Sekizinci Mektup/en: Revizyonlar arasındaki fark
("My brother, to me the names of Merciful and Compassionate appear as a light so vast it embraces the whole universe and satisfies all the eternal needs of all spirits, and so luminous and powerful it secures a person against all his innumerable enemies. The most important means I have found for attaining to these names, these two vast lights, are poverty and thanks, impotence and compassion. That is, worship and realizing one’s neediness." içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu) |
("What comes to mind in this connection and I say contrary to the great mystics and religious scholars, and even to Imam-i Rabbani, one of my masters, is this:" içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu) |
||
7. satır: | 7. satır: | ||
My brother, to me the names of Merciful and Compassionate appear as a light so vast it embraces the whole universe and satisfies all the eternal needs of all spirits, and so luminous and powerful it secures a person against all his innumerable enemies. The most important means I have found for attaining to these names, these two vast lights, are poverty and thanks, impotence and compassion. That is, worship and realizing one’s neediness. | My brother, to me the names of Merciful and Compassionate appear as a light so vast it embraces the whole universe and satisfies all the eternal needs of all spirits, and so luminous and powerful it secures a person against all his innumerable enemies. The most important means I have found for attaining to these names, these two vast lights, are poverty and thanks, impotence and compassion. That is, worship and realizing one’s neediness. | ||
What comes to mind in this connection and I say contrary to the great mystics and religious scholars, and even to Imam-i Rabbani, one of my masters, is this: | |||
<div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> | <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr"> |
10.42, 15 Ekim 2024 tarihindeki hâli
In His Name!And there is nothing but it glorifies Him with praise.(17:44)
There are numerous instances of wisdom in the names of Most Merciful and Compassionate being included in “In the Name of God, the Merciful, the Compassionate” and at the start of all good things. Postponing the explanation of these to another time, I shall for now recount a feeling of mine:
My brother, to me the names of Merciful and Compassionate appear as a light so vast it embraces the whole universe and satisfies all the eternal needs of all spirits, and so luminous and powerful it secures a person against all his innumerable enemies. The most important means I have found for attaining to these names, these two vast lights, are poverty and thanks, impotence and compassion. That is, worship and realizing one’s neediness.
What comes to mind in this connection and I say contrary to the great mystics and religious scholars, and even to Imam-i Rabbani, one of my masters, is this:
Hazret-i Yakub aleyhisselâmın Yusuf aleyhisselâma karşı şedit ve parlak hissiyatı, muhabbet ve aşk değildir belki şefkattir. Çünkü şefkat, aşk ve muhabbetten çok keskin ve parlak ve ulvi ve nezihtir ve makam-ı nübüvvete lâyıktır. Fakat muhabbet ve aşk, mecazî mahbublara ve mahluklara karşı derece-i şiddette olsa o makam-ı muallâ-yı nübüvvete lâyık düşmüyor. Demek, Kur’an-ı Hakîm’in parlak bir i’caz ile parlak bir surette gösterdiği ve ism-i Rahîm’in vusulüne vesile olan hissiyat-ı Yakubiye, yüksek bir derece-i şefkattir.
İsm-i Vedud’a vesile-i vusul olan aşk ise Züleyha’nın Yusuf aleyhisselâma karşı olan muhabbet meselesindedir. Demek Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan, Hazret-i Yakub aleyhisselâmın hissiyatını, ne derece Züleyha’nın hissiyatından yüksek göstermişse şefkat dahi o derece aşktan daha yüksek görünüyor.
Üstadım İmam-ı Rabbanî aşk-ı mecazîyi makam-ı nübüvvete pek münasip görmediği için demiş ki: “Mehasin-i Yusufiye, mehasin-i uhreviye nevinden olduğundan ona muhabbet ise mecazî muhabbetler nevinden değildir ki kusur olsun.”
Ben de derim: “Ey Üstad! O, tekellüflü bir tevildir; hakikat şu olmak gerektir ki: O, muhabbet değil belki yüz defa muhabbetten daha parlak daha geniş daha yüksek bir mertebe-i şefkattir.”
Evet, şefkat bütün envaıyla latîf ve nezihtir. Aşk ve muhabbet ise çok envaına tenezzül edilmiyor.
Hem şefkat pek geniştir. Bir zat, şefkat ettiği evladı münasebetiyle bütün yavrulara, hattâ zîruhlara şefkatini ihata eder ve Rahîm isminin ihatasına bir nevi âyinedarlık gösterir. Halbuki aşk, mahbubuna hasr-ı nazar edip her şeyi mahbubuna feda eder; yahut mahbubunu i’lâ ve sena etmek için başkalarını tenzil ve manen zemmeder ve hürmetlerini kırar. Mesela, biri demiş: “Güneş mahbubumun hüsnünü görüp utanıyor, görmemek için bulut perdesini başına çekiyor.” Hey âşık efendi! Ne hakkın var, sekiz ism-i a’zamın bir sahife-i nuranisi olan güneşi böyle utandırıyorsun?
Hem şefkat hâlistir, mukabele istemiyor; safi ve ivazsızdır. Hattâ en âdi mertebede olan hayvanatın yavrularına karşı fedakârane ivazsız şefkatleri buna delildir. Halbuki aşk ücret ister ve mukabele talep eder. Aşkın ağlamaları, bir nevi taleptir, bir ücret istemektir.
Demek, suver-i Kur’aniyenin en parlağı olan Sure-i Yusuf’un en parlak nuru olan Hazret-i Yakub’un (as) şefkati, ism-i Rahman ve Rahîm’i gösterir ve şefkat yolu, rahmet yolu olduğunu bildirir ve o elem-i şefkate deva olarak da فَاللّٰهُ خَي۟رٌ حَافِظًا وَهُوَ اَر۟حَمُ الرَّاحِمٖينَ dedirir.
اَل۟بَاقٖى هُوَ ال۟بَاقٖى
Said Nursî