Kastamonu Lahikası 111. Mektup: Revizyonlar arasındaki fark
Değişiklik özeti yok |
Değişiklik özeti yok |
||
1. satır: | 1. satır: | ||
<languages/> | |||
<translate> | |||
'''Aziz, sıddık, hâlis, muhlis kardeşlerim ve hizmet-i Kur’aniyede ciddi, hakiki arkadaşlarım!''' | '''Aziz, sıddık, hâlis, muhlis kardeşlerim ve hizmet-i Kur’aniyede ciddi, hakiki arkadaşlarım!''' | ||
32. satır: | 34. satır: | ||
<center> [[Kastamonu Lahikası 110. Mektup]] ⇐ | [[Kastamonu Lahikası]] | ⇒ [[Kastamonu Lahikası 112. Mektup]] </center> | <center> [[Kastamonu Lahikası 110. Mektup]] ⇐ | [[Kastamonu Lahikası]] | ⇒ [[Kastamonu Lahikası 112. Mektup]] </center> | ||
------ | ------ | ||
</translate> |
21.47, 24 Kasım 2023 tarihindeki hâli
Aziz, sıddık, hâlis, muhlis kardeşlerim ve hizmet-i Kur’aniyede ciddi, hakiki arkadaşlarım!
Bu yakında hem Isparta’da hem bu havalide Risale-i Nur’un İhlas Lem’aları intişara başladığı münasebetiyle ve bir iki küçük hâdise cihetiyle şiddetli bir ihtar kalbe geldi. Riyaya dair üç nokta yazılacak:
Birincisi: Farz ve vâciblerde ve şeair-i İslâmiyede ve sünnet-i seniyenin ittibaında ve haramların terkinde riya giremez. İzharı riya olamaz. Meğer gayet zaaf-ı imanla beraber, fıtraten riyakâr ola.
Belki şeair-i İslâmiyeye temas eden ibadetlerin izharları, ihfasından çok derece daha sevaplı olduğunu, Hüccetü’l-İslâm İmam-ı Gazalî (ra) gibi zatlar beyan ediyorlar. Sair nevafilin ihfası çok sevaplı olduğu halde şeaire temas eden, hususan böyle bid’alar zamanında ittiba-ı sünnetin şerafetini gösteren ve böyle büyük kebair içinde haramların terkindeki takvayı izhar etmek, değil riya belki ihfasından pek çok derece daha sevaplı ve hâlistir.
İkinci Nokta: Riyaya insanları sevk eden esbabın
Birincisi: Zaaf-ı imandır. Allah’ı düşünmeyen, esbaba perestiş eder, halklara hodfüruşlukla riyakârane vaziyet alır.
Risale-i Nur şakirdleri, Risale-i Nur’dan aldıkları kuvvetli iman-ı tahkikî dersiyle; esbaba ve nâsa ubudiyet noktasında bir kıymet, bir ehemmiyet vermiyor ki ubudiyetlerinde onlara gösterişle riya etsinler.
İkinci Sebep: Hırs ve tama’, zaaf ve fakr noktasında teveccüh-ü nâsı celbine medar riyakârane vaziyet almaya sevk ediyor.
Risale-i Nur’un şakirdleri, iktisat ve kanaat ve tevekkül ve kısmetine rıza gibi Risale-i Nur’un dersinden aldıkları izzet-i imaniye, inşâallah onları riyadan ve dünya menfaatleri için hodfüruşluktan men’eder.
Üçüncü Sebep: Hırs-ı şöhret, hubb-u câh, makam sahibi olmak, emsaline tefevvuk etmek gibi hisler ve insanlara iyi görünmek, tasannukârane haddinden fazla kendine ehemmiyet verdirmek ve tekellüfkârane lâyık olmadığı yüksek makamlarda görünmek tarzını takınmak ile riya eder.
Risale-i Nur şakirdleri eneyi nahnü’ye tebdil ettikleri, yani enaniyeti bırakıp Risale-i Nur dairesinin şahs-ı manevîsinin hesabına çalışması, ben yerine biz demeleri ve ehl-i tarîkatın “fena fi’ş-şeyh” ve “fena fi’r-resul” ve nefs-i emmareyi öldürmek gibi riyadan kurtaran vasıtaların bu zamanda birisi de “fena fi’l-ihvan” yani şahsiyetini kardeşlerinin şahs-ı manevîsi içinde eritip öyle davrandığı için inşâallah ehl-i hakikatin riyadan kurtulmaları gibi bu sır ile onlar da kurtulurlar.
Üçüncü Nokta: Vazife-i diniye itibarıyla, nâsa hüsn-ü kabul ettirmek, o makamın iktiza ettiği yüksek tavırlar ve vaziyetler, hodfüruşluk ve riya sayılmaz ve sayılmamalı. Meğer o adam, o vazifeyi kendi enaniyetine tabi edip istimal ede.
Evet bir imam, imamet vazifesinde tesbihatları izhar eder, isma’ eder; hiçbir cihetle riya olamaz. Fakat vazife haricinde, o tesbihatları aşikâre halklara işittirmeye riya girebildiği için gizlisi daha sevaplıdır.
Risale-i Nur’un hakiki şakirdleri, neşriyat-ı diniyelerinde ve ittiba-ı sünnetteki ibadetlerinde ve içtinab-ı kebairdeki takvalarında, Kur’an hesabına vazifedar sayılırlar. İnşâallah riya olmaz. Meğerki Risale-i Nur’a başka bir maksad-ı dünyeviye için girmiş ola.
Daha yazılacaktı fakat bir tevakkuf hali kesti.