Kastamonu Lahikası 35. Mektup: Revizyonlar arasındaki fark
Değişiklik özeti yok |
Değişiklik özeti yok |
||
1. satır: | 1. satır: | ||
<languages/> | |||
<translate> | |||
''(Risale-i Nur’a işaret eden otuz üçüncü âyetin istihracına dair Hâfız Ali’nin bir fıkrasıdır.)'' | ''(Risale-i Nur’a işaret eden otuz üçüncü âyetin istihracına dair Hâfız Ali’nin bir fıkrasıdır.)'' | ||
7. satır: | 9. satır: | ||
'''Aziz Üstadım Hazretleri!''' | '''Aziz Üstadım Hazretleri!''' | ||
Dün akşam namazını kılarken ikinci rekatta, Fatiha-i Şerife’den sonra | Dün akşam namazını kılarken ikinci rekatta, Fatiha-i Şerife’den sonra شَهِدَ اللّٰهُ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ وَال۟مَلٰٓئِكَةُ وَاُولُوا ال۟عِل۟مِ قَٓائِمًا بِال۟قِس۟طِ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ ال۟عَزٖيزُ ال۟حَكٖيمُ âyetini okurken hiç düşünmediğim, akıl ve kalbimde bir şey, taharriye bir sebep yokken birdenbire ruhun penceresine şu azîm âyet-i kerîmenin Risale-i Nur’a, müellifine bir münasebet-i maneviye ile işareti gösterildi. Namazdan sonra düşündüm. Hakikaten kuvvetli bir münasebet-i maneviyesi var. Şöyle ki: | ||
شَهِدَ اللّٰهُ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ وَال۟مَلٰٓئِكَةُ وَاُولُوا ال۟عِل۟مِ | |||
قَٓائِمًا بِال۟قِس۟طِ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ ال۟عَزٖيزُ ال۟حَكٖيمُ | |||
âyetini okurken hiç düşünmediğim, akıl ve kalbimde bir şey, taharriye bir sebep yokken birdenbire ruhun penceresine şu azîm âyet-i kerîmenin Risale-i Nur’a, müellifine bir münasebet-i maneviye ile işareti gösterildi. Namazdan sonra düşündüm. Hakikaten kuvvetli bir münasebet-i maneviyesi var. Şöyle ki: | |||
Bu kâinatta, vahdaniyet-i İlahiyeyi cin ve ins ve ruhaniyata karşı kat’î bir surette gösterip ispat eden birinci, Kur’an-ı Azîmüşşan olduğu gibi; bu asırda ikinci, üçüncü derecede kemal-i adaletle ve sadık ve musaddak hüccetlerle vahdaniyeti vâzıh ve bâhir bir surette, kâinat safahatında ins ve cinnin enzarına arz edip ispat eden Risale-i Nur; bütün tabakat-ı beşere hem medrese hem mektep hem kışla hem hakîm hem hâkim olarak, en âmî avamdan en ehass-ı havassa kadar ders verip talim ve terbiye etmesi bizce meşhud olmasıyla, bu âyet-i kerîmenin bir mevzuu, bir mâsadakı da Risale-i Nur olmasına şüphesiz bir kanaat veriliyor. | Bu kâinatta, vahdaniyet-i İlahiyeyi cin ve ins ve ruhaniyata karşı kat’î bir surette gösterip ispat eden birinci, Kur’an-ı Azîmüşşan olduğu gibi; bu asırda ikinci, üçüncü derecede kemal-i adaletle ve sadık ve musaddak hüccetlerle vahdaniyeti vâzıh ve bâhir bir surette, kâinat safahatında ins ve cinnin enzarına arz edip ispat eden Risale-i Nur; bütün tabakat-ı beşere hem medrese hem mektep hem kışla hem hakîm hem hâkim olarak, en âmî avamdan en ehass-ı havassa kadar ders verip talim ve terbiye etmesi bizce meşhud olmasıyla, bu âyet-i kerîmenin bir mevzuu, bir mâsadakı da Risale-i Nur olmasına şüphesiz bir kanaat veriliyor. | ||
34. satır: | 30. satır: | ||
<center> [[Kastamonu Lahikası 34. Mektup]] ⇐ | [[Kastamonu Lahikası]] | ⇒ [[Kastamonu Lahikası 36. Mektup]] </center> | <center> [[Kastamonu Lahikası 34. Mektup]] ⇐ | [[Kastamonu Lahikası]] | ⇒ [[Kastamonu Lahikası 36. Mektup]] </center> | ||
------ | ------ | ||
</translate> |
16.36, 22 Kasım 2023 tarihindeki hâli
(Risale-i Nur’a işaret eden otuz üçüncü âyetin istihracına dair Hâfız Ali’nin bir fıkrasıdır.)
بِاس۟مِهٖ سُب۟حَانَهُ وَ اِن۟ مِن۟ شَى۟ءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَم۟دِهٖ
اَلسَّلَامُ عَلَي۟كُم۟ وَ رَح۟مَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ
Aziz Üstadım Hazretleri!
Dün akşam namazını kılarken ikinci rekatta, Fatiha-i Şerife’den sonra شَهِدَ اللّٰهُ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ وَال۟مَلٰٓئِكَةُ وَاُولُوا ال۟عِل۟مِ قَٓائِمًا بِال۟قِس۟طِ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ ال۟عَزٖيزُ ال۟حَكٖيمُ âyetini okurken hiç düşünmediğim, akıl ve kalbimde bir şey, taharriye bir sebep yokken birdenbire ruhun penceresine şu azîm âyet-i kerîmenin Risale-i Nur’a, müellifine bir münasebet-i maneviye ile işareti gösterildi. Namazdan sonra düşündüm. Hakikaten kuvvetli bir münasebet-i maneviyesi var. Şöyle ki:
Bu kâinatta, vahdaniyet-i İlahiyeyi cin ve ins ve ruhaniyata karşı kat’î bir surette gösterip ispat eden birinci, Kur’an-ı Azîmüşşan olduğu gibi; bu asırda ikinci, üçüncü derecede kemal-i adaletle ve sadık ve musaddak hüccetlerle vahdaniyeti vâzıh ve bâhir bir surette, kâinat safahatında ins ve cinnin enzarına arz edip ispat eden Risale-i Nur; bütün tabakat-ı beşere hem medrese hem mektep hem kışla hem hakîm hem hâkim olarak, en âmî avamdan en ehass-ı havassa kadar ders verip talim ve terbiye etmesi bizce meşhud olmasıyla, bu âyet-i kerîmenin bir mevzuu, bir mâsadakı da Risale-i Nur olmasına şüphesiz bir kanaat veriliyor.
İkinci kelime-i tevhidden sonra اَل۟عَزٖيزُ ال۟حَكٖيمُ isimleriyle Cenab-ı Hak (Celle Celaluhu) zatını tavsif buyurup ikinci derecede aynı isimlerin mazharı olan Risaletü’n-Nur şahs-ı manevîsine işaret etmesi Kur’an-ı Azîmüşşan’ın şe’nine yakışır bir keyfiyettir. Çünkü belki bütün dünyaya muhalif olarak fakr-ı haliyle beraber izzet-i şeriat-ı İlahiye ve izzet-i ilmiyeyi muhafaza için ölümden beter musibetlere karşı göğüs geren, tahammül eden Risale-i Nur tercümanı olduğu gibi; zeminde ve semavatta hikmetle tasarrufatın muammasını açan yine Risale-i Nur olduğu sadık ve musaddaktır. Bu kuvvetli münasebet-i maneviyeyi teyid eden bir emaresi de şudur ki:
اُولُوا ال۟عِل۟مِ makam-ı cifrîsi iki yüz on dört (214) olup Risale-i Nur’un bir ismi olan “Bediüzzaman”ın (şeddeli “ze”, lâm-ı aslî sayılır) makamı olan iki yüz on dörde tam tamına tevafuku ve müellifinin hakiki ve daimî ismi olan Molla Said’in makamı olan iki yüz on beşe bir tek farkla tevafuku, elbette bu kelime-i kudsiyenin her asra baktığı gibi bu asra da medar-ı nazar bir ferdi Resaili’n-Nur olduğuna bir emare olduğu gibi;
وَ اُولُوا ال۟عِل۟مِ قَٓائِمًا بِال۟قِس۟طِ (okunmayan ikinci vav ve hemze sayılmaz) makamı olan altı yüz bir (601) adediyle, Risale-i Nur’un beş yüz doksan dokuz (599) makamına ve Resaili’n-Nur makamına yalnız iki farkla, iki ismine tevafuku dahi bir emare olduğu ve شَهِدَ اللّٰهُ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ وَال۟مَلٰٓئِكَةُ وَاُولُوا ال۟عِل۟مِ cümle-i tevhidiye-i kudsiyesinin makam-ı cifrîsi ve ebcedîsi olan bin üç yüz altmış (1360) adediyle (Hâşiye[1]) tam tamına bu acib isyan, tuğyan ve temerrüd asrının ve garib küfran ve galeyan ve ilhad zamanının bu senesine ve bulunduğumuz bu tarihe tevafuku ve tetabuku elbette kuvvetli bir emaredir ki bu pek büyük ve geniş ve âmm olan tevhid ve şehadetin medar-ı nazar ehemmiyetli efradı ve mâsadakları, her zamandan ziyade bu şehadete muhtaç bu asrın bu vaktinde bulunacaktır. Ve şimdilik o şehadeti tesirli bir surette ispat eden Resaili’n-Nur, o efraddan birisi ve hususi medar-ı nazar olduğuna pek çok emareler ve işaretler ve beşaretler vardır.
اَللّٰهُ اَع۟لَمُ بِالصَّوَابِ وَال۟عِل۟مُ عِن۟دَ اللّٰهِ
سُب۟حَانَكَ لَا عِل۟مَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّم۟تَنَٓا اِنَّكَ اَن۟تَ ال۟عَلٖيمُ ال۟حَكٖيمُ
Risale-i Nur şakirdlerinden
Hâfız Ali (rh)
- ↑ Haşiye: Okunmayan iki hemze sayılmaz.