Barla Lahikası 130. Mektup: Revizyonlar arasındaki fark
Değişiklik özeti yok |
(Bu sürüm çeviri için işaretlendi) |
||
(Aynı kullanıcının aradaki bir diğer değişikliği gösterilmiyor) | |||
1. satır: | 1. satır: | ||
<languages/> | |||
<translate> | |||
<!--T:1--> | |||
'''Kardeşim Hüsrev, Lütfü, Rüşdü!''' | '''Kardeşim Hüsrev, Lütfü, Rüşdü!''' | ||
<!--T:2--> | |||
Size üstad ve talebeler ve ders arkadaşları içinde fayda verecek bir fikrimi beyan edeceğim. Şöyle ki: | Size üstad ve talebeler ve ders arkadaşları içinde fayda verecek bir fikrimi beyan edeceğim. Şöyle ki: | ||
<!--T:3--> | |||
Sizler –haddimin fevkinde– bir cihette talebemsiniz ve bir cihette ders arkadaşlarımsınız ve bir cihette muîn ve müşavirlerimsiniz. | Sizler –haddimin fevkinde– bir cihette talebemsiniz ve bir cihette ders arkadaşlarımsınız ve bir cihette muîn ve müşavirlerimsiniz. | ||
<!--T:4--> | |||
Aziz kardeşlerim! Üstadınız lâyuhtî değil. Onu hatasız zannetmek hatadır. Bir bahçede çürük bir elma bulunmakla bahçeye zarar vermez. Bir hazinede silik para bulunmakla, hazineyi kıymetten düşürtmez. Hasenenin on sayılmasıyla, seyyienin bir sayılmak sırrıyla insaf odur ki: Bir seyyie, bir hata görünse de sair hasenata karşı kalbi bulandırıp itiraz etmemektir. | Aziz kardeşlerim! Üstadınız lâyuhtî değil. Onu hatasız zannetmek hatadır. Bir bahçede çürük bir elma bulunmakla bahçeye zarar vermez. Bir hazinede silik para bulunmakla, hazineyi kıymetten düşürtmez. Hasenenin on sayılmasıyla, seyyienin bir sayılmak sırrıyla insaf odur ki: Bir seyyie, bir hata görünse de sair hasenata karşı kalbi bulandırıp itiraz etmemektir. | ||
<!--T:5--> | |||
Hakaike dair mesailde külliyatları ve bazen de tafsilatları sünuhat-ı ilhamiye nevinden olduğundan hemen umumiyetle şüphesizdir, kat’îdir. Onların hususunda sizlere bazı müracaat ve istişarem, tarz-ı telakkisine dairdir. Onlar hakikat ve hak olduklarına dair değildir. Çünkü hakikat olduklarına tereddüdüm kalmıyor. | Hakaike dair mesailde külliyatları ve bazen de tafsilatları sünuhat-ı ilhamiye nevinden olduğundan hemen umumiyetle şüphesizdir, kat’îdir. Onların hususunda sizlere bazı müracaat ve istişarem, tarz-ı telakkisine dairdir. Onlar hakikat ve hak olduklarına dair değildir. Çünkü hakikat olduklarına tereddüdüm kalmıyor. | ||
<!--T:6--> | |||
Fakat münasebat-ı tevafukiyeye dair işaretler, mutlak ve mücmel ve küllî surette sünuhat-ı ilhamiyedir. Tafsilat ve teferruatta bazen perişan zihnim karışır, noksan kalır, hata eder. Bu teferruatta hatam, asla ve mutlaka zarar îras etmez. Zaten kalemim olmadığından ve kâtip her vakit bulunmadığından tabiratım pek mücmel ve nota hükmünde kalır, fehmi işkâl eder. | Fakat münasebat-ı tevafukiyeye dair işaretler, mutlak ve mücmel ve küllî surette sünuhat-ı ilhamiyedir. Tafsilat ve teferruatta bazen perişan zihnim karışır, noksan kalır, hata eder. Bu teferruatta hatam, asla ve mutlaka zarar îras etmez. Zaten kalemim olmadığından ve kâtip her vakit bulunmadığından tabiratım pek mücmel ve nota hükmünde kalır, fehmi işkâl eder. | ||
<!--T:7--> | |||
Biliniz, kardeşlerim ve ders arkadaşlarım! Benim hatamı gördüğünüz vakit serbestçe bana söyleseniz mesrur olacağım. Hattâ başıma vursanız Allah razı olsun diyeceğim. Hakk’ın hatırını muhafaza için başka hatırlara bakılmaz. Nefs-i emmarenin enaniyeti hesabına, Hakk’ın hatırı olan bilmediğim bir hakikati müdafaa değil, ale’r-re’si ve’l-ayn kabul ederim. | Biliniz, kardeşlerim ve ders arkadaşlarım! Benim hatamı gördüğünüz vakit serbestçe bana söyleseniz mesrur olacağım. Hattâ başıma vursanız Allah razı olsun diyeceğim. Hakk’ın hatırını muhafaza için başka hatırlara bakılmaz. Nefs-i emmarenin enaniyeti hesabına, Hakk’ın hatırı olan bilmediğim bir hakikati müdafaa değil, ale’r-re’si ve’l-ayn kabul ederim. | ||
<!--T:8--> | |||
Bilirsiniz ki şu zamanda şu vazife-i imaniye çok mühimdir. Benim gibi zayıf, fikri çok cihetlerle inkısam etmiş bir bîçareye yüklenmemeli, elden geldiği kadar yardım etmeli. Evet, mücmel ve mutlak hakaika biz, zâhirî vesile olup çıkıyor. Tanzim ve tasfiye, tasvir ise kıymettar, muktedir ders arkadaşlarıma aittir. Bazen onlara vekâleten tafsilata, tanzimata girişiyorum, noksan kalıyor. | Bilirsiniz ki şu zamanda şu vazife-i imaniye çok mühimdir. Benim gibi zayıf, fikri çok cihetlerle inkısam etmiş bir bîçareye yüklenmemeli, elden geldiği kadar yardım etmeli. Evet, mücmel ve mutlak hakaika biz, zâhirî vesile olup çıkıyor. Tanzim ve tasfiye, tasvir ise kıymettar, muktedir ders arkadaşlarıma aittir. Bazen onlara vekâleten tafsilata, tanzimata girişiyorum, noksan kalıyor. | ||
<!--T:9--> | |||
Bilirsiniz ki yaz mevsiminde dünya gafleti ziyade hükmeder. Ders arkadaşlarımızın çoğu fütura düşüp tatil-i eşgale mecbur oluyor. Ciddi hakaik ile tam meşgul olamıyor. Cenab-ı Hak kemal-i rahmetinden iki senedir ciddi hakaike nisbeten yemişler, fakiheler nevinden tevafukat-ı latîfe ile ezhanımızı taltif etti, zihnimizi neşelendirdi. Kemal-i merhametinden o tevafukat-ı latîfe meyveleriyle, ciddi bir hakikat-i Kur’aniyeye zihnimizi sevk etti ve ruhumuza o meyveleri gıda ve kut yaptı. Hurma gibi hem fakihe hem kut oldu. Hem hakikat hem ziynet ve meziyet birleşti. | Bilirsiniz ki yaz mevsiminde dünya gafleti ziyade hükmeder. Ders arkadaşlarımızın çoğu fütura düşüp tatil-i eşgale mecbur oluyor. Ciddi hakaik ile tam meşgul olamıyor. Cenab-ı Hak kemal-i rahmetinden iki senedir ciddi hakaike nisbeten yemişler, fakiheler nevinden tevafukat-ı latîfe ile ezhanımızı taltif etti, zihnimizi neşelendirdi. Kemal-i merhametinden o tevafukat-ı latîfe meyveleriyle, ciddi bir hakikat-i Kur’aniyeye zihnimizi sevk etti ve ruhumuza o meyveleri gıda ve kut yaptı. Hurma gibi hem fakihe hem kut oldu. Hem hakikat hem ziynet ve meziyet birleşti. | ||
<!--T:10--> | |||
Kardeşlerim; bu zamanda dalalet ve gaflete karşı pek çok manevî kuvvete muhtacız. Maatteessüf ben şahsım itibarıyla çok zayıf ve müflisim. Hârika keramatım yok ki bu hakaiki onunla ispat edeyim ve kudsî bir himmetim yok ki onunla kulûbü celbedeyim. Ulvi bir deham yok ki onunla ukûlü teshir edeyim. Belki Kur’an-ı Hakîm’in dergâhında bir dilenci hâdim hükmündeyim. Bu muannid ehl-i dalaletin inadını kırmak ve insafa getirmek için Kur’an-ı Hakîm’in esrarından bazen istimdad ederim. Keramat-ı Kur’aniye olarak, tevafukatta bir ikram-ı İlahî hissettim, iki elimle sarıldım. | Kardeşlerim; bu zamanda dalalet ve gaflete karşı pek çok manevî kuvvete muhtacız. Maatteessüf ben şahsım itibarıyla çok zayıf ve müflisim. Hârika keramatım yok ki bu hakaiki onunla ispat edeyim ve kudsî bir himmetim yok ki onunla kulûbü celbedeyim. Ulvi bir deham yok ki onunla ukûlü teshir edeyim. Belki Kur’an-ı Hakîm’in dergâhında bir dilenci hâdim hükmündeyim. Bu muannid ehl-i dalaletin inadını kırmak ve insafa getirmek için Kur’an-ı Hakîm’in esrarından bazen istimdad ederim. Keramat-ı Kur’aniye olarak, tevafukatta bir ikram-ı İlahî hissettim, iki elimle sarıldım. | ||
<!--T:11--> | |||
Evet, Kur’an’dan tereşşuh eden İşaratü’l-İ’caz ve Risale-i Haşir’de kat’î bir işaret hissettim. Emsalleri bulunsun, bulunmasın bence bir keramet-i Kur’aniyedir. İşaratü’l-İ’caz’ın bir sahifesine dikkat ettik, satırların başında bütün hurufat ikişer ikişer olup hârika bir intizam ile hurufatın vaz’edildiğini gördük. Onuncu Söz’de medar-ı tevafuk 3, 4, 5, 6 rakamları, her birisi on üçte ittifakları; o on üçün de Altıncı ve Sekizinci, mahrem Dördüncü Remizlerde mühim bir esrar anahtarı olduğunu gördük. Bunda şüphemiz kalmadı ki kâğıt üzerinde daima kalacak bir keramet-i Kur’aniyedir, bir ikram-ı İlahîdir ve doğrudan doğruya, risalenin ve iman-ı haşrin tasdikine bir imza telakki ettik. Havada uçmak, su üzerinde yürümeye benzemiyor. Onlar muvakkat hem şahsın kemaline ve ihtiyarına, belki istidraca verilebilir. Doğrudan doğruya hakikate –hususan bu zamanda– hizmet edemiyor. | Evet, Kur’an’dan tereşşuh eden İşaratü’l-İ’caz ve Risale-i Haşir’de kat’î bir işaret hissettim. Emsalleri bulunsun, bulunmasın bence bir keramet-i Kur’aniyedir. İşaratü’l-İ’caz’ın bir sahifesine dikkat ettik, satırların başında bütün hurufat ikişer ikişer olup hârika bir intizam ile hurufatın vaz’edildiğini gördük. Onuncu Söz’de medar-ı tevafuk 3, 4, 5, 6 rakamları, her birisi on üçte ittifakları; o on üçün de Altıncı ve Sekizinci, mahrem Dördüncü Remizlerde mühim bir esrar anahtarı olduğunu gördük. Bunda şüphemiz kalmadı ki kâğıt üzerinde daima kalacak bir keramet-i Kur’aniyedir, bir ikram-ı İlahîdir ve doğrudan doğruya, risalenin ve iman-ı haşrin tasdikine bir imza telakki ettik. Havada uçmak, su üzerinde yürümeye benzemiyor. Onlar muvakkat hem şahsın kemaline ve ihtiyarına, belki istidraca verilebilir. Doğrudan doğruya hakikate –hususan bu zamanda– hizmet edemiyor. | ||
<!--T:12--> | |||
Her ne ise bir küçük mesele münasebetiyle çok konuştum ve çok da israf ettim. Ahbapla fazla konuşmak mergub olduğundan inşâallah bu israf affolur. | Her ne ise bir küçük mesele münasebetiyle çok konuştum ve çok da israf ettim. Ahbapla fazla konuşmak mergub olduğundan inşâallah bu israf affolur. | ||
<!--T:13--> | |||
Kardeşiniz | Kardeşiniz | ||
<!--T:14--> | |||
'''Said Nursî''' | '''Said Nursî''' | ||
<!--T:15--> | |||
------ | ------ | ||
<center> [[Barla Lahikası 129. Mektup]] ⇐ | [[Barla Lahikası]] | ⇒ [[Barla Lahikası 131. Mektup]] </center> | <center> [[Barla Lahikası 129. Mektup]] ⇐ | [[Barla Lahikası]] | ⇒ [[Barla Lahikası 131. Mektup]] </center> | ||
------ | ------ | ||
</translate> |
13.18, 20 Kasım 2023 itibarı ile sayfanın şu anki hâli
Kardeşim Hüsrev, Lütfü, Rüşdü!
Size üstad ve talebeler ve ders arkadaşları içinde fayda verecek bir fikrimi beyan edeceğim. Şöyle ki:
Sizler –haddimin fevkinde– bir cihette talebemsiniz ve bir cihette ders arkadaşlarımsınız ve bir cihette muîn ve müşavirlerimsiniz.
Aziz kardeşlerim! Üstadınız lâyuhtî değil. Onu hatasız zannetmek hatadır. Bir bahçede çürük bir elma bulunmakla bahçeye zarar vermez. Bir hazinede silik para bulunmakla, hazineyi kıymetten düşürtmez. Hasenenin on sayılmasıyla, seyyienin bir sayılmak sırrıyla insaf odur ki: Bir seyyie, bir hata görünse de sair hasenata karşı kalbi bulandırıp itiraz etmemektir.
Hakaike dair mesailde külliyatları ve bazen de tafsilatları sünuhat-ı ilhamiye nevinden olduğundan hemen umumiyetle şüphesizdir, kat’îdir. Onların hususunda sizlere bazı müracaat ve istişarem, tarz-ı telakkisine dairdir. Onlar hakikat ve hak olduklarına dair değildir. Çünkü hakikat olduklarına tereddüdüm kalmıyor.
Fakat münasebat-ı tevafukiyeye dair işaretler, mutlak ve mücmel ve küllî surette sünuhat-ı ilhamiyedir. Tafsilat ve teferruatta bazen perişan zihnim karışır, noksan kalır, hata eder. Bu teferruatta hatam, asla ve mutlaka zarar îras etmez. Zaten kalemim olmadığından ve kâtip her vakit bulunmadığından tabiratım pek mücmel ve nota hükmünde kalır, fehmi işkâl eder.
Biliniz, kardeşlerim ve ders arkadaşlarım! Benim hatamı gördüğünüz vakit serbestçe bana söyleseniz mesrur olacağım. Hattâ başıma vursanız Allah razı olsun diyeceğim. Hakk’ın hatırını muhafaza için başka hatırlara bakılmaz. Nefs-i emmarenin enaniyeti hesabına, Hakk’ın hatırı olan bilmediğim bir hakikati müdafaa değil, ale’r-re’si ve’l-ayn kabul ederim.
Bilirsiniz ki şu zamanda şu vazife-i imaniye çok mühimdir. Benim gibi zayıf, fikri çok cihetlerle inkısam etmiş bir bîçareye yüklenmemeli, elden geldiği kadar yardım etmeli. Evet, mücmel ve mutlak hakaika biz, zâhirî vesile olup çıkıyor. Tanzim ve tasfiye, tasvir ise kıymettar, muktedir ders arkadaşlarıma aittir. Bazen onlara vekâleten tafsilata, tanzimata girişiyorum, noksan kalıyor.
Bilirsiniz ki yaz mevsiminde dünya gafleti ziyade hükmeder. Ders arkadaşlarımızın çoğu fütura düşüp tatil-i eşgale mecbur oluyor. Ciddi hakaik ile tam meşgul olamıyor. Cenab-ı Hak kemal-i rahmetinden iki senedir ciddi hakaike nisbeten yemişler, fakiheler nevinden tevafukat-ı latîfe ile ezhanımızı taltif etti, zihnimizi neşelendirdi. Kemal-i merhametinden o tevafukat-ı latîfe meyveleriyle, ciddi bir hakikat-i Kur’aniyeye zihnimizi sevk etti ve ruhumuza o meyveleri gıda ve kut yaptı. Hurma gibi hem fakihe hem kut oldu. Hem hakikat hem ziynet ve meziyet birleşti.
Kardeşlerim; bu zamanda dalalet ve gaflete karşı pek çok manevî kuvvete muhtacız. Maatteessüf ben şahsım itibarıyla çok zayıf ve müflisim. Hârika keramatım yok ki bu hakaiki onunla ispat edeyim ve kudsî bir himmetim yok ki onunla kulûbü celbedeyim. Ulvi bir deham yok ki onunla ukûlü teshir edeyim. Belki Kur’an-ı Hakîm’in dergâhında bir dilenci hâdim hükmündeyim. Bu muannid ehl-i dalaletin inadını kırmak ve insafa getirmek için Kur’an-ı Hakîm’in esrarından bazen istimdad ederim. Keramat-ı Kur’aniye olarak, tevafukatta bir ikram-ı İlahî hissettim, iki elimle sarıldım.
Evet, Kur’an’dan tereşşuh eden İşaratü’l-İ’caz ve Risale-i Haşir’de kat’î bir işaret hissettim. Emsalleri bulunsun, bulunmasın bence bir keramet-i Kur’aniyedir. İşaratü’l-İ’caz’ın bir sahifesine dikkat ettik, satırların başında bütün hurufat ikişer ikişer olup hârika bir intizam ile hurufatın vaz’edildiğini gördük. Onuncu Söz’de medar-ı tevafuk 3, 4, 5, 6 rakamları, her birisi on üçte ittifakları; o on üçün de Altıncı ve Sekizinci, mahrem Dördüncü Remizlerde mühim bir esrar anahtarı olduğunu gördük. Bunda şüphemiz kalmadı ki kâğıt üzerinde daima kalacak bir keramet-i Kur’aniyedir, bir ikram-ı İlahîdir ve doğrudan doğruya, risalenin ve iman-ı haşrin tasdikine bir imza telakki ettik. Havada uçmak, su üzerinde yürümeye benzemiyor. Onlar muvakkat hem şahsın kemaline ve ihtiyarına, belki istidraca verilebilir. Doğrudan doğruya hakikate –hususan bu zamanda– hizmet edemiyor.
Her ne ise bir küçük mesele münasebetiyle çok konuştum ve çok da israf ettim. Ahbapla fazla konuşmak mergub olduğundan inşâallah bu israf affolur.
Kardeşiniz
Said Nursî