The Eleventh Letter
In His Name,
And there is nothing but it glorifies Him with praise.(17:44)
[This letter comprises a significant remedy and points out four small gems from the treasuries of four verses.]
My Dear Brother!
The All-Wise Qur’an taught my soul these four different matters at various times. I am writing them now so that those of my brothers who wish may also receive instruction or have a share of them. With regard to subject matter, each is a sample, a small jewel, from the treasuries of four different verses and their truths. The form of each of the four topics is different, and so are the benefits each yields.
FIRST TOPIC
Indeed the wiles of Satan are weak.(4:76)
O my soul which is in despair due to doubts and scruples! The association of ideas and the imaginings or suppositions that occur to one are a sort of involuntar y expression or depiction. If they arise from good and luminosity, the qualities and reality they possess are transposed to an extent to their forms and images – just like the sun’s light and heat are transposed to its reflection in a mirror.
If such depictions are of something evil and dense, their qualities and requirements cannot pass or spread to their reflections. For example, the reflection in a mirror of something unclean or corrupt is neither unclean nor corrupt. Nor can a snake’s image bite. In consequence, to imagine unbelief is not unbelief, and to imagine abuse is not abuse. Particularly if it is involuntary or some notion or speculation occurs to one, then it is altogether harmless. Furthermore, according to the Sunni school, the people of truth, if the Shari‘a rules that a thing is bad or unclean, it is because it is prohibited by God. Since what we are discussing are involuntary associations of ideas and imaginings that occur to one without one’s consent, they are not subject to such prohibitions. However ugly or unclean the form they take, they are not ugly and unclean.
SECOND TOPIC
This is a fruit of the Pine, Cedar, and Black Poplar trees of Tepelice in the mountains of Barla, which has been included in The Words(*[1])and not repeated here.
Üçüncü Mesele
Şu iki mesele, Yirmi Beşinci Söz’ün i’caz-ı Kur’an’a karşı medeniyetin aczini gösteren misallerinden bir kısmıdır. Kur’an’a muhalif olan hukuk-u medeniyetin ne kadar haksız olduğunu ispat eden binler misallerinden iki misal:
فَلِلذَّكَرِ مِث۟لُ حَظِّ ال۟اُن۟ثَيَي۟نِ olan hükm-ü Kur’anî, mahz-ı adalet olduğu gibi ayn-ı merhamettir.
Evet, adalettir. Çünkü ekseriyet-i mutlaka itibarıyla bir erkek, bir kadın alır, nafakasını taahhüd eder. Bir kadın ise bir kocaya gider, nafakasını ona yükler; irsiyetteki noksanını telafi eder.
Hem merhamettir, çünkü o zaîfe kız, pederinden şefkate ve kardeşinden merhamete çok muhtaçtır. Hükm-ü Kur’an’a göre o kız, pederinden endişesiz bir şefkat görür. Pederi ona “Benim servetimin yarısını, ellerin ve yabanilerin ellerine geçmesine sebep olacak zararlı bir çocuk” nazarıyla endişe edip bakmaz. O şefkate, endişe ve hiddet karışmaz. Hem kardeşinden rekabetsiz, hasedsiz bir merhamet ve himayet görür. Kardeşi ona “Hanedanımızın yarısını bozacak ve malımızın mühim bir kısmını ellerin eline verecek bir rakip” nazarıyla bakmaz; o merhamete ve himayete bir kin, bir iğbirar katmaz.
Şu halde o fıtraten nazik, nâzenin ve hilkaten zaîfe ve nahife kız, sureten az bir şey kaybeder fakat ona bedel akaribin şefkatinden, merhametinden, tükenmez bir servet kazanır. Yoksa rahmet-i Hak’tan ziyade ona merhamet edeceğiz diye hakkından fazla ona hak vermek, ona merhamet değil, şedit bir zulümdür. Belki zaman-ı cahiliyette gayret-i vahşiyaneye binaen kızlarını sağ olarak defnetmek gibi gaddarane bir zulmü andıracak şu zamanın hırs-ı vahşiyanesi, merhametsiz bir şenaate yol açmak ihtimali vardır.
Bunun gibi bütün ahkâm-ı Kur’aniye وَمَا اَر۟سَل۟نَاكَ اِلَّا رَح۟مَةً لِل۟عَالَمٖينَ fermanını tasdik ediyorlar.
Dördüncü Mesele
فَلِاُمِّهِ السُّدُسُ
İşte mimsiz medeniyet, nasıl kız hakkında, hakkından fazla hak verdiğinden böyle bir haksızlığa sebep oluyor. Öyle de valide hakkında hakkını kesmekle daha dehşetli haksızlık ediyor.
Evet, rahmet-i Rabbaniyenin en hürmetli en halâvetli en latîf ve en şirin bir cilvesi olan şefkat-i valide, hakaik-i kâinat içinde en muhterem en mükerrem bir hakikattir. Ve valide, en kerîm en rahîm öyle fedakâr bir dosttur ki o şefkat sâikasıyla bir valide, bütün dünyasını ve hayatını ve rahatını, veledi için feda eder. Hattâ valideliğin en basit ve en edna derecesinde olan korkak tavuk, o şefkatin küçücük bir lem’asıyla yavrusunu müdafaa için ite atılır, arslana saldırır.
İşte böyle muhterem ve muazzez bir hakikati taşıyan bir valideyi, veledinin malından mahrum etmek, o muhterem hakikate karşı ne kadar dehşetli bir haksızlık, ne derece vahşetli bir hürmetsizlik, ne mertebe cinayetli bir hakaret ve arş-ı rahmeti titreten bir küfran-ı nimet ve hayat-ı içtimaiye-i beşeriyenin gayet parlak ve nâfi’ bir tiryakına bir zehir katmak olduğunu, insaniyet-perverlik iddia eden insan canavarları anlamazlarsa elbette hakiki insanlar anlar. Kur’an-ı Hakîm’in فَلِاُمِّهِ السُّدُسُ hükmünü, ayn-ı hak ve mahz-ı adalet olduğunu bilirler.
اَل۟بَاقٖى هُوَ ال۟بَاقٖى
Said Nursî
- ↑ *See, the Second Station of the Seventeenth Word, Words, 234-6.