Yedinci Mektup/en: Revizyonlar arasındaki fark
("In His Name, be He glorified!And there is nothing but it glorifies Him with praise.(17:44)" içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu) |
("I gather you told Şamlı Hafız1 to ask me two things:" içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu) |
||
7. satır: | 7. satır: | ||
My Dear Brothers! | My Dear Brothers! | ||
I gather you told Şamlı Hafız1 to ask me two things: | |||
'''THE FIRST''' | |||
''' | “Like the dissemblers in early times, the misguided of modern times make the marriage of God’s Messenger (Upon whom be blessings and peace) with Zaynab a pretext for criticism, considering it was intended to satisfy the lusts of the soul.” | ||
<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> | <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> |
10.19, 15 Ekim 2024 tarihindeki hâli
In His Name, be He glorified!And there is nothing but it glorifies Him with praise.(17:44)
May peace be upon you and God’s mercy and blessings for ever and ever.
My Dear Brothers!
I gather you told Şamlı Hafız1 to ask me two things:
THE FIRST “Like the dissemblers in early times, the misguided of modern times make the marriage of God’s Messenger (Upon whom be blessings and peace) with Zaynab a pretext for criticism, considering it was intended to satisfy the lusts of the soul.”
Elcevap: Yüz bin defa hâşâ ve kellâ! O dâmen-i muallâya şöyle pest şübehatın eli yetişmez. Evet, on beş yaşından kırk yaşına kadar, hararet-i gariziyenin galeyanı hengâmında ve hevesat-ı nefsaniyenin iltihabı zamanında, dost ve düşmanın ittifakıyla kemal-i iffet ve tamam-ı ismet ile Haticetü’l-Kübra (r.anha) gibi ihtiyarca bir tek kadın ile iktifa ve kanaat eden bir zatın kırktan sonra, yani hararet-i gariziye tevakkufu hengâmında ve hevesat-ı nefsaniyenin sükûneti zamanında kesret-i izdivaç ve tezevvücatı, bizzarure ve bilbedahe nefsanî olmadığını ve başka ehemmiyetli hikmetlere müstenid olduğunu, zerre kadar insafı olana ispat eder bir hüccettir.
O hikmetlerden birisi şudur ki: Zat-ı Risalet’in akvali gibi ef’al ve ahvali ve etvar ve harekâtı dahi menabi-i din ve şeriattır ve ahkâmın me’hazleridir. Şıkk-ı zâhirîsine sahabeler hamele oldukları gibi hususi dairesindeki mahfî ahvalâtından tezahür eden esrar-ı din ve ahkâm-ı şeriatın hameleleri ve râvileri de Ezvac-ı Tahirat’tır ve bilfiil o vazifeyi îfa etmişlerdir. Esrar ve ahkâm-ı dinin hemen yarısı, belki onlardan geliyor. Demek bu azîm vazifeye, birçok ve meşrepçe muhtelif Ezvac-ı Tahirat lâzımdır.
Gelelim Hazret-i Zeyneb’in tezevvücüne:
Yirmi Beşinci Söz’ün Birinci Şule’sinin Üçüncü Şuâ’ının misallerinden olan مَا كَانَ مُحَمَّدٌ اَبَٓا اَحَدٍ مِن۟ رِجَالِكُم۟ وَلٰكِن۟ رَسُولَ اللّٰهِ وَ خَاتَمَ النَّبِيّٖنَ âyetine dair şöyle yazılmış ki insanların tabakatına göre bir tek âyet, müteaddid vücuhlarla, her bir tabakanın fehmine göre bir mana ifade ediyor.
Bir tabakanın şu âyetten hisse-i fehmi şudur ki: Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın hizmetkârı veya “oğlum” hitabına mazhar olan Zeyd (ra) rivayet-i sahiha ile itirafına binaen, izzetli zevcesini kendine manen küfüv bulmadığı için tatlik etmiş. Yani Hazret-i Zeyneb, başka yüksek bir ahlâkta yaratılmış ve bir peygambere zevce olacak fıtratta olduğunu Zeyd, ferasetle hissetmiş ve kendisini ona zevc olacak fıtratta kendine küfüv bulmadığından, manevî imtizaçsızlığa sebebiyet verdiği için tatlik etmiştir. Allah’ın emriyle Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm almış; yani زَوَّج۟نَاكَهَا nın işaretiyle, o nikâh bir akd-i semavî olduğuna delâletiyle, hârikulâde ve örf ve muamelat-ı zâhiriye fevkinde, sırf kaderin hükmüyledir ki Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm, o hükm-ü kadere inkıyad göstermiştir ve mecbur olmuştur. Nefis arzusuyla değildir.
Şu kader hükmünün de ehemmiyetli bir hükm-ü şer’î ve mühim bir hikmet-i âmmeyi ve şümullü bir maslahat-ı umumiyeyi tazammun eden لِكَى۟ لَا يَكُونَ عَلَى ال۟مُؤ۟مِنٖينَ حَرَجٌ فٖٓى اَز۟وَاجِ اَد۟عِيَٓائِهِم۟ âyet-i kerîmesinin işaretiyle, büyüklerin küçüklere “oğlum” demeleri, zıhar meseleleri gibi yani karısına “Anam gibisin.” dese haram olduğu gibi değildir ki ahkâm onunla değişsin. Hem büyüklerin raiyetlerine ve peygamberlerin ümmetlerine pederane nazar ve hitapları, vazife-i risalet itibarıyladır; şahsiyet-i insaniye itibarıyla değildir ki onlardan zevce almak uygun düşmesin!
İkinci bir tabakanın hisse-i fehmi şudur ki: Bir büyük âmir, raiyetine pederane bir şefkat ile bakar. Eğer o âmir, zâhirî ve bâtınî bir padişah-ı ruhanî olsa merhameti, pederin yüz defa şefkatinden ileri gittiği için raiyetinin efradı, onun hakiki evladı gibi ona peder nazarıyla bakarlar. Peder nazarı ise zevc nazarına inkılab edemediğinden ve kız nazarı da zevce nazarına kolayca değişmediğinden efkâr-ı âmmede, Peygamber’in mü’minlerin kızlarını alması şu sırra uygun gelmediği için Kur’an o vehmi def’ maksadıyla der:
Peygamber, rahmet-i İlahiye hesabıyla size şefkat eder, pederane muamele eder ve risalet namına siz onun evladı gibisiniz. Fakat şahsiyet-i insaniye itibarıyla pederiniz değildir ki sizden zevce alması münasip düşmesin ve sizlere “oğlum” dese ahkâm-ı şeriat itibarıyla siz onun evladı olamazsınız!
اَل۟بَاقٖى هُوَ ال۟بَاقٖى
Said Nursî