Писмо на тема икономија, скромност и расипност

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden
    11.03, 2 Aralık 2024 tarihinde Said (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 188502 numaralı sürüm ("'''Прва мудрост:'''" içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu)
    Diğer diller:

    Вистина што нашиот свет учител Бедиуззаман Саид Нурси ја објавил во едно писмо, на тема штедливост, скромност и прекумерност

    “Зошто во минатото кога си поминал крај номадските племиња во источниот дел на Анадолија, си ги повикал на цивилизиран живот и си ги поттикнувал на населување во градовите и за напредок? И зошто пред околу четириесет години си се откажал од цивилизираниот градски почеток и си го опишал како излитено, а не културно, и си започнал да го избегнуваш социјалниот живот и си се повлекол во самотија?”

    Одговор:

    “Бидејќи западната цивилизација презела обратен пат и целосно спротивен на основните небесни закони, и им се спротивставува, вагата на злото им натежнува пред таа на добрините, и тежината на штетите им ја надминува онаа на ползите. Сигурноста и спокојството на луѓето се урнале, тие си се исполниле со тревога, вистинската среќа им се разложила и тоа што се бара и што се очекува од цивилизацијата, се распаднало. Поради оваа причина, прекумерноста и непотребноста ги езеле местата на штедливоста и скромноста, се експлоатира склоноста кон мрзеливост и се изоставени пасиштата на напорот и трудот. Оваа цивилизираност го навлекла анксиозното човештво во облеката на понижувачката бед-ност и ја покрила нејзината голотија со ветви алишта на мрзеливост и на ужасниот застој.”

    Рисале-и Нур го разјасниле законот за кој говори Светиот Куран во возвишениот повик:

    كُلُوا وَ اشْرَبُوا وَ لَا تُسْرِفُوا ٭ لَيْسَ لِْ۫لاِنْسَانِ اِلَّا مَا سَعٰى

    Земајќи го предвид споменатото објаснување, просветени од светлината на горецитираните ајети (стихови) од Куранот, Рисале-и Нур покажуваат дека среќата во животот на чове-штвото е сврзано со штедливоста и недостигот на прекумерност, и се гради со раѓање на енергијата и цврста решителност за положување напор, труд и тешка работа. При овие два напора, можно е да се оствари обединување и комби-нирање на двете човекови класи: аристократија и обични луѓе. Затоа ќе говорам за два деликатни проблеми, за две кратки пораки, а тоа се следните:

    Прва мудрост:

    Bedevilikte beşer üç-dört şeye muhtaç oluyordu. O üç-dört hacatını tedarik etmeyen on adedde ancak ikisi idi. Şimdiki garb medeniyet-i zalime-i hazırası sû'-i istimalât ve israfat ve hevesatı tehyic ve havaic-i gayr-ı zaruriyeyi, zarurî hacatlar hükmüne getirip görenek ve tiryakilik cihetiyle şimdiki o medenî insanın tam muhtaç olduğu dört hacatı yerine, yirmi şeye bu zamanda muhtaç oluyor. O yirmi hacatı tam helâl bir tarzda tedarik edecek, yirmiden ancak ikisi olabilir. Onsekizi muhtaç hükmünde kalır. Demek bu medeniyet-i hazıra insanı çok fakir ediyor. O ihtiyaç cihetinde beşeri zulme, başka haram kazanmaya sevk etmiş. Bîçare avam ve havas tabakasını daima mübarezeye teşvik etmiş. Kur'an'ın kanun-u esasîsi olan "vücub-u zekat, hurmet-i riba" vasıtasıyla avamın havassa karşı itaatini ve havassın avama karşı şefkatini temin eden o kudsî kanunu bırakıp burjuvaları zulme, fukaraları isyana sevk etmeye mecbur etmiş. İstirahat-ı beşeriyeyi zîr ü zeber etti!

    İkinci Nükte:

    Bu medeniyet-i hazıranın hârikaları, beşere birer nimet-i Rabbaniye olmasından, hakikî bir şükür ve menfaat-ı beşerde istimali iktiza ettiği halde, şimdi görüyoruz ki: Ehemmiyetli bir kısım insanı tenbelliğe ve sefahete ve sa'yi ve çalışmayı bırakıp istirahat içinde hevesatı dinlemek meylini verdiği için sa'yin şevkini kırıyor. Ve kanaatsizlik ve iktisadsızlık yoluyla sefahete, israfa, zulme, harama sevkediyor. Meselâ: Risale-i Nur'daki "Nur Anahtarı"nın dediği gibi: "Radyo büyük bir nimet iken, maslahat-ı beşeriyeye sarf edilmek ile bir manevî şükür iktiza ettiği halde, beşte dördü hevesata, lüzumsuz malayani şeylere sarf edildiğinden; tenbelliğe, radyo dinlemekle heveslenmeye sevk edip, sa'yin şevkini kırıyor. Vazife-i hakikiyesini bırakıyor. Hattâ çok menfaatli olan bir kısım hârika vesait, sa'y ve amel ve hakikî maslahat-ı ihtiyac-ı beşeriyeye istimali lâzım gelirken, ben kendim gördüm; ondan bir-ikisi zarurî ihtiyacata sarfedilmeye mukabil, ondan sekizi keyf, hevesat, tenezzüh, tenbelliğe mecbur ediyor. Bu iki cüz'î misale binler misaller var.

    Elhasıl:

    Medeniyet-i garbiye-i hazıra, semavî dinleri tam dinlemediği için, beşeri hem fakir edip ihtiyacatı ziyadeleştirmiş. İktisad ve kanaat esasını bozup, israf ve hırs ve tama'ı ziyadeleştirmeye, zulüm ve harama yol açmış. Hem beşeri vesait-i sefahete teşvik etmekle o bîçare muhtaç beşeri tam tenbelliğe atmış. Sa'y ve amelin şevkini kırıyor. Hevesata, sefahete sevk edip ömrünü faidesiz zayi' ediyor. Hem o muhtaç ve tenbelleşmiş beşeri hasta etmiş. Sû'-i istimal ve israfat ile yüz nevi hastalığın sirayetine, intişarına vesile olmuş.

    Hem üç şiddetli ihtiyaç ve meyl-i sefahet ve ölümü her vakit hatıra getiren kesretli hastalıklar ve dinsizlik cereyanlarının o medeniyetin içlerine yayılmasıyla; intibaha gelip uyanmış beşerin gözü önünde ölümü i'dam-ı ebedî suretinde gösterip, her vakit beşeri tehdid ediyor. Bir nevi cehennem azabı veriyor.

    İşte bu dehşetli musibet-i beşeriyeye karşı Kur'an-ı Hakîm'in dörtyüz milyon talebesinin intibahıyla ve içinde semavî, kudsî kanun-u esasîleriyle bin üçyüz sene evvel gösterdiği gibi, yine bu dörtyüz milyonun kendi kudsî esasî kanunlarıyla beşerin bu üç dehşetli yarasını tedavi etmesini; ve eğer yakında kıyamet kopmazsa, beşerin hem saadet-i hayat-ı dünyeviyesini, hem saadet-i hayat-ı uhreviyesini kazandıracağını ve ölümü, i'dam-ı ebedîden çıkarıp âlem-i nura bir terhis tezkeresi göstermesini ve ondan çıkan medeniyetin mehasini, seyyiatına tam galebe edeceğini ve şimdiye kadar olduğu gibi; dinin bir kısmını, medeniyetin bir kısmını kazanmak için rüşvet vermek değil, belki medeniyeti ona, o semavî kanunlara bir hizmetkâr, bir yardımcı edeceğini Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın işarat ve rumuzundan anlaşıldığı gibi rahmet-i İlahiyeden şimdiki uyanmış beşer bekliyor, yalvarıyor, arıyor!

    اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى

    Said Nursi