Kastamonu Lahikası 78. Mektup: Revizyonlar arasındaki fark
Değişiklik özeti yok |
(Bu sürüm çeviri için işaretlendi) |
||
1. satır: | 1. satır: | ||
<languages/> | <languages/> | ||
<translate> | <translate> | ||
<!--T:1--> | |||
''(Kastamonu’daki kardeşlerimize hitaben yazılan bir hakikattir. Belki size de faydası olur diye gönderdim.)'' | ''(Kastamonu’daki kardeşlerimize hitaben yazılan bir hakikattir. Belki size de faydası olur diye gönderdim.)'' | ||
<!--T:2--> | |||
'''Risale-i Nur kendi sadık ve sebatkâr şakirdlerine kazandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pek çok kıymettar neticeye mukabil fiyat olarak, o şakirdlerden tam ve hâlis bir sadakat ve daimî ve sarsılmaz bir sebat ister.''' Evet, Risale-i Nur on beş senede kazanılan kuvvetli iman-ı tahkikîyi, on beş haftada ve bazılara on beş günde kazandırdığına, yirmi senede yirmi bin zat tecrübeleriyle şehadet ederler. | '''Risale-i Nur kendi sadık ve sebatkâr şakirdlerine kazandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pek çok kıymettar neticeye mukabil fiyat olarak, o şakirdlerden tam ve hâlis bir sadakat ve daimî ve sarsılmaz bir sebat ister.''' Evet, Risale-i Nur on beş senede kazanılan kuvvetli iman-ı tahkikîyi, on beş haftada ve bazılara on beş günde kazandırdığına, yirmi senede yirmi bin zat tecrübeleriyle şehadet ederler. | ||
<!--T:3--> | |||
Hem iştirak-i a’mal-i uhreviye düsturuyla, her bir şakirdine, her bir günde binler hâlis lisanlar ile edilen makbul duaları ve binler ehl-i salahatin işledikleri a’mal-i salihanın misil sevaplarını kazandırıp her bir hakiki, sadık ve sebatkâr şakirdini amelce binler adam hükmüne getirdiğini; kerametkârane ve takdirkârane İmam-ı Ali’nin radıyallahu anh üç ihbarı ve keramet-i gaybiye-i Gavs-ı A’zam’daki (ks) tahsinkârane ve teşvikkârane beşareti ve Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın kuvvetli işaretiyle, o hâlis şakirdler ehl-i saadet ve ashab-ı cennet olacaklarına müjdesi pek kat’î ispat ederler. Elbette böyle bir kazanç, öyle bir fiyat ister. | Hem iştirak-i a’mal-i uhreviye düsturuyla, her bir şakirdine, her bir günde binler hâlis lisanlar ile edilen makbul duaları ve binler ehl-i salahatin işledikleri a’mal-i salihanın misil sevaplarını kazandırıp her bir hakiki, sadık ve sebatkâr şakirdini amelce binler adam hükmüne getirdiğini; kerametkârane ve takdirkârane İmam-ı Ali’nin radıyallahu anh üç ihbarı ve keramet-i gaybiye-i Gavs-ı A’zam’daki (ks) tahsinkârane ve teşvikkârane beşareti ve Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın kuvvetli işaretiyle, o hâlis şakirdler ehl-i saadet ve ashab-ı cennet olacaklarına müjdesi pek kat’î ispat ederler. Elbette böyle bir kazanç, öyle bir fiyat ister. | ||
<!--T:4--> | |||
Madem hakikat budur. Risale-i Nur dairesinin yakınında bulunan ehl-i ilim ve ehl-i tarîkat ve sofi-meşrep zatlar, onun cereyanına girmek ve ilim ve tarîkattan gelen eski sermayeleriyle ona kuvvet vermek ve genişlemesine çalışmak ve şakirdlerini teşvik etmek ve bir buz parçası olan enaniyetini, tam bir havuzu kazanmak için o dairedeki âb-ı hayat havuzuna atıp eritmek gerektir ve elzemdir. Yoksa Risale-i Nur’a karşı rakibane başka bir çığır açmak ile hem o zarar eder hem bu müstakim ve metin cadde-i Kur’aniyeye bilmeyerek zarar verir, zındıkaya bir nevi yardım olur. | Madem hakikat budur. Risale-i Nur dairesinin yakınında bulunan ehl-i ilim ve ehl-i tarîkat ve sofi-meşrep zatlar, onun cereyanına girmek ve ilim ve tarîkattan gelen eski sermayeleriyle ona kuvvet vermek ve genişlemesine çalışmak ve şakirdlerini teşvik etmek ve bir buz parçası olan enaniyetini, tam bir havuzu kazanmak için o dairedeki âb-ı hayat havuzuna atıp eritmek gerektir ve elzemdir. Yoksa Risale-i Nur’a karşı rakibane başka bir çığır açmak ile hem o zarar eder hem bu müstakim ve metin cadde-i Kur’aniyeye bilmeyerek zarar verir, zındıkaya bir nevi yardım olur. | ||
<!--T:5--> | |||
'''Sakın, sakın! Dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bilhassa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın. Karşınızda ittihat etmiş dalalet fırkalarına karşı perişan etmesin!''' | '''Sakın, sakın! Dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bilhassa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın. Karşınızda ittihat etmiş dalalet fırkalarına karşı perişan etmesin!''' | ||
<!--T:6--> | |||
اَل۟حُبُّ فِى اللّٰهِ وَ ال۟بُغ۟ضُ فِى اللّٰهِ düstur-u Rahmanî yerine, el-iyazü billah اَل۟حُبُّ فِى السِّيَاسَةِ وَ ال۟بُغ۟ضُ لِلسِّيَاسَةِ düstur-u şeytanî hükmedip melek gibi bir hakikat kardeşine adâvet ve el-hannas gibi bir siyaset arkadaşına muhabbet ve taraftarlık ile zulmüne rıza gösterip cinayetine manen şerik eylemesin. | اَل۟حُبُّ فِى اللّٰهِ وَ ال۟بُغ۟ضُ فِى اللّٰهِ düstur-u Rahmanî yerine, el-iyazü billah اَل۟حُبُّ فِى السِّيَاسَةِ وَ ال۟بُغ۟ضُ لِلسِّيَاسَةِ düstur-u şeytanî hükmedip melek gibi bir hakikat kardeşine adâvet ve el-hannas gibi bir siyaset arkadaşına muhabbet ve taraftarlık ile zulmüne rıza gösterip cinayetine manen şerik eylemesin. | ||
<!--T:7--> | |||
'''Evet bu zamanda siyaset, kalpleri ifsad eder ve asabî ruhları azap içinde bırakır.''' Selâmet-i kalp ve istirahat-i ruh isteyen adam, siyaseti bırakmalı. | '''Evet bu zamanda siyaset, kalpleri ifsad eder ve asabî ruhları azap içinde bırakır.''' Selâmet-i kalp ve istirahat-i ruh isteyen adam, siyaseti bırakmalı. | ||
<!--T:8--> | |||
Evet, şimdi küre-i arzda herkes ya kalben ya ruhen ya aklen ya bedenen gelen musibetten hissedardır, azap çekiyor, perişandır. Bilhassa ehl-i dalalet ve ehl-i gaflet, rahmet-i umumiye-i İlahiyeden ve hikmet-i tamme-i Sübhaniyeden habersiz olduğundan, nev-i beşere rikkat-i cinsiye, alâkadarlık cihetiyle kendi eleminden başka nev-i beşerin şimdiki elîm ve dehşetli elemleriyle dahi müteellim olup azap çekiyor. Çünkü lüzumsuz ve malayani bir surette vazife-i hakikiyelerini ve elzem işlerini bırakıp âfakî ve siyasî boğuşmalara ve kâinatın hâdisatına merak ile dinleyerek, karışarak ruhlarını sersem ve akıllarını geveze etmişler. Ve bilerek kendi zararına fiilen rıza göstermek cihetinde, zarara razı olana şefkat edilmez manasındaki اَلرَّاضٖى بِالضَّرَرِ لَا يُن۟ظَرُ لَهُ kaide-i esasiyesiyle şefkat hakkını ve merhamet liyakatini kendilerinden selbetmişler. Onlara acınmayacak ve şefkat edilmez. Ve lüzumsuz başlarına bela getirirler. | Evet, şimdi küre-i arzda herkes ya kalben ya ruhen ya aklen ya bedenen gelen musibetten hissedardır, azap çekiyor, perişandır. Bilhassa ehl-i dalalet ve ehl-i gaflet, rahmet-i umumiye-i İlahiyeden ve hikmet-i tamme-i Sübhaniyeden habersiz olduğundan, nev-i beşere rikkat-i cinsiye, alâkadarlık cihetiyle kendi eleminden başka nev-i beşerin şimdiki elîm ve dehşetli elemleriyle dahi müteellim olup azap çekiyor. Çünkü lüzumsuz ve malayani bir surette vazife-i hakikiyelerini ve elzem işlerini bırakıp âfakî ve siyasî boğuşmalara ve kâinatın hâdisatına merak ile dinleyerek, karışarak ruhlarını sersem ve akıllarını geveze etmişler. Ve bilerek kendi zararına fiilen rıza göstermek cihetinde, zarara razı olana şefkat edilmez manasındaki اَلرَّاضٖى بِالضَّرَرِ لَا يُن۟ظَرُ لَهُ kaide-i esasiyesiyle şefkat hakkını ve merhamet liyakatini kendilerinden selbetmişler. Onlara acınmayacak ve şefkat edilmez. Ve lüzumsuz başlarına bela getirirler. | ||
<!--T:9--> | |||
Ben tahmin ediyorum ki: Bütün küre-i arzın bu yangınında ve fırtınalarında, selâmet-i kalbini ve istirahat-i ruhunu muhafaza eden ve kurtaran, yalnız hakiki ehl-i iman ve ehl-i tevekkül ve rızadır. Bunların içinde de en ziyade kendini kurtaranlar, Risale-i Nur’un dairesine sadakatle girenlerdir. | Ben tahmin ediyorum ki: Bütün küre-i arzın bu yangınında ve fırtınalarında, selâmet-i kalbini ve istirahat-i ruhunu muhafaza eden ve kurtaran, yalnız hakiki ehl-i iman ve ehl-i tevekkül ve rızadır. Bunların içinde de en ziyade kendini kurtaranlar, Risale-i Nur’un dairesine sadakatle girenlerdir. | ||
<!--T:10--> | |||
Çünkü bunlar, Risale-i Nur’dan aldıkları iman-ı tahkikî derslerinin nuruyla ve gözüyle, her şeyde rahmet-i İlahiyenin izini, özünü, yüzünü görüp her şeyde kemal-i hikmetini, cemal-i adaletini müşahede ettiklerinden kemal-i teslimiyet ve rıza ile rububiyet-i İlahiyenin icraatından olan musibetlere karşı teslimiyetle, gülerek karşılıyorlar, rıza gösteriyorlar. Ve merhamet-i İlahiyeden daha ileri şefkatlerini sürmüyorlar ki elem ve azap çeksinler. | Çünkü bunlar, Risale-i Nur’dan aldıkları iman-ı tahkikî derslerinin nuruyla ve gözüyle, her şeyde rahmet-i İlahiyenin izini, özünü, yüzünü görüp her şeyde kemal-i hikmetini, cemal-i adaletini müşahede ettiklerinden kemal-i teslimiyet ve rıza ile rububiyet-i İlahiyenin icraatından olan musibetlere karşı teslimiyetle, gülerek karşılıyorlar, rıza gösteriyorlar. Ve merhamet-i İlahiyeden daha ileri şefkatlerini sürmüyorlar ki elem ve azap çeksinler. | ||
<!--T:11--> | |||
İşte buna binaen, değil yalnız hayat-ı uhreviyenin belki dünyadaki hayatın dahi saadet ve lezzetini isteyenler –hadsiz tecrübelerle– Risale-i Nur’un imanî ve Kur’anî derslerinde bulabilirler ve buluyorlar. | İşte buna binaen, değil yalnız hayat-ı uhreviyenin belki dünyadaki hayatın dahi saadet ve lezzetini isteyenler –hadsiz tecrübelerle– Risale-i Nur’un imanî ve Kur’anî derslerinde bulabilirler ve buluyorlar. | ||
<!--T:12--> | |||
------ | ------ | ||
<center> [[Kastamonu Lahikası 77. Mektup]] ⇐ | [[Kastamonu Lahikası]] | ⇒ [[Kastamonu Lahikası 79. Mektup]] </center> | <center> [[Kastamonu Lahikası 77. Mektup]] ⇐ | [[Kastamonu Lahikası]] | ⇒ [[Kastamonu Lahikası 79. Mektup]] </center> | ||
------ | ------ | ||
</translate> | </translate> |
21.23, 24 Kasım 2023 itibarı ile sayfanın şu anki hâli
(Kastamonu’daki kardeşlerimize hitaben yazılan bir hakikattir. Belki size de faydası olur diye gönderdim.)
Risale-i Nur kendi sadık ve sebatkâr şakirdlerine kazandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pek çok kıymettar neticeye mukabil fiyat olarak, o şakirdlerden tam ve hâlis bir sadakat ve daimî ve sarsılmaz bir sebat ister. Evet, Risale-i Nur on beş senede kazanılan kuvvetli iman-ı tahkikîyi, on beş haftada ve bazılara on beş günde kazandırdığına, yirmi senede yirmi bin zat tecrübeleriyle şehadet ederler.
Hem iştirak-i a’mal-i uhreviye düsturuyla, her bir şakirdine, her bir günde binler hâlis lisanlar ile edilen makbul duaları ve binler ehl-i salahatin işledikleri a’mal-i salihanın misil sevaplarını kazandırıp her bir hakiki, sadık ve sebatkâr şakirdini amelce binler adam hükmüne getirdiğini; kerametkârane ve takdirkârane İmam-ı Ali’nin radıyallahu anh üç ihbarı ve keramet-i gaybiye-i Gavs-ı A’zam’daki (ks) tahsinkârane ve teşvikkârane beşareti ve Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın kuvvetli işaretiyle, o hâlis şakirdler ehl-i saadet ve ashab-ı cennet olacaklarına müjdesi pek kat’î ispat ederler. Elbette böyle bir kazanç, öyle bir fiyat ister.
Madem hakikat budur. Risale-i Nur dairesinin yakınında bulunan ehl-i ilim ve ehl-i tarîkat ve sofi-meşrep zatlar, onun cereyanına girmek ve ilim ve tarîkattan gelen eski sermayeleriyle ona kuvvet vermek ve genişlemesine çalışmak ve şakirdlerini teşvik etmek ve bir buz parçası olan enaniyetini, tam bir havuzu kazanmak için o dairedeki âb-ı hayat havuzuna atıp eritmek gerektir ve elzemdir. Yoksa Risale-i Nur’a karşı rakibane başka bir çığır açmak ile hem o zarar eder hem bu müstakim ve metin cadde-i Kur’aniyeye bilmeyerek zarar verir, zındıkaya bir nevi yardım olur.
Sakın, sakın! Dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bilhassa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın. Karşınızda ittihat etmiş dalalet fırkalarına karşı perişan etmesin!
اَل۟حُبُّ فِى اللّٰهِ وَ ال۟بُغ۟ضُ فِى اللّٰهِ düstur-u Rahmanî yerine, el-iyazü billah اَل۟حُبُّ فِى السِّيَاسَةِ وَ ال۟بُغ۟ضُ لِلسِّيَاسَةِ düstur-u şeytanî hükmedip melek gibi bir hakikat kardeşine adâvet ve el-hannas gibi bir siyaset arkadaşına muhabbet ve taraftarlık ile zulmüne rıza gösterip cinayetine manen şerik eylemesin.
Evet bu zamanda siyaset, kalpleri ifsad eder ve asabî ruhları azap içinde bırakır. Selâmet-i kalp ve istirahat-i ruh isteyen adam, siyaseti bırakmalı.
Evet, şimdi küre-i arzda herkes ya kalben ya ruhen ya aklen ya bedenen gelen musibetten hissedardır, azap çekiyor, perişandır. Bilhassa ehl-i dalalet ve ehl-i gaflet, rahmet-i umumiye-i İlahiyeden ve hikmet-i tamme-i Sübhaniyeden habersiz olduğundan, nev-i beşere rikkat-i cinsiye, alâkadarlık cihetiyle kendi eleminden başka nev-i beşerin şimdiki elîm ve dehşetli elemleriyle dahi müteellim olup azap çekiyor. Çünkü lüzumsuz ve malayani bir surette vazife-i hakikiyelerini ve elzem işlerini bırakıp âfakî ve siyasî boğuşmalara ve kâinatın hâdisatına merak ile dinleyerek, karışarak ruhlarını sersem ve akıllarını geveze etmişler. Ve bilerek kendi zararına fiilen rıza göstermek cihetinde, zarara razı olana şefkat edilmez manasındaki اَلرَّاضٖى بِالضَّرَرِ لَا يُن۟ظَرُ لَهُ kaide-i esasiyesiyle şefkat hakkını ve merhamet liyakatini kendilerinden selbetmişler. Onlara acınmayacak ve şefkat edilmez. Ve lüzumsuz başlarına bela getirirler.
Ben tahmin ediyorum ki: Bütün küre-i arzın bu yangınında ve fırtınalarında, selâmet-i kalbini ve istirahat-i ruhunu muhafaza eden ve kurtaran, yalnız hakiki ehl-i iman ve ehl-i tevekkül ve rızadır. Bunların içinde de en ziyade kendini kurtaranlar, Risale-i Nur’un dairesine sadakatle girenlerdir.
Çünkü bunlar, Risale-i Nur’dan aldıkları iman-ı tahkikî derslerinin nuruyla ve gözüyle, her şeyde rahmet-i İlahiyenin izini, özünü, yüzünü görüp her şeyde kemal-i hikmetini, cemal-i adaletini müşahede ettiklerinden kemal-i teslimiyet ve rıza ile rububiyet-i İlahiyenin icraatından olan musibetlere karşı teslimiyetle, gülerek karşılıyorlar, rıza gösteriyorlar. Ve merhamet-i İlahiyeden daha ileri şefkatlerini sürmüyorlar ki elem ve azap çeksinler.
İşte buna binaen, değil yalnız hayat-ı uhreviyenin belki dünyadaki hayatın dahi saadet ve lezzetini isteyenler –hadsiz tecrübelerle– Risale-i Nur’un imanî ve Kur’anî derslerinde bulabilirler ve buluyorlar.