Kastamonu Lahikası 44. Mektup

    Risale-i Nur Tercümeleri sitesinden
    08.18, 27 Ekim 2023 tarihinde Said (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 7718 numaralı sürüm

    Âhir zamanda Hazret-i İsa aleyhisselâmın nüzulüne ve Deccal’ı öldürmesine ait ehadîs-i sahihanın mana-yı hakikileri anlaşılmadığından bir kısım zâhirî ulemalar, o rivayet ve hadîslerin zâhirine bakıp şüpheye düşmüşler. Veya sıhhatini inkâr edip veya hurafevari bir mana verip âdeta muhal bir sureti bekler bir tarzda, avam-ı müslimîne zarar verirler. Mülhidler ise bu gibi zâhirce akıldan çok uzak hadîsleri serrişte ederek hakaik-i İslâmiyeye tezyifkârane bakıp taarruz ediyorlar.

    Risale-i Nur, bu gibi ehadîs-i müteşabihenin hakiki tevillerini Kur’an feyziyle göstermiş. Şimdilik numune olarak bir tek misal beyan ederiz. Şöyle ki:

    Hazret-i İsa aleyhisselâm Deccal ile mücadelesi zamanında, Hazret-i İsa aleyhisselâm onu öldüreceği vakitte, on arşın yukarıya atlayıp sonra kılıncı onun dizine yetiştirebilir derecesinde, vücudca o derece Deccal’ın heykeli Hazret-i İsa’dan büyüktür diye mealinde rivayet var. Demek Deccal, Hazret-i İsa aleyhisselâmdan on belki yirmi misli yüksek kametli olmak lâzım gelir. Bu rivayetin zâhirî ifadesi sırr-ı teklife ve sırr-ı imtihana münafî olduğu gibi nev-i beşerde cari olan âdetullaha muvafık düşmüyor.

    Halbuki bu rivayeti, bu hadîsi, hâşâ muhal ve hurafe zanneden zındıkları iskât ve o zâhiri ayn-ı hakikat itikad eden ve o hadîsin bir kısım hakikatlerini gözleri gördükleri halde daha intizar eden zâhirî hocaları dahi ikaz etmek için o hadîsin bu zamanda da ayn-ı hakikat ve tam muvafık ve mahz-ı hak müteaddid manalarından bir manası çıkmıştır. Şöyle ki:

    İsevîlik dini ve o dinden gelen âdât-ı müstemirresini muhafaza hesabına çalışan bir hükûmet ile, resmî ilanıyla zulmetli, pis menfaati için dinsizliğe ve Bolşevizm’e yardım edip terviç eden diğer bir hükûmet ki yine hasis menfaati için İslâmlarda ve Asya’da dinsizliğin intişarına taraftar olan fitnekâr ve cebbar hükûmetlerle muharebe eden evvelki hükûmetin şahs-ı manevîsi temessül etse ve dinsizlik cereyanının bütün taraftarları da bir şahs-ı manevîsi tecessüm eylese üç cihetle, bu müteaddid manaları bulunan hadîsin, bu zaman aynen bir manasını gösteriyor. Eğer o galip hükûmet netice-i harbi kazansa bu işarî mana dahi bir mana-yı sarîh derecesine çıkar. Eğer tam kazanmasa da yine muvafık bir mana-yı işarîdir.

    Birinci Cihet: Din-i İsevînin hakikisini esas tutan İsevî Ruhanîlerin cemaati ve onlara karşı dinsizliği tervice başlayan cemaat tecessüm etseler bir minare yüksekliğinde bir insanın yanında bir çocuk kadar da olamaz.

    İkinci Cihet: Resmî ilanıyla, Allah’a istinad edip dinsizliği kaldıracağım, İslâmiyet’i ve İslâmları himaye edeceğim, diyen bir hükûmet, yüz milyon küsur iken dört yüz milyona yakın nüfusa hükmeden bir diğer devlete ve dört yüz milyon nüfusa yakın ve onun müttefiki olan Çin’e ve Amerika’ya ve onlar ise zahîr ve müttefik oldukları olan Bolşeviklere galibane, öldürücü darbe vuran o hükûmetteki muharip cemaatin şahs-ı manevîsi ile mücadele ettiği dinsizlerin ve taraftarlarının şahs-ı manevîleri tecessüm etse yine minare boyunda bir insana nisbeten küçük bir insanın nisbeti gibi olur. Bir rivayette “Deccal dünyayı zapt eder.” manası, ekseriyet-i mutlaka ona taraftar olur demektir. Şimdi de öyle oldu.

    Üçüncü Cihet: Eğer küre-i arzın dört kıtaları içinde (Hâşiye[1]) en küçüğü olan Avrupa’nın ve bu kıtanın da dörtte biri olmayan bir hükûmetin memleketi; ekser Asya, Afrika, Amerika, Avustralya’ya karşı galibane harp ederek Hazret-i İsa’nın vekâletini dava eden bir devletle beraber dine istinad edip çok müstebidane olan dinsizlik cereyanlarına karşı semavî paraşütlerle muharebe ve mücadele eden o hükûmet ile ötekilerin şahs-ı manevîleri insan suretine girse; ceridelerin eskiden beri yaptıkları gibi devletlerin kuvvetlerini ve hükûmetlerin derecelerini göstermek nevinden o manevî şahıslar dahi rûy-i zemin ceridesinde, bu asır sahifesinde birer insan suretinde tersim ve tasvirleri gibi temessül etseler; aynen ve tam tamına hadîs-i şerifin mu’cizane ihbar-ı gaybî nevinden beyan ettiği hâdise-i âhir zamanın müteaddid manalarından tam bir manası çıkıyor.

    Hattâ şahs-ı İsa’nın (as) semavattan nüzulü işaretiyle bir mana-yı işarîsi olarak Hazret-i İsa’yı (as) temsil ederek ve namına hareket eden bir taife dahi şimdiye kadar işitilmemiş ve görülmemiş bir tarzda tayyarelerle, paraşütlerle semadan bir bela-yı semavî gibi nüzul ettiriyor, düşmanların arkasına indiriyor. Hazret-i İsa’nın nüzulünün maddeten bir misalini gösteriyor.

    Evet, o hadîs-i şerifin ifadesiyle Hazret-i İsa’nın semavî nüzulü kat’î olmakla beraber; mana-yı işarîsiyle başka hakikatleri ifade ettiği gibi bu hakikate de mu’cizane işaret ediyor.

    Küçük Hüsrev olan Feyzi ve Emin’in suali ve ilhahlarıyla bazı bîçarelerin imanlarını şübehattan muhafaza niyetiyle bu meseleye dair yalnız bir iki üç satır yazmak niyet edip başlarken ihtiyarım haricinde olarak uzun yazdırıldı. Hikmetini de anlamadık, belki bir hikmeti var diye öylece bıraktık. Kusura bakmayınız, bu fıkrada tashihe ve dikkate vakit bulamadık, müşevveş kaldı.


    Kastamonu Lahikası 43. Mektup ⇐ | Kastamonu Lahikası | ⇒ Kastamonu Lahikası 45. Mektup

    1. Hâşiye: Avustralya nazara alınmamış.