Kastamonu Lahikası 34. Mektup

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden
    16.35, 22 Kasım 2023 tarihinde Said (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 35485 numaralı sürüm
    Diğer diller:
    • Türkçe

    بِاس۟مِهٖ وَ اِن۟ مِن۟ شَى۟ءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَم۟دِهٖ

    اَلسَّلَامُ عَلَي۟كُم۟ وَ رَح۟مَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ تَوَافُقَاتِ ال۟كَلِمَاتِ وَحُرُوفَاتِهَا فٖى كِتَابِ ال۟كَائِنَاتِ

    Aziz, sıddık, âlîcenab kardeşlerim!

    Nur ve Gül Fabrikaların vaziyetlerinden, bu acib zamanda ne tarzda olduğunu haber vermiyorsunuz. Halbuki bu dünyada en ziyade alâkadar olduğum onlardır. Her ne ise... Bu defa hakikatlerin yemişleri nevinden ve Risale-i Nur talebelerinin medar-ı teşviki olan letaif-i tevafukiyeden birisini, Feyzi’nin sebebiyle ve arzusuyla size gönderildi (Hâşiye[1]). Şöyle ki:

    Bir gün tashihat işim yoktu. İşaratü’l-İ’caz’ın ت tevafuku hakkında yanlışım ve sehvim hatırıma geldi. Bir keffaretü’z-zünub aradım. Birden lafzullahın başı olan elif, Risale-i Nur’un bir muhtasar fihristesi ve çekirdek-i aslîsi olan İşaratü’l-İ’caz’da ve resail-i sairede kerametkârane vaziyetler gösterdiğini düşündüm. Acaba lafzullahın ل ve ه harfleri dahi ne vaziyet gösterecek diye baştan aşağıya bütün İşaratü’l-İ’caz’ı sahifelerdeki satır başları ve nihayetlerini saydım. ل ve ه nin elif gibi kerametkârane vaziyetini gördüm. Belki inşâallah, tevafukta sehivden gelen kusurlarıma ve yanlışlarıma bu da bir küçük keffaretü’z-zünub olur.

    Evvelki mektupta, İşaratü’l-İ’caz’da sair hurufatın mecmuu başka bir tarzda ehemmiyetli bir vaziyet-i hârikaları bulunduğuna bir işaret, bir uç, bir emare gördüğümüzü size yazmıştık fakat o geniş sırrı tamamen görmek çok zamana muhtaç olduğundan, çok ehemmiyetli vazifeler şimdilik onunla iştigale müsaade etmedi.

    Aziz kardeşlerim! Bu sıkıntılı zamanda ve tazyikat altında akıl ve kalbi eğlendiren ve keyiflendiren böyle tefekkühat-ı ilmiyeyi israf saymayınız. Hüsn-ü niyet öyle bir kimyadır ki şişeleri, elmasa çevirir; toprağı, altın yapar. İnşâallah o hüsn-ü niyetle, bu tefekkühat dahi hakiki bir gıda ambarına bir anahtar olur ve hizmette zaafa düşenlere kut ve kuvvete yol açar.

    Lafzullahın âhir harfi seksen beş defa o lafza-i Celal’in evvelki harfi oluyor. اَللّٰهُ وَاحِدٌ adedine manidar bir tek farkla tevafuk lisanıyla

    اَللّٰهُ وَاحِدٌ der. ه bir adedi, seksen beş defa hemen hemen umumiyetle tevafuk eder. Yalnız bazen bir sahife fâsıla olur. ه iki adedi, kırk iki defa ekseriyet-i mutlaka ile tevafuk eder. ه üç adedi, yirmi beş defadır, ekseri tevafuktadır. Hecede ikinci ve Kur’an’da ve Bismillah’ta birinci harf olan ب yine seksen beş defa bir oluyor. اَللّٰهُ وَاحِدٌ der. ب iki adedi kırk üç olup bir farkla ه nin ikisine tevafuk eder.

    ب üç adedi yirmi yedi olup ه nin üçüne iki farkla tevafuk eder. ت beş adedi yirmi üç defa, ه nin üç adedine iki farkla tevafuk eder. ت altı adedi on beş defa, و ın dört adedine tevafuk eder. و altı adedi yirmi altı veya yirmi yedi defadır. و ın beş adedi yirmi beş defa olup altı adedine bir veya iki farkla tevafuk eder. Elif altı adedi, sekiz defa ve elif beş adedi sekiz defa birbiriyle tam tevafuk eder. Elhasıl: Beş ه ile altı هُوَ ism-i mukaddesi oldukları için kerametkârane vaziyetler gösteriyorlar.

    Lafzullahın ortadaki harfi olan lâm yetmiş beş defa evvelki harfi olan elif oluyor. Hemen hemen umumiyetle tevafuk ile هُوَ اللّٰهُ adedine üç farkla tevafuk lisanıyla هُوَ اللّٰهُ okuyor. Lâm’ın iki adedi altmış beş defa olup ekseriyet-i mutlaka ile tevafuk ederek farksız veya iki farkla اَللّٰهُ adedine tevafuk lisanıyla اَللّٰهُ der, zikreder. Ve lâm’ın üç adedi ekseri birbirine tevafuk ile otuz üç defa olarak, otuz üç aded-i mübareğine tevafukla ve lâm’ın makam-ı cifrîsine üç farkla tevafuk etmekle beraber yalnız manidar bir farkla وَاحِدٌ اَحَدٌ adedine tevafuk lisanıyla وَاحِدٌ اَحَدٌ der, hükmeder. Lâm’ın dört adedi on sekiz olup وَاحِدٌ adedi olan on dokuza yalnız bir manidar farkla, tevafuk lisanıyla وَاحِدٌ der; tevhidi ilan eder. Bu dört adedi, iki adet ile beraber, yalnız iki farkla, tevafuk diliyle لَۤا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ okurlar.

    İşte seksen beş, yetmiş beş, altmış beş olması ve bir adedi seksen beş ve iki adedi onun yarısı olan kırka ve üçü onun nısfı (Hâşiye[2]) yirmiye inmesi ve birbiriyle tevafukları ve lafza-i Celal’in ve Kelime-i Tevhid’in lem’alarını ifade etmeleri gibi muntazam niseb-i adediye ve manidar münasebat-ı tevafukiye bize kanaat veriyor ki tesadüfî değil belki alâmet-i kabul bir tevfiktir, bir tanzimdir.

    Kardeşiniz

    Said Nursî


    Kastamonu Lahikası 33. Mektup ⇐ | Kastamonu Lahikası | ⇒ Kastamonu Lahikası 35. Mektup

    1. Hâşiye: Huruf-u Kur’aniyeyi tercüme ile tahrif, tebdil, tağyir etmek; mülhidlerin dehşetli cinayetlerine mukabil cihad eden Said, ifratkârane ve müsrifane tevafukta çok tetkikatı lüzumsuz değil, manasız olmaz.
    2. Hâşiye: Seksen dördüncü sahifenin ikinci hâşiyesinde “Hamza” âhiri ة dir.