İçeriğe atla

Birinci Lem'a: Revizyonlar arasındaki fark

düzenleme özeti yok
Değişiklik özeti yok
Değişiklik özeti yok
18. satır: 18. satır:
münâcatı, ona süraten vasıta-i necat olmuştur.
münâcatı, ona süraten vasıta-i necat olmuştur.


Şu münâcatın sırr-ı azîmi şudur ki: O vaziyette esbab bi’l-külliye sukut etti. Çünkü o halde ona necat verecek öyle bir zat lâzım ki hükmü hem balığa hem denize hem geceye hem cevv-i semaya geçebilsin. Çünkü onun aleyhinde “gece, deniz ve hut” ittifak etmişler. Bu üçünü birden emrine musahhar eden bir zat onu sahil-i selâmete çıkarabilir. Eğer bütün halk onun hizmetkârı ve yardımcısı olsa idiler, yine beş para faydaları olmazdı. Demek, esbabın tesiri yok. Müsebbibü’l-esbab’dan başka bir melce olamadığını aynelyakîn gördüğünden sırr-ı ehadiyet, nur-u tevhid içinde inkişaf ettiği için şu münâcat birdenbire geceyi, denizi ve hutu musahhar etmiştir.
Şu münâcatın sırr-ı azîmi şudur ki: O vaziyette esbab bi’l-külliye sukut etti. Çünkü o halde ona necat verecek öyle bir zat lâzım ki hükmü hem balığa hem denize hem geceye hem cevv-i semaya geçebilsin. Çünkü onun aleyhinde “gece, deniz ve hut” ittifak etmişler. Bu üçünü birden emrine musahhar eden bir zat onu sahil-i selâmete çıkarabilir. Eğer bütün halk onun hizmetkârı ve yardımcısı olsa idiler, yine beş para faydaları olmazdı. '''Demek, esbabın tesiri yok.''' Müsebbibü’l-esbab’dan başka bir melce olamadığını aynelyakîn gördüğünden sırr-ı ehadiyet, nur-u tevhid içinde inkişaf ettiği için şu münâcat birdenbire geceyi, denizi ve hutu musahhar etmiştir.


O nur-u tevhid ile hutun karnını bir tahte’l-bahir gemisi hükmüne getirip ve zelzeleli dağvari emvac dehşeti içinde; denizi, o nur-u tevhid ile emniyetli bir sahra, bir meydan-ı cevelan ve tenezzühgâhı olarak o nur ile sema yüzünü bulutlardan süpürüp, kameri bir lamba gibi başı üstünde bulundurdu. Her taraftan onu tehdit ve tazyik eden o mahlukat, her cihette ona dostluk yüzünü gösterdiler. Tâ sahil-i selâmete çıktı, şecere-i yaktîn altında o lütf-u Rabbanîyi müşahede etti.
O nur-u tevhid ile hutun karnını bir tahte’l-bahir gemisi hükmüne getirip ve zelzeleli dağvari emvac dehşeti içinde; denizi, o nur-u tevhid ile emniyetli bir sahra, bir meydan-ı cevelan ve tenezzühgâhı olarak o nur ile sema yüzünü bulutlardan süpürüp, kameri bir lamba gibi başı üstünde bulundurdu. Her taraftan onu tehdit ve tazyik eden o mahlukat, her cihette ona dostluk yüzünü gösterdiler. Tâ sahil-i selâmete çıktı, şecere-i yaktîn altında o lütf-u Rabbanîyi müşahede etti.