Barla Lahikası 231. Mektup: Revizyonlar arasındaki fark

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden
    Değişiklik özeti yok
    (Bu sürüm çeviri için işaretlendi)
     
    (Aynı kullanıcının aradaki bir diğer değişikliği gösterilmiyor)
    1. satır: 1. satır:
    <languages/>
    <translate>
    <!--T:1-->
    ''(Hüsrev’in fıkrasıdır.)''
    ''(Hüsrev’in fıkrasıdır.)''


    <!--T:2-->
    '''Sevgili Üstadım, Aziz Hocam, Efendim Hazretleri!'''
    '''Sevgili Üstadım, Aziz Hocam, Efendim Hazretleri!'''


    <!--T:3-->
    El ve eteklerinizden öperek sıhhat ve âfiyetiniz için duacıyım. Bu hafta zarfında yazıp ikmaline muvaffak olabildiğim Yirmi Altıncı ve Onuncu Cüzleri ve Kur’an-ı Kerîm’in tamamen yazılmasından mütevellid sürurlarımı ifade eden şu arîzamı takdim ediyorum.
    El ve eteklerinizden öperek sıhhat ve âfiyetiniz için duacıyım. Bu hafta zarfında yazıp ikmaline muvaffak olabildiğim Yirmi Altıncı ve Onuncu Cüzleri ve Kur’an-ı Kerîm’in tamamen yazılmasından mütevellid sürurlarımı ifade eden şu arîzamı takdim ediyorum.


    <!--T:4-->
    Sevgili Üstadım! Bu hususta maruz kaldığım, o Furkan-ı Ezelî’nin bazı inayatından bahsetmekliğime müsaade edilmesini rica ederim. Şöyle ki:
    Sevgili Üstadım! Bu hususta maruz kaldığım, o Furkan-ı Ezelî’nin bazı inayatından bahsetmekliğime müsaade edilmesini rica ederim. Şöyle ki:


    <!--T:5-->
    Lafza-i Celal ve lafz-ı Rab tevafukatı ile kelime tevafukatını muhafaza etmek suretiyle bir Kur’an-ı Kerîm yazılmasını emir buyurduğunuz vakit, pek büyük bir sevinçle kaleme sarılmıştım. İlk yazdığım üç cüzün başlangıcında, o kadar müşkülatla yazı yazıyordum ki sevincimi yeis, şevkimi fütur doldurmuştu. Esasen Arabî hattımın hiç olmaması, yeisimi teşdid, füturumu tezyid ediyordu.
    Lafza-i Celal ve lafz-ı Rab tevafukatı ile kelime tevafukatını muhafaza etmek suretiyle bir Kur’an-ı Kerîm yazılmasını emir buyurduğunuz vakit, pek büyük bir sevinçle kaleme sarılmıştım. İlk yazdığım üç cüzün başlangıcında, o kadar müşkülatla yazı yazıyordum ki sevincimi yeis, şevkimi fütur doldurmuştu. Esasen Arabî hattımın hiç olmaması, yeisimi teşdid, füturumu tezyid ediyordu.


    <!--T:6-->
    Sevgili Üstadım, bu hal çok devam etmedi. İlk günlerde sabahtan akşama kadar çalıştığım halde, beş veya altı sahife yazı yazabilmek, benim için büyük bir muvaffakiyet iken Kur’an-ı Azîmü’l-Bürhan’ın yardımı imdadıma yetişti. Müşkülatın yerini sürur, teessürün yerini sevinç kapladı. Bazı günler kalemi elimden bırakmamak için namaz vaktinin uzamasını veyahut gurûbun olmamasını temenni ediyordum. Bazen olurdu, sabahlara kadar yazı yazmak isterdim. Bazen olur, yazılması gayet güç sahifelere, Kur’an’dan istimdad ederdim. Gayet kolaylıkla, o sahifeyi yazmaya muvaffak olurdum. Bazen en kolay yazılacak sahifelerde istimdadı bırakırdım, elimde kalem güya yazı yazmakta izhar-ı acz ederdi. Hattâ bazen yanlış yazarak sahifeleri tebdil ettiğim olurdu.
    Sevgili Üstadım, bu hal çok devam etmedi. İlk günlerde sabahtan akşama kadar çalıştığım halde, beş veya altı sahife yazı yazabilmek, benim için büyük bir muvaffakiyet iken Kur’an-ı Azîmü’l-Bürhan’ın yardımı imdadıma yetişti. Müşkülatın yerini sürur, teessürün yerini sevinç kapladı. Bazı günler kalemi elimden bırakmamak için namaz vaktinin uzamasını veyahut gurûbun olmamasını temenni ediyordum. Bazen olurdu, sabahlara kadar yazı yazmak isterdim. Bazen olur, yazılması gayet güç sahifelere, Kur’an’dan istimdad ederdim. Gayet kolaylıkla, o sahifeyi yazmaya muvaffak olurdum. Bazen en kolay yazılacak sahifelerde istimdadı bırakırdım, elimde kalem güya yazı yazmakta izhar-ı acz ederdi. Hattâ bazen yanlış yazarak sahifeleri tebdil ettiğim olurdu.


    <!--T:7-->
    Bu kadar teshilat arasında, Arabî hattımın şeklinin değişmekte olduğunu gördüm. Birinci defaki yazdığım yazılarımla son yazdığım yazılarımı karşılaştırdığım vakit, böyle çapraşık bir yazı ile nasıl olur da dilâver bir pehlivan gibi ortaya atıldığımı düşünerek evvelce çok meyus oldum. Sonra da sevincimden mesrurane şükürler ettim.
    Bu kadar teshilat arasında, Arabî hattımın şeklinin değişmekte olduğunu gördüm. Birinci defaki yazdığım yazılarımla son yazdığım yazılarımı karşılaştırdığım vakit, böyle çapraşık bir yazı ile nasıl olur da dilâver bir pehlivan gibi ortaya atıldığımı düşünerek evvelce çok meyus oldum. Sonra da sevincimden mesrurane şükürler ettim.


    <!--T:8-->
    Kur’an’da mevcud tevafukatı ile beraber yazan Hâfız Ali, Hoca Sabri, Hâfız Zühdü gibi kardeşlerimin yazdıklarını gördükçe şevkim artıyordu. Ümidin fevkinde bir terakkiyat gördüm. Bu esnalardaki inayetin bir kısmı kalbe tulû ediyordu. Bir kısmı idare-i taayyüşüme taalluk ediyordu. Bir kısmı da yazı yazarken vuku buluyordu. Mesela, son bir hâdiseyi arz edeceğim. Şöyle ki:
    Kur’an’da mevcud tevafukatı ile beraber yazan Hâfız Ali, Hoca Sabri, Hâfız Zühdü gibi kardeşlerimin yazdıklarını gördükçe şevkim artıyordu. Ümidin fevkinde bir terakkiyat gördüm. Bu esnalardaki inayetin bir kısmı kalbe tulû ediyordu. Bir kısmı idare-i taayyüşüme taalluk ediyordu. Bir kısmı da yazı yazarken vuku buluyordu. Mesela, son bir hâdiseyi arz edeceğim. Şöyle ki:


    <!--T:9-->
    En son yazdığım Sure-i Tevbe’nin 197’nci sahifesinde altı lafza-i Celal mevcud. Dimağıma sahifenin yazılacak şeklini hazırladım.
    En son yazdığım Sure-i Tevbe’nin 197’nci sahifesinde altı lafza-i Celal mevcud. Dimağıma sahifenin yazılacak şeklini hazırladım.


    <!--T:10-->
    سَيَر۟حَمُهُمُ اللّٰهُ اِنَّ اللّٰهَ عَزٖيزٌ حَكٖيمٌ âyet-i celilesindeki iki tane lafza-i Celal, tevafuk harici kalmak suretiyle yazmaya başladım. Vaktâ ki فَمَا كَانَ اللّٰهُ daki lafza-i Celal’i yazdım. Düşündüm ki istediğim gibi olmayacak, öyle ise üç bir, iki bir tevafuk olsun dedim. Ben tevafuk edecek lafza-i Celal’e yaklaştıkça lafza-i Celaller tevafuktan uzaklaşıyorlardı. Bir türlü arzu ettiğim şekilde muvaffak olamadım. En nihayet hal-i hazır vaziyet vücuda geldi.
    سَيَر۟حَمُهُمُ اللّٰهُ اِنَّ اللّٰهَ عَزٖيزٌ حَكٖيمٌ âyet-i celilesindeki iki tane lafza-i Celal, tevafuk harici kalmak suretiyle yazmaya başladım. Vaktâ ki فَمَا كَانَ اللّٰهُ daki lafza-i Celal’i yazdım. Düşündüm ki istediğim gibi olmayacak, öyle ise üç bir, iki bir tevafuk olsun dedim. Ben tevafuk edecek lafza-i Celal’e yaklaştıkça lafza-i Celaller tevafuktan uzaklaşıyorlardı. Bir türlü arzu ettiğim şekilde muvaffak olamadım. En nihayet hal-i hazır vaziyet vücuda geldi.


    <!--T:11-->
    Sahifeyi değiştirmek istedim. Baktım bu sahife ihtiyarımı dinlememişti. Bunda bir maksat ve bir gaye olacağını hatırlayarak sahifeyi yırtmadım. 198’inci sahifeyi yazdıktan sonra dikkat ettim. 197’nci sahifede tevafuk harici bir satırdaki iki lafza-i Celal, 198’inci sahifede aynı satır üzerindeki iki lafza-i Celal ile üst üste geldiğini ve diğerinin 199’uncu sahifede pek cüz’î bir inhiraf ile –belki yarım santim kadardır– diğer bir lafza-i Celal’in üstünde olduğunu gördüm. اَل۟حَم۟دُ لِلّٰهِ هٰذَا مِن۟ فَض۟لِ رَبّٖى diyerek Cenab-ı Hakk’ın benim gibi alîl ve pek çok masiyet ve kusurlu bir kulunu böyle kudsî bir hizmette istihdam ettirdiğinden dolayı, nihayetsiz sürura müstağrak oldum.
    Sahifeyi değiştirmek istedim. Baktım bu sahife ihtiyarımı dinlememişti. Bunda bir maksat ve bir gaye olacağını hatırlayarak sahifeyi yırtmadım. 198’inci sahifeyi yazdıktan sonra dikkat ettim. 197’nci sahifede tevafuk harici bir satırdaki iki lafza-i Celal, 198’inci sahifede aynı satır üzerindeki iki lafza-i Celal ile üst üste geldiğini ve diğerinin 199’uncu sahifede pek cüz’î bir inhiraf ile –belki yarım santim kadardır– diğer bir lafza-i Celal’in üstünde olduğunu gördüm. اَل۟حَم۟دُ لِلّٰهِ هٰذَا مِن۟ فَض۟لِ رَبّٖى diyerek Cenab-ı Hakk’ın benim gibi alîl ve pek çok masiyet ve kusurlu bir kulunu böyle kudsî bir hizmette istihdam ettirdiğinden dolayı, nihayetsiz sürura müstağrak oldum.


    <!--T:12-->
    Bu inayet ve muvaffakiyetler, fazilet ve mübecceliyette her şeye tefevvuk eden susmaz ve susturulmaz bir ses, feyyaz bir ziya ve nevvar bir azametle, yirmi sekiz bin âleme imamlık eden, ders veren o Furkan-ı Ezelî’nin hadsiz kerametlerinden bir kerameti ve nihayetsiz mu’cizelerinden kıvılcım-misal küçük bir lem’ası idi. Cenab-ı Hak dergâh-ı izzetinde kabul buyursa benim gibi zillet ve meskenet her tarafını kaplayan kusurlu, âciz bir abd için ne büyük bir saadet.
    Bu inayet ve muvaffakiyetler, fazilet ve mübecceliyette her şeye tefevvuk eden susmaz ve susturulmaz bir ses, feyyaz bir ziya ve nevvar bir azametle, yirmi sekiz bin âleme imamlık eden, ders veren o Furkan-ı Ezelî’nin hadsiz kerametlerinden bir kerameti ve nihayetsiz mu’cizelerinden kıvılcım-misal küçük bir lem’ası idi. Cenab-ı Hak dergâh-ı izzetinde kabul buyursa benim gibi zillet ve meskenet her tarafını kaplayan kusurlu, âciz bir abd için ne büyük bir saadet.


    <!--T:13-->
    İşte sevgili Üstadım! Himmet-i âlîniz ki ve لَو۟لَاكَ لَو۟لَاكَ لَمَا خَلَق۟تُ ال۟اَف۟لَاكَ hitab-ı izzetine mazhar olan menba-ı füyuzat aleyhissalâtü vesselâm Efendimizin himemat-ı kudsiyeleriyle ve refik olan Kur’an-ı Azîmüşşan’ın kerametleriyle ve Cenab-ı Vâcibü’l-vücud Hazretlerinin müsaade ve lütufları sayesinde ve yine onların rızası uğrunda, ümmet-i Muhammed için vasıta olup yazdırılan bu Kur’an-ı Kerîm’i size takdim ederken; fakir talebeniz size ciddi bir talebe, hakiki bir kardeş, mutî bir evlat ve Peygamber-i Zîşan Efendimiz hazretlerine ümmet ve Hallak-ı Kerîm’e de kemter bir kul olabilmek dilekleriyle, el ve eteklerinizden kemal-i tazim ve hürmetle öperim Efendim Hazretleri.
    İşte sevgili Üstadım! Himmet-i âlîniz ki ve لَو۟لَاكَ لَو۟لَاكَ لَمَا خَلَق۟تُ ال۟اَف۟لَاكَ hitab-ı izzetine mazhar olan menba-ı füyuzat aleyhissalâtü vesselâm Efendimizin himemat-ı kudsiyeleriyle ve refik olan Kur’an-ı Azîmüşşan’ın kerametleriyle ve Cenab-ı Vâcibü’l-vücud Hazretlerinin müsaade ve lütufları sayesinde ve yine onların rızası uğrunda, ümmet-i Muhammed için vasıta olup yazdırılan bu Kur’an-ı Kerîm’i size takdim ederken; fakir talebeniz size ciddi bir talebe, hakiki bir kardeş, mutî bir evlat ve Peygamber-i Zîşan Efendimiz hazretlerine ümmet ve Hallak-ı Kerîm’e de kemter bir kul olabilmek dilekleriyle, el ve eteklerinizden kemal-i tazim ve hürmetle öperim Efendim Hazretleri.


    <!--T:14-->
    Fakir talebeniz
    Fakir talebeniz


    <!--T:15-->
    '''Ahmed Hüsrev'''
    '''Ahmed Hüsrev'''




    <!--T:16-->
    ------
    ------
    <center> [[Barla Lahikası 230. Mektup]] ⇐ | [[Barla Lahikası]] | ⇒ [[Barla Lahikası 232. Mektup]] </center>
    <center> [[Barla Lahikası 230. Mektup]] ⇐ | [[Barla Lahikası]] | ⇒ [[Barla Lahikası 232. Mektup]] </center>
    ------
    ------
    </translate>

    20.54, 21 Kasım 2023 itibarı ile sayfanın şu anki hâli

    Diğer diller:
    • Türkçe

    (Hüsrev’in fıkrasıdır.)

    Sevgili Üstadım, Aziz Hocam, Efendim Hazretleri!

    El ve eteklerinizden öperek sıhhat ve âfiyetiniz için duacıyım. Bu hafta zarfında yazıp ikmaline muvaffak olabildiğim Yirmi Altıncı ve Onuncu Cüzleri ve Kur’an-ı Kerîm’in tamamen yazılmasından mütevellid sürurlarımı ifade eden şu arîzamı takdim ediyorum.

    Sevgili Üstadım! Bu hususta maruz kaldığım, o Furkan-ı Ezelî’nin bazı inayatından bahsetmekliğime müsaade edilmesini rica ederim. Şöyle ki:

    Lafza-i Celal ve lafz-ı Rab tevafukatı ile kelime tevafukatını muhafaza etmek suretiyle bir Kur’an-ı Kerîm yazılmasını emir buyurduğunuz vakit, pek büyük bir sevinçle kaleme sarılmıştım. İlk yazdığım üç cüzün başlangıcında, o kadar müşkülatla yazı yazıyordum ki sevincimi yeis, şevkimi fütur doldurmuştu. Esasen Arabî hattımın hiç olmaması, yeisimi teşdid, füturumu tezyid ediyordu.

    Sevgili Üstadım, bu hal çok devam etmedi. İlk günlerde sabahtan akşama kadar çalıştığım halde, beş veya altı sahife yazı yazabilmek, benim için büyük bir muvaffakiyet iken Kur’an-ı Azîmü’l-Bürhan’ın yardımı imdadıma yetişti. Müşkülatın yerini sürur, teessürün yerini sevinç kapladı. Bazı günler kalemi elimden bırakmamak için namaz vaktinin uzamasını veyahut gurûbun olmamasını temenni ediyordum. Bazen olurdu, sabahlara kadar yazı yazmak isterdim. Bazen olur, yazılması gayet güç sahifelere, Kur’an’dan istimdad ederdim. Gayet kolaylıkla, o sahifeyi yazmaya muvaffak olurdum. Bazen en kolay yazılacak sahifelerde istimdadı bırakırdım, elimde kalem güya yazı yazmakta izhar-ı acz ederdi. Hattâ bazen yanlış yazarak sahifeleri tebdil ettiğim olurdu.

    Bu kadar teshilat arasında, Arabî hattımın şeklinin değişmekte olduğunu gördüm. Birinci defaki yazdığım yazılarımla son yazdığım yazılarımı karşılaştırdığım vakit, böyle çapraşık bir yazı ile nasıl olur da dilâver bir pehlivan gibi ortaya atıldığımı düşünerek evvelce çok meyus oldum. Sonra da sevincimden mesrurane şükürler ettim.

    Kur’an’da mevcud tevafukatı ile beraber yazan Hâfız Ali, Hoca Sabri, Hâfız Zühdü gibi kardeşlerimin yazdıklarını gördükçe şevkim artıyordu. Ümidin fevkinde bir terakkiyat gördüm. Bu esnalardaki inayetin bir kısmı kalbe tulû ediyordu. Bir kısmı idare-i taayyüşüme taalluk ediyordu. Bir kısmı da yazı yazarken vuku buluyordu. Mesela, son bir hâdiseyi arz edeceğim. Şöyle ki:

    En son yazdığım Sure-i Tevbe’nin 197’nci sahifesinde altı lafza-i Celal mevcud. Dimağıma sahifenin yazılacak şeklini hazırladım.

    سَيَر۟حَمُهُمُ اللّٰهُ اِنَّ اللّٰهَ عَزٖيزٌ حَكٖيمٌ âyet-i celilesindeki iki tane lafza-i Celal, tevafuk harici kalmak suretiyle yazmaya başladım. Vaktâ ki فَمَا كَانَ اللّٰهُ daki lafza-i Celal’i yazdım. Düşündüm ki istediğim gibi olmayacak, öyle ise üç bir, iki bir tevafuk olsun dedim. Ben tevafuk edecek lafza-i Celal’e yaklaştıkça lafza-i Celaller tevafuktan uzaklaşıyorlardı. Bir türlü arzu ettiğim şekilde muvaffak olamadım. En nihayet hal-i hazır vaziyet vücuda geldi.

    Sahifeyi değiştirmek istedim. Baktım bu sahife ihtiyarımı dinlememişti. Bunda bir maksat ve bir gaye olacağını hatırlayarak sahifeyi yırtmadım. 198’inci sahifeyi yazdıktan sonra dikkat ettim. 197’nci sahifede tevafuk harici bir satırdaki iki lafza-i Celal, 198’inci sahifede aynı satır üzerindeki iki lafza-i Celal ile üst üste geldiğini ve diğerinin 199’uncu sahifede pek cüz’î bir inhiraf ile –belki yarım santim kadardır– diğer bir lafza-i Celal’in üstünde olduğunu gördüm. اَل۟حَم۟دُ لِلّٰهِ هٰذَا مِن۟ فَض۟لِ رَبّٖى diyerek Cenab-ı Hakk’ın benim gibi alîl ve pek çok masiyet ve kusurlu bir kulunu böyle kudsî bir hizmette istihdam ettirdiğinden dolayı, nihayetsiz sürura müstağrak oldum.

    Bu inayet ve muvaffakiyetler, fazilet ve mübecceliyette her şeye tefevvuk eden susmaz ve susturulmaz bir ses, feyyaz bir ziya ve nevvar bir azametle, yirmi sekiz bin âleme imamlık eden, ders veren o Furkan-ı Ezelî’nin hadsiz kerametlerinden bir kerameti ve nihayetsiz mu’cizelerinden kıvılcım-misal küçük bir lem’ası idi. Cenab-ı Hak dergâh-ı izzetinde kabul buyursa benim gibi zillet ve meskenet her tarafını kaplayan kusurlu, âciz bir abd için ne büyük bir saadet.

    İşte sevgili Üstadım! Himmet-i âlîniz ki ve لَو۟لَاكَ لَو۟لَاكَ لَمَا خَلَق۟تُ ال۟اَف۟لَاكَ hitab-ı izzetine mazhar olan menba-ı füyuzat aleyhissalâtü vesselâm Efendimizin himemat-ı kudsiyeleriyle ve refik olan Kur’an-ı Azîmüşşan’ın kerametleriyle ve Cenab-ı Vâcibü’l-vücud Hazretlerinin müsaade ve lütufları sayesinde ve yine onların rızası uğrunda, ümmet-i Muhammed için vasıta olup yazdırılan bu Kur’an-ı Kerîm’i size takdim ederken; fakir talebeniz size ciddi bir talebe, hakiki bir kardeş, mutî bir evlat ve Peygamber-i Zîşan Efendimiz hazretlerine ümmet ve Hallak-ı Kerîm’e de kemter bir kul olabilmek dilekleriyle, el ve eteklerinizden kemal-i tazim ve hürmetle öperim Efendim Hazretleri.

    Fakir talebeniz

    Ahmed Hüsrev



    Barla Lahikası 230. Mektup ⇐ | Barla Lahikası | ⇒ Barla Lahikası 232. Mektup