Dördüncü Mektup/id: Revizyonlar arasındaki fark

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden
    ("Sekarang aku berada di sebuah tempat, di atas puncak pohon cemara yang sangat besar, yang tegak di atas salah satu puncak gunung Çam. Aku sengaja mengisolasi diri dan menikmati kesendirian. Ketika ingin berdialog dan duduk bersama, kubayangkan diri kalian dekat denganku. Akupun mulai berbicara dengan kalian dan merasa terhibur. Aku ingin selalu menyendiri di sini selama satu atau dua bulan selama tidak ada yang menghalangi. Ketika pulang ke Barla, kita..." içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu)
    ("Pertama: lintasan pikiran yang berisi sesuatu yang bersifat khusus." içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu)
    12. satır: 12. satır:
    Sekarang aku ingin menuliskan untuk kalian sejumlah lintasan pikiran yang muncul di benak ketika berada di atas pohon cemara:
    Sekarang aku ingin menuliskan untuk kalian sejumlah lintasan pikiran yang muncul di benak ketika berada di atas pohon cemara:


    <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
    Pertama: lintasan pikiran yang berisi sesuatu yang bersifat khusus.
    '''Birincisi:''' Bir parça mahrem bir sırdır fakat senden sır saklanmaz. Şöyle ki:
    </div>


    <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">
    <div lang="tr" dir="ltr" class="mw-content-ltr">

    22.53, 2 Ocak 2025 tarihindeki hâli

    Diğer diller:

    Semoga keselamatan, kasih sayang,

    dan keberkahan dilimpahkan kepada kalian dan kepada saudara-saudara kalian,terutama ... dan seterusnya.

    Saudara-saudaraku yang mulia!

    Sekarang aku berada di sebuah tempat, di atas puncak pohon cemara yang sangat besar, yang tegak di atas salah satu puncak gunung Çam. Aku sengaja mengisolasi diri dan menikmati kesendirian. Ketika ingin berdialog dan duduk bersama, kubayangkan diri kalian dekat denganku. Akupun mulai berbicara dengan kalian dan merasa terhibur. Aku ingin selalu menyendiri di sini selama satu atau dua bulan selama tidak ada yang menghalangi. Ketika pulang ke Barla, kita berusaha mencari cara sesuai dengan keinginan kalian untuk bisa duduk bersama dan berdialog; sesuatu yang sangat kurindukan melebihi kerinduan kalian. Sekarang aku ingin menuliskan untuk kalian sejumlah lintasan pikiran yang muncul di benak ketika berada di atas pohon cemara:

    Pertama: lintasan pikiran yang berisi sesuatu yang bersifat khusus.

    Ehl-i hakikatin bir kısmı nasıl ki ism-i Vedud’a mazhardırlar ve a’zamî bir mertebede o ismin cilveleriyle, mevcudatın pencereleriyle Vâcibü’l-vücud’a bakıyorlar. Öyle de şu hiç-ender hiç olan kardeşinize, yalnız hizmet-i Kur’an’a istihdamı hengâmında ve o hazine-i bînihayenin dellâlı olduğu bir vakitte, ism-i Rahîm ve ism-i Hakîm mazhariyetine medar bir vaziyet verilmiş. Bütün Sözler, o mazhariyetin cilveleridir. İnşâallah o Sözler وَمَن۟ يُؤ۟تَ ال۟حِك۟مَةَ فَقَد۟ اُوتِىَ خَي۟رًا كَثٖيرًا sırrına mazhardırlar.

    İkincisi: Tarîk-i Nakşî hakkında denilen:

    Der tarîk-i Nakşibendî lâzım âmed çâr terk:

    Terk-i dünya, terk-i ukba, terk-i hestî, terk-i terk

    olan fıkra-i rânâ birden hatıra geldi. O hatıra ile beraber, birden şu fıkra tulû etti:

    Der tarîk-i acz-mendî lâzım âmed çâr çîz:

    Fakr-ı mutlak, acz-i mutlak, şükr-ü mutlak, şevk-i mutlak ey aziz!

    Sonra senin yazdığın: “Bak kitab-ı kâinatın safha-i rengînine, ilâ âhir…” olan rengîn ve zengin şiir hatırıma geldi. O şiir ile semanın yüzündeki yıldızlara baktım. “Keşke şair olsaydım, bunu tekmil etseydim.” dedim. Halbuki şiir ve nazma istidadım yokken yine başladım fakat nazım ve şiir yapamadım, nasıl hutur etti ise öyle yazdım. Benim vârisim olan sen, istersen nazma çevir, tanzim et. İşte birden hatıra gelen şu:

    Dinle de yıldızları şu hutbe-i şirinine

    Name-i nurîn-i hikmet, bak ne takrir eylemiş.

    Hep beraber nutka gelmiş, hak lisanıyla derler:

    Bir Kadîr-i Zülcelal’in haşmet-i sultanına

    Birer bürhan-ı nur-efşanız biz, vücud-u Sâni’a

    Hem vahdete hem kudrete şahitleriz biz.

    Şu zeminin yüzünü yaldızlayan

    Nâzenin mu’cizatı çün melek seyranına.

    Şu semanın arza bakan, cennete dikkat eden

    Binler müdakkik gözleriz biz. (Hâşiye[1])

    Tûba-i hilkatten semavat şıkkına

    Hep Kehkeşan ağsanına

    Bir Cemil-i Zülcelal’in dest-i hikmetiyle takılmış

    Pek güzel meyveleriz biz.

    Şu semavat ehline birer mescid-i seyyar,

    Birer hane-i devvar birer ulvi âşiyane

    Birer misbah-ı nevvar birer gemi-i cebbar

    Birer tayyareleriz biz.

    Bir Kadîr-i Zülkemal’in, bir Hakîm-i Zülcelal’in

    Birer mu’cize-i kudret birer hârika-i sanat-ı hâlıkane

    Birer nadire-i hikmet birer dâhiye-i hilkat

    Birer nur âlemiyiz biz.

    Böyle yüz bin dil ile yüz bin bürhan gösteririz,

    İşittiririz insan olan insana.

    Kör olası dinsiz gözü, görmez oldu yüzümüzü,

    Hem işitmez sözümüzü, hak söyleyen âyetleriz biz.

    Sikkemiz bir, turramız bir, Rabb’imize müsebbihiz, zikrederiz abîdane.

    Kehkeşan’ın halka-i kübrasına mensup birer meczuplarız biz.

    اَل۟بَاقٖى هُوَ ال۟بَاقٖى

    Said Nursî

    1. Hâşiye: Yani cennet çiçeklerinin fidanlık ve mezraacığı olan zeminin yüzünde hadsiz mu’cizat-ı kudret teşhir edildiğinden, semavat âlemindeki melâikeler o mu’cizatı ve o hârikaları temaşa ettikleri gibi; ecram-ı semaviyenin gözleri hükmünde olan yıldızlar dahi güya melâikeler gibi zemin yüzündeki nâzenin masnuatı gördükçe cennet âlemine bakıyorlar ve o muvakkat hârikaları bâki bir surette cennette dahi temaşa ediyorlar gibi bir zemine, bir cennete bakıyorlar. Yani o iki âleme nezaretleri var, demektir.