Barla Lahikası 228. Mektup: Revizyonlar arasındaki fark
Değişiklik özeti yok |
(Bu sürüm çeviri için işaretlendi) |
||
1. satır: | 1. satır: | ||
<languages/> | <languages/> | ||
<translate> | <translate> | ||
<!--T:1--> | |||
''(Yıldız Mektubu)'' | ''(Yıldız Mektubu)'' | ||
<!--T:2--> | |||
وَ اِن۟ مِن۟ شَى۟ءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَم۟دِهٖ | وَ اِن۟ مِن۟ شَى۟ءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَم۟دِهٖ | ||
<!--T:3--> | |||
اَلسَّلَامُ عَلَي۟كُم۟ وَ رَح۟مَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ | اَلسَّلَامُ عَلَي۟كُم۟ وَ رَح۟مَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ | ||
<!--T:4--> | |||
'''Aziz, sıddık kardeşlerim, hizmet-i Kur’aniyede çalışkan arkadaşlarım Sabri, Hüsrev, Hâfız Ali, Re’fet, Bekir, Lütfü, Rüşdü!''' | '''Aziz, sıddık kardeşlerim, hizmet-i Kur’aniyede çalışkan arkadaşlarım Sabri, Hüsrev, Hâfız Ali, Re’fet, Bekir, Lütfü, Rüşdü!''' | ||
<!--T:5--> | |||
Size cemaziye’l-âhir ayında vuku bulan bir hâdise-i semaviye münasebetiyle bir mesele beyan edeceğim. Şöyle ki: | Size cemaziye’l-âhir ayında vuku bulan bir hâdise-i semaviye münasebetiyle bir mesele beyan edeceğim. Şöyle ki: | ||
<!--T:6--> | |||
Hazret-i Zat-ı Ahmediye aleyhissalâtü vesselâmın zuhuru zamanında وَاِذَا ال۟كَوَاكِبُ ان۟تَثَرَت۟ âyetinin bir numunesini gösterir bir tarzda, recm-i şeyatîne alâmet olan yıldızların düşmesi kesretle vuku bulmuştur. Ehl-i tahkikin nazarında; o zaman vahiy zamanı geldiğinden vahye şüphe gelmemek için kâhinler gibi gaybî ve cinler vasıtasıyla semavî haberlerine karışanlara set çekmeye alâmet ve işaret olmakla beraber, Zat-ı Ahmediye aleyhissalâtü vesselâm cin ve inse mebus olarak teşrifine semavat ehlince bir şenlik, bir bayram gibi bir alâmet-i sürur olduğunu, ehl-i keşif ve hakikat hükmetmişlerdir. Hem o mebus zat, ehl-i küfür ve dalalet için bir nîran-ı muhrika ve ehl-i hidayet için envar-ı muşrıka menbaı olduğuna, gaybî ve semavî bir işarettir. | Hazret-i Zat-ı Ahmediye aleyhissalâtü vesselâmın zuhuru zamanında وَاِذَا ال۟كَوَاكِبُ ان۟تَثَرَت۟ âyetinin bir numunesini gösterir bir tarzda, recm-i şeyatîne alâmet olan yıldızların düşmesi kesretle vuku bulmuştur. Ehl-i tahkikin nazarında; o zaman vahiy zamanı geldiğinden vahye şüphe gelmemek için kâhinler gibi gaybî ve cinler vasıtasıyla semavî haberlerine karışanlara set çekmeye alâmet ve işaret olmakla beraber, Zat-ı Ahmediye aleyhissalâtü vesselâm cin ve inse mebus olarak teşrifine semavat ehlince bir şenlik, bir bayram gibi bir alâmet-i sürur olduğunu, ehl-i keşif ve hakikat hükmetmişlerdir. Hem o mebus zat, ehl-i küfür ve dalalet için bir nîran-ı muhrika ve ehl-i hidayet için envar-ı muşrıka menbaı olduğuna, gaybî ve semavî bir işarettir. | ||
<!--T:7--> | |||
Şimdi şu cemaziye’l-âhirde emsali görülmemiş bir tarzda, gece saat dörtte başlayıp beş ve beş buçuğa kadar devam eden yıldızların düşmesi, ehemmiyetli bir hâdise-i semaviyedir. '''Semavatın hâdisatı zeminimize baktığı cihetle, herhalde o hâdisatın dahi küre-i arzda bir eseri olacaktır. Cenab-ı Hakk’ın rahmetine sığınmalıyız ki nîran-ı muhrika yapmasın, envar-ı muşrıkaya çevirsin.''' | Şimdi şu cemaziye’l-âhirde emsali görülmemiş bir tarzda, gece saat dörtte başlayıp beş ve beş buçuğa kadar devam eden yıldızların düşmesi, ehemmiyetli bir hâdise-i semaviyedir. '''Semavatın hâdisatı zeminimize baktığı cihetle, herhalde o hâdisatın dahi küre-i arzda bir eseri olacaktır. Cenab-ı Hakk’ın rahmetine sığınmalıyız ki nîran-ı muhrika yapmasın, envar-ı muşrıkaya çevirsin.''' | ||
<!--T:8--> | |||
Evet, nasıl ki Kur’an-ı Hakîm’in surelerinde, âyetler birbirine bakar, işaret ederler. Öyle de Cenab-ı Hakk’ın bir Kur’an-ı Kebir’i olan şu kâinatın ulvi, süflî sureleri dahi birbirine bakar, birbirinin nüktelerini izhar eder. Sema suresinde bizim gibi lafz-ı Celal’i yalnız kırmızı yazmak değil belki nur yaldızıyla lafza-i Celal gibi yazılan yıldızlar ve o yıldızlardan fışkıran nurani noktalar, elbette bir işaret fişekleri hükmünde, birer sırrı ilan ettiğini, o mu’ciz-nüma semavî suresinin şanındandır. Kendimizce bir fâl-i hayır addetmeliyiz. | Evet, nasıl ki Kur’an-ı Hakîm’in surelerinde, âyetler birbirine bakar, işaret ederler. Öyle de Cenab-ı Hakk’ın bir Kur’an-ı Kebir’i olan şu kâinatın ulvi, süflî sureleri dahi birbirine bakar, birbirinin nüktelerini izhar eder. Sema suresinde bizim gibi lafz-ı Celal’i yalnız kırmızı yazmak değil belki nur yaldızıyla lafza-i Celal gibi yazılan yıldızlar ve o yıldızlardan fışkıran nurani noktalar, elbette bir işaret fişekleri hükmünde, birer sırrı ilan ettiğini, o mu’ciz-nüma semavî suresinin şanındandır. Kendimizce bir fâl-i hayır addetmeliyiz. | ||
<!--T:9--> | |||
'''Sâniyen:''' Size semavatın kırmızı yıldızlarını andıran, Kur’an’daki ism-i Celal’in iki bin sekiz yüz altı (2806) defa tekerrürü, Kur’an semasını o nurani yıldızlarla ziynetlendirmiş ve o adetlerin sahifeler, yapraklar, sureler itibarıyla birbirine manidar münasebat-ı tevafukiyeleri, daha ziyade letafetini, ziynetini güzelleştirmiş. | '''Sâniyen:''' Size semavatın kırmızı yıldızlarını andıran, Kur’an’daki ism-i Celal’in iki bin sekiz yüz altı (2806) defa tekerrürü, Kur’an semasını o nurani yıldızlarla ziynetlendirmiş ve o adetlerin sahifeler, yapraklar, sureler itibarıyla birbirine manidar münasebat-ı tevafukiyeleri, daha ziyade letafetini, ziynetini güzelleştirmiş. | ||
<!--T:10--> | |||
Bu defa size kendi nüsha-i Kur’aniyemi gönderiyorum. Bu nüshamda size gönderilen listeye göre işaretler koydum. İsm-i Celal ve ism-i Rabb’e ayrı ayrı işaret vaz’edildi. | Bu defa size kendi nüsha-i Kur’aniyemi gönderiyorum. Bu nüshamda size gönderilen listeye göre işaretler koydum. İsm-i Celal ve ism-i Rabb’e ayrı ayrı işaret vaz’edildi. | ||
<!--T:11--> | |||
İsm-i Celal’in tevafukat-ı adediyesi hem muntazamdır hem manidardır fakat bir parça dikkat ister. Çünkü risalelerde görünen tevafuk gibi daima sahife sahifeye bakmıyor. Bazen sahife mukabiline değil belki bir arkasına veya arkasının mukabiline bakar. Bazen bir yaprak atlar, bazen bir sahife iki sahifenin mecmuuna bakar. | İsm-i Celal’in tevafukat-ı adediyesi hem muntazamdır hem manidardır fakat bir parça dikkat ister. Çünkü risalelerde görünen tevafuk gibi daima sahife sahifeye bakmıyor. Bazen sahife mukabiline değil belki bir arkasına veya arkasının mukabiline bakar. Bazen bir yaprak atlar, bazen bir sahife iki sahifenin mecmuuna bakar. | ||
<!--T:12--> | |||
Mesela, otuz beşinci sahifede on üç adet lafza-i Celal gelir. Arkasına sekiz, sonra beş geliyor. Demek o on üç adet bu iki rakama birden bakar ki o da on üç ediyor ve hâkeza… | Mesela, otuz beşinci sahifede on üç adet lafza-i Celal gelir. Arkasına sekiz, sonra beş geliyor. Demek o on üç adet bu iki rakama birden bakar ki o da on üç ediyor ve hâkeza… | ||
<!--T:13--> | |||
Hem bazen bir sahife, iki sahifenin mecmuuna bakmakla beraber aynı suretinde iki adet gelir, her biri onun bir cüzünü gösterir. Mesela, Sure-i Tevbe’de 188. sahifede on altı lafza-i Celal geliyor, arkasında altı geliyor, altının arkasında on geliyor. Beraber yukarıdan okunsa on altı olur, tevafuk eder. | Hem bazen bir sahife, iki sahifenin mecmuuna bakmakla beraber aynı suretinde iki adet gelir, her biri onun bir cüzünü gösterir. Mesela, Sure-i Tevbe’de 188. sahifede on altı lafza-i Celal geliyor, arkasında altı geliyor, altının arkasında on geliyor. Beraber yukarıdan okunsa on altı olur, tevafuk eder. | ||
<!--T:14--> | |||
Sure-i Ahzab’ın yine sahife dört yüz yirmi ikide on altı ism-i Celal geliyor. Zâhirî tevafuku yok. Halbuki bir sahife daha evvel on gelir ve mukabilinde altı var, terkip edilse on altı olur, tevafuk eder. | Sure-i Ahzab’ın yine sahife dört yüz yirmi ikide on altı ism-i Celal geliyor. Zâhirî tevafuku yok. Halbuki bir sahife daha evvel on gelir ve mukabilinde altı var, terkip edilse on altı olur, tevafuk eder. | ||
<!--T:15--> | |||
Hem bazen ism-i Rab ile beraber tevafuk eder. Bazen sahife sahifeye değil, yaprak yaprağa bakar. Hem bazen sahife rakamına bakar. Dokuz rakamı çok defa sahife rakamına baktığı için tevafuktan çıktığını hissettim (Hâşiye<ref>'''Hâşiye:''' Elhasıl, bazı esrar-ı gaybiye için tevafukat şeklini değiştiriyor. Lafza-i Celal’in diğer latîf ve cazibedar ve manidar bir tevafuku şudur ki: Başta Fatiha sahifesiyle beraber yüz elli bir sahifede, elli bir defa yedi ile sekiz geliyor. </ref>). Her ne ise siz de tetkik edersiniz, sonra meşveretinizle gizli tevafukatı gösterecek rakamları yazacağız. Yeni yazdığımız Kur’an’dan tensib ettiğiniz takdirde kaydedeceğiz. | Hem bazen ism-i Rab ile beraber tevafuk eder. Bazen sahife sahifeye değil, yaprak yaprağa bakar. Hem bazen sahife rakamına bakar. Dokuz rakamı çok defa sahife rakamına baktığı için tevafuktan çıktığını hissettim (Hâşiye<ref>'''Hâşiye:''' Elhasıl, bazı esrar-ı gaybiye için tevafukat şeklini değiştiriyor. Lafza-i Celal’in diğer latîf ve cazibedar ve manidar bir tevafuku şudur ki: Başta Fatiha sahifesiyle beraber yüz elli bir sahifede, elli bir defa yedi ile sekiz geliyor. </ref>). Her ne ise siz de tetkik edersiniz, sonra meşveretinizle gizli tevafukatı gösterecek rakamları yazacağız. Yeni yazdığımız Kur’an’dan tensib ettiğiniz takdirde kaydedeceğiz. | ||
<!--T:16--> | |||
Başta yüz elli sahifede elli bir defa yedi ve sekiz geliyor. Yirmi sekizde sekizdir, yirmi üçte yedidir. Bu yedi, sekiz birbirine muvafık kabul edilmiş, yediden sekize, sekizden yediye geçmekle tevafuk bozulmuyor. Bu iki rakamın Kur’an’da mühim sırları bulunduğu hissedilir. | Başta yüz elli sahifede elli bir defa yedi ve sekiz geliyor. Yirmi sekizde sekizdir, yirmi üçte yedidir. Bu yedi, sekiz birbirine muvafık kabul edilmiş, yediden sekize, sekizden yediye geçmekle tevafuk bozulmuyor. Bu iki rakamın Kur’an’da mühim sırları bulunduğu hissedilir. | ||
<!--T:17--> | |||
'''Sâlisen:''' Hazret-i Zat-ı Ahmediye aleyhisselâm nasıl bir şecere-i Tûba olduğunu ve Asfiya ve Evliya ve Sıddıkîn, o şecere-i nuraniyenin meyveleri ve mesalik ve turuk onun dalları olduğunu gösterir bir silsile-i azîme, eskiden kalma ve eskimiş bir silsilename yanımda var. Onu güzelce tebyiz etmek için hattı güzel, cetvelde mahareti bulunan zatları istiyorum. Şimdilik Hüsrev’le Tenekeci Mehmed Efendi, Bekir Ağa’da bulunan ölçü ile on beş tabaka kâğıt beraber, Hâfız Ali’nin haber gönderdiği vakit gelsinler. | '''Sâlisen:''' Hazret-i Zat-ı Ahmediye aleyhisselâm nasıl bir şecere-i Tûba olduğunu ve Asfiya ve Evliya ve Sıddıkîn, o şecere-i nuraniyenin meyveleri ve mesalik ve turuk onun dalları olduğunu gösterir bir silsile-i azîme, eskiden kalma ve eskimiş bir silsilename yanımda var. Onu güzelce tebyiz etmek için hattı güzel, cetvelde mahareti bulunan zatları istiyorum. Şimdilik Hüsrev’le Tenekeci Mehmed Efendi, Bekir Ağa’da bulunan ölçü ile on beş tabaka kâğıt beraber, Hâfız Ali’nin haber gönderdiği vakit gelsinler. | ||
<!--T:18--> | |||
'''Râbian:''' Yirmi Yedinci Mektup’a ilhak edilecek, kardeşlerimizin bazı yeni fıkralarını size gönderdim. Hakikaten bu fıkralar ve umum Yirmi Yedinci Mektup’un fıkraları çok faydalıdırlar. Ehemmiyetli, tatlı, hoş, güzel manalar, dersler; teşvik, teşci eder hisler vardır. Ben kendim onlardan tatlı istifade ediyorum, tembel olduğum zaman bana ehemmiyetli bir teşvik kamçısı oluyor. Her ne ise… Kardeşlerim, gücenmeyiniz; bir miktardır sizlere mektup yazdığım zaman birbirinden uzak meseleleri topluyorum. Her mektup bir aşure olur. | '''Râbian:''' Yirmi Yedinci Mektup’a ilhak edilecek, kardeşlerimizin bazı yeni fıkralarını size gönderdim. Hakikaten bu fıkralar ve umum Yirmi Yedinci Mektup’un fıkraları çok faydalıdırlar. Ehemmiyetli, tatlı, hoş, güzel manalar, dersler; teşvik, teşci eder hisler vardır. Ben kendim onlardan tatlı istifade ediyorum, tembel olduğum zaman bana ehemmiyetli bir teşvik kamçısı oluyor. Her ne ise… Kardeşlerim, gücenmeyiniz; bir miktardır sizlere mektup yazdığım zaman birbirinden uzak meseleleri topluyorum. Her mektup bir aşure olur. | ||
<!--T:19--> | |||
'''Hâmisen:''' Ben kolu kısa, boyu kısa cübbeme razı oldum, daha bir şey lâzım değil. Hüsrev’in sakosu, yanımda makbul misafirdi, gönderiyorum. Validesinin bir derece kesb-i âfiyet ettiğinden çok mesrur oldum. Cenab-ı Hak sıhhat ve âfiyet versin. Orada Hüsrev’in kardeşi Ali Hasan ve Tenekeci Mehmed Efendi ve Hâfız Ahmed gibi Sözler’le alâkadar olanlara selâm ediyorum. | '''Hâmisen:''' Ben kolu kısa, boyu kısa cübbeme razı oldum, daha bir şey lâzım değil. Hüsrev’in sakosu, yanımda makbul misafirdi, gönderiyorum. Validesinin bir derece kesb-i âfiyet ettiğinden çok mesrur oldum. Cenab-ı Hak sıhhat ve âfiyet versin. Orada Hüsrev’in kardeşi Ali Hasan ve Tenekeci Mehmed Efendi ve Hâfız Ahmed gibi Sözler’le alâkadar olanlara selâm ediyorum. | ||
<!--T:20--> | |||
Kardeşiniz | Kardeşiniz | ||
<!--T:21--> | |||
'''Said Nursî''' | '''Said Nursî''' | ||
<!--T:22--> | |||
Numune için gönderilen kâğıt zayi olmuş, göremedik. Beyaz kâğıttan siz intihab edersiniz. Sulfato geldi fakat çoktur. Mehmed Efendi bana yeniden bir levha yazması beni minnettar ediyor. Cenab-ı Hak yazdığı her bir harfe mukabil bin sevap ihsan eylesin, âmin âmin! | Numune için gönderilen kâğıt zayi olmuş, göremedik. Beyaz kâğıttan siz intihab edersiniz. Sulfato geldi fakat çoktur. Mehmed Efendi bana yeniden bir levha yazması beni minnettar ediyor. Cenab-ı Hak yazdığı her bir harfe mukabil bin sevap ihsan eylesin, âmin âmin! | ||
<!--T:23--> | |||
------ | ------ | ||
<center> [[Barla Lahikası 227. Mektup]] ⇐ | [[Barla Lahikası]] | ⇒ [[Barla Lahikası 229. Mektup]] </center> | <center> [[Barla Lahikası 227. Mektup]] ⇐ | [[Barla Lahikası]] | ⇒ [[Barla Lahikası 229. Mektup]] </center> | ||
------ | ------ | ||
</translate> | </translate> |
20.52, 21 Kasım 2023 itibarı ile sayfanın şu anki hâli
(Yıldız Mektubu)
وَ اِن۟ مِن۟ شَى۟ءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَم۟دِهٖ
اَلسَّلَامُ عَلَي۟كُم۟ وَ رَح۟مَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ
Aziz, sıddık kardeşlerim, hizmet-i Kur’aniyede çalışkan arkadaşlarım Sabri, Hüsrev, Hâfız Ali, Re’fet, Bekir, Lütfü, Rüşdü!
Size cemaziye’l-âhir ayında vuku bulan bir hâdise-i semaviye münasebetiyle bir mesele beyan edeceğim. Şöyle ki:
Hazret-i Zat-ı Ahmediye aleyhissalâtü vesselâmın zuhuru zamanında وَاِذَا ال۟كَوَاكِبُ ان۟تَثَرَت۟ âyetinin bir numunesini gösterir bir tarzda, recm-i şeyatîne alâmet olan yıldızların düşmesi kesretle vuku bulmuştur. Ehl-i tahkikin nazarında; o zaman vahiy zamanı geldiğinden vahye şüphe gelmemek için kâhinler gibi gaybî ve cinler vasıtasıyla semavî haberlerine karışanlara set çekmeye alâmet ve işaret olmakla beraber, Zat-ı Ahmediye aleyhissalâtü vesselâm cin ve inse mebus olarak teşrifine semavat ehlince bir şenlik, bir bayram gibi bir alâmet-i sürur olduğunu, ehl-i keşif ve hakikat hükmetmişlerdir. Hem o mebus zat, ehl-i küfür ve dalalet için bir nîran-ı muhrika ve ehl-i hidayet için envar-ı muşrıka menbaı olduğuna, gaybî ve semavî bir işarettir.
Şimdi şu cemaziye’l-âhirde emsali görülmemiş bir tarzda, gece saat dörtte başlayıp beş ve beş buçuğa kadar devam eden yıldızların düşmesi, ehemmiyetli bir hâdise-i semaviyedir. Semavatın hâdisatı zeminimize baktığı cihetle, herhalde o hâdisatın dahi küre-i arzda bir eseri olacaktır. Cenab-ı Hakk’ın rahmetine sığınmalıyız ki nîran-ı muhrika yapmasın, envar-ı muşrıkaya çevirsin.
Evet, nasıl ki Kur’an-ı Hakîm’in surelerinde, âyetler birbirine bakar, işaret ederler. Öyle de Cenab-ı Hakk’ın bir Kur’an-ı Kebir’i olan şu kâinatın ulvi, süflî sureleri dahi birbirine bakar, birbirinin nüktelerini izhar eder. Sema suresinde bizim gibi lafz-ı Celal’i yalnız kırmızı yazmak değil belki nur yaldızıyla lafza-i Celal gibi yazılan yıldızlar ve o yıldızlardan fışkıran nurani noktalar, elbette bir işaret fişekleri hükmünde, birer sırrı ilan ettiğini, o mu’ciz-nüma semavî suresinin şanındandır. Kendimizce bir fâl-i hayır addetmeliyiz.
Sâniyen: Size semavatın kırmızı yıldızlarını andıran, Kur’an’daki ism-i Celal’in iki bin sekiz yüz altı (2806) defa tekerrürü, Kur’an semasını o nurani yıldızlarla ziynetlendirmiş ve o adetlerin sahifeler, yapraklar, sureler itibarıyla birbirine manidar münasebat-ı tevafukiyeleri, daha ziyade letafetini, ziynetini güzelleştirmiş.
Bu defa size kendi nüsha-i Kur’aniyemi gönderiyorum. Bu nüshamda size gönderilen listeye göre işaretler koydum. İsm-i Celal ve ism-i Rabb’e ayrı ayrı işaret vaz’edildi.
İsm-i Celal’in tevafukat-ı adediyesi hem muntazamdır hem manidardır fakat bir parça dikkat ister. Çünkü risalelerde görünen tevafuk gibi daima sahife sahifeye bakmıyor. Bazen sahife mukabiline değil belki bir arkasına veya arkasının mukabiline bakar. Bazen bir yaprak atlar, bazen bir sahife iki sahifenin mecmuuna bakar.
Mesela, otuz beşinci sahifede on üç adet lafza-i Celal gelir. Arkasına sekiz, sonra beş geliyor. Demek o on üç adet bu iki rakama birden bakar ki o da on üç ediyor ve hâkeza…
Hem bazen bir sahife, iki sahifenin mecmuuna bakmakla beraber aynı suretinde iki adet gelir, her biri onun bir cüzünü gösterir. Mesela, Sure-i Tevbe’de 188. sahifede on altı lafza-i Celal geliyor, arkasında altı geliyor, altının arkasında on geliyor. Beraber yukarıdan okunsa on altı olur, tevafuk eder.
Sure-i Ahzab’ın yine sahife dört yüz yirmi ikide on altı ism-i Celal geliyor. Zâhirî tevafuku yok. Halbuki bir sahife daha evvel on gelir ve mukabilinde altı var, terkip edilse on altı olur, tevafuk eder.
Hem bazen ism-i Rab ile beraber tevafuk eder. Bazen sahife sahifeye değil, yaprak yaprağa bakar. Hem bazen sahife rakamına bakar. Dokuz rakamı çok defa sahife rakamına baktığı için tevafuktan çıktığını hissettim (Hâşiye[1]). Her ne ise siz de tetkik edersiniz, sonra meşveretinizle gizli tevafukatı gösterecek rakamları yazacağız. Yeni yazdığımız Kur’an’dan tensib ettiğiniz takdirde kaydedeceğiz.
Başta yüz elli sahifede elli bir defa yedi ve sekiz geliyor. Yirmi sekizde sekizdir, yirmi üçte yedidir. Bu yedi, sekiz birbirine muvafık kabul edilmiş, yediden sekize, sekizden yediye geçmekle tevafuk bozulmuyor. Bu iki rakamın Kur’an’da mühim sırları bulunduğu hissedilir.
Sâlisen: Hazret-i Zat-ı Ahmediye aleyhisselâm nasıl bir şecere-i Tûba olduğunu ve Asfiya ve Evliya ve Sıddıkîn, o şecere-i nuraniyenin meyveleri ve mesalik ve turuk onun dalları olduğunu gösterir bir silsile-i azîme, eskiden kalma ve eskimiş bir silsilename yanımda var. Onu güzelce tebyiz etmek için hattı güzel, cetvelde mahareti bulunan zatları istiyorum. Şimdilik Hüsrev’le Tenekeci Mehmed Efendi, Bekir Ağa’da bulunan ölçü ile on beş tabaka kâğıt beraber, Hâfız Ali’nin haber gönderdiği vakit gelsinler.
Râbian: Yirmi Yedinci Mektup’a ilhak edilecek, kardeşlerimizin bazı yeni fıkralarını size gönderdim. Hakikaten bu fıkralar ve umum Yirmi Yedinci Mektup’un fıkraları çok faydalıdırlar. Ehemmiyetli, tatlı, hoş, güzel manalar, dersler; teşvik, teşci eder hisler vardır. Ben kendim onlardan tatlı istifade ediyorum, tembel olduğum zaman bana ehemmiyetli bir teşvik kamçısı oluyor. Her ne ise… Kardeşlerim, gücenmeyiniz; bir miktardır sizlere mektup yazdığım zaman birbirinden uzak meseleleri topluyorum. Her mektup bir aşure olur.
Hâmisen: Ben kolu kısa, boyu kısa cübbeme razı oldum, daha bir şey lâzım değil. Hüsrev’in sakosu, yanımda makbul misafirdi, gönderiyorum. Validesinin bir derece kesb-i âfiyet ettiğinden çok mesrur oldum. Cenab-ı Hak sıhhat ve âfiyet versin. Orada Hüsrev’in kardeşi Ali Hasan ve Tenekeci Mehmed Efendi ve Hâfız Ahmed gibi Sözler’le alâkadar olanlara selâm ediyorum.
Kardeşiniz
Said Nursî
Numune için gönderilen kâğıt zayi olmuş, göremedik. Beyaz kâğıttan siz intihab edersiniz. Sulfato geldi fakat çoktur. Mehmed Efendi bana yeniden bir levha yazması beni minnettar ediyor. Cenab-ı Hak yazdığı her bir harfe mukabil bin sevap ihsan eylesin, âmin âmin!
- ↑ Hâşiye: Elhasıl, bazı esrar-ı gaybiye için tevafukat şeklini değiştiriyor. Lafza-i Celal’in diğer latîf ve cazibedar ve manidar bir tevafuku şudur ki: Başta Fatiha sahifesiyle beraber yüz elli bir sahifede, elli bir defa yedi ile sekiz geliyor.