Barla Lahikası 99. Mektup: Revizyonlar arasındaki fark

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden
    ("''(Âsım Bey’in fıkrasıdır.)'' بِاس۟مِهٖ وَ اِن۟ مِن۟ شَى۟ءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَم۟دِهٖ اَلسَّلَامُ عَلَي۟كُم۟ وَ رَح۟مَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ Üstadımı bu fakire lütf u kereminden ihsan buyuran Kadîr-i Mutlak, ezel ve ebed sultanı Cenab-ı Hayy-ı Lâyemut Hazretlerine, her dakikada yüz binlerce hamd ve şükr etsem –ki ediyorum– y..." içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu)
     
    (Bu sürüm çeviri için işaretlendi)
     
    (Aynı kullanıcının aradaki diğer 2 değişikliği gösterilmiyor)
    1. satır: 1. satır:
    <languages/>
    <translate>
    <!--T:1-->
    ''(Âsım Bey’in fıkrasıdır.)''
    ''(Âsım Bey’in fıkrasıdır.)''


    <!--T:2-->
    بِاس۟مِهٖ وَ اِن۟ مِن۟ شَى۟ءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَم۟دِهٖ
    بِاس۟مِهٖ وَ اِن۟ مِن۟ شَى۟ءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَم۟دِهٖ


    <!--T:3-->
    اَلسَّلَامُ عَلَي۟كُم۟ وَ رَح۟مَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ
    اَلسَّلَامُ عَلَي۟كُم۟ وَ رَح۟مَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ


    <!--T:4-->
    Üstadımı bu fakire lütf u kereminden ihsan buyuran Kadîr-i Mutlak, ezel ve ebed sultanı Cenab-ı Hayy-ı Lâyemut Hazretlerine, her dakikada yüz binlerce hamd ve şükr etsem –ki ediyorum– yine yüz binde bir borcumu bile îfa edemem.
    Üstadımı bu fakire lütf u kereminden ihsan buyuran Kadîr-i Mutlak, ezel ve ebed sultanı Cenab-ı Hayy-ı Lâyemut Hazretlerine, her dakikada yüz binlerce hamd ve şükr etsem –ki ediyorum– yine yüz binde bir borcumu bile îfa edemem.


    <!--T:5-->
    لَهُ ال۟حَم۟دُ وَ ال۟مِنَّةُ هٰذَا مِن۟ فَض۟لِ رَبّٖى
    لَهُ ال۟حَم۟دُ وَ ال۟مِنَّةُ هٰذَا مِن۟ فَض۟لِ رَبّٖى


    <!--T:6-->
    Pür-taksir olan bu fakir, bilâ-fâsıla otuz dört sene olan hayat-ı askeriyemde, mukteza-yı beşeriyet, az ve çok masiyet fırtına ve dalgalarına tutulmuş, vazife-i diniye-i uhreviye ve ubudiyet ciheti pek çok noksan kalmış ve hâb-ı gaflet perdesine bürünmekle imrar-ı hayat etmiş olduğumu şimdi anlıyorum ve kusurlu geçmiş zamanlarıma pişman ve nâdim olup evvelki güldüklerime şimdi ağlıyorum. Bu da siz Üstadıma ve risalelerinize kavuşmakla hasıl olmuştur ki yüz binlerce şükür Cenab-ı Hak sizi bu fakire ihsan buyurdu.
    Pür-taksir olan bu fakir, bilâ-fâsıla otuz dört sene olan hayat-ı askeriyemde, mukteza-yı beşeriyet, az ve çok masiyet fırtına ve dalgalarına tutulmuş, vazife-i diniye-i uhreviye ve ubudiyet ciheti pek çok noksan kalmış ve hâb-ı gaflet perdesine bürünmekle imrar-ı hayat etmiş olduğumu şimdi anlıyorum ve kusurlu geçmiş zamanlarıma pişman ve nâdim olup evvelki güldüklerime şimdi ağlıyorum. Bu da siz Üstadıma ve risalelerinize kavuşmakla hasıl olmuştur ki yüz binlerce şükür Cenab-ı Hak sizi bu fakire ihsan buyurdu.


    <!--T:7-->
    Dört sene evvel Burdur’a geldiğimde, kardeşimiz Şeyh Mehmed Efendi’nin delâlet ve tavassutu ile muhabereye başlanmış ve bi’n-netice hikmet-resan ve nur-feşan ve müşkül-küşa ve kâinatın muamma-yı tılsımını açan anahtarları bu fakirin eline veren yine o risalelerdir. İşte o baha takdir edilemeyen o anahtarlar, öyle mücevherat ve pırlanta elmaslar ki ne diyeyim iktidarsızlığımdan lisanım ve kalemim kalbimin tercümanı olamıyor, âciz kalıyor.
    Dört sene evvel Burdur’a geldiğimde, kardeşimiz Şeyh Mehmed Efendi’nin delâlet ve tavassutu ile muhabereye başlanmış ve bi’n-netice hikmet-resan ve nur-feşan ve müşkül-küşa ve kâinatın muamma-yı tılsımını açan anahtarları bu fakirin eline veren yine o risalelerdir. İşte o baha takdir edilemeyen o anahtarlar, öyle mücevherat ve pırlanta elmaslar ki ne diyeyim iktidarsızlığımdan lisanım ve kalemim kalbimin tercümanı olamıyor, âciz kalıyor.


    <!--T:8-->
    Şeriat, hakikat ve marifet hazine ve definelerini küşad edecek ve eden ancak ve ancak bu Nur risale-i şerifeleridir. Bu Nur risalelerinin her birisi birbirinden nurlu, hele İ’caz-ı Kur’an “nuru’n-alâ nur.” Nasıl tavsif edeyim, bir gülistan-ı ferah-fezada gayet nâdide ve hoş-bû ezhar-ı latîfe gûnagûn bulunup da hangisini koparmaya, koklamaya, tercih etmeye mütehayyir kalıp da neticede hepsinden bir deste, bir demet yapmaya karar verdiği gibi; bu risale-i şerifeler de yazanı, okuyanı, dinleyeni nur bahçesine, nur deryasına gark edip de mütefekkir, mütehayyir edip hepsinden bir çiçek demeti yapmaz da ne yapar? İnsanı fakat o insanı tahayyür ve tefekkür sahrasında mest-i lâya’kıl bırakmaz da ne yapar? Bütün dünyevî beşeriyet ve hayvaniyet hâssalarından tecerrüd etmesine, Hâlık’ına ubudiyet-i mütemadiyede bulunmasına, mezmum bi’l-cümle ahlâkları def’ ve tard etmesine ilh. gibi hissiyatıyla mütehassis edip de nefs-i emmareyi öldürmez de ne yapar?
    Şeriat, hakikat ve marifet hazine ve definelerini küşad edecek ve eden ancak ve ancak bu Nur risale-i şerifeleridir. Bu Nur risalelerinin her birisi birbirinden nurlu, hele İ’caz-ı Kur’an “nuru’n-alâ nur.” Nasıl tavsif edeyim, bir gülistan-ı ferah-fezada gayet nâdide ve hoş-bû ezhar-ı latîfe gûnagûn bulunup da hangisini koparmaya, koklamaya, tercih etmeye mütehayyir kalıp da neticede hepsinden bir deste, bir demet yapmaya karar verdiği gibi; bu risale-i şerifeler de yazanı, okuyanı, dinleyeni nur bahçesine, nur deryasına gark edip de mütefekkir, mütehayyir edip hepsinden bir çiçek demeti yapmaz da ne yapar? İnsanı fakat o insanı tahayyür ve tefekkür sahrasında mest-i lâya’kıl bırakmaz da ne yapar? Bütün dünyevî beşeriyet ve hayvaniyet hâssalarından tecerrüd etmesine, Hâlık’ına ubudiyet-i mütemadiyede bulunmasına, mezmum bi’l-cümle ahlâkları def’ ve tard etmesine ilh. gibi hissiyatıyla mütehassis edip de nefs-i emmareyi öldürmez de ne yapar?


    <!--T:9-->
    Diyebilirim ki bu Nur risale-i şerifeleri bir gülistan-ı cinandır. Bu gülistandan istifade edemeyen bed-mâyelere, nasibedar olamayanlara sad-hezar teessüf!.. İşte o gibilere ilham-ı Rabbanî erişsin de Yirmi Üçüncü Söz risale-i şerifesinin âhirindeki iki levhanın birincisi ki hicab-ı gafletten nihanı, ikinci levhadaki zeval-i gafletle ayâna tebdil edebilsinler.
    Diyebilirim ki bu Nur risale-i şerifeleri bir gülistan-ı cinandır. Bu gülistandan istifade edemeyen bed-mâyelere, nasibedar olamayanlara sad-hezar teessüf!.. İşte o gibilere ilham-ı Rabbanî erişsin de Yirmi Üçüncü Söz risale-i şerifesinin âhirindeki iki levhanın birincisi ki hicab-ı gafletten nihanı, ikinci levhadaki zeval-i gafletle ayâna tebdil edebilsinler.


    <!--T:10-->
    Cümle mü’minîn-i muvahhidînin tarîk-i hidayette hatve-endaz olmaları için; Cenab-ı Vâcibü’l-vücud Hazretlerine kavlen dua ve tazarru etmekliğim ve fiilen de henüz dörtte birini yazamadığım bu Nur risale-i şerifelerinin fakirde mevcud olanlarını, itimat ettiğim, muhabbet ve aşkı olduğunu hissettiğim ihvana, ezcümle (…) gibi zevat-ı muhtereme, cuma günleri fakirhanede toplanıldığı vakit, bizzat okuyor ve ellerine birer Nur parçalarından verip akşama kadar ve bazı geceleri okunmakta devam ediliyor. Hepimiz Cenab-ı Kādir-i Kayyum’a ubudiyet ve niyazımızı îfa ediyoruz ve Zat-ı Üstadanelerine karşı da bu borcumuz olan dua-yı üstadanelerini yâd ve tezkâr ediyoruz.
    Cümle mü’minîn-i muvahhidînin tarîk-i hidayette hatve-endaz olmaları için; Cenab-ı Vâcibü’l-vücud Hazretlerine kavlen dua ve tazarru etmekliğim ve fiilen de henüz dörtte birini yazamadığım bu Nur risale-i şerifelerinin fakirde mevcud olanlarını, itimat ettiğim, muhabbet ve aşkı olduğunu hissettiğim ihvana, ezcümle (…) gibi zevat-ı muhtereme, cuma günleri fakirhanede toplanıldığı vakit, bizzat okuyor ve ellerine birer Nur parçalarından verip akşama kadar ve bazı geceleri okunmakta devam ediliyor. Hepimiz Cenab-ı Kādir-i Kayyum’a ubudiyet ve niyazımızı îfa ediyoruz ve Zat-ı Üstadanelerine karşı da bu borcumuz olan dua-yı üstadanelerini yâd ve tezkâr ediyoruz.


    <!--T:11-->
    Cenab-ı Zülcelali ve’l-kemal Hazretleri Muhterem Zat-ı Üstadanelerini dünyalar durdukça Nur risalelerini rehberlikte, delâlette ve nur dellâllığında ilâ âhiri’d-deveran kaim buyursun, duasını her namazın âhirinde hemşirenizle beraber vird-i zeban etmişiz, Efendim Hazretleri.
    Cenab-ı Zülcelali ve’l-kemal Hazretleri Muhterem Zat-ı Üstadanelerini dünyalar durdukça Nur risalelerini rehberlikte, delâlette ve nur dellâllığında ilâ âhiri’d-deveran kaim buyursun, duasını her namazın âhirinde hemşirenizle beraber vird-i zeban etmişiz, Efendim Hazretleri.


    <!--T:12-->
    '''Âsım'''
    '''Âsım'''
    <!--T:13-->
    ------
    <center> [[Barla Lahikası 98. Mektup]] ⇐ | [[Barla Lahikası]] | ⇒ [[Barla Lahikası 100. Mektup]] </center>
    ------
    </translate>

    11.01, 20 Kasım 2023 itibarı ile sayfanın şu anki hâli

    Diğer diller:
    • Türkçe

    (Âsım Bey’in fıkrasıdır.)

    بِاس۟مِهٖ وَ اِن۟ مِن۟ شَى۟ءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَم۟دِهٖ

    اَلسَّلَامُ عَلَي۟كُم۟ وَ رَح۟مَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

    Üstadımı bu fakire lütf u kereminden ihsan buyuran Kadîr-i Mutlak, ezel ve ebed sultanı Cenab-ı Hayy-ı Lâyemut Hazretlerine, her dakikada yüz binlerce hamd ve şükr etsem –ki ediyorum– yine yüz binde bir borcumu bile îfa edemem.

    لَهُ ال۟حَم۟دُ وَ ال۟مِنَّةُ هٰذَا مِن۟ فَض۟لِ رَبّٖى

    Pür-taksir olan bu fakir, bilâ-fâsıla otuz dört sene olan hayat-ı askeriyemde, mukteza-yı beşeriyet, az ve çok masiyet fırtına ve dalgalarına tutulmuş, vazife-i diniye-i uhreviye ve ubudiyet ciheti pek çok noksan kalmış ve hâb-ı gaflet perdesine bürünmekle imrar-ı hayat etmiş olduğumu şimdi anlıyorum ve kusurlu geçmiş zamanlarıma pişman ve nâdim olup evvelki güldüklerime şimdi ağlıyorum. Bu da siz Üstadıma ve risalelerinize kavuşmakla hasıl olmuştur ki yüz binlerce şükür Cenab-ı Hak sizi bu fakire ihsan buyurdu.

    Dört sene evvel Burdur’a geldiğimde, kardeşimiz Şeyh Mehmed Efendi’nin delâlet ve tavassutu ile muhabereye başlanmış ve bi’n-netice hikmet-resan ve nur-feşan ve müşkül-küşa ve kâinatın muamma-yı tılsımını açan anahtarları bu fakirin eline veren yine o risalelerdir. İşte o baha takdir edilemeyen o anahtarlar, öyle mücevherat ve pırlanta elmaslar ki ne diyeyim iktidarsızlığımdan lisanım ve kalemim kalbimin tercümanı olamıyor, âciz kalıyor.

    Şeriat, hakikat ve marifet hazine ve definelerini küşad edecek ve eden ancak ve ancak bu Nur risale-i şerifeleridir. Bu Nur risalelerinin her birisi birbirinden nurlu, hele İ’caz-ı Kur’an “nuru’n-alâ nur.” Nasıl tavsif edeyim, bir gülistan-ı ferah-fezada gayet nâdide ve hoş-bû ezhar-ı latîfe gûnagûn bulunup da hangisini koparmaya, koklamaya, tercih etmeye mütehayyir kalıp da neticede hepsinden bir deste, bir demet yapmaya karar verdiği gibi; bu risale-i şerifeler de yazanı, okuyanı, dinleyeni nur bahçesine, nur deryasına gark edip de mütefekkir, mütehayyir edip hepsinden bir çiçek demeti yapmaz da ne yapar? İnsanı fakat o insanı tahayyür ve tefekkür sahrasında mest-i lâya’kıl bırakmaz da ne yapar? Bütün dünyevî beşeriyet ve hayvaniyet hâssalarından tecerrüd etmesine, Hâlık’ına ubudiyet-i mütemadiyede bulunmasına, mezmum bi’l-cümle ahlâkları def’ ve tard etmesine ilh. gibi hissiyatıyla mütehassis edip de nefs-i emmareyi öldürmez de ne yapar?

    Diyebilirim ki bu Nur risale-i şerifeleri bir gülistan-ı cinandır. Bu gülistandan istifade edemeyen bed-mâyelere, nasibedar olamayanlara sad-hezar teessüf!.. İşte o gibilere ilham-ı Rabbanî erişsin de Yirmi Üçüncü Söz risale-i şerifesinin âhirindeki iki levhanın birincisi ki hicab-ı gafletten nihanı, ikinci levhadaki zeval-i gafletle ayâna tebdil edebilsinler.

    Cümle mü’minîn-i muvahhidînin tarîk-i hidayette hatve-endaz olmaları için; Cenab-ı Vâcibü’l-vücud Hazretlerine kavlen dua ve tazarru etmekliğim ve fiilen de henüz dörtte birini yazamadığım bu Nur risale-i şerifelerinin fakirde mevcud olanlarını, itimat ettiğim, muhabbet ve aşkı olduğunu hissettiğim ihvana, ezcümle (…) gibi zevat-ı muhtereme, cuma günleri fakirhanede toplanıldığı vakit, bizzat okuyor ve ellerine birer Nur parçalarından verip akşama kadar ve bazı geceleri okunmakta devam ediliyor. Hepimiz Cenab-ı Kādir-i Kayyum’a ubudiyet ve niyazımızı îfa ediyoruz ve Zat-ı Üstadanelerine karşı da bu borcumuz olan dua-yı üstadanelerini yâd ve tezkâr ediyoruz.

    Cenab-ı Zülcelali ve’l-kemal Hazretleri Muhterem Zat-ı Üstadanelerini dünyalar durdukça Nur risalelerini rehberlikte, delâlette ve nur dellâllığında ilâ âhiri’d-deveran kaim buyursun, duasını her namazın âhirinde hemşirenizle beraber vird-i zeban etmişiz, Efendim Hazretleri.

    Âsım



    Barla Lahikası 98. Mektup ⇐ | Barla Lahikası | ⇒ Barla Lahikası 100. Mektup