Mesnevi-i Nuriye Fihrist: Revizyonlar arasındaki fark

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden
    Değişiklik özeti yok
    (Bu sürüm çeviri için işaretlendi)
     
    (Aynı kullanıcının aradaki bir diğer değişikliği gösterilmiyor)
    1. satır: 1. satır:
    = Fihrist =
    <languages/>
    <translate>
    = Fihrist = <!--T:1-->
     
    <!--T:2-->
    '''Mukaddime'''
    '''Mukaddime'''


    === '''1- [[Lemalar MN|LEM’ALAR]]''' ===
    === '''1- [[Lemalar MN|LEM’ALAR]]''' === <!--T:3-->
     
    <!--T:4-->
    Tevhide dair olup Risale-i Nur’daki Yirmi İkinci Söz’ün esası ve bir cihette Arapçasıdır. On dört lem’a ile tevhidin en ince hakikatlerini, en mufassal bir surette وَ فٖى كُلِّ شَى۟ءٍ لَهُ اٰيَةٌ تَدُلُّ عَلٰى اَنَّهُ وَاحِدٌ hakikatine mazhar edecek bir silsile-i delail ve şehadeti ibraz eden çok kıymettar ve hava, su, ekmek gibi herkesin muhtaç olduğu bir risaledir.
    Tevhide dair olup Risale-i Nur’daki Yirmi İkinci Söz’ün esası ve bir cihette Arapçasıdır. On dört lem’a ile tevhidin en ince hakikatlerini, en mufassal bir surette وَ فٖى كُلِّ شَى۟ءٍ لَهُ اٰيَةٌ تَدُلُّ عَلٰى اَنَّهُ وَاحِدٌ hakikatine mazhar edecek bir silsile-i delail ve şehadeti ibraz eden çok kıymettar ve hava, su, ekmek gibi herkesin muhtaç olduğu bir risaledir.


    <!--T:5-->
    Nur’un Mesnevî’sinin başında derc edilen Lâsiyyemalar, Lem’alar, Reşhalar isimlerindeki üç risale, âhirdeki risaleler gibi müteferrik meselelerden bâhis değildir. Aynı mevzu üzerinde gidiyorlar.
    Nur’un Mesnevî’sinin başında derc edilen Lâsiyyemalar, Lem’alar, Reşhalar isimlerindeki üç risale, âhirdeki risaleler gibi müteferrik meselelerden bâhis değildir. Aynı mevzu üzerinde gidiyorlar.


    === '''2- [[Reşhalar|REŞHALAR]]''' ===
    === '''2- [[Reşhalar|REŞHALAR]]''' === <!--T:6-->
     
    <!--T:7-->
    Bu Reşhalar Risalesi, imanın en mühim üç erkânından nübüvvetin hakikatini ve nübüvvet-i Ahmediyeyi (asm) gayet kat’î ve parlak bürhanlarla ispat ediyor. Şems nasıl ziya vermemesi mümkün değildir. Aynen öyle de uluhiyet de risaletsiz mümkün olmadığını ispat ediyor. Ve nübüvvetin hakikatini güneş gibi gösteriyor. Kâinatı mücessem bir Kur’an-ı kebir olarak temsil edip Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâm onun âyetü’l-kübrası olduğunu, gözünde perde ve kalbinde pas olmayanlara irae ediyor.
    Bu Reşhalar Risalesi, imanın en mühim üç erkânından nübüvvetin hakikatini ve nübüvvet-i Ahmediyeyi (asm) gayet kat’î ve parlak bürhanlarla ispat ediyor. Şems nasıl ziya vermemesi mümkün değildir. Aynen öyle de uluhiyet de risaletsiz mümkün olmadığını ispat ediyor. Ve nübüvvetin hakikatini güneş gibi gösteriyor. Kâinatı mücessem bir Kur’an-ı kebir olarak temsil edip Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâm onun âyetü’l-kübrası olduğunu, gözünde perde ve kalbinde pas olmayanlara irae ediyor.


    <!--T:8-->
    Bu hârika risale on bir reşhadır. On Birinci Reşha’da, yirmi bir mu’cizat-ı Ahmediyeye (asm) işaret eden bir salavat-ı şerifeyi o Nebiyy-i Zîşan aleyhissalâtü vesselâm Efendimize getiriyor.
    Bu hârika risale on bir reşhadır. On Birinci Reşha’da, yirmi bir mu’cizat-ı Ahmediyeye (asm) işaret eden bir salavat-ı şerifeyi o Nebiyy-i Zîşan aleyhissalâtü vesselâm Efendimize getiriyor.


    <!--T:9-->
    On Birinci Reşha’dan sonra uzun bir i’lemde, nübüvvet-i Ahmediyeye (asm) –başka bir tarzda– görülmemiş delilleri gösteriyor.
    On Birinci Reşha’dan sonra uzun bir i’lemde, nübüvvet-i Ahmediyeye (asm) –başka bir tarzda– görülmemiş delilleri gösteriyor.


    <!--T:10-->
    Bu risalenin Türkçesi, Risale-i Nur’daki On Dokuzuncu Söz’dedir.
    Bu risalenin Türkçesi, Risale-i Nur’daki On Dokuzuncu Söz’dedir.


    <!--T:11-->
    Mesnevî’nin başındaki bu üç risale “Eski Said”in eserlerinden olmayıp Üstadımızın tabiriyle “Yeni Said”in eserleridir. Üstadımızın eski eserlerinden Risale-i Nur’a girenler olduğu gibi Risale-i Nur’u telifi zamanında yazdığı Arapça eserleri de bu suretle Mesnevî-i Arabiye’ye idhal olunmuştur.
    Mesnevî’nin başındaki bu üç risale “Eski Said”in eserlerinden olmayıp Üstadımızın tabiriyle “Yeni Said”in eserleridir. Üstadımızın eski eserlerinden Risale-i Nur’a girenler olduğu gibi Risale-i Nur’u telifi zamanında yazdığı Arapça eserleri de bu suretle Mesnevî-i Arabiye’ye idhal olunmuştur.


    === '''3- [[Lâsiyyemalar|LÂSİYYEMALAR]]''' ===
    === '''3- [[Lâsiyyemalar|LÂSİYYEMALAR]]''' === <!--T:12-->
    İman-ı haşre dair olan bu risale Risale-i Nur’daki Onuncu Söz’ün esası olup Barla’da, Üstadımızın –bir bahar gününde– rahmet-i İlahiyenin âsârını bağ ve bahçelerde müşahedesinden ve ihtiyarsız olarak


    فَان۟ظُر۟ اِلٰٓى اٰثَارِ رَح۟مَتِ اللّٰهِ كَي۟فَ يُح۟يِى ال۟اَر۟ضَ بَع۟دَ مَو۟تِهَا اِنَّ ذٰلِكَ لَمُح۟يِى ال۟مَو۟تٰى وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَى۟ءٍ قَدٖيرٌ
    <!--T:13-->
    İman-ı haşre dair olan bu risale Risale-i Nur’daki Onuncu Söz’ün esası olup Barla’da, Üstadımızın –bir bahar gününde– rahmet-i İlahiyenin âsârını bağ ve bahçelerde müşahedesinden ve ihtiyarsız olarak فَان۟ظُر۟ اِلٰٓى اٰثَارِ رَح۟مَتِ اللّٰهِ كَي۟فَ يُح۟يِى ال۟اَر۟ضَ بَع۟دَ مَو۟تِهَا اِنَّ ذٰلِكَ لَمُح۟يِى ال۟مَو۟تٰى وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَى۟ءٍ قَدٖيرٌ âyet-i kerîmesini kırk defaya yakın okumasından sonra tulû etmiş gayet kıymettar ve bu zamanda çok lüzumlu ve inkâr-ı haşir mefkûresini köküyle kesip İbn-i Sina gibi acib bir dâhînin “Haşir bir mesele-i nakliyedir, akıl bu yolda gidemez.” dediği haşri en basit fehme de kabul ettiren ve haşrin binler numunelerini arz yüzünde gösteren ve haşri iktiza eden pek çok esma-i İlahiyeden tut tâ mahiyet-i insaniyede dahi haşri ispat eden bir risaledir.


    âyet-i kerîmesini kırk defaya yakın okumasından sonra tulû etmiş gayet kıymettar ve bu zamanda çok lüzumlu ve inkâr-ı haşir mefkûresini köküyle kesip İbn-i Sina gibi acib bir dâhînin “Haşir bir mesele-i nakliyedir, akıl bu yolda gidemez.” dediği haşri en basit fehme de kabul ettiren ve haşrin binler numunelerini arz yüzünde gösteren ve haşri iktiza eden pek çok esma-i İlahiyeden tut tâ mahiyet-i insaniyede dahi haşri ispat eden bir risaledir.
    <!--T:14-->
    Bir kaide-i hasenenin tezahürü olarak her risalenin başında olduğu gibi bu risalenin başında da Cenab-ı Hakk’a tahmidat ve Nebiyy-i Zîşan’a salât ü selâm vardır. İmanbillah, iman-ı bi’n-nebi, iman-ı bi’l-haşir ve şuhud-u kâinat mabeyninde bir irtibat-ı tamme ve telazum-u kat’iye olduğundan bu risale kısaca olarak “tevhid ve risalet” hakikatlerinden bahsederek esas mesele olan mesele-i haşriyeye “Lâsiyyema”larla geçmiştir. Risale-i Nur’un Yirmi Sekizinci Söz’ünün İkinci Makamı olan bu risale, yirmi senedir Üstadımızın eline yeni geçmiştir.


    Bir kaide-i hasenenin tezahürü olarak her risalenin başında olduğu gibi bu risalenin başında da Cenab-ı Hakk’a tahmidat ve Nebiyy-i Zîşan’a salât ü selâm vardır. İman-ı billah, iman-ı bi’n-nebi, iman-ı bi’l-haşir ve şuhud-u kâinat mabeyninde bir irtibat-ı tamme ve telazum-u kat’iye olduğundan bu risale kısaca olarak “tevhid ve risalet” hakikatlerinden bahsederek esas mesele olan mesele-i haşriyeye “Lâsiyyema”larla geçmiştir. Risale-i Nur’un Yirmi Sekizinci Söz’ünün İkinci Makamı olan bu risale, yirmi senedir Üstadımızın eline yeni geçmiştir.
    === '''4- [[Katre|KATRE]]''' === <!--T:15-->


    === '''4- [[Katre|KATRE]]''' ===
    <!--T:16-->
    Bu Katre Risalesi bir mukaddime, bir hâtime ve dört babdan ibarettir. Mukaddime’de Üstadımız, kırk sene ömründe, telif eylediği seneye nisbetle otuz senelik ilim seyrinde, dört kelime ile dört kelâm tahsil ettiğini ve bu dört kelimenin biri mana-yı harfî, ikincisi mana-yı ismî, üçüncüsü niyet, dördüncüsü nazar olduğunu… Dört kelâm ise biri “Ben kendi kendime mâlik değilim.”, ikincisi “El-mevtü hakkun”, üçüncüsü “Rabbî vâhidün”, dördüncüsü “Ene’nin bir nokta-i sevda ve bir vâhid-i kıyasî” olduğunu söylüyor. Bu Risale اَش۟هَدُ اَن۟ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ hakikatini, Birinci Bab olarak kâinat erkânından her bir rükün, elli beş küllî ve gayet zâhir lisanla ispat ediyor.
    Bu Katre Risalesi bir mukaddime, bir hâtime ve dört babdan ibarettir. Mukaddime’de Üstadımız, kırk sene ömründe, telif eylediği seneye nisbetle otuz senelik ilim seyrinde, dört kelime ile dört kelâm tahsil ettiğini ve bu dört kelimenin biri mana-yı harfî, ikincisi mana-yı ismî, üçüncüsü niyet, dördüncüsü nazar olduğunu… Dört kelâm ise biri “Ben kendi kendime mâlik değilim.”, ikincisi “El-mevtü hakkun”, üçüncüsü “Rabbî vâhidün”, dördüncüsü “Ene’nin bir nokta-i sevda ve bir vâhid-i kıyasî” olduğunu söylüyor. Bu Risale اَش۟هَدُ اَن۟ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ hakikatini, Birinci Bab olarak kâinat erkânından her bir rükün, elli beş küllî ve gayet zâhir lisanla ispat ediyor.


    === '''Takriz''' ===
    === '''Takriz''' === <!--T:17-->
     
    === '''Katre’nin Hâtimesi''' === <!--T:18-->


    === '''Katre’nin Hâtimesi''' ===
    <!--T:19-->
    Müteferrik ve kısa fakat çok lüzumlu ve mühim hakikatlerden bahseder. Başında “yeis, ucub, gurur, sû-i zan” gibi nefsin dört hastalığını sonra dört hakikati ve daha sonra da “Katre”de zikredilen Birinci Bab’daki “Lâ ilahe illallah” hakikatini ve devamı olarak Bab-ı Sâni’de “Sübhanallah” Bab-ı Sâlis’te “Elhamdülillah” Bab-ı Râbi’de “Allahu ekber” mertebelerini beyan ettikten sonra Nokta ve Nükte başlıklarıyla mevzu itibarıyla birbirinden farklı i’lemlere geçer.
    Müteferrik ve kısa fakat çok lüzumlu ve mühim hakikatlerden bahseder. Başında “yeis, ucub, gurur, sû-i zan” gibi nefsin dört hastalığını sonra dört hakikati ve daha sonra da “Katre”de zikredilen Birinci Bab’daki “Lâ ilahe illallah” hakikatini ve devamı olarak Bab-ı Sâni’de “Sübhanallah” Bab-ı Sâlis’te “Elhamdülillah” Bab-ı Râbi’de “Allahu ekber” mertebelerini beyan ettikten sonra Nokta ve Nükte başlıklarıyla mevzu itibarıyla birbirinden farklı i’lemlere geçer.


    === '''[[Katrenin Zeyli|Katre’nin Zeyli]]''' ===
    === '''[[Katrenin Zeyli|Katre’nin Zeyli]]''' === <!--T:20-->
     
    <!--T:21-->
    “Remiz”ler ve “İ’lem”ler unvanı altında, her birisi bir risaleye mevzu olacak kıymette hakikatlerden ibarettir. Başında salât ü selâmdan sonra birinci “İ’lem” namazda evvel vakte riayet etmenin ve hayalen Kâbe’ye müteveccih olmanın faziletini ve evham ve vesvese-i şeytaniyeyi nasıl müzmahil ettiğini ve musallînin bütün letaif ve havassının nasıl feyizlendiğini beyan eder.
    “Remiz”ler ve “İ’lem”ler unvanı altında, her birisi bir risaleye mevzu olacak kıymette hakikatlerden ibarettir. Başında salât ü selâmdan sonra birinci “İ’lem” namazda evvel vakte riayet etmenin ve hayalen Kâbe’ye müteveccih olmanın faziletini ve evham ve vesvese-i şeytaniyeyi nasıl müzmahil ettiğini ve musallînin bütün letaif ve havassının nasıl feyizlendiğini beyan eder.


    <!--T:22-->
    Bu geçen risaleler aynı zamanda erkân-ı imaniyeden bahsetmekle hem iman hem ilim hem marifetullah hem zikir olduğundan okuması dahi bir nevi ibadettir.
    Bu geçen risaleler aynı zamanda erkân-ı imaniyeden bahsetmekle hem iman hem ilim hem marifetullah hem zikir olduğundan okuması dahi bir nevi ibadettir.


    === '''5- [[Hubâb|HUBAB]]''' ===
    === '''5- [[Hubâb|HUBAB]]''' === <!--T:23-->
     
    <!--T:24-->
    Biri Türkçe diğeri Arapça iki zeyli olan bu çok mühim risale, Üstadımızın “Hutuvat-ı Sitte”yi neşri münasebetiyle taltif için Ankara’ya çağrıldığında, Ankara’da İslâm ordusunun Yunan’a galebesinden neşe alan ehl-i imanın kuvvetli efkârı içine gayet müthiş bir zındıka fikri girmek ve bozmak ve zehirlendirmek için dessasane çalıştığını gördüğü hengâmda telif ettiği iki eserden birisidir.
    Biri Türkçe diğeri Arapça iki zeyli olan bu çok mühim risale, Üstadımızın “Hutuvat-ı Sitte”yi neşri münasebetiyle taltif için Ankara’ya çağrıldığında, Ankara’da İslâm ordusunun Yunan’a galebesinden neşe alan ehl-i imanın kuvvetli efkârı içine gayet müthiş bir zındıka fikri girmek ve bozmak ve zehirlendirmek için dessasane çalıştığını gördüğü hengâmda telif ettiği iki eserden birisidir.


    <!--T:25-->
    Bu risalenin başında bulunan salât ü selâm çok ehemmiyetlidir. Bu Mesnevî-i Nuriye’nin fevkalâde olan ve hiçbir eserde rastlanmayan bir hususiyeti de bir parmağın hareketiyle birkaç makineyi birden çalıştırmak gibi gayet belâgatlı bir beyan tarzına sahip oluşudur. Sâbıkan zikredildiği gibi bu muazzam mecmuada hem zikir hem iman hem tefekkür hem ilmi bir arada bulmak daima mümkündür. Mesela, salât ü selâmı yalnız zikir olarak dercetmiyor. Aynı zamanda onda bir iman inkişafı, aynı zamanda bir ilim, aynı zamanda mü’min-i musallîyi evham ve şübehattan kurtaran hakikatleri serd ederek lâekall üç mana mertebesini beyan ediyor.
    Bu risalenin başında bulunan salât ü selâm çok ehemmiyetlidir. Bu Mesnevî-i Nuriye’nin fevkalâde olan ve hiçbir eserde rastlanmayan bir hususiyeti de bir parmağın hareketiyle birkaç makineyi birden çalıştırmak gibi gayet belâgatlı bir beyan tarzına sahip oluşudur. Sâbıkan zikredildiği gibi bu muazzam mecmuada hem zikir hem iman hem tefekkür hem ilmi bir arada bulmak daima mümkündür. Mesela, salât ü selâmı yalnız zikir olarak dercetmiyor. Aynı zamanda onda bir iman inkişafı, aynı zamanda bir ilim, aynı zamanda mü’min-i musallîyi evham ve şübehattan kurtaran hakikatleri serd ederek lâekall üç mana mertebesini beyan ediyor.


    <!--T:26-->
    Bu hârika risale mühim bir “İ’lem”inde, medeni mü’min ile medeni kâfirin suret ve sîret ve zâhir ve bâtın farklarını gayet beliğ bir tarzda beyan ediyor. Ve neticede bu farkı körlere de göstermek için diyor ki: “Eğer istersen hayalinle Nurşin karyesindeki Seyda’nın meclisine git bak: Orada fukara kıyafetinde melikler, padişahlar ve insan elbisesinde melâikeleri bir sohbet-i kudsiyede göreceksin. Sonra Paris’e git ve en büyük localarına gir, göreceksin ki akrepler insan libası giymişler ve ifritler adam suretini almışlar ilâ âhir…” diyerek daha başka cihetteki farklarını “Lemaat” ve “Sünuhat”a havale eder.
    Bu hârika risale mühim bir “İ’lem”inde, medeni mü’min ile medeni kâfirin suret ve sîret ve zâhir ve bâtın farklarını gayet beliğ bir tarzda beyan ediyor. Ve neticede bu farkı körlere de göstermek için diyor ki: “Eğer istersen hayalinle Nurşin karyesindeki Seyda’nın meclisine git bak: Orada fukara kıyafetinde melikler, padişahlar ve insan elbisesinde melâikeleri bir sohbet-i kudsiyede göreceksin. Sonra Paris’e git ve en büyük localarına gir, göreceksin ki akrepler insan libası giymişler ve ifritler adam suretini almışlar ilâ âhir…” diyerek daha başka cihetteki farklarını “Lemaat” ve “Sünuhat”a havale eder.


    <!--T:27-->
    Başka bir “İ’lem”de, Risale-i Nur’da Yirmi Yedinci Söz namını alan İçtihad Risalesi’ni dört sahifede hülâsa ediyor.
    Başka bir “İ’lem”de, Risale-i Nur’da Yirmi Yedinci Söz namını alan İçtihad Risalesi’ni dört sahifede hülâsa ediyor.


    === '''Hubab’ın Birinci Zeyli''' ===
    === '''Hubab’ın Birinci Zeyli''' === <!--T:28-->
     
    <!--T:29-->
    Farisî bir münâcatla başlar. Bu münâcatın Türkçesi Yedinci Rica’da ve On Yedinci Söz’ün zeylinde vardır.
    Farisî bir münâcatla başlar. Bu münâcatın Türkçesi Yedinci Rica’da ve On Yedinci Söz’ün zeylinde vardır.


    <!--T:30-->
    Üstadımız hiç Farisî tahsil etmediği halde o kadar mükemmel Farisî bir lisan ile telif edilmiştir ki o zamanki Afgan Sefiri bu eseri takdir hisleri içerisinde Afganistan’a göndermiştir.
    Üstadımız hiç Farisî tahsil etmediği halde o kadar mükemmel Farisî bir lisan ile telif edilmiştir ki o zamanki Afgan Sefiri bu eseri takdir hisleri içerisinde Afganistan’a göndermiştir.


    <!--T:31-->
    Bu Farisî münâcatın akabinde: “Ey Mücahidîn-i İslâm” başlığı altında Türkçe olarak mebusana on maddelik bir hitap vardır. Bu hitabın tesiriyle Meclis-i Mebusanda küçük bir oda olan mescid, büyük bir salona tebdil edilmiştir.
    Bu Farisî münâcatın akabinde: “Ey Mücahidîn-i İslâm” başlığı altında Türkçe olarak mebusana on maddelik bir hitap vardır. Bu hitabın tesiriyle Meclis-i Mebusanda küçük bir oda olan mescid, büyük bir salona tebdil edilmiştir.


    === '''[[Zeylû'l-Hubâb|Zeylü’l-Hubab]]''' ===
    === '''[[Zeylû'l-Hubâb|Zeylü’l-Hubab]]''' === <!--T:32-->
     
    <!--T:33-->
    Hubab’ın İkinci Zeyli de çok mühim hakikatleri ihtiva etmektedir.
    Hubab’ın İkinci Zeyli de çok mühim hakikatleri ihtiva etmektedir.


    === '''6- [[Habbe|HABBE]]''' ===
    === '''6- [[Habbe|HABBE]]''' === <!--T:34-->
     
    <!--T:35-->
    İki zeyli vardır. Bu risalenin birinci “İ’lem”i, hakikat-i Muhammediye (asm) âlemin hem sebeb-i hilkati hem çekirdeği hem meyvesi hem netice-i hilkat-i âlem olduğunu gayet edibane bir üslup ile beyan ediyor. Diyor ki: “Eğer âlemi bir kitab-ı kebir olarak görsen, kâtibinin kaleminin mürekkebi nur-u Muhammed aleyhissalâtü vesselâmdır. Eğer âlemi bir şecere suretinde görsen, evvela çekirdeği, sonra meyvesi yine nur-u Muhammed aleyhissalâtü vesselâmdır. Eğer âlemi bir zîhayat libasını giymiş görsen, onun ruhu nur-u Muhammedî aleyhissalâtü vesselâmdır. Eğer âlemi bir gül bahçesi olarak görsen onun andelib-i zîşanı yine nur-u Muhammedî aleyhissalâtü vesselâmdır.”
    İki zeyli vardır. Bu risalenin birinci “İ’lem”i, hakikat-i Muhammediye (asm) âlemin hem sebeb-i hilkati hem çekirdeği hem meyvesi hem netice-i hilkat-i âlem olduğunu gayet edibane bir üslup ile beyan ediyor. Diyor ki: “Eğer âlemi bir kitab-ı kebir olarak görsen, kâtibinin kaleminin mürekkebi nur-u Muhammed aleyhissalâtü vesselâmdır. Eğer âlemi bir şecere suretinde görsen, evvela çekirdeği, sonra meyvesi yine nur-u Muhammed aleyhissalâtü vesselâmdır. Eğer âlemi bir zîhayat libasını giymiş görsen, onun ruhu nur-u Muhammedî aleyhissalâtü vesselâmdır. Eğer âlemi bir gül bahçesi olarak görsen onun andelib-i zîşanı yine nur-u Muhammedî aleyhissalâtü vesselâmdır.”


    <!--T:36-->
    Risalenin sonunda gayet güzel bir tazarru ve niyaz ve istiğfar vardır.
    Risalenin sonunda gayet güzel bir tazarru ve niyaz ve istiğfar vardır.


    === '''[[Zeylü'l-Habbe|Zeylü’l-Habbe]]''' ===
    === '''[[Zeylü'l-Habbe|Zeylü’l-Habbe]]''' === <!--T:37-->
    Habbenin Birinci Zeyli’nin âhirlerinde


    حَس۟بُنَا اللّٰهُ وَنِع۟مَ ال۟وَكٖيلُ ۝ لَا حَو۟لَ وَلَا قُوَّةَ اِلَّا بِاللّٰهِ ال۟عَلِىِّ ال۟عَظٖيمِ
    <!--T:38-->
    Habbenin Birinci Zeyli’nin âhirlerinde حَس۟بُنَا اللّٰهُ وَنِع۟مَ ال۟وَكٖيلُ ۝ لَا حَو۟لَ وَلَا قُوَّةَ اِلَّا بِاللّٰهِ ال۟عَلِىِّ ال۟عَظٖيمِ mertebelerinin Yirmi Dokuzuncu Lem’a-i Arabiye’ye nisbeten kısa ve gayet güzel beyanları mündericdir.


    mertebelerinin Yirmi Dokuzuncu Lem’a-i Arabiye’ye nisbeten kısa ve gayet güzel beyanları mündericdir.
    === '''[[Zeylü'z-Zeyl|Zeylü’z-Zeyl]]''' === <!--T:39-->


    === '''[[Zeylü'z-Zeyl|Zeylü’z-Zeyl]]''' ===
    <!--T:40-->
    Habbe’nin ikinci zeylinde, gayet mühim bir risale olan hem Arapça hem Türkçe olarak kesretle intişar eden Asâ-yı Musa mecmuasında Yirmi Üçüncü Lem’a namındaki “Tabiat Risalesi”nin muhtasar kısa Arapçası da vardır.
    Habbe’nin ikinci zeylinde, gayet mühim bir risale olan hem Arapça hem Türkçe olarak kesretle intişar eden Asâ-yı Musa mecmuasında Yirmi Üçüncü Lem’a namındaki “Tabiat Risalesi”nin muhtasar kısa Arapçası da vardır.


    <!--T:41-->
    Bu risale, Ankara’da telif edildiği zaman bir matbaada tabedilmiştir. İnsanların ağzından çıkan dehşetli üç kelimenin butlanını ispat ederek tabiat bataklığında boğulanları kurtarıyor.
    Bu risale, Ankara’da telif edildiği zaman bir matbaada tabedilmiştir. İnsanların ağzından çıkan dehşetli üç kelimenin butlanını ispat ederek tabiat bataklığında boğulanları kurtarıyor.


    === '''7- [[Zühre|ZÜHRE]]''' ===
    === '''7- [[Zühre|ZÜHRE]]''' === <!--T:42-->
     
    <!--T:43-->
    Uzun bir hakikatin yalnız ucunu göstermek ve parlak bir nurun yalnız bir şuâını irae etmek maksadıyla yazılan bu çok mühim risale, gayet ehemmiyetli hakikatleri ihtiva ettiğinden en mümtaz Nur şakirdlerinin musırrane talepleri üzerine, ekserisi Arapça bilmeyen o şakirdlerin istifadelerine medar olmak için kısmen izahlı, kısmen kısa bir meali Üstadımız tarafından Türkçeye çevrilmiş ve On Yedinci Lem’a namıyla on beş nota olarak Risale-i Nur Külliyatı’nın Lem’alar kısmına ilhak edilmiştir.
    Uzun bir hakikatin yalnız ucunu göstermek ve parlak bir nurun yalnız bir şuâını irae etmek maksadıyla yazılan bu çok mühim risale, gayet ehemmiyetli hakikatleri ihtiva ettiğinden en mümtaz Nur şakirdlerinin musırrane talepleri üzerine, ekserisi Arapça bilmeyen o şakirdlerin istifadelerine medar olmak için kısmen izahlı, kısmen kısa bir meali Üstadımız tarafından Türkçeye çevrilmiş ve On Yedinci Lem’a namıyla on beş nota olarak Risale-i Nur Külliyatı’nın Lem’alar kısmına ilhak edilmiştir.


    <!--T:44-->
    Zühre şöyle bir hakikatle başlar: “Dünyadaki her zîhayat, mâlikinin ismiyle, namıyla hesabıyla çalışan muvazzaf bir asker gibidir. Kim kendini kendine mâlik zannetse o kimse hēliktir.”
    Zühre şöyle bir hakikatle başlar: “Dünyadaki her zîhayat, mâlikinin ismiyle, namıyla hesabıyla çalışan muvazzaf bir asker gibidir. Kim kendini kendine mâlik zannetse o kimse hēliktir.”


    <!--T:45-->
    Sonra uzun ve muhit bir salât ü selâmı müteakip her biri bir risalenin güya hülâsası ve çekirdeği mahiyetindeki şümullü “İ’lem”lere geçer.
    Sonra uzun ve muhit bir salât ü selâmı müteakip her biri bir risalenin güya hülâsası ve çekirdeği mahiyetindeki şümullü “İ’lem”lere geçer.


    <!--T:46-->
    “İ’lem”lerin birisinde, Kur’an tilmizi ile felsefe tilmizini içtimaî ve şahsî cihetlerden mukayese ederek felsefenin sakîm ve muzır kısmının bâtıl hükümlerini çürütür.
    “İ’lem”lerin birisinde, Kur’an tilmizi ile felsefe tilmizini içtimaî ve şahsî cihetlerden mukayese ederek felsefenin sakîm ve muzır kısmının bâtıl hükümlerini çürütür.


    <!--T:47-->
    Son “İ’lem”i de gayet güzel ve hazîn bir münâcat ihtiva etmektedir. Daha fazla malûmatı Türkçe olan Notalar Risalesi’ne havale ederiz.
    Son “İ’lem”i de gayet güzel ve hazîn bir münâcat ihtiva etmektedir. Daha fazla malûmatı Türkçe olan Notalar Risalesi’ne havale ederiz.


    <!--T:48-->
    Bu Mesnevî-i Nuriye’nin fihristesinde, o kıymettar hârika risalelerdeki yüzer hakikatlerden yalnız bir ikisini nâkıs fehmimizle ve kāsır ifademizle göstermeye çalıştık. Yoksa gösterdiğimiz misaller, o hârika-i ilim ve irfanın ne en canlı noktaları olabilir ve ne de en kıymetli cevherleri olabilir. Belki o şemsin cüz’î bir şuâı ve o bahrin küçük bir katresidir.
    Bu Mesnevî-i Nuriye’nin fihristesinde, o kıymettar hârika risalelerdeki yüzer hakikatlerden yalnız bir ikisini nâkıs fehmimizle ve kāsır ifademizle göstermeye çalıştık. Yoksa gösterdiğimiz misaller, o hârika-i ilim ve irfanın ne en canlı noktaları olabilir ve ne de en kıymetli cevherleri olabilir. Belki o şemsin cüz’î bir şuâı ve o bahrin küçük bir katresidir.


    === '''8- [[Zerre|ZERRE]]''' ===
    === '''8- [[Zerre|ZERRE]]''' === <!--T:49-->
     
    <!--T:50-->
    Şeytanın ve ehl-i ilhadın bazı vesveselerini tard eden müteferrik meselelerden bahseden hârika ve fevkalâde bir risale olup iki kısımdan ibarettir.
    Şeytanın ve ehl-i ilhadın bazı vesveselerini tard eden müteferrik meselelerden bahseden hârika ve fevkalâde bir risale olup iki kısımdan ibarettir.


    <!--T:51-->
    İman ve ahlâkiyatı ve vesveselerin izalesini ve insandaki teşahhusat-ı vechiyenin hikmetini beyan eden İ’lemler, bu risalenin münderecatındandır.
    İman ve ahlâkiyatı ve vesveselerin izalesini ve insandaki teşahhusat-ı vechiyenin hikmetini beyan eden İ’lemler, bu risalenin münderecatındandır.


    <!--T:52-->
    Bir İ’lem’inde وَمِن۟ اٰيَاتِهٖ خَل۟قُ السَّمٰوَاتِ وَال۟اَر۟ضِ وَاخ۟تِلَافُ اَل۟سِنَتِكُم۟ وَ اَل۟وَانِكُم۟ âyetinde zikredilen semavat ve arzın hilkati ve beşerin lisan ve renklerinin ihtilafı Cenab-ı Hâlık-ı Zülcelal’in âyetlerinden olduğunun hakikatini gayet güzel bir tarzda beyan ediyor. Diyor ki:
    Bir İ’lem’inde وَمِن۟ اٰيَاتِهٖ خَل۟قُ السَّمٰوَاتِ وَال۟اَر۟ضِ وَاخ۟تِلَافُ اَل۟سِنَتِكُم۟ وَ اَل۟وَانِكُم۟ âyetinde zikredilen semavat ve arzın hilkati ve beşerin lisan ve renklerinin ihtilafı Cenab-ı Hâlık-ı Zülcelal’in âyetlerinden olduğunun hakikatini gayet güzel bir tarzda beyan ediyor. Diyor ki:


    <!--T:53-->
    “Bütün beşerin esasat-ı azada ittifakı, Sâni’in vahdetine; teşahhusat-ı vechiyede temayüzü, Sâni’in muhtar ve hakîm olduğuna gayet bâhir ve zâhir delildir.” der, ispat eder. Beşerin birbirinden teşahhusça farklarının hikmetini ve diğer mahlukatta bu temayüzün ferden ferdâ olmayıp nevi nevi oluşu hikmetin öyle iktiza ettiğini izah ediyor.
    “Bütün beşerin esasat-ı azada ittifakı, Sâni’in vahdetine; teşahhusat-ı vechiyede temayüzü, Sâni’in muhtar ve hakîm olduğuna gayet bâhir ve zâhir delildir.” der, ispat eder. Beşerin birbirinden teşahhusça farklarının hikmetini ve diğer mahlukatta bu temayüzün ferden ferdâ olmayıp nevi nevi oluşu hikmetin öyle iktiza ettiğini izah ediyor.


    <!--T:54-->
    Başka bir İ’lem’de, şeytan-ı insî ve cinnînin, bakaranın bâtınen gayet mükemmel, zâhiren miskin oluşu hakkındaki bir vesvesesini tard eder ve der ki: “Ey şeytan-ı cinnîye üstad olan şeytan-ı insî! Eğer her şey, her şeyi maslahat miktarıyla ve lâyık-ı vechile yapan Kadîr-i Ezelî’nin sanatı olmasa idi senin eşeğinin kulağı senden ve senin üstadlarından daha akıllı ve daha hâzık olması lâzım gelirdi.” diye insî ve cinnî şeytanların vesveseleri yüzlerine çarpılarak; bakaranın yani ineğin dâhilinin mutlak olduğunun ve haricinin mukayyed oluşunun hikmetini aklen ve ilmen gayet mukni bir surette beyan eder.
    Başka bir İ’lem’de, şeytan-ı insî ve cinnînin, bakaranın bâtınen gayet mükemmel, zâhiren miskin oluşu hakkındaki bir vesvesesini tard eder ve der ki: “Ey şeytan-ı cinnîye üstad olan şeytan-ı insî! Eğer her şey, her şeyi maslahat miktarıyla ve lâyık-ı vechile yapan Kadîr-i Ezelî’nin sanatı olmasa idi senin eşeğinin kulağı senden ve senin üstadlarından daha akıllı ve daha hâzık olması lâzım gelirdi.” diye insî ve cinnî şeytanların vesveseleri yüzlerine çarpılarak; bakaranın yani ineğin dâhilinin mutlak olduğunun ve haricinin mukayyed oluşunun hikmetini aklen ve ilmen gayet mukni bir surette beyan eder.


    <!--T:55-->
    Ahlâka dair bir İ’lem’inde der ki: “Ey fâsık! Bil ki medeniyet-i sefihe öyle müthiş bir riyayı ibraz etmiş ve meydana çıkarmış ki ehl-i medeniyetin ondan kurtulması mümkün değildir. Çünkü ehl-i medeniyet o riyaya şan ve şeref namını vermiş. İnsanı şahıslara karşı riyakârlığa bedel, unsurlara ve milletlere ve devletlere karşı riyakârlığa teşvik etmiş ve tarihi onlara müşevvik ve alkışçı ve cerideleri de yani gazeteleri de dellâl yapmış. Ölümü unutturup güya unsurları içinde bir hayatları var diye zaman-ı cahiliyetteki gaddar zalimlerin desiseleri nevinden bir desise ile beşeri tasannu ve riyakârlığa sevk etmiştir.”
    Ahlâka dair bir İ’lem’inde der ki: “Ey fâsık! Bil ki medeniyet-i sefihe öyle müthiş bir riyayı ibraz etmiş ve meydana çıkarmış ki ehl-i medeniyetin ondan kurtulması mümkün değildir. Çünkü ehl-i medeniyet o riyaya şan ve şeref namını vermiş. İnsanı şahıslara karşı riyakârlığa bedel, unsurlara ve milletlere ve devletlere karşı riyakârlığa teşvik etmiş ve tarihi onlara müşevvik ve alkışçı ve cerideleri de yani gazeteleri de dellâl yapmış. Ölümü unutturup güya unsurları içinde bir hayatları var diye zaman-ı cahiliyetteki gaddar zalimlerin desiseleri nevinden bir desise ile beşeri tasannu ve riyakârlığa sevk etmiştir.”


    <!--T:56-->
    Ne kadar okunsa okunmaya lâyık olan bu risale dahi bir istiğfar ve Hazret-i Mevlana’nın bir beytiyle nihayet bulmuştur.
    Ne kadar okunsa okunmaya lâyık olan bu risale dahi bir istiğfar ve Hazret-i Mevlana’nın bir beytiyle nihayet bulmuştur.


    === '''9- [[Şemme|ŞEMME]]''' ===
    === '''9- [[Şemme|ŞEMME]]''' === <!--T:57-->
     
    <!--T:58-->
    Kâinatın mecmuundan tâ zerreye kadar mütenâzilen her bir mevcudun, pek çok esma-i İlahiyeden Allah, Rab, Mâlik, Müdebbir, Mürebbi, Mutasarrıf ve Nâzım isimlerine şehadet ettiklerini ispat eder.
    Kâinatın mecmuundan tâ zerreye kadar mütenâzilen her bir mevcudun, pek çok esma-i İlahiyeden Allah, Rab, Mâlik, Müdebbir, Mürebbi, Mutasarrıf ve Nâzım isimlerine şehadet ettiklerini ispat eder.


    <!--T:59-->
    Başka bir İ’lem’inde, hiçbir kimsenin Sâni’-i âlem’den şikâyet hakkı olmadığını gösterir.
    Başka bir İ’lem’inde, hiçbir kimsenin Sâni’-i âlem’den şikâyet hakkı olmadığını gösterir.


    <!--T:60-->
    Diğer bir İ’lem’inde Kur’an-ı Hakîm’in ilk ve ekser muhatabı olan cumhur-u avamın fehimlerini nasıl okşadığını ve onların idraklerine nasıl müraat ettiğini uzun bir hakikatle beyan eder.
    Diğer bir İ’lem’inde Kur’an-ı Hakîm’in ilk ve ekser muhatabı olan cumhur-u avamın fehimlerini nasıl okşadığını ve onların idraklerine nasıl müraat ettiğini uzun bir hakikatle beyan eder.


    <!--T:61-->
    Hem tayy-ı mekân ve bast-ı zaman ve enenin mahiyeti ve iki vechi gibi pek çok ince hakaiki beyan eden müteferrik mevzulardan müteşekkil bir kıymettar risaledir.
    Hem tayy-ı mekân ve bast-ı zaman ve enenin mahiyeti ve iki vechi gibi pek çok ince hakaiki beyan eden müteferrik mevzulardan müteşekkil bir kıymettar risaledir.


    <!--T:62-->
    Bu risale:
    Bu risale:


    <!--T:63-->
    Meded ey kafile-salar-ı rusül huz biyedî,
    Meded ey kafile-salar-ı rusül huz biyedî,


    <!--T:64-->
    Sensin ey nur-u kerem cümlemizin mutemedi
    Sensin ey nur-u kerem cümlemizin mutemedi


    <!--T:65-->
    İntisabım sanadır işte dilimde senedi:
    İntisabım sanadır işte dilimde senedi:


    <!--T:66-->
    Lâ ilahe illallah Muhammedün Resulullah.
    Lâ ilahe illallah Muhammedün Resulullah.


    <!--T:67-->
    diye bir manzum kıtadan sonra uzun ve muhit bir istiğfar ve duaya geçerek hitama erer.
    diye bir manzum kıtadan sonra uzun ve muhit bir istiğfar ve duaya geçerek hitama erer.


    === '''[[Onuncu Risale|ONUNCU RİSALE:]]''' ===
    === '''[[Onuncu Risale|ONUNCU RİSALE:]]''' === <!--T:68-->
     
    <!--T:69-->
    Diğerlerine nisbetle büyük olan bu risalede, Sözler’den bazılarının hülâsalarıyla, müteferrik ve muhtelif mevzulardan ibaret İ’lemler vardır.
    Diğerlerine nisbetle büyük olan bu risalede, Sözler’den bazılarının hülâsalarıyla, müteferrik ve muhtelif mevzulardan ibaret İ’lemler vardır.


    <!--T:70-->
    Birinci İ’lem’inde وَجَعَل۟نَاهَا رُجُومًا لِلشَّيَاطٖينِ âyet-i kerîmesinin tefsirini, semavata çıkmak isteyen şeytanların recmedilmelerini yedi basamak ile beyan eder.
    Birinci İ’lem’inde وَجَعَل۟نَاهَا رُجُومًا لِلشَّيَاطٖينِ âyet-i kerîmesinin tefsirini, semavata çıkmak isteyen şeytanların recmedilmelerini yedi basamak ile beyan eder.


    <!--T:71-->
    Birinci Basamağında: Semadaki sükûnet ve sükûta ve intizama işaretle der ki: “Sema ehli, arz ehli gibi hayırların ve şerlerin karışmasından ve zıtların içtimaından meydana gelen münakaşa ve ihtilafat ve tezebzüb içinde değillerdir. Belki onlar, kendilerine Hâlıkları tarafından emredilen şeyleri kemal-i itaatle yapan mutîlerdir.”
    Birinci Basamağında: Semadaki sükûnet ve sükûta ve intizama işaretle der ki: “Sema ehli, arz ehli gibi hayırların ve şerlerin karışmasından ve zıtların içtimaından meydana gelen münakaşa ve ihtilafat ve tezebzüb içinde değillerdir. Belki onlar, kendilerine Hâlıkları tarafından emredilen şeyleri kemal-i itaatle yapan mutîlerdir.”


    <!--T:72-->
    Şeytanların recmedilmelerini beyan ve ispattan sonra başka bir İ’lem’de (Üstadımız) Kur’an’dan istifade ettiği dört tarîkı, dört hatve ile gayet veciz bir tarzda izah eder. Risale-i Nur’un Sözler kısmında mufassal izahı bulunan bu İ’lem çok mühimdir.
    Şeytanların recmedilmelerini beyan ve ispattan sonra başka bir İ’lem’de (Üstadımız) Kur’an’dan istifade ettiği dört tarîkı, dört hatve ile gayet veciz bir tarzda izah eder. Risale-i Nur’un Sözler kısmında mufassal izahı bulunan bu İ’lem çok mühimdir.


    <!--T:73-->
    Diğer bir İ’lem’inde, ubudiyetin mukaddime-i mükâfat-ı lâhika değil, netice-i nimet-i sâbıka olduğunu beyandan sonra çok hakikatli ve geniş manadaki İ’lemlere geçerek Nur’un İlk Kapısı’nda ve Küçük Sözler’de bir derece mealleri bulunan hakikatlerin izahıyla bu kıymettar ve mühim risale hitama erer.
    Diğer bir İ’lem’inde, ubudiyetin mukaddime-i mükâfat-ı lâhika değil, netice-i nimet-i sâbıka olduğunu beyandan sonra çok hakikatli ve geniş manadaki İ’lemlere geçerek Nur’un İlk Kapısı’nda ve Küçük Sözler’de bir derece mealleri bulunan hakikatlerin izahıyla bu kıymettar ve mühim risale hitama erer.


    <!--T:74-->
    Bu kıymettar risalenin münderecatından şems gibi nurlu, kamer gibi parlak bir misali şudur: Kur’an-ı Hakîm, kâinattaki insana râci ve menfaatli olan eşyayı ihtar için zikrediyor. Yoksa Kur’an-ı Hakîm’in o beyanatı yalnız o faydasına inhisar etmiyor. Çünkü insan kendisiyle alâkası olan ve faydası dokunan bir zerreye, kendisi ile alâkası olmayan bir şemsten ziyade ehemmiyet verir. Mesela
    Bu kıymettar risalenin münderecatından şems gibi nurlu, kamer gibi parlak bir misali şudur: Kur’an-ı Hakîm, kâinattaki insana râci ve menfaatli olan eşyayı ihtar için zikrediyor. Yoksa Kur’an-ı Hakîm’in o beyanatı yalnız o faydasına inhisar etmiyor. Çünkü insan kendisiyle alâkası olan ve faydası dokunan bir zerreye, kendisi ile alâkası olmayan bir şemsten ziyade ehemmiyet verir. Mesela


    <!--T:75-->
    وَال۟قَمَرَ قَدَّر۟نَاهُ مَنَازِلَ ۝ لِتَع۟لَمُوا عَدَدَ السِّنٖينَ وَال۟حِسَابَ
    وَال۟قَمَرَ قَدَّر۟نَاهُ مَنَازِلَ ۝ لِتَع۟لَمُوا عَدَدَ السِّنٖينَ وَال۟حِسَابَ


    <!--T:76-->
    Yani kamerin küre-i arz etrafında devrinin Cenab-ı Hak tarafından takdir edilmesinin pek çok hikmetlerinden bir hikmeti de beşerin günlerini, aylarını, senelerini hesap etmesi, bilmesidir. Yoksa kamerin takdiri, bizce çok lüzumlu bulunan bu faydasına inhisar etmez. Hâlık-ı Zülcelal’in esmasına âyinedarlık eden binler hikmetleri daha var.
    Yani kamerin küre-i arz etrafında devrinin Cenab-ı Hak tarafından takdir edilmesinin pek çok hikmetlerinden bir hikmeti de beşerin günlerini, aylarını, senelerini hesap etmesi, bilmesidir. Yoksa kamerin takdiri, bizce çok lüzumlu bulunan bu faydasına inhisar etmez. Hâlık-ı Zülcelal’in esmasına âyinedarlık eden binler hikmetleri daha var.


    <!--T:77-->
    Bu kıymettar risalenin âhirinde, altı katrede i’caz-ı Kur’an’ı hülâsa eden küçük fakat o nisbette şümullü bir risale vardır.
    Bu kıymettar risalenin âhirinde, altı katrede i’caz-ı Kur’an’ı hülâsa eden küçük fakat o nisbette şümullü bir risale vardır.


    <!--T:78-->
    '''Mu’cize-i Kübradan Birkaç Katreyi Tazammun Eden'''
    '''Mu’cize-i Kübradan Birkaç Katreyi Tazammun Eden'''


    === '''[[On Dördüncü Reşha|ON DÖRDÜNCÜ REŞHA]]''' ===
    === '''[[On Dördüncü Reşha|ON DÖRDÜNCÜ REŞHA]]''' === <!--T:79-->
     
    <!--T:80-->
    Peygamber aleyhissalâtü vesselâmın risaletinin hakkaniyetine bir delil de Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’dır. Kur’an-ı Hakîm’in kırka yakın vech-i i’cazı, Lemaat ve İşaratü’l-İ’caz tefsirinde beyan edildiğinden onlara havale ederek '''Birinci Katre''' nihayet bulur.
    Peygamber aleyhissalâtü vesselâmın risaletinin hakkaniyetine bir delil de Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’dır. Kur’an-ı Hakîm’in kırka yakın vech-i i’cazı, Lemaat ve İşaratü’l-İ’caz tefsirinde beyan edildiğinden onlara havale ederek '''Birinci Katre''' nihayet bulur.


    <!--T:81-->
    '''İkinci Katre’de:''' Yirmi Beşinci Söz’de zikredilen “Kur’an Nedir?” diye olan tarifin kısa bir Arapçası vardır.
    '''İkinci Katre’de:''' Yirmi Beşinci Söz’de zikredilen “Kur’an Nedir?” diye olan tarifin kısa bir Arapçası vardır.


    <!--T:82-->
    '''Üçüncü Katre:''' Altı noktadır. Üçüncü Nokta’sında: Nasıl ki insan muhtelif hâcat-ı cismaniyeye muhtelif vakitlerde muhtaçtır. Mesela, havaya her an, hararete, suya her vakit, gıdaya her gün, ziyaya her hafta muhtaçtır. Öyle de hâcat-ı maneviye-i insaniye de muhteliftir. Bir kısmına her an muhtaçtır. Lafzullah gibi. Bir kısmına her vakit muhtaçtır. Bismillah gibi. Bir kısmına her saat muhtaçtır. “Lâ İlahe İllallah” gibi. Ve hâkeza kıyas et.
    '''Üçüncü Katre:''' Altı noktadır. Üçüncü Nokta’sında: Nasıl ki insan muhtelif hâcat-ı cismaniyeye muhtelif vakitlerde muhtaçtır. Mesela, havaya her an, hararete, suya her vakit, gıdaya her gün, ziyaya her hafta muhtaçtır. Öyle de hâcat-ı maneviye-i insaniye de muhteliftir. Bir kısmına her an muhtaçtır. Lafzullah gibi. Bir kısmına her vakit muhtaçtır. Bismillah gibi. Bir kısmına her saat muhtaçtır. “Lâ İlahe İllallah” gibi. Ve hâkeza kıyas et.


    <!--T:83-->
    '''Dördüncü Katre:''' Altı nüktedir. Beşinci Nükte’sinde çok âyet-i kerîme bulunmasından ve orası da izah makamı olmadığından Mu’cizat-ı Kur’aniye’ye havale edilerek o nükte tayyedilmiştir. Bazen bir harf-i Kur’anîde Kur’an’ın i’cazını ispat eden bu risale ve arkadaşları olan “İşaratü’l-İ’caz” ve “Mu’cizat-ı Kur’aniye” risaleleri Kur’an-ı Hakîm’in birer elmas kılıncıdırlar.
    '''Dördüncü Katre:''' Altı nüktedir. Beşinci Nükte’sinde çok âyet-i kerîme bulunmasından ve orası da izah makamı olmadığından Mu’cizat-ı Kur’aniye’ye havale edilerek o nükte tayyedilmiştir. Bazen bir harf-i Kur’anîde Kur’an’ın i’cazını ispat eden bu risale ve arkadaşları olan “İşaratü’l-İ’caz” ve “Mu’cizat-ı Kur’aniye” risaleleri Kur’an-ı Hakîm’in birer elmas kılıncıdırlar.


    <!--T:84-->
    '''Altıncı Katre:''' Belâgat-ı Kur’aniyenin bir sırrını keşfederek ediblerin اُن۟ظُر۟ اِلٰى مَن۟ قَالَ yani “Kim söylemiş?” demelerine mukabil اُن۟ظُر۟ اِلٰى مَن۟ قَالَ وَ لِمَن۟ قَالَ وَ لِمَا قَالَ وَ فٖيمَا قَالَ diyerek i’caz-ı Kur’aniyeyi parlattırıyor. Bu Altıncı Katre, belâgat-ı Kur’aniye için mühim bir anahtardır.
    '''Altıncı Katre:''' Belâgat-ı Kur’aniyenin bir sırrını keşfederek ediblerin اُن۟ظُر۟ اِلٰى مَن۟ قَالَ yani “Kim söylemiş?” demelerine mukabil اُن۟ظُر۟ اِلٰى مَن۟ قَالَ وَ لِمَن۟ قَالَ وَ لِمَا قَالَ وَ فٖيمَا قَالَ diyerek i’caz-ı Kur’aniyeyi parlattırıyor. Bu Altıncı Katre, belâgat-ı Kur’aniye için mühim bir anahtardır.


    === '''10- [[Şule|ŞULE]]''' ===
    === '''10- [[Şule|ŞULE]]''' === <!--T:85-->
     
    <!--T:86-->
    İki sahifelik bir zeyli olan küçük hacimde bir risaledir.
    İki sahifelik bir zeyli olan küçük hacimde bir risaledir.


    === '''11- [[Nokta|NOKTA]]''' ===
    === '''11- [[Nokta|NOKTA]]''' === <!--T:87-->
     
    <!--T:88-->
    Çok muhtasar olduğu için özetlenmedi.
    Çok muhtasar olduğu için özetlenmedi.


    <!--T:89-->
    اَللّٰهُمَّ اخ۟تِم۟ لَنَا بِالسَّعَادَةِ وَالشَّهَادَةِ وَال۟كَرَامَةِ وَال۟بُش۟رٰى
    اَللّٰهُمَّ اخ۟تِم۟ لَنَا بِالسَّعَادَةِ وَالشَّهَادَةِ وَال۟كَرَامَةِ وَال۟بُش۟رٰى


    <!--T:90-->
    اٰمٖينَ اٰمٖينَ اٰمٖينَ
    اٰمٖينَ اٰمٖينَ اٰمٖينَ


     
    <!--T:91-->
     
    ------
    ------
    <center> [[Münderecât Hakkında]] ⇐ | [[Mesnevi-i Nuriye]] | ⇒ [[İ'tizar]] </center>
    <center> [[Münderecât Hakkında]] ⇐ | [[Mesnevi-i Nuriye]] | ⇒ [[İ'tizar]] </center>
    ------
    ------
    </translate>

    08.37, 18 Kasım 2023 itibarı ile sayfanın şu anki hâli

    Diğer diller:
    • Türkçe

    Fihrist

    Mukaddime

    1- LEM’ALAR

    Tevhide dair olup Risale-i Nur’daki Yirmi İkinci Söz’ün esası ve bir cihette Arapçasıdır. On dört lem’a ile tevhidin en ince hakikatlerini, en mufassal bir surette وَ فٖى كُلِّ شَى۟ءٍ لَهُ اٰيَةٌ تَدُلُّ عَلٰى اَنَّهُ وَاحِدٌ hakikatine mazhar edecek bir silsile-i delail ve şehadeti ibraz eden çok kıymettar ve hava, su, ekmek gibi herkesin muhtaç olduğu bir risaledir.

    Nur’un Mesnevî’sinin başında derc edilen Lâsiyyemalar, Lem’alar, Reşhalar isimlerindeki üç risale, âhirdeki risaleler gibi müteferrik meselelerden bâhis değildir. Aynı mevzu üzerinde gidiyorlar.

    2- REŞHALAR

    Bu Reşhalar Risalesi, imanın en mühim üç erkânından nübüvvetin hakikatini ve nübüvvet-i Ahmediyeyi (asm) gayet kat’î ve parlak bürhanlarla ispat ediyor. Şems nasıl ziya vermemesi mümkün değildir. Aynen öyle de uluhiyet de risaletsiz mümkün olmadığını ispat ediyor. Ve nübüvvetin hakikatini güneş gibi gösteriyor. Kâinatı mücessem bir Kur’an-ı kebir olarak temsil edip Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâm onun âyetü’l-kübrası olduğunu, gözünde perde ve kalbinde pas olmayanlara irae ediyor.

    Bu hârika risale on bir reşhadır. On Birinci Reşha’da, yirmi bir mu’cizat-ı Ahmediyeye (asm) işaret eden bir salavat-ı şerifeyi o Nebiyy-i Zîşan aleyhissalâtü vesselâm Efendimize getiriyor.

    On Birinci Reşha’dan sonra uzun bir i’lemde, nübüvvet-i Ahmediyeye (asm) –başka bir tarzda– görülmemiş delilleri gösteriyor.

    Bu risalenin Türkçesi, Risale-i Nur’daki On Dokuzuncu Söz’dedir.

    Mesnevî’nin başındaki bu üç risale “Eski Said”in eserlerinden olmayıp Üstadımızın tabiriyle “Yeni Said”in eserleridir. Üstadımızın eski eserlerinden Risale-i Nur’a girenler olduğu gibi Risale-i Nur’u telifi zamanında yazdığı Arapça eserleri de bu suretle Mesnevî-i Arabiye’ye idhal olunmuştur.

    3- LÂSİYYEMALAR

    İman-ı haşre dair olan bu risale Risale-i Nur’daki Onuncu Söz’ün esası olup Barla’da, Üstadımızın –bir bahar gününde– rahmet-i İlahiyenin âsârını bağ ve bahçelerde müşahedesinden ve ihtiyarsız olarak فَان۟ظُر۟ اِلٰٓى اٰثَارِ رَح۟مَتِ اللّٰهِ كَي۟فَ يُح۟يِى ال۟اَر۟ضَ بَع۟دَ مَو۟تِهَا اِنَّ ذٰلِكَ لَمُح۟يِى ال۟مَو۟تٰى وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَى۟ءٍ قَدٖيرٌ âyet-i kerîmesini kırk defaya yakın okumasından sonra tulû etmiş gayet kıymettar ve bu zamanda çok lüzumlu ve inkâr-ı haşir mefkûresini köküyle kesip İbn-i Sina gibi acib bir dâhînin “Haşir bir mesele-i nakliyedir, akıl bu yolda gidemez.” dediği haşri en basit fehme de kabul ettiren ve haşrin binler numunelerini arz yüzünde gösteren ve haşri iktiza eden pek çok esma-i İlahiyeden tut tâ mahiyet-i insaniyede dahi haşri ispat eden bir risaledir.

    Bir kaide-i hasenenin tezahürü olarak her risalenin başında olduğu gibi bu risalenin başında da Cenab-ı Hakk’a tahmidat ve Nebiyy-i Zîşan’a salât ü selâm vardır. İman-ı billah, iman-ı bi’n-nebi, iman-ı bi’l-haşir ve şuhud-u kâinat mabeyninde bir irtibat-ı tamme ve telazum-u kat’iye olduğundan bu risale kısaca olarak “tevhid ve risalet” hakikatlerinden bahsederek esas mesele olan mesele-i haşriyeye “Lâsiyyema”larla geçmiştir. Risale-i Nur’un Yirmi Sekizinci Söz’ünün İkinci Makamı olan bu risale, yirmi senedir Üstadımızın eline yeni geçmiştir.

    4- KATRE

    Bu Katre Risalesi bir mukaddime, bir hâtime ve dört babdan ibarettir. Mukaddime’de Üstadımız, kırk sene ömründe, telif eylediği seneye nisbetle otuz senelik ilim seyrinde, dört kelime ile dört kelâm tahsil ettiğini ve bu dört kelimenin biri mana-yı harfî, ikincisi mana-yı ismî, üçüncüsü niyet, dördüncüsü nazar olduğunu… Dört kelâm ise biri “Ben kendi kendime mâlik değilim.”, ikincisi “El-mevtü hakkun”, üçüncüsü “Rabbî vâhidün”, dördüncüsü “Ene’nin bir nokta-i sevda ve bir vâhid-i kıyasî” olduğunu söylüyor. Bu Risale اَش۟هَدُ اَن۟ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ hakikatini, Birinci Bab olarak kâinat erkânından her bir rükün, elli beş küllî ve gayet zâhir lisanla ispat ediyor.

    Takriz

    Katre’nin Hâtimesi

    Müteferrik ve kısa fakat çok lüzumlu ve mühim hakikatlerden bahseder. Başında “yeis, ucub, gurur, sû-i zan” gibi nefsin dört hastalığını sonra dört hakikati ve daha sonra da “Katre”de zikredilen Birinci Bab’daki “Lâ ilahe illallah” hakikatini ve devamı olarak Bab-ı Sâni’de “Sübhanallah” Bab-ı Sâlis’te “Elhamdülillah” Bab-ı Râbi’de “Allahu ekber” mertebelerini beyan ettikten sonra Nokta ve Nükte başlıklarıyla mevzu itibarıyla birbirinden farklı i’lemlere geçer.

    Katre’nin Zeyli

    “Remiz”ler ve “İ’lem”ler unvanı altında, her birisi bir risaleye mevzu olacak kıymette hakikatlerden ibarettir. Başında salât ü selâmdan sonra birinci “İ’lem” namazda evvel vakte riayet etmenin ve hayalen Kâbe’ye müteveccih olmanın faziletini ve evham ve vesvese-i şeytaniyeyi nasıl müzmahil ettiğini ve musallînin bütün letaif ve havassının nasıl feyizlendiğini beyan eder.

    Bu geçen risaleler aynı zamanda erkân-ı imaniyeden bahsetmekle hem iman hem ilim hem marifetullah hem zikir olduğundan okuması dahi bir nevi ibadettir.

    5- HUBAB

    Biri Türkçe diğeri Arapça iki zeyli olan bu çok mühim risale, Üstadımızın “Hutuvat-ı Sitte”yi neşri münasebetiyle taltif için Ankara’ya çağrıldığında, Ankara’da İslâm ordusunun Yunan’a galebesinden neşe alan ehl-i imanın kuvvetli efkârı içine gayet müthiş bir zındıka fikri girmek ve bozmak ve zehirlendirmek için dessasane çalıştığını gördüğü hengâmda telif ettiği iki eserden birisidir.

    Bu risalenin başında bulunan salât ü selâm çok ehemmiyetlidir. Bu Mesnevî-i Nuriye’nin fevkalâde olan ve hiçbir eserde rastlanmayan bir hususiyeti de bir parmağın hareketiyle birkaç makineyi birden çalıştırmak gibi gayet belâgatlı bir beyan tarzına sahip oluşudur. Sâbıkan zikredildiği gibi bu muazzam mecmuada hem zikir hem iman hem tefekkür hem ilmi bir arada bulmak daima mümkündür. Mesela, salât ü selâmı yalnız zikir olarak dercetmiyor. Aynı zamanda onda bir iman inkişafı, aynı zamanda bir ilim, aynı zamanda mü’min-i musallîyi evham ve şübehattan kurtaran hakikatleri serd ederek lâekall üç mana mertebesini beyan ediyor.

    Bu hârika risale mühim bir “İ’lem”inde, medeni mü’min ile medeni kâfirin suret ve sîret ve zâhir ve bâtın farklarını gayet beliğ bir tarzda beyan ediyor. Ve neticede bu farkı körlere de göstermek için diyor ki: “Eğer istersen hayalinle Nurşin karyesindeki Seyda’nın meclisine git bak: Orada fukara kıyafetinde melikler, padişahlar ve insan elbisesinde melâikeleri bir sohbet-i kudsiyede göreceksin. Sonra Paris’e git ve en büyük localarına gir, göreceksin ki akrepler insan libası giymişler ve ifritler adam suretini almışlar ilâ âhir…” diyerek daha başka cihetteki farklarını “Lemaat” ve “Sünuhat”a havale eder.

    Başka bir “İ’lem”de, Risale-i Nur’da Yirmi Yedinci Söz namını alan İçtihad Risalesi’ni dört sahifede hülâsa ediyor.

    Hubab’ın Birinci Zeyli

    Farisî bir münâcatla başlar. Bu münâcatın Türkçesi Yedinci Rica’da ve On Yedinci Söz’ün zeylinde vardır.

    Üstadımız hiç Farisî tahsil etmediği halde o kadar mükemmel Farisî bir lisan ile telif edilmiştir ki o zamanki Afgan Sefiri bu eseri takdir hisleri içerisinde Afganistan’a göndermiştir.

    Bu Farisî münâcatın akabinde: “Ey Mücahidîn-i İslâm” başlığı altında Türkçe olarak mebusana on maddelik bir hitap vardır. Bu hitabın tesiriyle Meclis-i Mebusanda küçük bir oda olan mescid, büyük bir salona tebdil edilmiştir.

    Zeylü’l-Hubab

    Hubab’ın İkinci Zeyli de çok mühim hakikatleri ihtiva etmektedir.

    6- HABBE

    İki zeyli vardır. Bu risalenin birinci “İ’lem”i, hakikat-i Muhammediye (asm) âlemin hem sebeb-i hilkati hem çekirdeği hem meyvesi hem netice-i hilkat-i âlem olduğunu gayet edibane bir üslup ile beyan ediyor. Diyor ki: “Eğer âlemi bir kitab-ı kebir olarak görsen, kâtibinin kaleminin mürekkebi nur-u Muhammed aleyhissalâtü vesselâmdır. Eğer âlemi bir şecere suretinde görsen, evvela çekirdeği, sonra meyvesi yine nur-u Muhammed aleyhissalâtü vesselâmdır. Eğer âlemi bir zîhayat libasını giymiş görsen, onun ruhu nur-u Muhammedî aleyhissalâtü vesselâmdır. Eğer âlemi bir gül bahçesi olarak görsen onun andelib-i zîşanı yine nur-u Muhammedî aleyhissalâtü vesselâmdır.”

    Risalenin sonunda gayet güzel bir tazarru ve niyaz ve istiğfar vardır.

    Zeylü’l-Habbe

    Habbenin Birinci Zeyli’nin âhirlerinde حَس۟بُنَا اللّٰهُ وَنِع۟مَ ال۟وَكٖيلُ ۝ لَا حَو۟لَ وَلَا قُوَّةَ اِلَّا بِاللّٰهِ ال۟عَلِىِّ ال۟عَظٖيمِ mertebelerinin Yirmi Dokuzuncu Lem’a-i Arabiye’ye nisbeten kısa ve gayet güzel beyanları mündericdir.

    Zeylü’z-Zeyl

    Habbe’nin ikinci zeylinde, gayet mühim bir risale olan hem Arapça hem Türkçe olarak kesretle intişar eden Asâ-yı Musa mecmuasında Yirmi Üçüncü Lem’a namındaki “Tabiat Risalesi”nin muhtasar kısa Arapçası da vardır.

    Bu risale, Ankara’da telif edildiği zaman bir matbaada tabedilmiştir. İnsanların ağzından çıkan dehşetli üç kelimenin butlanını ispat ederek tabiat bataklığında boğulanları kurtarıyor.

    7- ZÜHRE

    Uzun bir hakikatin yalnız ucunu göstermek ve parlak bir nurun yalnız bir şuâını irae etmek maksadıyla yazılan bu çok mühim risale, gayet ehemmiyetli hakikatleri ihtiva ettiğinden en mümtaz Nur şakirdlerinin musırrane talepleri üzerine, ekserisi Arapça bilmeyen o şakirdlerin istifadelerine medar olmak için kısmen izahlı, kısmen kısa bir meali Üstadımız tarafından Türkçeye çevrilmiş ve On Yedinci Lem’a namıyla on beş nota olarak Risale-i Nur Külliyatı’nın Lem’alar kısmına ilhak edilmiştir.

    Zühre şöyle bir hakikatle başlar: “Dünyadaki her zîhayat, mâlikinin ismiyle, namıyla hesabıyla çalışan muvazzaf bir asker gibidir. Kim kendini kendine mâlik zannetse o kimse hēliktir.”

    Sonra uzun ve muhit bir salât ü selâmı müteakip her biri bir risalenin güya hülâsası ve çekirdeği mahiyetindeki şümullü “İ’lem”lere geçer.

    “İ’lem”lerin birisinde, Kur’an tilmizi ile felsefe tilmizini içtimaî ve şahsî cihetlerden mukayese ederek felsefenin sakîm ve muzır kısmının bâtıl hükümlerini çürütür.

    Son “İ’lem”i de gayet güzel ve hazîn bir münâcat ihtiva etmektedir. Daha fazla malûmatı Türkçe olan Notalar Risalesi’ne havale ederiz.

    Bu Mesnevî-i Nuriye’nin fihristesinde, o kıymettar hârika risalelerdeki yüzer hakikatlerden yalnız bir ikisini nâkıs fehmimizle ve kāsır ifademizle göstermeye çalıştık. Yoksa gösterdiğimiz misaller, o hârika-i ilim ve irfanın ne en canlı noktaları olabilir ve ne de en kıymetli cevherleri olabilir. Belki o şemsin cüz’î bir şuâı ve o bahrin küçük bir katresidir.

    8- ZERRE

    Şeytanın ve ehl-i ilhadın bazı vesveselerini tard eden müteferrik meselelerden bahseden hârika ve fevkalâde bir risale olup iki kısımdan ibarettir.

    İman ve ahlâkiyatı ve vesveselerin izalesini ve insandaki teşahhusat-ı vechiyenin hikmetini beyan eden İ’lemler, bu risalenin münderecatındandır.

    Bir İ’lem’inde وَمِن۟ اٰيَاتِهٖ خَل۟قُ السَّمٰوَاتِ وَال۟اَر۟ضِ وَاخ۟تِلَافُ اَل۟سِنَتِكُم۟ وَ اَل۟وَانِكُم۟ âyetinde zikredilen semavat ve arzın hilkati ve beşerin lisan ve renklerinin ihtilafı Cenab-ı Hâlık-ı Zülcelal’in âyetlerinden olduğunun hakikatini gayet güzel bir tarzda beyan ediyor. Diyor ki:

    “Bütün beşerin esasat-ı azada ittifakı, Sâni’in vahdetine; teşahhusat-ı vechiyede temayüzü, Sâni’in muhtar ve hakîm olduğuna gayet bâhir ve zâhir delildir.” der, ispat eder. Beşerin birbirinden teşahhusça farklarının hikmetini ve diğer mahlukatta bu temayüzün ferden ferdâ olmayıp nevi nevi oluşu hikmetin öyle iktiza ettiğini izah ediyor.

    Başka bir İ’lem’de, şeytan-ı insî ve cinnînin, bakaranın bâtınen gayet mükemmel, zâhiren miskin oluşu hakkındaki bir vesvesesini tard eder ve der ki: “Ey şeytan-ı cinnîye üstad olan şeytan-ı insî! Eğer her şey, her şeyi maslahat miktarıyla ve lâyık-ı vechile yapan Kadîr-i Ezelî’nin sanatı olmasa idi senin eşeğinin kulağı senden ve senin üstadlarından daha akıllı ve daha hâzık olması lâzım gelirdi.” diye insî ve cinnî şeytanların vesveseleri yüzlerine çarpılarak; bakaranın yani ineğin dâhilinin mutlak olduğunun ve haricinin mukayyed oluşunun hikmetini aklen ve ilmen gayet mukni bir surette beyan eder.

    Ahlâka dair bir İ’lem’inde der ki: “Ey fâsık! Bil ki medeniyet-i sefihe öyle müthiş bir riyayı ibraz etmiş ve meydana çıkarmış ki ehl-i medeniyetin ondan kurtulması mümkün değildir. Çünkü ehl-i medeniyet o riyaya şan ve şeref namını vermiş. İnsanı şahıslara karşı riyakârlığa bedel, unsurlara ve milletlere ve devletlere karşı riyakârlığa teşvik etmiş ve tarihi onlara müşevvik ve alkışçı ve cerideleri de yani gazeteleri de dellâl yapmış. Ölümü unutturup güya unsurları içinde bir hayatları var diye zaman-ı cahiliyetteki gaddar zalimlerin desiseleri nevinden bir desise ile beşeri tasannu ve riyakârlığa sevk etmiştir.”

    Ne kadar okunsa okunmaya lâyık olan bu risale dahi bir istiğfar ve Hazret-i Mevlana’nın bir beytiyle nihayet bulmuştur.

    9- ŞEMME

    Kâinatın mecmuundan tâ zerreye kadar mütenâzilen her bir mevcudun, pek çok esma-i İlahiyeden Allah, Rab, Mâlik, Müdebbir, Mürebbi, Mutasarrıf ve Nâzım isimlerine şehadet ettiklerini ispat eder.

    Başka bir İ’lem’inde, hiçbir kimsenin Sâni’-i âlem’den şikâyet hakkı olmadığını gösterir.

    Diğer bir İ’lem’inde Kur’an-ı Hakîm’in ilk ve ekser muhatabı olan cumhur-u avamın fehimlerini nasıl okşadığını ve onların idraklerine nasıl müraat ettiğini uzun bir hakikatle beyan eder.

    Hem tayy-ı mekân ve bast-ı zaman ve enenin mahiyeti ve iki vechi gibi pek çok ince hakaiki beyan eden müteferrik mevzulardan müteşekkil bir kıymettar risaledir.

    Bu risale:

    Meded ey kafile-salar-ı rusül huz biyedî,

    Sensin ey nur-u kerem cümlemizin mutemedi

    İntisabım sanadır işte dilimde senedi:

    Lâ ilahe illallah Muhammedün Resulullah.

    diye bir manzum kıtadan sonra uzun ve muhit bir istiğfar ve duaya geçerek hitama erer.

    ONUNCU RİSALE:

    Diğerlerine nisbetle büyük olan bu risalede, Sözler’den bazılarının hülâsalarıyla, müteferrik ve muhtelif mevzulardan ibaret İ’lemler vardır.

    Birinci İ’lem’inde وَجَعَل۟نَاهَا رُجُومًا لِلشَّيَاطٖينِ âyet-i kerîmesinin tefsirini, semavata çıkmak isteyen şeytanların recmedilmelerini yedi basamak ile beyan eder.

    Birinci Basamağında: Semadaki sükûnet ve sükûta ve intizama işaretle der ki: “Sema ehli, arz ehli gibi hayırların ve şerlerin karışmasından ve zıtların içtimaından meydana gelen münakaşa ve ihtilafat ve tezebzüb içinde değillerdir. Belki onlar, kendilerine Hâlıkları tarafından emredilen şeyleri kemal-i itaatle yapan mutîlerdir.”

    Şeytanların recmedilmelerini beyan ve ispattan sonra başka bir İ’lem’de (Üstadımız) Kur’an’dan istifade ettiği dört tarîkı, dört hatve ile gayet veciz bir tarzda izah eder. Risale-i Nur’un Sözler kısmında mufassal izahı bulunan bu İ’lem çok mühimdir.

    Diğer bir İ’lem’inde, ubudiyetin mukaddime-i mükâfat-ı lâhika değil, netice-i nimet-i sâbıka olduğunu beyandan sonra çok hakikatli ve geniş manadaki İ’lemlere geçerek Nur’un İlk Kapısı’nda ve Küçük Sözler’de bir derece mealleri bulunan hakikatlerin izahıyla bu kıymettar ve mühim risale hitama erer.

    Bu kıymettar risalenin münderecatından şems gibi nurlu, kamer gibi parlak bir misali şudur: Kur’an-ı Hakîm, kâinattaki insana râci ve menfaatli olan eşyayı ihtar için zikrediyor. Yoksa Kur’an-ı Hakîm’in o beyanatı yalnız o faydasına inhisar etmiyor. Çünkü insan kendisiyle alâkası olan ve faydası dokunan bir zerreye, kendisi ile alâkası olmayan bir şemsten ziyade ehemmiyet verir. Mesela

    وَال۟قَمَرَ قَدَّر۟نَاهُ مَنَازِلَ ۝ لِتَع۟لَمُوا عَدَدَ السِّنٖينَ وَال۟حِسَابَ

    Yani kamerin küre-i arz etrafında devrinin Cenab-ı Hak tarafından takdir edilmesinin pek çok hikmetlerinden bir hikmeti de beşerin günlerini, aylarını, senelerini hesap etmesi, bilmesidir. Yoksa kamerin takdiri, bizce çok lüzumlu bulunan bu faydasına inhisar etmez. Hâlık-ı Zülcelal’in esmasına âyinedarlık eden binler hikmetleri daha var.

    Bu kıymettar risalenin âhirinde, altı katrede i’caz-ı Kur’an’ı hülâsa eden küçük fakat o nisbette şümullü bir risale vardır.

    Mu’cize-i Kübradan Birkaç Katreyi Tazammun Eden

    ON DÖRDÜNCÜ REŞHA

    Peygamber aleyhissalâtü vesselâmın risaletinin hakkaniyetine bir delil de Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’dır. Kur’an-ı Hakîm’in kırka yakın vech-i i’cazı, Lemaat ve İşaratü’l-İ’caz tefsirinde beyan edildiğinden onlara havale ederek Birinci Katre nihayet bulur.

    İkinci Katre’de: Yirmi Beşinci Söz’de zikredilen “Kur’an Nedir?” diye olan tarifin kısa bir Arapçası vardır.

    Üçüncü Katre: Altı noktadır. Üçüncü Nokta’sında: Nasıl ki insan muhtelif hâcat-ı cismaniyeye muhtelif vakitlerde muhtaçtır. Mesela, havaya her an, hararete, suya her vakit, gıdaya her gün, ziyaya her hafta muhtaçtır. Öyle de hâcat-ı maneviye-i insaniye de muhteliftir. Bir kısmına her an muhtaçtır. Lafzullah gibi. Bir kısmına her vakit muhtaçtır. Bismillah gibi. Bir kısmına her saat muhtaçtır. “Lâ İlahe İllallah” gibi. Ve hâkeza kıyas et.

    Dördüncü Katre: Altı nüktedir. Beşinci Nükte’sinde çok âyet-i kerîme bulunmasından ve orası da izah makamı olmadığından Mu’cizat-ı Kur’aniye’ye havale edilerek o nükte tayyedilmiştir. Bazen bir harf-i Kur’anîde Kur’an’ın i’cazını ispat eden bu risale ve arkadaşları olan “İşaratü’l-İ’caz” ve “Mu’cizat-ı Kur’aniye” risaleleri Kur’an-ı Hakîm’in birer elmas kılıncıdırlar.

    Altıncı Katre: Belâgat-ı Kur’aniyenin bir sırrını keşfederek ediblerin اُن۟ظُر۟ اِلٰى مَن۟ قَالَ yani “Kim söylemiş?” demelerine mukabil اُن۟ظُر۟ اِلٰى مَن۟ قَالَ وَ لِمَن۟ قَالَ وَ لِمَا قَالَ وَ فٖيمَا قَالَ diyerek i’caz-ı Kur’aniyeyi parlattırıyor. Bu Altıncı Katre, belâgat-ı Kur’aniye için mühim bir anahtardır.

    10- ŞULE

    İki sahifelik bir zeyli olan küçük hacimde bir risaledir.

    11- NOKTA

    Çok muhtasar olduğu için özetlenmedi.

    اَللّٰهُمَّ اخ۟تِم۟ لَنَا بِالسَّعَادَةِ وَالشَّهَادَةِ وَال۟كَرَامَةِ وَال۟بُش۟رٰى

    اٰمٖينَ اٰمٖينَ اٰمٖينَ


    Münderecât Hakkında ⇐ | Mesnevi-i Nuriye | ⇒ İ'tizar