Kastamonu Lahikası 119. Mektup: Revizyonlar arasındaki fark
Değişiklik özeti yok |
Değişiklik özeti yok |
||
1. satır: | 1. satır: | ||
<languages/> | |||
<translate> | |||
'''Aziz, sıddık kardeşlerim!''' | '''Aziz, sıddık kardeşlerim!''' | ||
20. satır: | 22. satır: | ||
<center> [[Kastamonu Lahikası 118. Mektup]] ⇐ | [[Kastamonu Lahikası]] | ⇒ [[Kastamonu Lahikası 120. Mektup]] </center> | <center> [[Kastamonu Lahikası 118. Mektup]] ⇐ | [[Kastamonu Lahikası]] | ⇒ [[Kastamonu Lahikası 120. Mektup]] </center> | ||
------ | ------ | ||
</translate> |
21.54, 24 Kasım 2023 tarihindeki hâli
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Ben pek kat’î bir surette ve bine yakın tecrübelerim neticesinde kat’î kanaatim gelmiş ve ekser günlerde hissediyorum ki: Risale-i Nur’un hizmetinde bulunduğum günde, o hizmetin derecesine göre kalbimde, bedenimde, dimağımda, maişetimde bir inkişaf, inbisat, ferahlık, bereket görüyorum. Hem orada iken hem burada çok kardeşlerimden aynı haleti hissettim ve ediyorum. Ve çokları itiraf ediyor ki “Biz de hissediyoruz.” derler. Hattâ size geçen sene yazdığım gibi benim pek az gıda ile yaşadığımın sırrı, o bereket imiş.
Hem İmam-ı Şafiî’den (ra) rivayet var ki hâlis talebe-i ulûmun rızkına, ben kefalet edebilirim, demiş. Çünkü rızıklarında vüs’at ve bereket olur.
Madem hakikat budur ve madem hâlis talebe-i ulûm unvanına Risale-i Nur şakirdleri bu zamanda tam liyakat göstermişler; elbette şimdiki açlık ve kahta mukabil Risale-i Nur hizmetini bırakmak ve zaruret-i maişet özrüyle, maişet peşine koşmak yerine en iyi çare, şükür ve kanaat ve Risale-i Nur talebeliğine tam sarılmaktır.
Evet, her tarafta bu derd-i maişet herkesi sarsıyor. Ehl-i dalalet bundan istifade eder. Ehl-i diyanet de kendini mazur bilir “Zarurettir, ne yapalım?” der. Demek ki Risale-i Nur şakirdleri bu açlık ve zaruret musibetine karşı, yine Nur’la mukabele etmeli. Her şakirdin vazifesi, yalnız kendi imanını kurtarmak değil belki başkasının imanlarını da muhafaza etmeye mükelleftir. O da hizmete ciddi devam ile olur.
Size yazmıştık ki muarızlara adâvetle mukabele etmeyiniz. Mümkün olduğu kadar, ehl-i takva, ehl-i ilme karşı dostane vaziyet alınız. Fakat bu noktaya dikkat ediniz ki Risale-i Nur’un zararına ve şakirdlerinin salabet ve metanetlerine ilişecek bir tarzda daireniz içine sokmayınız. Öyleler niyet-i hâlise ile girmezse belki fütur verirler. Eğer enaniyetli ve hodfüruş ise Risale-i Nur şakirdlerinin metanetlerini kırarlar; nazarlarını, Risale-i Nur’un haricine çekip dağıtırlar. Şimdi çok dikkat ve metanet ve ihtiyat lâzımdır.
Bu havalide, hakikaten ümidimin fevkinde, Risale-i Nur talebelerinden iki kahraman yetiştiler. Baba, oğul; Ahmed Nazif, Salahaddin. Bu iki zat Risale-i Nur’un neşrinde iki yüz adam kadar çalıştıklarını görüyoruz. Ezcümle: Birisi yani oğlu, Kars’ta durup hem Van’a hem Erzurum’a hem Konya’ya hem buralara –size leffen gönderdiğim mektup gibi– muhabereler ile tesirli bir surette çalışıyor; tam bir Abdurrahman’dır.
Kardeşiniz
Said Nursî