’dan okusa Hazret-i Davud

    Başlardı hemen sanki büyük mahşer-i mev’ûd

    Bilmem ki neden, yel ve sular hep onu dinler

    Bilmem ki neden, hep işiten âh, diye inler

    Mahluku bütün kendine râm etti Süleyman

    Nerdendi bu kuvvet, ona kimdendi bu ferman

    Yellerle uçan şanlı büyük taht-ı mukaddes

    Esrar-ı ezelden o da duymuş yine bir ses

    Ol hangi acib sır ki çıkar göklere İsa

    Kimdir çekilen çarmıha, kimdir yine Yuda

    Nur derdi için tahtını terk eyledi Edhem

    Bir başkasının tahtı olur derdine merhem

    Çok şahs-ı veli, nur ile hem etti kanaat

    Çok şahs-ı denî, nur ile hem buldu keramet

    Her hepsi de pervanesi, üftadesi nurun

    Her hepsi muamma, gücü yetmez bu şuurun

    Şakk etti kamer, Fahr-i Beşer, ol yüce Server

    Her yerde ve her anda onun nuru muzaffer

    Kur’an’dı kavli, nurdu yolu, ümmeti mutlu

    Ümmet olanın kalbi bütün nur ile doldu

    Çekmezdi keder, ol sözü cevher, özü kevser

    Ol Sure-i Kevser, dedi a’dasına “Ebter!”

    Ol Şems-i Ezel’den kaçınan ol kuru başlar

    Gayya-i cehennemde bütün yakmış ateşler

    Bitmişti nefes, çıkmadı ses, bıktı da herkes

    Ol nura varıp baş eğerek hep dediler pes

    İdraki olan kafile ayrıldı Kureyş’ten

    Feyz almak için doğmuş olan şanlı güneşten

    Ol kevser-i Ahmed’den içip her biri tas tas

    Olmuştu o gün sanki mücella birer elmas

    Ol başlara taç, derde ilaç, mürşid-i âlem

    Eylerdi nazar bunlara nuruyla demâdem

    Bunlardı o a’dayı boğan bir alay arslan

    Hak uğruna, nur uğruna olmuş çoğu kurban

    Bunlardan o gün ehl-i nifak cümle kaçardı

    Müşrik ise ol aklı anın kalmaz uçardı

    Bunlardı o Peygamberin ashabı ve âli

    Dünyada ve ukbada da hem şanları âlî

    Tavsif ediyor bunları hep şöylece Kur’an:

    Sulh vakti koyun, kavgada kükrek birer arslan

    Hep yüzleri pâk, sözleri hak, yolları haktı

    Merkepleri yeller gibi Düldül’dü, Burak’tı

    Bir cezbe-i “Yâ Hay!” ile seller gibi aktı

    A’daya varıp her biri şimşek gibi çaktı

    Bunlardı o gün halka-i tevhidi kuranlar

    Bunlardı o gün baltalayıp küfrü kıranlar

    Bunlardı mübarek yüce cemiyet-i şûra

    Bunlardı o nurdan dizilen halka-i kübra

    Bunlardı alan Suriye, Irak, ülke-i Kisra

    Bunlarla ziyadar o karanlık koca sahra

    Bunlardı veren hasta, alîl gözlere bir fer

    Bunlardı o tarihe geçen şanlı gazanfer

    Her hepsi de bir zerre-i nuru o Habib’in

    Her an görünür gözlere ondan nice yüz bin

    Nur altına girmiş bulunan türlü cemaat

    Hem buldu beka hem de bütün gördü adalet

    Derhal açılıp gökyüzü hem parladı ol nurdan gelen Risalei’n-Nur

    Hallak-ı Rahîm eyledi mahlukunu mesrur

    Zulmet dağılıp başladı bir yepyeni gündüz

    Bir neşe duyup sustu biraz ağlayan o göz

    Bir dem bile düşmezken onun âhı dilinden

    Kurtuldu, yazık dertli beşer derdin elinden

    Ol taze güneş, ülkeye serptikçe ışıklar

    Hep şâd olacak, şevk bulacak kalbi kırıklar

    Her kalbe sürur, her göze nur doldu bu günden

    Bir müjde verir sanki o bir şanlı düğünden

    Arz eyleyelim ol yüce Allah’a şükürler

    Kalkar bu kahr, cehl ü dalal, şirk ü küfürler

    Ol nur-u hüda saldı ziya, kalbe safa hem

    Gösterdi beka, göçtü fena, buldu vefa hem

    Çıkmıştı şakî, geldi nakî, gördü adâvet

    Eylerdi nefiy, oldu hafî nur-u hidayet

    Fışkırdı Risale-i Nur, ufuktan nur-u risalet

    Ol nur-u risalet verecek emn ü adalet

    Allah’a şükür, kalkmada hep cümle karanlık

    Allah’a şükür, dolmada hep kalbe ferahlık

    Allah’a şükür, işte bugün perde açıldı

    Âlemlere artık yine bir neşe saçıldı

    Artık bu sönük canlara can üfledi canan

    Artık bu gönül derdine ol eyledi derman

    Bir fasl-ı bahar başladı illerde bu günden

    Bir sohbet-i gül başladı dillerde bu günden

    Benden bana ben gitmek için Risale-i Nur diye koştum

    Nur derdine düştüm de denizler gibi coştum

    Bir zerrecik olsun bulayım der de ararken

    Düştüm yine derya gibi bir nura bugün ben

    Verdim ona ben gönlümü baştan başa artık

    Maşukum odur şimdi benim, ben ona âşık

    Ol nur-u ezel hem kararan kalplere lâyık

    Ol nurdan alır feyzini hem cümle halâyık

    Kahreyledi ol zulmeti Risale-i Nur’a akanlar

    Nur kahrına uğrar, ona hasmane bakanlar

    Küfrün bütün alayı hücum etse de ey nur

    Etmez seni dûr, kendi olur belki de makhur

    Sensin yine hazır, yine sensin bize nâzır

    Ey nur-u Rahîm, ey ebedî bir cilve-i kudret-i Fâtır

    Bir neşe duyurdun imanla sırr-ı ezelden

    Bir müjde getirdin bize ol namlı güzelden

    Mademki içirdin bize ol âb-ı hayattan

    Bir zerre kadar kalmadı havf şimdi memattan

    Hasret yaşadık nuruna yıllarca bütün biz

    Masum ve alîl, türlü bela çekti sebepsiz

    Yıllarca akan, kan dolu gözyaşları dinsin

    Zalim yere batsın, o zulüm bir yere sinsin

    Yıllarca, asırlarca bu nurun yine yansın

    Öksüz ve yetim, dul ve alîl hepsi de kansın

    Ey nur gülü, nur çehreni öpsem dudağından

    Kalp bahçesinin kalbine diksem budağından

    Her dem kokarak hem o güzel rayihasından

    Çıksam yine ben âlem-i fâni tasasından

    Nur güllerin açsın, yine miskler gibi tütsün

    Sinemde bu can bülbülü tevhid ile ötsün

    Sensin bize bir neşe veren ol gül-ü hâlis

    Sensin bize hem cümleden a’lâ, dahi muhlis

    Ey nur-u risaletten gelen bir bürhan-ı Kur’an

    Ey sırr-ı Furkan’dan çıkan hüccet-i iman

    Sendin bize matlub, yine sendin bize mev’ûd

    Sayende bugün herkes olur zinde ve mesud

    Her an seni bekler ve sayıklardı bu dünya

    Hak kendini gösterdi, bugün bitti o rüya

    Bin üç yüz senedir toprağa dönmüş nice milyar

    Mü’min ve muvahhid seni gözlerdi hep ey yâr

    Her hepsi de senden yana söylerdi kelâmı

    Her hepsi de her an sana eylerdi selâmı

    Nur çehreni açsan, atarak perdeyi yüzden

    Söyler bana ruhum yine مَا از۟دَد۟تُ يَقٖينًا

    Vallah, ezelden bunu ben eyledim ezber

    Risalei’n-Nur’dur vallah o son müceddid-i ekber

    Yüzlerce senet hem nice yüzlerce işaret

    Eyler bu mukaddes koca davaya şehadet

    En başta gelen şahid-i adl Hazret-i Kur’an

    Göstermiş ayânen otuz üç yerde o bürhan

    يَا مُد۟رِكًا nin kalbine gömmüş Esedullah

    Çok sır ki bilenler oluyor hep sana âgâh

    كُن۟ قَادِرِىَّ ال۟وَق۟تِ demiş ol Pîr-i Muazzam

    Binlerce veli hem yine yapmış buna bin zam

    Mu’cizdir o söz, haktır o öz, görmedi her göz

    Artık bu muammaları gel sen bize bir çöz

    Altıncı Söz’ün aldı bütün fiil ü sıfâtı

    Verdim de arındım ona hem zat u hayatı

    Müflis ve fakir bekliyorum şimdi kapında

    Tevhide eriştir beni, gel varını sun da

    Ben ben diye yazdımsa da sensin yine ol ben

    Hiçten ne çıkar hem bana benlik yine senden

    Affet beni ey affı büyük, lütfu büyük Risalei’n-Nur

    Bir dem bile hem eyleme senden beni yâ Rabbenâ mehcur

    Nur aşkına, Hak aşkına, dost aşkına ey nur

    Nurunla ve sırrınla bugün kıl bizi mesrur

    Ey nur-u Ezel’den gelen nur-u Muhammed (asm)

    Ey sırr-ı imandan gelen nur-u müebbed

    Binlerce yetimin duyulan âhını bir kes

    Sarsar o büyük arşı da vallah bu çıkan ses

    Vallah cemilsin, yeter artık bu celalin

    Göster bize ey nur-u Muhammed, bir kere cemalin

    Dergâhını aç, et bize ihsan, yine ey nur-u risalet

    Biz dertli kuluz, kıl bize derman, yine ey nur-u hakikat

    Emmare olan nefsimizin emrine uyduk

    Ver bizlere sen nur ile îkan, yine ey nur-u Kur’an

    Hırs ateşi sönsün de gönül gülşene dönsün

    Saç nurunu hem feyzini her an, yine ey nur-u iman

    Sen nur-u Bedî’, nur-u Rahîm’sin bize lütfet

    Hep isteğimiz aşk ile iman, yine ey nur-u İlahî

    Dinin çekilip dev gibi saldırmada vahşet

    Rahm et, bizi gark etmeye tufan, yine ey nur-u Rahmanî

    Pür-nura boyansın bütün âfakı cihanın

    Her yerde okunsun da bu Kur’an, yine ey nur-u Sübhanî

    Mahbubuna uyduk, hepimiz ümmeti olduk

    Ağlatma yeter, et bizi handan, yine ey nur-u Rabbanî

    Ol ravza-i pâk-i Ahmed’i (asm) göster bize bir dem

    Artık olalım hep ona kurban, yine ey nur-u Samedanî

    İslâm’a zafer ver, bizi kurtar, bizi güldür

    A’damızı et hâk ile yeksan, yine ey nur-u Furkanî

    Her belde-i İslâm ile olsun bu yeşil yurt

    Tâ haşre kadar cennet-i canan, yine ey nur-u imanî

    Ol Fahr-i Cihan, Âl-i Abâ hakkı için hem yâ Rab

    Hıfzet bizi âfat u beladan yâ Nure’l-Envar bihakkı ismike’n-Nur!

    اَلسَّلَامُ عَلَي۟كُم۟ وَ رَح۟مَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

    وَ اِن۟ مِن۟ شَى۟ءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَم۟دِهٖ

    Mübarek Üstadım Efendim!

    O büyük ve güzel, has nurunun bu fakir ve bîçare talebenize bu vâdide ve bu şekilde olan ihsan ve ikramatını aynen huzur-u irfanınıza sunuyor ve bu vesile ile mübarek ellerinizi ve dâmen-i pâkinizi bir daha öpmek şerefiyle müşerref oluyorum, kabul buyrulmasını Hazretinizden istirham ederim efendim.

    Âciz ve bîçare talebeniz

    Hasan Feyzi

    رَحِمَهُ اللّٰهُ بِعَدَدِ حُرُوفِ رَسَائِلِ ال۟مَك۟تُوبَةِ وَ ال۟مَق۟رُوئَةِ اٰمٖينَ


    Sikke-i Tasdik-i Gaybi 75. Mektup ⇐ | Sikke-i Tasdik-i Gaybi | ⇒ Sikke-i Tasdik-i Gaybi 77. Mektup