Barla Lahikası 173. Mektup: Revizyonlar arasındaki fark

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden
    Değişiklik özeti yok
    (Bu sürüm çeviri için işaretlendi)
     
    (Aynı kullanıcının aradaki bir diğer değişikliği gösterilmiyor)
    1. satır: 1. satır:
    <languages/>
    <translate>
    <!--T:1-->
    ''(Ahmed Hüsrev’in fıkrasıdır.)''
    ''(Ahmed Hüsrev’in fıkrasıdır.)''


    <!--T:2-->
    '''Sevgili Üstadım!'''
    '''Sevgili Üstadım!'''


    <!--T:3-->
    Aktab-ı Hamse-i Azîme’nin birincisi ve Gavs-ı A’zam namıyla müştehir Şeyh-i Geylanî Hazretlerinin, şimdiki Kur’an’ın hâdimlerine bakan kasidesindeki ihbarat-ı gaybiye-i mühimmeyi hâvi, kıymettar risaleyi kardeşlerime ve dostlarıma okudum. Ve inşâallah fırsat buldukça yine okuyacağım. Rahatsızlığım, bir suretinin takdimine fırsat bahşetmediği gibi Otuz İkinci Söz’ün Birinci ve İkinci Mevkıflarından da üç dört sahifeden daha fazla yazmaklığıma mani oldu.
    Aktab-ı Hamse-i Azîme’nin birincisi ve Gavs-ı A’zam namıyla müştehir Şeyh-i Geylanî Hazretlerinin, şimdiki Kur’an’ın hâdimlerine bakan kasidesindeki ihbarat-ı gaybiye-i mühimmeyi hâvi, kıymettar risaleyi kardeşlerime ve dostlarıma okudum. Ve inşâallah fırsat buldukça yine okuyacağım. Rahatsızlığım, bir suretinin takdimine fırsat bahşetmediği gibi Otuz İkinci Söz’ün Birinci ve İkinci Mevkıflarından da üç dört sahifeden daha fazla yazmaklığıma mani oldu.


    <!--T:4-->
    Sevgili Üstadım! O büyük şeyhin mazhar olduğu o büyük tecelli ve nâil olduğu o büyük eltaf-ı Sübhaniye ile sekiz yüz senelik mesafeyi gören ve bu müddet arasında gelip geçenlere ve bugünün dehşetini ehl-i zevk ve keşfe gösteren yazılarındaki o derin ve pek ince manalar, idrak edebildiğim kadarını düşünürken, ehl-i gafletin nazarından saklanmış olan ve fakat ehl-i hakikatin görmesine mani olmayan maziyi hatırladım. Ve bu risalenin feyziyle mücahede-i maneviyenizden ve etrafınızda toplanmış olan fedakâr, mücahid talebelerinizden ve maruz kaldığınız mühlik felaketlerden ve nâil olduğunuz bu kadar azîm eltaf-ı İlahiyeden başlayarak, Şah-ı Geylanî’ye kadar ve ondan asr-ı saadete kadar uzanan o uzun zamanı hayalen gezdim. O büyük Gavs’ın sekiz yüz sene evvel ilan ettiği bu hakikatin karşısında hayran oldum. O büyük şeyh, Eski Said gibi bir müridiyle, Yeni Said gibi bir ders arkadaşıyla konuşuyor. Ve konuşmaya da zaman ve mekân mani olamıyor. İster arzın öbür tarafında olsun, ister semavatın en uzak köşelerinde olsun, ister Hazret-i Âdem Safiyyullah zamanında dünyaya veda etmiş olsun.
    Sevgili Üstadım! O büyük şeyhin mazhar olduğu o büyük tecelli ve nâil olduğu o büyük eltaf-ı Sübhaniye ile sekiz yüz senelik mesafeyi gören ve bu müddet arasında gelip geçenlere ve bugünün dehşetini ehl-i zevk ve keşfe gösteren yazılarındaki o derin ve pek ince manalar, idrak edebildiğim kadarını düşünürken, ehl-i gafletin nazarından saklanmış olan ve fakat ehl-i hakikatin görmesine mani olmayan maziyi hatırladım. Ve bu risalenin feyziyle mücahede-i maneviyenizden ve etrafınızda toplanmış olan fedakâr, mücahid talebelerinizden ve maruz kaldığınız mühlik felaketlerden ve nâil olduğunuz bu kadar azîm eltaf-ı İlahiyeden başlayarak, Şah-ı Geylanî’ye kadar ve ondan asr-ı saadete kadar uzanan o uzun zamanı hayalen gezdim. O büyük Gavs’ın sekiz yüz sene evvel ilan ettiği bu hakikatin karşısında hayran oldum. O büyük şeyh, Eski Said gibi bir müridiyle, Yeni Said gibi bir ders arkadaşıyla konuşuyor. Ve konuşmaya da zaman ve mekân mani olamıyor. İster arzın öbür tarafında olsun, ister semavatın en uzak köşelerinde olsun, ister Hazret-i Âdem Safiyyullah zamanında dünyaya veda etmiş olsun.


    <!--T:5-->
    İşte bu muhavere neticesinde bu ihbarat-ı gaybiyeyi ve acibeyi sekiz on sene evvel öğrenmiş ve şimdi de talebelerinize ders veriyorsunuz. Bu hizmette temayüz eden arkadaşlarınıza irae ederek, her hususta sitayişe lâyık Hulusi’yi ve ona refik olacak bir kabiliyette bulunan mütevazi Sabri’yi ve hizmet ve gayretleriyle sadıkane çalışan Süleyman ve Bekir Ağa gibi talebelerinize işaret eyliyorsunuz. Ve bu küçük cemaatin istinadgâhı olan, azîm cemaatlerin himmetlerini ve bu cemaatlerin içindeki nurani simaları tanıttırdığınız gibi Şah-ı Geylanî zamanındaki Hülâgu vak’asıyla da zamanımızın riyakâr münafıklarına ve bu münafıkların re’skârlarına hitap ederek “Yakın bir istikbalde kahhar bir el size cezanızı tamamen vermekle, masumların intikamını alacaktır.” diyorsunuz. Bu hakikatler gösterilen dokuz on delil ile ispat edildikten sonra, bu risale-i şerife ile ilan ediliyordu.
    İşte bu muhavere neticesinde bu ihbarat-ı gaybiyeyi ve acibeyi sekiz on sene evvel öğrenmiş ve şimdi de talebelerinize ders veriyorsunuz. Bu hizmette temayüz eden arkadaşlarınıza irae ederek, her hususta sitayişe lâyık Hulusi’yi ve ona refik olacak bir kabiliyette bulunan mütevazi Sabri’yi ve hizmet ve gayretleriyle sadıkane çalışan Süleyman ve Bekir Ağa gibi talebelerinize işaret eyliyorsunuz. Ve bu küçük cemaatin istinadgâhı olan, azîm cemaatlerin himmetlerini ve bu cemaatlerin içindeki nurani simaları tanıttırdığınız gibi Şah-ı Geylanî zamanındaki Hülâgu vak’asıyla da zamanımızın riyakâr münafıklarına ve bu münafıkların re’skârlarına hitap ederek “Yakın bir istikbalde kahhar bir el size cezanızı tamamen vermekle, masumların intikamını alacaktır.” diyorsunuz. Bu hakikatler gösterilen dokuz on delil ile ispat edildikten sonra, bu risale-i şerife ile ilan ediliyordu.


    <!--T:6-->
    Sevgili Üstadım! Hulusi Bey’in bir fıkrasında söylediği gibi ben de diyorum ki: Kur’an’ın feyziyle açtığınız bu cadde-i nuraniyede acz ve fakr kanatlarıyla tayeran ederken, ne büyük hârika kerametlerle karşılaşıyorsunuz ve ne azîm hâdisat-ı acibeye şahit oluyorsunuz. Kim bilir, daha neler göreceksiniz ve mazhar olduğunuz bu inayetlerden bizleri de hissedar ederek, vazifemizde her an gayret ve ciddiyet tavsiye ediyorsunuz.
    Sevgili Üstadım! Hulusi Bey’in bir fıkrasında söylediği gibi ben de diyorum ki: Kur’an’ın feyziyle açtığınız bu cadde-i nuraniyede acz ve fakr kanatlarıyla tayeran ederken, ne büyük hârika kerametlerle karşılaşıyorsunuz ve ne azîm hâdisat-ı acibeye şahit oluyorsunuz. Kim bilir, daha neler göreceksiniz ve mazhar olduğunuz bu inayetlerden bizleri de hissedar ederek, vazifemizde her an gayret ve ciddiyet tavsiye ediyorsunuz.


    <!--T:7-->
    İşte sevgili Üstadım, bu kadar ikram-ı İlahî karşısında bir taraftan kulluk edemediğim için gözlerim yaşarıyor, kalbim ağlıyor. Diğer taraftan da bârgâh-ı samediyete affolunmaklığım için yalvarırken bîhad ve bîhesab minnet ve teşekkürlerimi takdim ediyorum. Ve sevgili Üstadıma ve muhterem fedakâr kardeşlerime muvaffakiyet ve selâmetler ihsan edilmesi için duagû oluyorum. Kıymettar Üstadım Efendim Hazretleri.
    İşte sevgili Üstadım, bu kadar ikram-ı İlahî karşısında bir taraftan kulluk edemediğim için gözlerim yaşarıyor, kalbim ağlıyor. Diğer taraftan da bârgâh-ı samediyete affolunmaklığım için yalvarırken bîhad ve bîhesab minnet ve teşekkürlerimi takdim ediyorum. Ve sevgili Üstadıma ve muhterem fedakâr kardeşlerime muvaffakiyet ve selâmetler ihsan edilmesi için duagû oluyorum. Kıymettar Üstadım Efendim Hazretleri.


    <!--T:8-->
    Günahkâr talebeniz
    Günahkâr talebeniz


    <!--T:9-->
    '''Ahmed Hüsrev'''
    '''Ahmed Hüsrev'''




    <!--T:10-->
    ------
    ------
    <center> [[Barla Lahikası 172. Mektup]] ⇐ | [[Barla Lahikası]] | ⇒ [[Barla Lahikası 174. Mektup]] </center>
    <center> [[Barla Lahikası 172. Mektup]] ⇐ | [[Barla Lahikası]] | ⇒ [[Barla Lahikası 174. Mektup]] </center>
    ------
    ------
    </translate>

    12.07, 21 Kasım 2023 itibarı ile sayfanın şu anki hâli

    Diğer diller:
    • Türkçe

    (Ahmed Hüsrev’in fıkrasıdır.)

    Sevgili Üstadım!

    Aktab-ı Hamse-i Azîme’nin birincisi ve Gavs-ı A’zam namıyla müştehir Şeyh-i Geylanî Hazretlerinin, şimdiki Kur’an’ın hâdimlerine bakan kasidesindeki ihbarat-ı gaybiye-i mühimmeyi hâvi, kıymettar risaleyi kardeşlerime ve dostlarıma okudum. Ve inşâallah fırsat buldukça yine okuyacağım. Rahatsızlığım, bir suretinin takdimine fırsat bahşetmediği gibi Otuz İkinci Söz’ün Birinci ve İkinci Mevkıflarından da üç dört sahifeden daha fazla yazmaklığıma mani oldu.

    Sevgili Üstadım! O büyük şeyhin mazhar olduğu o büyük tecelli ve nâil olduğu o büyük eltaf-ı Sübhaniye ile sekiz yüz senelik mesafeyi gören ve bu müddet arasında gelip geçenlere ve bugünün dehşetini ehl-i zevk ve keşfe gösteren yazılarındaki o derin ve pek ince manalar, idrak edebildiğim kadarını düşünürken, ehl-i gafletin nazarından saklanmış olan ve fakat ehl-i hakikatin görmesine mani olmayan maziyi hatırladım. Ve bu risalenin feyziyle mücahede-i maneviyenizden ve etrafınızda toplanmış olan fedakâr, mücahid talebelerinizden ve maruz kaldığınız mühlik felaketlerden ve nâil olduğunuz bu kadar azîm eltaf-ı İlahiyeden başlayarak, Şah-ı Geylanî’ye kadar ve ondan asr-ı saadete kadar uzanan o uzun zamanı hayalen gezdim. O büyük Gavs’ın sekiz yüz sene evvel ilan ettiği bu hakikatin karşısında hayran oldum. O büyük şeyh, Eski Said gibi bir müridiyle, Yeni Said gibi bir ders arkadaşıyla konuşuyor. Ve konuşmaya da zaman ve mekân mani olamıyor. İster arzın öbür tarafında olsun, ister semavatın en uzak köşelerinde olsun, ister Hazret-i Âdem Safiyyullah zamanında dünyaya veda etmiş olsun.

    İşte bu muhavere neticesinde bu ihbarat-ı gaybiyeyi ve acibeyi sekiz on sene evvel öğrenmiş ve şimdi de talebelerinize ders veriyorsunuz. Bu hizmette temayüz eden arkadaşlarınıza irae ederek, her hususta sitayişe lâyık Hulusi’yi ve ona refik olacak bir kabiliyette bulunan mütevazi Sabri’yi ve hizmet ve gayretleriyle sadıkane çalışan Süleyman ve Bekir Ağa gibi talebelerinize işaret eyliyorsunuz. Ve bu küçük cemaatin istinadgâhı olan, azîm cemaatlerin himmetlerini ve bu cemaatlerin içindeki nurani simaları tanıttırdığınız gibi Şah-ı Geylanî zamanındaki Hülâgu vak’asıyla da zamanımızın riyakâr münafıklarına ve bu münafıkların re’skârlarına hitap ederek “Yakın bir istikbalde kahhar bir el size cezanızı tamamen vermekle, masumların intikamını alacaktır.” diyorsunuz. Bu hakikatler gösterilen dokuz on delil ile ispat edildikten sonra, bu risale-i şerife ile ilan ediliyordu.

    Sevgili Üstadım! Hulusi Bey’in bir fıkrasında söylediği gibi ben de diyorum ki: Kur’an’ın feyziyle açtığınız bu cadde-i nuraniyede acz ve fakr kanatlarıyla tayeran ederken, ne büyük hârika kerametlerle karşılaşıyorsunuz ve ne azîm hâdisat-ı acibeye şahit oluyorsunuz. Kim bilir, daha neler göreceksiniz ve mazhar olduğunuz bu inayetlerden bizleri de hissedar ederek, vazifemizde her an gayret ve ciddiyet tavsiye ediyorsunuz.

    İşte sevgili Üstadım, bu kadar ikram-ı İlahî karşısında bir taraftan kulluk edemediğim için gözlerim yaşarıyor, kalbim ağlıyor. Diğer taraftan da bârgâh-ı samediyete affolunmaklığım için yalvarırken bîhad ve bîhesab minnet ve teşekkürlerimi takdim ediyorum. Ve sevgili Üstadıma ve muhterem fedakâr kardeşlerime muvaffakiyet ve selâmetler ihsan edilmesi için duagû oluyorum. Kıymettar Üstadım Efendim Hazretleri.

    Günahkâr talebeniz

    Ahmed Hüsrev



    Barla Lahikası 172. Mektup ⇐ | Barla Lahikası | ⇒ Barla Lahikası 174. Mektup