Barla Lahikası 145. Mektup: Revizyonlar arasındaki fark
("=== MEKTUBAT’IN ÜÇÜNCÜ KISMI === ''(Hüsrev’in bir fıkrasıdır.)'' '''Sevgili Üstadım!''' “Mirkatü’s-Sünne ve Tiryaku Marazı’l-Bid’a” ismine hakikaten elyak olan Otuz Birinci Mektup’un On Birinci Lem’a’sını kardeşlerimle ve dostlarımla defaatle okudum. Gayet azîm bir tebşirat-ı Peygamberî ile başlayan bu risalenin on bir nüktesinden her bir nüktesi, başka bir hüsün ve başka bir letafette yazılmakla beraber..." içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu) |
Değişiklik özeti yok |
||
21. satır: | 21. satır: | ||
'''Ahmed Hüsrev''' | '''Ahmed Hüsrev''' | ||
------ | |||
<center> [[Barla Lahikası 144. Mektup]] ⇐ | [[Barla Lahikası]] | ⇒ [[Barla Lahikası 146. Mektup]] </center> | |||
------ |
10.17, 2 Kasım 2023 tarihindeki hâli
MEKTUBAT’IN ÜÇÜNCÜ KISMI
(Hüsrev’in bir fıkrasıdır.)
Sevgili Üstadım!
“Mirkatü’s-Sünne ve Tiryaku Marazı’l-Bid’a” ismine hakikaten elyak olan Otuz Birinci Mektup’un On Birinci Lem’a’sını kardeşlerimle ve dostlarımla defaatle okudum. Gayet azîm bir tebşirat-ı Peygamberî ile başlayan bu risalenin on bir nüktesinden her bir nüktesi, başka bir hüsün ve başka bir letafette yazılmakla beraber; ittiba-ı sünnetin maddî ve manevî fevaidi ta’dad edilirken, akla açılan kapılardan içeriye giriyor. Her kapının içerisinde bulunan kapılar ve pencerelerden bakarak, gördüğü hakikatler karşısında hayran oluyor. Gösterdiği deliller ile muterizlerin itirazlarına mükemmel ve muntazam cevaplar vermekle mukabele ediyor.
Ehl-i şevke “Benim gösterdiğim kapılardan girseniz müşkülatsız, ebedî bir saadete kavuşmuş olacaksınız.” diyerek ittiba-ı sünneti, her bir Müslüman’a, hayatında düstur ittihaz etmesini tavsiye ediyor. Talebelerine, anlayabilecekleri bir tarzda emr-i azîm olan dersini takrir ederken “Ben zâhirde 15-16 sahifeden ibaret küçük bir risaleyim. Fakat hakikatte neşrettiğim nurla, çok büyük denizleri geçecek bir azamette ve çok büyük yıldızların nurlarını setredecek kudretteyim. Bahtiyar ol kimsedir ki beni hâfızasında nakşederek benimle âmil olur.” diyerek beliğ ve çok yüksek ve nihayet derecede latîf sözleriyle bizleri irşad ediyor.
Bu hakaiki gösteren bu risaleden, gücüm yetse de yüz tane, iki yüz tane yazabilsem. Heyhat! Elim kısa, sa’yim mahdud, aczim her bir emr-i hayrı arzuma kadar îfaya mani. Bu kadar arzuya rağmen yazabildiğim bir nüshasını takdim etmiş bulunuyorum. Hüsn-ü kabul buyrulursa benim için ne büyük bir saadettir.
Ahmed-i Bedevî Hazretlerinin kerametkârane harekâtıyla, semavat ve arzın tabakatından bahseden On İkinci Lem’a’yı üç dört defa okudum.
Sevgili Üstadım! Rızka muhtaç her bir zîhayatın rızkı, Rezzak-ı Hakiki tarafından taahhüd altına alındığı ve rızık ancak Mün’im-i Hakiki’nin yed-i kudretinde bulunduğu, o kadar güzel bir üslup ile tarif buyruluyor ki ve talebelerine o kadar şirin ve âlî bir ders veriyor ki akıl eğriliğe, nefis itiraza, kalp inkâra sapacak hiçbir yol bulamıyor. Zaferi kazanan ordular gibi insanın bütün kuvasına “Ey kıymettar risaleler ve ey nurani feyyaz Sözler, meydan sizindir! Size teslim olmuşuz! Beşeriyete ve bütün mükevvenata hükümran olan Hâlık-ı Azîm’in hak sözleriyle bizlere tarîk-i hidayeti ve istikameti gösteriyorsunuz!” dedirtiyor. Bilhassa arz ve semavatın yedişer tabaka olduğuna dair âyât-ı azîmenin küllî ve umumî ve şümullü maânîsinin tatlı ve lezzetli ve şirin hakaikini okurken, insanın hissiyatına kalemi tercüman olabilse de bu risalelere mukabele edebilse… Heyhat!
Her tarafını anlayabilmek imkânı olmamakla beraber –bu kısımda– arzın yedi iklimi ve birbirine muttasıl yedi tabakası ve bu tabakalardaki nurani mahlukatın mürur ve ubûruna hiçbir şeyin mani olmaması hâlâtı; ve elektrik ve ziya ve harareti nâkil ve kâinatı baştan başa istila eden madde-i esîriyeden başlayarak semavatın yedi tabakasının kabul edilmesine hiçbir mani olamayacağı fennen, aklen ve hikmeten muhtelif delail ile ispat edilmesi ve en sonunda semavatın yedi tabaka ve arzın yedi kat olduğu hakkında Kur’an-ı Hakîm’in ifadatının tasdik edilişi, akıl ve kalp şübehata atılacak yol bulamaması, risalelerin büyüklüklerine has bir keramet-i kübra olduğunu gösteriyor. Böyle azîm hakikat-i Kur’aniyeyi göremeyen feylesofların ve kozmoğrafyacıların kulakları çınlasın!
Evet sevgili, kıymettar Üstadım! Bu nurlu, misilsiz eserler; insanın şübehatını izale ettiğine ve şüpheleri davet edecek karanlık bir nokta bırakmadığına kat’î bir kanaatle iman ettiğim gibi temas ettiğim kardeşlerimden ve mütalaasında bulunan zevattan, kanaatimin umumen tasdik edildiğini işittiğim anlar, her tarafımı meserret kapladığını hissediyorum.
Ey sevgili Üstadım, her hususta size yapılacak dua için kelimat bulamıyorum. Zat-ı Zülcemal bu kadar güzelliklere, hazine-i rahmetinden binler güzellikleri size ihsan etmekle mukabele buyursun, âmin!
Ahmed Hüsrev