The Seventh Letter

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden
    10.23, 15 Ekim 2024 tarihinde Ferhat (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 167616 numaralı sürüm ("One of those instances of wisdom is this: as with his words, the actions, states, conduct, and deeds of God’s Messenger (UWBP) are the sources of religion and the Shari‘a, and provide authority for its injunctions. The Companions transmitted the outward, public things, and his wives were the transmitters and narrators of the private matters of religion and injunctions of the Shari‘a that became clear from his private conduct in..." içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu)
    Diğer diller:

    In His Name, be He glorified!And there is nothing but it glorifies Him with praise.(17:44)

    May peace be upon you and God’s mercy and blessings for ever and ever.

    My Dear Brothers!

    I gather you told Şamlı Hafız(*[1])to ask me two things:

    THE FIRST “Like the dissemblers in early times, the misguided of modern times make the marriage of God’s Messenger (Upon whom be blessings and peace) with Zaynab a pretext for criticism, considering it was intended to satisfy the lusts of the soul.”

    The Answer: God forbid, a hundred thousand times! Such vile doubts cannot be harboured against that lofty one! The Messenger (UWBP) was such that from the age of fifteen to forty when the blood is fiery and exuberant and the passions of the soul enflamed, with complete chastity and purity he sufficed and was content with a single older woman, Khadija the Great (May God be pleased with her) – as is agreed by friend and foe alike. His having numerous wives after the age of forty, that is, when bodily heat subsides and the passions are quietened, is decisive, self-evident proof for those who are even a little fair-minded that such marriages were not to satisfy the carnal appetites, but were for other important reasons and instances of wisdom.

    One of those instances of wisdom is this: as with his words, the actions, states, conduct, and deeds of God’s Messenger (UWBP) are the sources of religion and the Shari‘a, and provide authority for its injunctions. The Companions transmitted the outward, public things, and his wives were the transmitters and narrators of the private matters of religion and injunctions of the Shari‘a that became clear from his private conduct in the personal sphere; they performed that function. Perhaps half of the personal matters of religion and the injunctions concerning them come from them. That is to say, numerous wives of differing temperament were required to perform this necessary duty.

    Gelelim Hazret-i Zeyneb’in tezevvücüne:

    Yirmi Beşinci Söz’ün Birinci Şule’sinin Üçüncü Şuâ’ının misallerinden olan مَا كَانَ مُحَمَّدٌ اَبَٓا اَحَدٍ مِن۟ رِجَالِكُم۟ وَلٰكِن۟ رَسُولَ اللّٰهِ وَ خَاتَمَ النَّبِيّٖنَ âyetine dair şöyle yazılmış ki insanların tabakatına göre bir tek âyet, müteaddid vücuhlarla, her bir tabakanın fehmine göre bir mana ifade ediyor.

    Bir tabakanın şu âyetten hisse-i fehmi şudur ki: Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın hizmetkârı veya “oğlum” hitabına mazhar olan Zeyd (ra) rivayet-i sahiha ile itirafına binaen, izzetli zevcesini kendine manen küfüv bulmadığı için tatlik etmiş. Yani Hazret-i Zeyneb, başka yüksek bir ahlâkta yaratılmış ve bir peygambere zevce olacak fıtratta olduğunu Zeyd, ferasetle hissetmiş ve kendisini ona zevc olacak fıtratta kendine küfüv bulmadığından, manevî imtizaçsızlığa sebebiyet verdiği için tatlik etmiştir. Allah’ın emriyle Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm almış; yani زَوَّج۟نَاكَهَا nın işaretiyle, o nikâh bir akd-i semavî olduğuna delâletiyle, hârikulâde ve örf ve muamelat-ı zâhiriye fevkinde, sırf kaderin hükmüyledir ki Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm, o hükm-ü kadere inkıyad göstermiştir ve mecbur olmuştur. Nefis arzusuyla değildir.

    Şu kader hükmünün de ehemmiyetli bir hükm-ü şer’î ve mühim bir hikmet-i âmmeyi ve şümullü bir maslahat-ı umumiyeyi tazammun eden لِكَى۟ لَا يَكُونَ عَلَى ال۟مُؤ۟مِنٖينَ حَرَجٌ فٖٓى اَز۟وَاجِ اَد۟عِيَٓائِهِم۟ âyet-i kerîmesinin işaretiyle, büyüklerin küçüklere “oğlum” demeleri, zıhar meseleleri gibi yani karısına “Anam gibisin.” dese haram olduğu gibi değildir ki ahkâm onunla değişsin. Hem büyüklerin raiyetlerine ve peygamberlerin ümmetlerine pederane nazar ve hitapları, vazife-i risalet itibarıyladır; şahsiyet-i insaniye itibarıyla değildir ki onlardan zevce almak uygun düşmesin!

    İkinci bir tabakanın hisse-i fehmi şudur ki: Bir büyük âmir, raiyetine pederane bir şefkat ile bakar. Eğer o âmir, zâhirî ve bâtınî bir padişah-ı ruhanî olsa merhameti, pederin yüz defa şefkatinden ileri gittiği için raiyetinin efradı, onun hakiki evladı gibi ona peder nazarıyla bakarlar. Peder nazarı ise zevc nazarına inkılab edemediğinden ve kız nazarı da zevce nazarına kolayca değişmediğinden efkâr-ı âmmede, Peygamber’in mü’minlerin kızlarını alması şu sırra uygun gelmediği için Kur’an o vehmi def’ maksadıyla der:

    Peygamber, rahmet-i İlahiye hesabıyla size şefkat eder, pederane muamele eder ve risalet namına siz onun evladı gibisiniz. Fakat şahsiyet-i insaniye itibarıyla pederiniz değildir ki sizden zevce alması münasip düşmesin ve sizlere “oğlum” dese ahkâm-ı şeriat itibarıyla siz onun evladı olamazsınız!

    اَل۟بَاقٖى هُوَ ال۟بَاقٖى

    Said Nursî

    1. *Tevfik Göksu; he was known as Şamlı since his father had been an army officer in Damascus for twenty years. See, Şahiner, Son Şahitler, i (new ed.), 288.